DİKKAT VE ODAKLANMA

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.

Tarih boyu insanlar Tevhidin tebliğine karşı ikiye ayrılmışlardır. İman edenler ve inkar edenler olmaz üzere bu iki sınıftır. İman etsin, etmesin yani inkar edenlerden olsun bu her iki tarafa tebliğ ulaştığına dair delili ALLAH(Celle Celaluhu) bize bildirmektedir.

“Andolsun, Biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.” (NAHL 36)

Düşündürücü ve anlamaya çalışacağımız konu hepsine tebliğ ulaşmasına rağmen bir kısmı iman ediyor, bir kısmı inkar ediyor. Aynı deliller kimilerini iman ehli, takva sahibi fertler haline getirirken, aynı deliller kimilerini kılını kıpırdatmamaya, durumlarını değiştirmemeye hatta küfür ve isyanlarının artmasına sebep olmuştur. Bu neden? İman edende hangi vasıf var? İnkar edende hangi vasıf var?

“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” (YUSUF 105)

“Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar.” (YUSUF 106)

ALLAH(Celle Celaluhu)’a imanın haklılığını, hakkı ortaya koyan delillere karşı merak ediş, ilgi duyma, yönelme, araştırma gibi vasıflarının olmadığı, dikkat ve odaklarının başka noktalarda olmaları, hakikati algılayamama ve beraberinde de yaşayamamaya sebep olmuştur.

Çünkü insan dikkat ve odaklandığının dışındaki meseleleri algılayamaz, kavrayamaz. Dikkat ve odaklanma tıpkı gece zifiri karanlıkta ilerlerken el feneri gibidir. Feneri tuttuğun yeri görür, algılarsın diğer karanlık taraf senin için bilinmezdir.

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (ALİ İMRAN 190)

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (ALİ İMRAN 191)

Müminin vasfı her an ALLAH(Celle Celaluhu)’ı zikir ve tanıma ile meşgul olma dışındakilere yüz çevirmekle olur.

“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (RUM 30)