“Ve demiştik ki; “Ey Adem, sen ve eşin birlikte cennette otur. Dilediğiniz yerlerde onun meyvelerinden bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa ikinizde zalimlerden olursunuz.” (Bakara 35)

Adem(as) ve O’nun zevcesi cennet ağaçları arasında belirli bir ağacın meyvesini yemekten nehyolunmuş ve onlar bu meyveden yemişlerdir. Bunun hangi ağaç olduğuna dair bir bilgi yoktur. Ne Kur’an’da ne de Sünnette delil vardır. Bir faydası olmadığı gibi bir zararı da olmaz. Yüce Allah bu ağaca yaklaşmaları halinde zalimlerden olacağını açıklamıştır. Çünkü nefse zulmetmenin en büyüğü Allah(C.C)’a isyandır.

“Nihayet şeytan onları cennetten kaydırdı. Orada nimetlerden ayırıp uzaklaştı. Bizde kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde sizin için bir zamana kadar yerleşme ve faydalanma vardır.” Dedik.” (Bakara 36)

Bu ayetler şeytanın insanları ne kadar zarara sokacağını gösteriyor. Ondan kaçınılmasının lüzumuna işaret ediyor. Yasaklanan ağaca yaklaşmalarını sağlayarak onları kaydırdı. Yani şeytan bu sebeple onları hata işlemeye itti. Allah(C.C)’a itaatten alıkoymaya çalıştı. Oradaki nimetlerden çıkarıp uzaklaştırdı. Böyle nimetlerden geçici olarak mahrum kaldılar. Sonra Rabbimiz Adem(as) ile Havva’ya hitaben bazınız bazınıza yani Adem(as)’in zürriyetinden olan Müminler ve onların düşmanı olan şeytanlar sizler diğerlerinize düşman olarak yeryüzüne inin. Artık cennette durmayınız. Sizin için yeryüzünde bir vakte kadar yani öleceğimiz zamana kadar veya kıyamet gününe kadar bir ikamet yeri ve bir nasip, istifade vardır. Sonra her biriniz layık olduğunuz sonuca varırsınız.

Şeytan, Hz. Adem(as) ile Havva validemize vesvesede, kötü telkinlerde bulunmuş, onlara Allah(C.C)’ın adına yemin ederek demiş ki; siz cennetteki bu size yasaklanan ağacın meyvesinden yerseniz bu cennette ebedi olarak kalırsınız. Onlarda yemişler, bunun üzerine cennetten çıkmalarına, ilahi emir gelmiş. O nimetler geçici olarak mahrum kalmışlar.

Adem(as)’ın şeytanla olan kıssasında aslında şeytan ile insan arasındaki savaş(düşmanlık) anlatılırken kıssa bize bu savaşın mahiyeti hakkında uyarıcı fikirler veriyor. Çünkü bu savaş Allah(C.C)’a verilen sözle şeytanın kışkırtmaları, iman ile küfür, hak ile batıl, hidayetle sapıklık arasında süren kesintisiz savaştır. Bu savaşın alanı insanın kendisi olduğu gibi kazanacak ya da kaybedecek olanda yine kendisidir. Bu yüzden insan sürekli bir biçimde uyanık olmak zorundadır. Tıpkı bir savaş alanındaki asker gibi. Zira bu savaşta ya galip gelip ganimet kazanacak ya da yenilip her şeyini kaybedecek. Kur’an’ın insandan istediği de şeytanla yaptığı savaşta uyanık olmasından başka bir şey değil.

Rabbim bizleri uyanıp, uyanmanın gereğini yerine getirenlerden eylesin. Amin.

Kıpırdama bizden, Tevfik Allah(C.C)’tandır.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post ŞEYTAN ADEM(A.S)’I BİLE CENNETTEN UZAKLAŞTIRMIŞ appeared first on Ebrar Medya.

Hamd alemleri yoktan var eden, kayıtsız şartsız hakimiyet sahibi, Aziz, Cebbar, Mütekebbir olan Allah(C.C)’a mahsustur.

Salat ve Selam alemlere rahmet olarak gönderilen örneğimiz, önderimiz Hz. Muhammed(sav)’e aline, ashabına ve O’nun yolunun yolcularının üzerine de selam olsun.

MUHALEFETÜN’LİL-HAVADİS;  Sonradan var olan(hadislere) benzememektedir.

Yüce Allah(C.C); Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde sonradan olan hiçbir şeye benzemez. Allah(C.C)’tan başka istisnasız bütün varlıklar sonradan olmuştur. Bu sıfatın zıddı, misil ve benzerinin bulunmasıdır ki bu misil ve benzeşlik Yüce Allah için muhaldir(imkansızdır). Sonradan var olan her şey fanidir ve yok olmak ile özürlüdür. Yüce Allah ise Kadim ve Baki olandır. Böylece Yüce Allah yarattıklarına hiçbir şekilde benzemez. Allah(C.C)’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir misli yoktur.

“O gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da(kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” (Şura 11)

Ayetten anlaşılıyor ki varlıklardan hiçbirisi hiçbir yönüyle Allah(C.C)’ın misli ve benzeri olamaz. Hiçbir şey O’nun ve sıfatlarının misli, benzeri, dengi ve yardımcısı(yetkilerinin ortağı) da değildir. Zat ve sıfatlarının keyfiyeti tasavvur ve hayallerle de bilinmez.

Rasulullah(sav) buyuruyor ki;

“Yüce Allah senin hatırına(aklına) gelen her şeyden başkadır(dışındadır).”

Kıyam Bi Nefsihi; Yüce Allah(C.C)’ın bizzat kaim olmasıdır. Zatıyla kaim olduğu için bu sıfata Kıyam Bi Zatihi de denir ki bu da Yüce Allah için vaciptir. Bunu zıddı ise Kıyam Bi Ğayrihi dir ki bu da Allah(C.C) için imkansızdır.

Allah(C.C)’tan başka her şey var olmadan ve varlığını devam ettirme de muhakkak Allah(C.C)’a muhtaçtır.

Hiç bir şey de kendi kendine var olmasına yeterli kudret ve özellikler yoktur. Varlığı mutlaka başkasına muhtaçtır. Muhtaç olmak kendi kendine var olmaya ve varlığını kendi kendine devam ettirmeye manidir. Her mahlukun varlığı bir mekana, zamana veya kendini tahsis eden muhassısa ve kendimi icad edecek bir mucide muhtaçtır.

Allah(C.C) ise bu ve benzeri bütün ihtiyaçlardan münezzehtir, zatı ile kaimdir. Muhtaç olan –haşa- yaratıcı olamazdı.

“Ey İnsanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla layık olandır.” (Fatır 15)

Yüce Allah(C.C)’ın yaratmış olduğu alemlerin ismini ve sayısını dahi insan aklıyla idrak etmekten acizdir. (Uçsuz bucaksız bir semavat)

Allah(C.C) insanlara kendisine hakiki manada inanıp noksan sıfatlardan tenzih etmek ve kemal sıfatlarıyla muttasıf olarak kabul etmek suretiyle bilip teslim olmalarını ve kendisine kulluk etmelerini isterken kullardan gelen ibadet, övgü ve hamdlere de muhtaç olmadığı bir hakikattir. Ancak bütün övgü, hamd ve ibadetlere yegane layık olan zattır. Oysa dilese bütün kudretin, halıkıyetin ve mevcudiyetin yegane sahibi O’dur. Her şey O’nun var kılmasıyla var olmuş ve yok etmesiyle de yok olmaya mahkumdur. Ama O’nun varlığı hiçbir şeye dayanmaz, ihtiyacı duymaz ve bağlı kalmaz.

Rabbim, kendisini tanımayı ve gereğince kulluk yapmayı nasip etsin.

Kıpırdama bizden, Tevfik Allah(C.C)’tandır.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post ALLAH(C.C)’IN ZATİ SIFATLARI (MUHALEFETÜN’LİL-HAVADİS–KIYAM Bİ NEFSİHİ) appeared first on Ebrar Medya.

Hadisi açıklamaya devam ediyoruz İnşallah. Hadiste geçen ve kişiyi düşmana karşı koruyan üçüncü hususta oruç tutmaktır. Hadisin oruçla ilgili kısmı şuydu;

‘’Allah size orucu tutmayı emretti. Bunun örneği ise şöyledir. Bir kişi bir grup arasında oturur. Bu kişinin yanında bir misk kabı vardır. O grubun hepsi bu kokuya hayrandır yada bu koku o kişileri kendine hayran bırakır. İşte oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.

Peygamberimiz s.a.v oruçlu kişiyi misk kabının sahibine benzetmiştir. Çünkü o kap gözlerden uzak kişinin elbisesi altında bulunur.

Zira misk taşıyanların adeti böyledir. Oruç tutan kişinin durumunu insanlar mücahede edemez çünkü bu durum duyu organlarıyla algılanamaz. Oruç tutan kişinin organları günah işlemeye karşıda oruç tutmuş; dili ise yalandan çirkin sözden ve yalancı şahitlikte bulunmaktan imtina etmiş; karnı yeme içmeden uzak durmuştur. İşte oruçlu kişi konuşacaksa orucunu zedeleyecek şeyleri konuşmamalıdır. Bir şey yapacaksa orucunu ifsad edecek fiilleri yapmamalıdır. Onun ağzından çıkacak söz faydalı ve güzel olmalı. Amelleri de ağzından çıkan sözler gibi güzel ve fayda veriri olmalıdır. Oruç misk kokusu gibidir. Her kim o misk kokusunu taşuıyan insanla oturursa bu kokuyu hisseder. Oruçluyla oturan kişide ondan faydalanmalı, bu kişi onun yanındayken yalandan, zulümden, iftiradan ve günahlardan emin olmalıdır. Meşru olan oruç bu oruçtur. Yani oruç sadece yeme ve içmeden uzak kalmak demek değildir. Sahih bir hadiste şöyle geçer;

Buhari; Kişi yalan sözü terk edip onunla konuşmayı bırakmazsa Allah’ın o kişinin yeme içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur!

Başka bir hadiste şöyle buyrulmuştur;

‘Nice oruçlu vardırki oruçtan nasibi sadece açıklık ve susuzluktur. (İbn Mace)

Orucu yeme ve içmeden uzak olduğu gibi organların günahlara karşı da uzak kalması demektir. Nasıl ki yemek yemek ve su içmek orucunu ifsat ediyorsa, oruçluyken işlenen günahlarda orucun mükafatını ve semeresini ifsat eder; sanki kişi hiç oruç tutmamış gibi olur.

Oruçlunun ağız kokusu ile ilgili ihtilaf edilmiştir. Acaba bu ağız kokusu dünyadaki ağız kokusu mu yoksa ahirette olacak olan ağız kokuşumu?

Allah c.c. kudsi bir hadiste şöyle buyurmuştur.

‘’İnsanoğlunun her ameli kendisi içindir. Ancak oruç müstesnadır. Oruç benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim.’’ Allah Resulü s.a.v devamla; ‘’Nefsimi kudreti elinde tutan Allah’a yemin ederimki kıyamet günü oruçlu bir kimsenin ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlu olan kimse için iki sebab vardır. Bunlardan biri iftar ettiği zaman diğeride orucunun sevabıyla Allah’a kavuştuğu zamandır. (Müslim)

Ebu hatim şöyle der;

Kıyamet günü müminlerin diğer ümmetlerden farklı kılan özellikleri dünyada iken aldıkları abdestten dolayı abdest azalarının bembeyaz olmasıdır. Müminlerin kıyametteki şiarları ise oruç tutmalarıdır. Oruç tuttuklarından dolayı oluşan ağız kokuları misk kokusundan daha değerlidir. Böylece Muhammed s.a.v’in ümmeti diğer ümmetlerden ayırt edilecektir. Allah c.c. hepimizi onlardan eylesin.

Peygamber efendimiz s.a.v bu güzel kokunun kıyamet gününde olacağını haber vermiştir. Çünkü kıyamet günü hayra sevabın verilmesi; şerrede cezanın verilmesi zamanıdır. Oruçlunun ağız kokusunun misk gibi olması da işte bu zaman ortaya çıkar. Aynen Allah c.c. yolundan yaralanan kişinin de kokusunun misk kokusu olması gibi. O gün sırlar herkesin önünde teşhir edilecektir. Ve kafirlerin pis kokusuda simsiyah olacak yüzleride zehir olacaktır.

İbn Abbas r.a. şöyle demiştir. ‘’Hasenat kişinin yüzünde ziya kalbinde nur olur. bedeninde ise kuvvet rızkında genişlik, insanların kalbinde de sevgi oluşturur. Kötülüklerde insanın yüzünde karartı, kalbinde kasvet, bedeninde zafiyet, rızkında noksanlık oluşturur. İnsanların kalbinde de nefret meydana getirir.

Bu hususta ilim ehli arasında da basiret ehli arasında da ortak bir kanaat vardır. Güzel bir insan iyilik yaparsa kokusu sürmese bile üzerinbde güzel bir koku hissedilir. Onun ruhundaki güzel koku bedenine ve elbisesine sirayet eder. Facir kişi ise bu durum tam tersine müşahede edilir.

Nezle olmuş bir kişi havadaki herhangi bir kokuyu hissedemez. Onun nezlesi kokuyu inkar ettirir. Bu mesele hak ile batıl arasını ayıran bir meseledir. Allah c.c. her eşyin en iyisini bilir.

Kıpırdama bizden, Tevfik Allah c.c.’dendir.

VelhamdulillahirrabbilAlemin.

The post ORUCUN EMREDİLMESİ appeared first on Ebrar Medya.

Salat ve Selam alemlere rahmet olarak gönderilmiş örneğimiz, önderimiz Hatemul Enbiya Muhammed Mustafa(sav)’ya, aline, ashabına ve onun yolundan giden müminlerin üzerine olsun inşaAllah.

Yüce Allah(C.C)’ın Zati sıfatları, zatına ait sıfatlardaki bunlara “Sıfat-ı Selbiye” de denir. Yüce Allah(C.C)’ın zaten yakışmayan sıfatları selbettikleri için (nehyedip kaldırdıkları) için “Sıfat-ı Selbiye” denir. Ancak bu sıfatlar Sıfat-ı Selbiyenin kendisi değildir. Sadece bu sıfatlardan noksanlıkların nefyedilmesinden dolayı bu isim verilmiştir.

Bu sıfatlar 6 tanedir. Öncelikle vucud sıfatından başlıyoruz.

1-Vucud; Vucud var olmak demektir. Bütün bu kainatı yaratan ve düzenleyen Allah(C.C) vardır ve en büyük varlık O’dur. O’nun varlığı, her şeyin varlığından daha belirgindir. Allah(C.C) olmasaydı hiç bir şey var olmazdı. Kainatın varlığı O’nun varlığına en büyük şahittir. Vucudun zıddı adem(yokluk)dir. Yokluk Allah(C.C) için düşünülmesi muhaldir(imkansızdır).

Allah(C.C)’ın varlığı başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp; İlahi vücudu, zatının gereğidir. Vucudu zatının icabı olduğu içindir ki Allah(C.C)’a “Vacibul Vucud” denilmiştir. Yüce Allah(C.C)’ın mevcudiyeti, varlığı kabul edilmeden diğer sıfatlarından bahsetmek mümkün olmaz. Yüce Allah(C.C)’ın varlığına işaret eden pek çok ayet vardır. Bunlardan birisi de şöyledir;

“ O yüce Allah, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan ancak kendisi var olan Allah’tır.” (Haşr 22)

Yani Yüce Allah(C.C)’ın varlığı kendi zatının gereğidir.

2-Kıdem; Yüce Allah(C.C)’ın varlığının ezeli olması başlangıcının olmaması demektir. Bu sıfat yani Kıdem ve Ezeliyet vacip, bunu zıddı olan husus (sonradan olma) ise imkansızdır. Yani önceden yok iken sonradan yaratılmış değildir. Ezelidir, öncesi yoktur. Her yaratılan şeyin evveli vardır. Allah tek yaratıcı olduğundan O’nun evveli yoktur.

“ O ilktir, (kendinden önce hiçbir varlık yoktur), sondur (kendinden sonra bir varlık yoktur, her şey yok olurken O kalacaktır). O zahirdir, batındır.” (Hadid 3)

Allah Teala’nın varlığı zatının icabı olduğu için kadim, ezelidir.

Allah(C.C)’ın var olmadığı bir zaman düşünülemez. Allah(C.C) kadim olmasaydı, var olmak için kendinden başka bir yaratıcıya muhtaç olurdu. Halbuki Allah(C.C)’ın vucudu zatının icabıdır. Yani varlığı kendindendir. Bir şeyin bir anda hem var hem yok olması ise mümkün değildir. Allah(C.C) kadim olduğu için O’nun hadis olması aklen mümkün değildir.

3-Beka; Allah(C.C)’ın varlığının sonu olmaması demektir. Beka ve ebediyet vaciptir. Bunun zıddı olan fena ve zeval(yok oluş) Allah için imkansızdır. Kadim olan her halde baki olur, hadis olmadığı için hiçbir hadis onu ortadan kaldıramaz.

 “ Kainattaki her şey fanidir/yok olucudur. Celal ve İkram sahibi olan Rabbimin zatı bakidir, ebedidir.” (Rahman 27)

Dünya ve üzerindekiler tamamen fanidir. Kainatta Allah(C.C)’ın dilediklerinden müstesna her şey yok olacaktır. Ancak Yüce Allah zatı ve sıfatlarıyla bakidir. Cennet ve Cehennem ehli ebedidir. Lakin bu ebediyet Allah(C.C)’ın bekası gibi değildir. Allah(C.C) bakidir, bu bekanın keyfiyetini ancak Allah(C.C) bilir.

Rabbim bizleri kendisini tanımak için var gücüyle mücadele edenlerden eylesin. Amin.

Kıpırdama bizden, Tevfik Allah(C.C)’tandır.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post ALLAH(C.C)’IN ZATİ SIFATLARI (VUCUD-KIDEM-BEKA) appeared first on Ebrar Medya.

Vahdaniyet bir olmak demektir. Yüce Allah(C.C)’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir tek olmasıdır. Bu bir sayı ile değildir. Zat, sıfat ve fiillerinde eşsiz olmasıdır. Vahdaniyetin zıddı; teaddüt (birden fazla olma) ve şirk (ortak koşma)dir ki bunlar Allah(C.C) hakkında imkansızdır. Yüce Allah(C.C)’ın vahdaniyeti ile ilgili ilme Tevhid ilmi denir.

Tevhidin hakikati; Uluhiyette, Rububiyette, Halıkıyette ve Mabudiyette Allah(C.C)’ın birliğidir. İslam’ın getirdiği tevhid esası budur ve bütün peygamberlerle bu esasta müttefiktirler.

“De ki; O Allah birdir, Allah Sameddir, Kendisi doğurmamış ve doğrulmamıştır. Hiç bir şey O’nun dengi olmamıştır.” (İhlas 1-4)

Allah(C.C)’ın birliğine delil olarak bu sureyi görebiliriz.

Vahdaniyet hususunda tevhid üzerinde biraz durmak gerekir. Tevhid iki kısımdır;

1- Tevhid-i İlmi (Haberi): İlmen vakıf olunan tevhiddir. Yani Allah(C.C)’tan haber vermektedir. 2 çeşittir;

-Halıkiyet Tevhidi; Allah(C.C)’ın yegane yaratıcı olduğu ve ondan başka yaratıcı olmadığını bilmek ve kabullenmektir.

“Allah her şeyin yaratıcısıdır. O herşeye vekildir.” (Zümer 62)

Hiçbir akıl sahibi en ufak bir şeyi yarattığını iddia edemez. Yaratmak sadece Allah(C.C)’a mahsustur. Zerresinden kürresine kadar maddi manevi bütün varlıklar mahluktur. Hepsinin yaratıcısı Allah(C.C)’tır.

-Rububiyet Tevhidi; Yüce Allah(C.C)’ın  yarattığı bütün alemleri idare edip onları terbiye rızıklandırması gibi bir çok yetkilerinde ortağı olmayışını kabullenmek ve Rububiyeti sadece Allah(C.C)’a isnat etmek demektir.

De ki; Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mi arayayım?” (Enam 164)

Bütün alemlerin Rabbi Allah(C.C)’tır. O’ndan başka Rab olmadığına ve Rububiyetin ancak Allah(C.C)’a ait olduğuna delalet etmektedir.

İhlas  Suresi de içerdiği mana itibari ile Tevhid-i İlmi’yi içermektedir.

2-Tevhidi İnadi(Ameli): Söz, irade ve muhabbet ile ilgili olması hasebiyle ameldir. Ayrıca irade, kast ve taleb ile ilgili olduğu için buna Tevhd-i İradi de denilir.

“Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha 5)

Diye buyurarak kendisinden başkasına kulluktan ve yardım dilemekten kaçınmak ve bu hususlardan ortak koşmamayı beyan etmektedir. Yine kafirin Suresi de Tevhidi ameliyeyi içermektedir.

Başka bir deyişle Kafirun Suresi Kelime-i Tevhid’in nefiy kısmını, İhlas Suresi de ispat kısımını ifade etmektedir.

-Uluhiyet Tevhidi; Allah(C.C)’ı ilah olarak birlemek yani hakimiyet ve idarede Allah(C.C)’ı yegane yetki sahibi olarak kabul etmekle beraber O’nun bu yetkilerine başka hiçbir varlığı kabul etmemektir.

“Allah, şöyle dedi: “İki İlah edinmeyin. O, ancak tek ilahtır. O halde yalnız benden korkun.” (Nahl 51)

En çok insanlar Allah(C.C)’ın uluhiyet Tevhidi konusunda sapıtıp Allah(C.C)’ın uluhiyet yetkilerinin tamamını veya bir kısmını masivai varlıklara isnat etmişlerdir. Bütün Peygamberlerde insanları evvela uluhiyeti tamamen Allah(C.C)’a ait kılmaya uğramışlardır.

-Mabudiyet Tevhid; İbadet edilmeye layık ve müstehak olarak ancak Yüce Allah(C.C)’ı bilip tanımak ve mabudiyet konumunda Allah(C.C)’tan başkasını kabul etmemektir.

“Rabbim, kendisinden başkasına asla kulluk etmemenizi anaya, babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.” (İsra 23)

Sadece Allah(C.C)’ın varlığına inanmakla mümin olunmaz. Bununla beraber Halıkıyette, Rububiyette, Uluhiyette ve Mabudiyette Yüce Allah(C.C)’ı birlemek bu hususlarda O’na eş ve ortak koşmamak suretiyle tevhid etmekte şarttır. Zira bu Tevhid çeşitleri birbirini tamamlar.

Vahdaniyet inancının gereği Tevhid akidesini kabullenip onu hakim kılmaya çalışmaktır. Zira bu çalışma olmadan Allah(C.C)’ın vahdaniyeti idrak ve kabul edilmiş olmaz.

Rabbim bizlere kendisini tek ilah olarak birlemeyi nasip etsin.

Kıpırdama bizden Tevfik Allah(C.C)’tandır.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post ALLAH(C.C)’IN ZATİ SIFATLARI (VAHDANİYET) appeared first on Ebrar Medya.

Hamd gökleri ve yerleri yaratan, yaşatan, din gününün sahibi ALLAH(C.C)’a aittir. Salat ve Selam alemlere rahmet olarak gönderilen Hatem’ul Enbiya Muhammed Mustafa (sav)’ya, aline, ashabına ve tüm Mü’minlerin üzerine olsun.

ALLAH(C.C)’ın Subuti Sıfatlarından Kudret sıfatıyla devam ediyoruz;

KUDRET: Yüce ALLAH(C.C)’ın sonsuz, sınırsız güç sahibi olması demektir. Bunun zıddı olan “acz” ALLAH(C.C) için imkansızdır. O(C.C)’nun kudretinin yetmeyeceği bir şey olamaz. Görülmekte olan şu muazzam alem Yüce ALLAH(C.C)’ın kudretinin sonsuzluğuna apaçık bir delildir.

“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyametin kopması bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Nahl 77)

Yüce ALLAH(C.C)’ın kudreti şüphesiz ki her şeye yeter ve her şeyi kapsar. Bütün kainatı bir anda yok edip, başka kainatları yaratma gücüne sahiptir.

Bütün insanlar ve cinler güçleri birleştirip toplansalar geceyi gündüze, gündüzü geceye çeviremezler. Küçük bir misal ile bazen ALLAH(C.C) insanları aciz bırakmaktadır. Yüce ALLAH(C.C)’ın kudret sıfatı ezeli ve bakidir. Kudretinden azalma veya ALLAH(C.C)’ın gücünün yetmediği bir şey olamaz ve düşünülemez. Yüce ALLAH(C.C)’ın kudretinden noksan bir şey olacağını düşünmek ve kabullenmek küfürdür.

KELAM Sıfatı ise ALLAH(C.C)’ın harf, ses, hece ve kelime gibi vasıtalara ihtiyaç duymadan konuşmasıdır. ALLAH(C.C)’ın kelamı yarattıklarının kelamına benzemez. ALLAH(C.C), “Kelam” sıfatı ile emreder, nehyeder ve haber verir.

“De ki; Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar ilave etsek(denizlere deniz katsak) Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” (Kehf 110)

ALLAH(C.C)’ın kelamının varlığı kesin olduğu gibi bu kelamının sonsuzluğu da kesindir. “Kelam” sıfatının mahiyeti ve keyfiyetinin bilinmesi mümkün değildir. Ezeli ve Bakidir. Kur’an-ı Kerim “KELAMULLAH”tır. İtikadımız böyledir. ALLAH(C.C)’ın sıfatları hakkında inkar, zatı hakkında noksan bir inanç meydana getirme durumundan dolayı itikadına da taalluk eder. İtikadi inkarlar ise affa mazhar olamazlar.

Subuti sıfatları burada tamamladık. Rabbim anlamayı ve gereğince amel etmeyi nasip etsin.

Kıpırdama bizden, Tevfik ALLAH(C.C)’tandır.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN.

The post ALLAH(C.C)’IN SUBUTİ SIFATLARI (KUDRET-KELAM) appeared first on Ebrar Medya.

TEKVİN; Yüce ALLAH(C.C)’ın zatı ile kaim ve ezeli bir sıfattır ki bir şeyi yokluktan varlığa çıkarmak yani o şeyi yokluktan var etmek demektir. Tekvin icat etmek, yaratmak, meydana getirmek manalarına gelir. Yüce ALLAH(C.C) canlı-cansız, misalli-misalsiz kainatı tekvin sıfatıyla var kılmıştır.

“Rabbim bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir? Dedi. (Fakat) ALLAH(C.C) neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona “ol” der o da hemen oluverir.” (Ali İmran 47)

Anlıyoruz ki varlıklardan ne var olduysa ve ne var olacak ise hepsi sadece ve sadece ALLAH(C.C)’ın var kılmasıyla yoktan var olmuşlardır. ALLAHU TEALA’nın yoktan var kıldığı gibi var kıldığı bir mahlukattan da başka bir mahluku dilerse yaratır.

Koymuş olduğu tekvini nizamı dilediğinde değiştirmekte ancak ALLAH(C.C)’a mahsustur.

SEMİ’; işitmek demektir. Yüce ALLAH(C.C)’ın işitmesi kulların işitmesine benzemez. ALLAH(C.C)’ın işitmesine hiçbir şey mani olmadığı gibi, O(C.C)’nun işitmesi için kulak, ses, sinir ve beyin gibi vasıta ve azalara da ihtiyacı yoktur. ALLAH(C.C)’ın bir şeyi işitmesi aynı anda başka şeyleri işitmesine mani değildir. Her an her şeyi işitir.

“ALLAH(C.C) onların itiraflarını (senin de duanı) işitici, kalplerdeki pişmanlığı bilicidir.” (Tevbe 103)

Sesli sessiz, gizli aşikar her kim nerede nasıl çağrı yaparsa ALLAH(C.C) bütün kullarını, sözlerini, hareketlerini ve gönüllerinden geçenleri işitir.

Aynı anda milyarlarca çağrıyı işitir ve dilediğine icabet eder. Kullar bu işitmenin keyfiyetini idrakten acizdirler.

BASAR; Görmek demektir. ALLAH(C.C) her şeyi görür ve ALLAH(C.C)’ın görmesi mahlukatın görmesine asla benzemez. Vasıtaya ihtiyacı yoktur. O(C.C) her şeyi her an görür. Gizliği, açığı, karanlıktakini, aydınlıktakini, uzaktakini ve yakındakini aynı şekilde görür.

Bazı alimler Semi’ ve Basar sıfatlarını beraber ele almışlardır. Birbirleri ile alakalarının yakınlığından dolayı bu sıfatlar Kur’an’da beraber çokça zikrolunmaktadır.

Semi’ ve Basar kıyas yapılarak Cenab-ı Hak için tatma, koklama ve dokunma gibi şeylerle nitelemek asla olmaz.

“ALLAH(C.C) hak ve adaletle hükmeder. ALLAH(C.C)’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz ALLAH(C.C) hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” ( Mü’min 20)

Bütün kullarının geçmiş ve gelecek amellerini ve durumlarını bilen ALLAH(C.C) ancak adaletle hükmeder. ALLAH(C.C)’tan başka hiç kimse bu sıfatlara haiz olamaz, adaleti belirleyemezler. Semi’ ve Basar sıfatları Kur’an-ı Kerim’de beraber zikrolunur ve ayetlerin sonunda zikrolunmaktadır. Bu durum dahi kulların ALLAH(C.C)’ın sıfatlarını bilip dikkate alarak hallerini bu şuurla kontrol etmelerinin gerektiğini ifade etmektedir.

Rabbim, Bizlere kendisini tanımayı nasip etsin.

Kıpırdama bizden, Tevfik ALLAH(C.C)’tandır.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post ALLAH(C.C)’IN SUBUTİ SIFATLARI appeared first on Ebrar Medya.

Salat ve Selam alemlere rahmet olarak gönderilen kainatın efendisi Hz. Muhammed(sav)’e, Ehli Beytine, kainatın efendisi Hz. Muhammed(sav)’e, ehli beytine, ashabına ve O’nun yolunda olan bütün Mü’minlere olsun.

ALLAH(C.C)’ın subuti sıfatlarından hayat ve ilim sıfatını bir önceki yazıda bahsetmeye çalışmıştık. Şimdi ise irade sıfatıyla devam edeceğiz İnşaAllah.

İrade kelime olarak; Dilemek, istemek demektir. Yüce ALLAH(C.C)’ın bir şeyin olması veya olmaması hususunda birine kadar kılarak dilemesidir. İrade sıfatının zıddı zorunluluktur. ALLAH(C.C) hiçbir şekilde iradesinde mecbur veya muhtaç değildir. ALLAH(C.C)’ın iradesi kulun iradesi gibi sınırlı ve sebeplere muhtaç değildir.

ALLAH(C.C)’ın ilminde değişiklik olmadığı gibi iradesinde de değişiklik olmaz.

“ Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “ol” demektir. O da hemen oluverir.” (Yasin 82)

Rasulullah(sav)’de şöyle buyuruyor;

“ALLAH(C.C)’ın dilediği olur, dilemediği olmaz.”

Yüce ALLAH(C.C)’ın iradesi 2 türlüdür;

1) Tekvini irade veya kevni rade; Kainat ve bütün varlıkları kapsayan iradedir. Yüce ALLAH(C.C)’ın tekvini iradesi bir şeye bağlandığında o şey ALLAH(C.C)’ın muradı üzerine olduğu gerçekleşir. O şeyin olmama gibi bir durumu kesinlikle yoktur.

Tekvini İrade; Kainat nizamına, yaratılışa, hayra şerre, taata, masiyete ve bütün kevni varlık ve hadisaten(olaylara) taalluk eder.

2) Teşri irade veya Dini irade; Yüce ALLAH(C.C)’ın sevip rıza göstermesi ve hoşnut olması istikametinde tecelli eden iradesidir. Teşrii irade taalluk ettiği şeyin olmasını zorunlu kılmaz. Murad ettiği şeyde – onu imtihan etmesi sırrıyla- muhayyer kılar.

Bu irade maruf kapsamında, hayır, hasenat, yardımlaşma, sadaka, adalet, doğruluk ve bütün ibadetlerin yapılmasını ve kötülüklerin her çeşidinin yapılmamasını murad eden iradedir.

Teşrii kanunlar, teşrii iradenin eseridir, teşrii kanunlarda uygulama bakımından beşerin tesiri müşahede edilmektedir.

Zira teşri kanunlar kul üzerinde tekvini kanunlar gibi ızdırari değil, ihtiyaridir.

Tabi teşri kanunları koyma hakkı ancak ALLAH(C.C)’a ait olup insanların iradesi sadece o kanunlara göre yaşayıp yaşayamamada gündeme gelir. Tekvini kanunlarda kainatın nizamına insanın müdahalesi olmadığı gibi teşrii kanunlarda da buna hakkı yoktur.

Her iki türlü kanunlarda yüce ALLAH(C.C)’ın iradesinin eseridir.

Kul ALLAH(C.C)’ın iradesinin eseridir. Kul ALLAH(C.C)’ın iradesinin eseri olan teşrii kanunları kabullenip onları fert ve toplum hayatına hakim kılmakla ancak yüce ALLAH(C.C)’ın irade sıfatına inanmış bir Mü’min sayılabilir.

Rabbim bizlerin iradesini kendi iradesine teslim eden kullarından olmayı nasip etsin.

KIPIRDAMA BİZDEN TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR.

VELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN.

The post ALLAH(C.C)’IN SUBUTİ SIFATLARI; İRADE SIFATI appeared first on Ebrar Medya.

İslam’da iman esaslarının ilk ve en önemli şartı ALLAH(C.C)’a imandır. ALLAH(C.C)’a iman ise yalnız ALLAH(C.C)’ın mücerret (soyut) Zat-ı İlahisine inanmakla olmayıp, aynı zamanda O yüce varlığın Zatı hakkında vacip olan kemal sıfatlarla, Yüce Zatına vasfedilmesi mümkün olmayan “noksan sıfatlar”a ve zatı hakkında inanılması caiz olan sıfatlara toptan ve tafsilatlı olarak inanmakla olur.

ALLAH(C.C)’a iman etmek için ALLAH(C.C)’ı tanımak lazımdır ki bu gayeden hareketle ALLAH(C.C)’ın Subuti ve Zati sıfatlarını açıklamaya çalışacağız.

Meşhur sınıflamaya göre ALLAH(C.C)’ın 14 tane sıfatı vardır. Bunlardan 8 tanesi Subuti, 6 tanesi de Zati sıfatlardır. Subuti Sıfatlar ALLAH(C.C)’tan başka bazı varlıklardan da sınırlı bir şekilde bulunabilen sıfatlardır.

Zati sıfatlar ise sadece ve sadece ALLAH(C.C)’ta bulunan O’nun haricinde hiçbir varlıkta bulunmayan sıfatlardır.

Subuti sıfatlara bakacak olursak Sıfatı Subutiye, Sıfatı maneviye ve sıfatı ikram da denilmiştir.

1- Hayat; Canlı demektir. Bunun zıddı memat(ölü, cansız) dır ki böyle bir vasıf ile ALLAH(C.C)’ı haşa tasvif etmek men olunmuştur. ALLAH(C.C) hayat sıfatı ile muttasıftır yani Yüce ALLAH(C.C)’tan ayrılmaz bir kemal sıfattır.

ALLAH(C.C)’ın hayat sıfatı diğer canlılardan olan dirilik gibi değildir. Diğer canlıların canlılığı sonradan olma, geçici ve Yüce ALLAH(C.C)’ın var kılmasına muhtaç bir diriliktir. ALLAH(C.C)’ın Hayy sıfatı ise hakiki ve kamil manada bir diriliktir, başkasına muhtaç değildir. Kur’an’da hayat sıfatının mevcudiyetine delalet eden hak ayet vardır.

“Sen O ölümsüz ve daima diri olana (ALLAH(C.C)’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et” (FURKAN 38)

Yüce ALLAH(C.C)’ın dışında kalan her şey fanidir, ölümlüdür. Ölümsüz olan ancak ALLAH(C.C)’tır. Mahlukatın dirilmesi ve ölümü dahi ALLAH(C.C)’ın Hayy oluşunun başka bir değişiyle ispatıdır. Çünkü diri olmayan başka bir diriyi yaratamaz.

2- İLİM; Lugatta bilmek demektir. Yüce ALLAH(C.C)’ın ilim sıfatı mahlukatın bilmesi gibi değildir. ALLAH(C.C) için ilim; ezelden ebede meydana gelmiş ve gelecek olan külli ve cüz’i münferit ve toplu olarak her şeyi noksansız olarak bilmektir. ALLAH(C.C)’ın bilmesi için zaman, mekan ve delil gibi sebeplere ihtiyaç yoktur. O’nun ilmine sonradan bir şey ilave olmadığı gibi unutmak, yanılmak ve habersiz olmak gibi noksan sıfatlarda olmaz. İlim sıfatının zıddı cehalettir. Cehalet, ALLAH(C.C) için imkansızdır.

İlim akıl sahibi mahlukatta da bulunur. Ancak mahlukatta bulunan ilim sınırlı, cüz’i ve vasıtalıdır. Fakat ALLAH(C.C)’ın ilim sıfatı vasıtasız, noksansız ve sınırsızdır. ALLAH(C.C)’ın ilim sıfatı kulların ilim sıfatıyla benzetilemez, ölçülemez ve karıştırılamaz ALLAH(C.C)’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır.

“Sözünüzü gizleyin yahut onu açığa vurun (fark etmez). Şüphesiz ALLAH(C.C), sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (MÜLK 13-14)

ALLAH(C.C) geçmişi de, geleceği de bilir. Kalplerden geçenleri de bilir. O her şeyin yaratıcısı olduğu gibi kalplerde geçenlerinde yaratıcısıdır. ALLAH(C.C)’ın ilim sıfatı akli delillerde de sabittir. Hiçbir şey ALLAH(C.C)’ın ilminin dışında olmadığı gibi hiçbir şeyde ALLAH(C.C)’ın ilmini kapsayamaz, kuşatamaz.

Bütün insanlar ve cinler bir araya gelse kalem, defter, bilgisayar gibi bütün imkanlarını da  kullansalar yeryüzüne sadece bir senede düşen yağmur, kar ve dolu taneciklerinin sayısını hesap etmeye çalışsalar aciz kalırlar. Bu hakikat karşısında en akıllı duruş ALLAH(C.C)’ın ilmi karşısında acziyetini ifade edip teslimiyet göstermektir.

Yani Yüce ALLAH(C.C)’ın ilminin dışına çıkıp kaçmak mümkün değil, ALLAH(C.C) her şeyi hakkıyla bilendir.

İrade sıfatıyla devam edeceğiz İnşaAllah. Rabbim bizi kendisini tanımaya çalışan ve kul olmak için mücadele eden kullarından eylesin. Amin

Kıpırdama bizden Tevfik ALLAH(C.C)’tandır.

The post ALLAH(C.C)’IN SIFATLARI; HAYAT VE İLİM appeared first on Ebrar Medya.

Salat ve Selam alemlere rahmet olarak gönderilen, örneğimiz, önderimiz Hz. Muhammed(sav)’e aline, ashabına ve tüm müminlerin üzerine de selam olsun.

İnsanların çoğu musibet esnasında haddi aşacak derecede üzülüp rahat olur. Sanki onlar dünyanın bunun üzerine kurulu olduğunu bilmiyor gibi hareket ediyorlar. Zira sağlıklı olan hastalıktan başkasını, büyük olan yaşlılıktan başkasını var olan yok olmaktan başkasını mı bekliyor?

Bütün insanlar gerek topluluk olarak, gerek fert olarak bunun üzerine hayatlarını sürdürmektedir.

Selef’ten bazılarının aktarmış oldukları şu rivayet ne de güzeldir;

Bir adam yemek yerken yanına birisi geldi ve ona kardeşinin vefat ettiğini söyledi. Adam ona “otur yemek ye ben kardeşimin öldüğünü zaten biliyorum” dedi. Adam şaşırarak kendisinden başkasının bu haberi bilmediğini söyleyince Adam; “Her canlı ölümü tadacaktır.” (ALİ İMRAN 185) ayetini okudu.

Anlıyoruz ki asıl gaye hükümlere rıza göstermektir. Bu konuyla ilgili söylenen bir çok söz konunun önemini daha iyi anlamamıza sebep olur İnşaAllah.

Ebu Derda (r.a) dedi ki; “ ALLAH(Celle Celaluhu) bir hüküm verdiği zaman ona rıza gösterilmesini ister.”

Ebu Abdullah el-Berasi dedi ki; “ Kime rıza bahşedilmişse muhakkak ki o kimse en üst derecelere ulaşmıştır.

Salihlerden biri, çocuğu ALLAH(C.C) yolunda öldürüldüğünde ağlamaya başladı. Ona; “Çocuğun şehit edildiği halde ağlıyor musun?” denildiğinde şöyle dedi; “ Evet kılıçlar oğlumu doğradığında onun ALLAH(C.C) olan rızası ne durumdaydı bilmiyorum.”

Şayet “ Nefsin hoşlanmadığı şeylere nasıl sabır gösterilebilir? Diye sorulsa şöyle cevap verilir;

Fıtratın olumsuz olan şeylerden hoşlanmaması, kalbin kadere rıza göstermesine engel değildir. Bizler verilen hükümden hoşlanmasak bile o hükme razı oluruz.

Ebu Talha’nın eşi Ümmü Süleym’in oğlu vefat ettiğinde Ümmü Süleym ev halkına; “Ebu Talha’ya ben haber vermedikçe oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz!” diye tembihledi. Daha sonra Ebu Talha eve geldi. Ebu Talha hasta olan çocuğun durumunu sorunca Ümmü Süleym onun eskisinden daha sakin durduğunu söyledi, ardından süslenip kocasının yanına gitti. O gece beraber oldular.

Sabahleyin Ümmü Süleym Ebu Talha’ya “Birinden ödünç bir şey alan kimse aldığı şeyi geri istenince onu vermeyip yanından alıkoyabilir mi? diye sordu, Ebu Talha’dan mutlaka geri vermesi gerektiğini belirtti. Bunun üzerine Ümmü Süleym “İşte ALLAH(Celle Celaluhu) bize verdiği emanetini geri aldı.” Diyerek çocuğunun öldüğünü kendisine bildirdi.

Musibetin her şeye Malik olanın rızası ve iradesiyle meydana geldiğini bilip, O’nun olduğuna razı göstermek gerekir.

Sabrın, metanetin sadece kısa bir süre devam edeceği bilinmeli. Zaten daha sonra zihin o acıları unutur. Kişinin kendi nefsini şöyle cesaretlendirmesi gerekir. “Ey nefsim bil ki bu imtihanın bir sonu var. Daha sonra imtihana uğrayan herkes rahatlığa kavuşur. Acı hisleri ferahlanma dalgalarıyla boğulduğu zaman hiçbir şey onu kurtaramaz.

Sağlıklıyken ALLAH(Celle Celaluhu)’ın emirlerine uyanları, zor anlarında ALLAH(Celle Celaluhu) korur.

Rasulullah(sav) şöyle buyurdu;

“ALLAH(C.C)’ı koru ki ALLAH(C.C)’ta seni korusun. ALLAH(C.C) koru ki ALLAH(C.C)’ı karşında bulasın. Sen ALLAH(C.C)’ı bollukta bil ki, ALLAH(C.C) seni şiddet anında bilsin.”

KIPIRDAMA BİZDEN TEVFİK ALLAH(CELLE CELALUHU)’TANDIR.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post ASIL GAYE HÜKÜMLERE RIZA GÖSTERMEKTİR appeared first on Ebrar Medya.