Doğru Açıdan Bakabilmek

Hamd göklerin yerlerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbi ve tek ilahı olan Allah (c.c)’a aittir. Selatu selam âlemlere Rahmet olarak gönderilen kendisine tabi olunmadıkça doğru yol bulunmayan Hz.Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v)’e,Ehl-i beytine ve onun nurlu yolunun yolcularına olsun inşallah.

Değerli okuyucularım öncelikle Allah c.c bizlere onun rızası uygun haktan uzak olmayan onun Âdem a.s dan bu yana insanlığa yaptığı tebliğ ve teklifleri doğru bir şekilde aktarmayı nasip etmesini niyaz ediyor. Siz değerli okuyucularımızda bu teklifler karşısındaki mükellefiyetimizi anlamayı ve bu ilim ve bilginin pratik hayata geçmediği sürece mükâfat alınmayacağını bilerek okuyup yaşamayı nasip etmesinde Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Değerli okurlar aslında bilginin hayatımızdaki yerine ve kapsadığı alana ve önemine değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü yaşadığımız bu zamanda sanki bu bilgi önemini kaynağını ve değerini yitirmeye yüz tutmuş gibi geliyor. İnsanın hayatındaki bilgiyi iki başlık altında inceleyelim.

1- İnsanın hayatını kolaylaştıran bilgi: Bu bilginin altındaki gerçek teknolojidir. Biraz daha altına inersek karşımıza rakamlar çıkacaktır. İşte bu rakamlar sayesinde insanoğlu hayatını kolaylaştıran bilgiden faydalanarak teknolojik cihazlar üretmiş ve bunlardan faydalanaraktan hayatını kolaylaştırmıştır. Bunlara örnek sayılmayacak kadar çoktur.(Telefon, Bilgisayar, Televizyon, Araba, Uçak v.s.) Fakat asıl bu bilgiyi kullanırken bize bunu öğretenin Allah (c.c) olduğunu unutmuş onun yerine bizim hayatımıza anlam katacak olan yine bizim faydamıza olan bilgiyi hayatımızda teknolojik bilgiden faydalandığımız kadar yer tutmadığını hep beraber görüyoruz. Bakın ilk nazil olan ayetlere yani Alak suresi (4-5) ‘’O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretende odur.’’

Nasıl ki hayatımızı kolaylaştırmak için Allah (c.c) bize teknoloji için gereken bilgiyi vermiş ise hayatımızın anlamını, varlığımızın hikmetini öğreten bilgiyi de vermiştir. İşte buna da biz hayatımıza anlam katan bilgi diyoruz.

2- Hayatımıza anlam katan bilgi: Ancak bu bilgi sayesinde hayat anlam kazanır insan ancak bu bilgi vasıtasıyla var oluşundaki temel amacı anlayabilir. İşte bu bilginin temelinde de ‘’İNANÇ’’ yatar. Ne olduğunu, niçin olduğunu ve ne olacağını bilmeden şuursuzca bir hayatın ne kadar anlamı olabilir? İnanç değerini yitirmiş insanların ne dünyada ne de ahirette uğruna yaşayabilecekleri hiçbir şey kalmamıştır. Bunlar için bir değerden bahsetmek mümkün değildir. Buda kendisiyle dünyadaki ve ahiretteki hüsranı getirmiştir. Şimdi bir soru daha soralım kendimize ve diyelim ki inancın temelinde yatan şey nedir? Bu cevabı mümin için kolay ama inanmayan için zor bir soru. İnancın temelinde hayatın her aşamasında ama gerçekten her aşamasında önce sahte ilahlara LA (Hayır) LAİLAHE ile temizlenmiş ve silkilinişinden sonra İLLALLAH ile teslim oluş yatar. Ne zamanki Kelime-i Tevhid hayatımızın her yönüne nüfus eder ve varlığını hayatımızın her zerresinde kendini gösterirse; İşte biz hayatımıza anlam kazandıran bilgiye ulaştık demektir. Artık sıra ulaştığımız bu hakikat bilgisiyle hayatımızı yeniden inşaa etmeye gelmiştir. Bu inşaa’da ancak iki kaynaktan beslenmeyle mümkündür. Biri insanları cehaletin karanlığından imanın nuruna aydınlığına o övgüye layık olan Rabbimiz yoluna dosdoğru yola ileten hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim ve onun yaşama şeklini bir beşer olarak nasıl yapılacağını yaşayarak gösteren, öğreten önderimiz Hz.Peygamber (s.a.v)’in sünnetidir.

Çünkü Allah (c.c) İsra suresi 9.ayette mealen şöyle buyurmaktadır.’’Şüphesiz bu kitap (Kur’an) insanı en doğru ve sağlam yola iletir. Ve ancak ona uyan mü’minleride cennette büyük bir mükâfatı müjdeler’’ Ayeti Kerimeden’de anlaşıldığı üzere en doğru inanç ve en doğru amele ancak Kur’an iletmekte ve ancak Kur’anın öğrettiği inanca ve amelede mükâfat vaat etmektedir. Çünkü en doğru yolun mutlaka bir kazanç ve büyük bir menfaat sağlaması gerekir. Aynı şekilde ona tabii olmamakta en büyük zararı getirir. Ve yine Ali İmran 31. Ayette: Peygamberimize hitaben ‘’De ki eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah’da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur. Rahimdir.’’ Allah (c.c) bu ayette onu sevmenin bir bedeli olduğunu bildiriyor. Bu bedelde peygambere uymak onun getirdiklerini tasdik etmek ve tabi olmak ona uymaktır. Bu da Allah’ı sevmenin sadece onu sevdim demekle olmayacağının kanıtıdır. Sevginin bir bedeli vardır. Bu bedeli ödeyeceksiniz. Peki, bu bedel ödenirse Allah (c.c) bizi sever mi? Kesinlikle ve bu bedel karşılığında bir lütuf olarak bizi bağışlayacak. Buda Allah olan sevginin meyvesidir. Sevginin imana dönüşüdür. Bundan daha büyük mükâfatta yoktur. Aslında Tevbe suresi 128 ayeti kerimeyi düşünebilen bir akılla okuyan akibeti hakkında endişe eden her mükellef o hesabı çok ama çok zor olan günden bizi kurtarmaya çalışan bir peygambere neden uymak zorunda olduğunu anlayacaktır.

‘’Andolsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.’’

Aslında hem Rabbimizin hemde Hz.Peygamberimizin çağrısı hem dünya hemde ahiret kurtuluşumuz içindir. Sahih bir hadiste şöyle rivayet ediliyor. ‘’Mahşerin (insanlar dirildikten sonra toplanacakları haşir yerinin) dehşetinden herkes hatta peygamberler dahi nefsim, nefsim dedikleri zaman Rasul-i Ekrem Aleyhisselatü vesselam ümmetim, ümmetim diyerek bize olan şefkatini gösterecek. İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyesinde tabi olmamak ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu varın siz kıyas edin. Bir sonraki yazımda buluşmak umuduyla

Allah’a emanet olun. Allah’ın Rahmeti ve Bereketi hidayet ehlinin üzerine olsun inşallah.