ŞEYTANA KARŞI SAVAŞTA KİLİT NOKTA

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

ŞEYTANA KARŞI SAVAŞTA KİLİT NOKTA

Bir olan Allah Subhane ve Teâlâ’dan başka ilah olmadığına tanıklık ederim. Allah Subhane ve Teâlâ vaad etti ki kuluna faydayı ve zararı veren kendisidir. O Subhane ve Teâlâ kuluna faydayı murad ettiğinde beşer olanın tamamı bir araya gelse o faydayı engelleyemez. Yine O Subhane ve Teâlâ zararı murad ettiğinde beşer olanın tamamı bir araya gelse o zararı def edemez. O halde her şartta ve koşulda, faydada ve zararda yalnız Âlemlerin Rabbi Allah Subhane ve Teâlâ’ya hamdolsun.

Ben Muhammed’in (s.a.v) Allah Subhane ve Teâlâ’nın kulu, elçisi, peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu olduğuna şehadette bulundum. Allah’ım kulun, elçin, peygamberin, dostun, güvendiğin adamın, seçkinin, mümtaz yarattığın Muhammed (s.a.v)’e mahlûkatın kendisine en üstün şekilde salavatta bulunduğu salavatın en üstünü ile ona salat eyle!

Ben kitap nasıl inmişse öyle, din nasıl şeriat haline getirilmişse aynı, hadis nasıl irad edilmişse aynı haline, hükmün El-Hakem ismine has olarak Allah Subhane ve Teâlâ’ya ait olduğuna inandım. İman ettim, teslim oldum. Ey Rabbim o halde sende canımı “Müslüman” olarak al. (Allahumme Âmin!)

Kalp yapısı itibariyle insan vücudunda kanı pompalayan ve pompaladıkça hayati devamlılığın sağlandığı kontrol mekanizması konumundaki organdır. Bu insan vücudunu biyolojik olarak inceleyen tıp ilmine ehil kişilerde fark ettikleri açık gerçektir. Biri çıkıp dese ki “yönetici mekanizma beyindir.” Apaçık yanılır. Nedeni ise beyin yapısı itibari ile çalışan bir mekanizmadır. Kan beynin içerisinde dolaştıkça sinyal alışverişi gerçekleşir. Uzuvlar ise bu sinyallerle hareket eder ki bu hakikattir ama dikkat edilmesi gereken nokta sinyal gönderimi ya da alımı kanın dolaşımı ile devam edebilir. Bu durumda kanı pompalayan organ ise kalp olduğuna göre kalp kanı göndermedikçe beyin işlevini yerine getiremeyecektir. Daha işlevini yerine getiremeyen mekanizma kontrolü nasıl elinde bulundurabilirsin ki? Hatta hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde karşılaştığımız bir durum daha var ki beyin ölümü gerçekleşmiş fakat hala yaşamını makinelerle devam ettiren bireyler vardır. Bunların beyinlerde ki mekanizma durduğu halde ölüm hakikati daha gerçekleşmemiştir. Buradan anlarız ki kalp durmadığı müddetçe ruh dahi bedeni terketmemektedir. O halde “Âdemoğlunun bedeninin beyni kalptir.” Yine bundan itibarla “Bedenin özü olan ruhun beyni de kalptir.” Ve bizler anlıyoruz ki Âlemlerin Rabbi olan Allah Subhane ve Teâlâ’nın elçisi hakikati söylemiştir:

“Kalp hükümrandır. Onun bir takım askerleri vardır. Hükümdar düzgün olunca askerlerde düzgün olur, o bozuk olunca askerlerde bozuk olur.” (C. Sağır – 6191)

Yine bir hadisi şerifte Rasulullah (s.a.v) buyurmaktadır.

“Şüphesiz ki bedende bir parça vardır. O düzgün olursa bedenin tamamı düzgün olur, bozuk olursa bedenin tamamı bozuk olur. Dikkat ediniz ki o “Kalptir” .” (Buhari – İman 39)

Yaratılışta ki Âdem (a.s) ile Şeytan (Aleyhila’ne)’nin kavgası başladığı günden beridir de düşmanın ilk hedefi kalp olmuştur. Çünkü oda bilmektedir ki hükümdarı fethetmek demek askerleri fethetmek demektir. Askerlerle uğraşmak yerine hedefine hükümdarı olan Şeytan (Aleyhila’ne)’de kalbin fesadı için çabalamaktadır.

Nasıl ki Allah Subhane ve Teâlâ kişinin kalbini hedef alıp hitap ediyor, oraya yöneliyorsa Şeytan (Aleyhila’ne) de aynı şekilde kalbe yönelmektedir. Bu sebeple bizlerde bu azanın ıslahı için adım atmalıyız. Nasıl ki ıslah kalpte başlayıp hayata yansıtmaktır. Kalbin ıslahı hayatların ıslahının başı çabalayacağımız tek şey bu olmalıdır. Düzelmek ve değişmek bununla birlikte Rıza-i İlahiye erişmekte yöntem samimi olanlar için belirtilmiştir.

Merhameti bol Rabbimiz biz kullarına yardımını da göndererek Şeytan ile savunmasız karşı karşıya bırakmamıştır. Şeytan’ın kalbe tasallutundan emin olabilmek için her kalbe bir melek varetmiştir.

Cabir Bin Abdullah’tan rivayetle Rasulullah (s.a.v) buyurdu:

Âdem (a.s) ile Allah Subhane ve Teâlâ ile konuşması

-Ey Rabbim aramıza düşmanlık koyduğun şu düşmanıma karşı eğer bana yardım etmezsen ben ona yenilirim.

Allah Subhane ve Teâlâ buyurdu:

-Ey Âdem doğan her çocuğuna onu düşmanına karşı koruması için melek vekil ettim.

Evvelden beridir insanı Allah Subhane ve Teâlâ’nın izni ile hayra davet eden bir meleği ve birde şerre davet eden şeytanı vardır. O ise bu iki hal arasında gidip gelmektedir. Allah Subhane ve Teâlâ’dan geleni (hayrı) kabul eden, onun üzerinde düşünen, yaşayan şeytandan geleni reddeden ve onunla mücadele eden kimselerin ise kurtuluşa ereceğini bildirmiştir. Bilinmelidir ki Şeytan Aleyhila’ne den gelen her şey insanın zararınadır, azaba yoldur. Ancak onun insan üzerinde bir yaptırım gücü yoktur tek silahı kalbe verdiği vesvesedir. Onun vesvesesinden emin olmanın yolu yine kalbe o düşmanı musallat eden Allah Subhane ve Teâlâ’ya sığınmak ondan yardım istemektir. Rasulullah (s.a.v buyurmaktadır:

“Rahmet kapısından kovulmuş şeytanın şerrinden (vesvesesinden) korunmak için Allah’a sığının. Kötülüklerden dönüş, iyilikleri yapmakta güç, ancak azmi yüksek Allah Subhane ve Teâlâ’nın inayeti ile olabilir.”

Şeytan (Aleyhila’ne) kalbe girmeyi başardığında orada yayılmaya başlar. Kalp Allah ‘ı ve Allah’ın azabını andığı zaman çekip gider. İnsan Allah Subhane ve Teâlâ’yı anmaktan gafil olunca Şeytan yine kalbe döner. Bunlar karanlık ile aydınlığın çakışması gibi durmadan yer değiştirir. Aydınlık gelince karanlık nasıl giderse, kalpte Allah Subhane ve Teâlâ’yı andığında şeytan kaçar.

Rasulullah (s.a.v) buyurmaktadır:

“Şeytan (fil hortumuna benzeyen) hortumunu insanoğlunun kalbi üzerine koyar. Kalp Allah’ı anınca oradan uzaklaşır, Allah’tan gafil olunca ise kalbi bir lokma gibi yutar.”

Bizlerin düştüğü hata burada başlamaktadır ki kalpler Allah Subhane ve Teâlâ’yı, azabını, mükâfatını düşünmekten gafil kalmış ve tek nefeste şeytanın lokması olmuştur. Bu kalpte ise şeytanın ilk unutturacağı hakikat ahiret düşüncesidir. Ahireti unutan bir kişi için artık geri dönüş yeniden, unuttuğu şeyi hatırlamadan imkânsızdır. Çünkü ahireti unutup dünyaya bağlanan kalp ‘Şehvet ve Heva’ hastalığına düşmüştür. Bugün toplumların boğazlarına kadar battığı hastalık budur. Bu hastalık tahta kurdunun, mobilyayı içten içe kemirmesi gibi toplumlarında İslam ile bağını kemirmiş bitirmiştir.

Çünkü bütün kötülüklerin başında dünyaya bağlanmak gelmektedir. Ancak sevilen dünyanın aslını afetlerini bilenler ondan aldatıcı, hilekâr ve büyücü bir kadından sakınır gibi sakınırlar.

Rasulullah (s.a.v) buyurmaktadır:

“Dünyadan sakının, çünkü Harut ve Maruttan büyük büyücüdür.”

İnsanın ona yönelmesi mahvolmasının işaretidir. O bağlanılan dünya kendine kul olanı atar, güzelliği devamlı olmaz, neşeler üzüntülere, huzuru huzursuzluğa, bereket pişmanlığa değiştirir. O aldatan bir hilekâr, uçan bir sahtekârdır. Önce kendini beğendirmek için azı dişleri ile güler kendine bağlar sonra kaybolup gider. Ona bağlananlar bolluk ve neşeli oldukları zaman, bunlar hayali şeylermiş gibi onlardan yüz çevirir. Sonra bütün şiddet ve kuvvetiyle onlara döner ve onları adeta iki taş arasındaki buğday gibi öğütür, sonra kefenlerine sarılmış bir vaziyette onları toprağa alır ve varlıkları kaybolur. Dostları neşe beklerken o onları kandırır, büyük isteklerin peşinden gider mal toplar, yüksek binalar yaparlar ama gün gelir o binalar kendilerinin mezarı olur, servetleri mirasçılarına kalır, emekleri boşa, istekleri cehenneme kalır. Peşinden koşulan, sevilen, bağlanılan, istenilen, kaybedilmesinden korkulan dünya budur. Allah Subhane ve Teâlâ onların durumunu açıklarken:

“İşte bunlar, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı azabları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez.” (Bakara 86)

Aldatıcı düşmanın aldatıcı tuzağı dünyanın başı da, sonu da budur. Şimdi aldatıcı, yalancı, düzenbaz, Kâfir şeytanın geçici sahte vaadi mi yoksa Âlemlerin Rabbi, sonsuz güç ve kuvvet sahibi tüm mahlûkatın sahibi Allah Subhane ve Teâlâ’nın Vaadi mi?

“Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.” (Ali imran 9)

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN