sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

YERYÜZÜNÜN CANLI VAHYİ

YERYÜZÜNÜN CANLI VAHYİ
20.02.2020
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd, Sena, Övme ve Övülme Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Din Günün Sahibi, Aziz, Cebbar, Kahhar, Mütekebbir olan Allah Subhanehu ve Teala’ya mahsustur.

Salat ve Selam Alemlere Rahmet olarak olarak gönderilen Mü’minlerin Önderi Muhammed(sav)’e, Aline, Ashabına, Ev Halkına ve devamında onları takip eden tüm Mü’minlerin üzerine olsun İnşaAllah.

Kur'an Dinle

İslam çağrısının fikri ve fiili esaslarını belirten Kur’an, Al­lah’ın kelamıdır. O, insanlığın yegâne rehberidir. Allah’ın ira­desini, insanların anlayabileceği bir dille ortaya koyan temel kaynaktır.

 

Kur’an çevresinde belirlenip Peygamber (sav) aracılığı ile in­sanlara duyurulan ve örneklenen İslam, başlangıcından itibaren, yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yaşayan insanlara ulaşmış, bu topluluklarca iyice anlaşılıp kabul gördükten sonra da onların hayatını düzenleyen sosyal ve ahlaki bir sistem haline gelmiştir. Bu gelişmede hiç kuşkusuz Kur’an’ın, müminleri aktif mücade­leye çağırması, İslam’ın diğer din olgularına üstünlük sağlama­sını açık bir hedef olarak ortaya koyması büyük rol oynamıştır.

 

Sesli Makale

İnsanlar, karmaşa ve sorunlarla dolu bir çağda yaşıyor, karşı karşıya bulundukları sorunları ortadan kaldıracak somut ve ke­sin çözümler bekliyor. İnsanların hayatına egemen olan ideolojik sistemler ise beklenen çözümleri üretemiyor. Çünkü kişi ve toplum hayatı hukukla değil, kuvvete dayalı ceberrut devlet il­keleriyle yönetilmeye çalışılıyor. İnsanların iyi bir hayat sürmelerinin yolu ise Allah Subhanehu ve Teala’nın insanlar için belirlemiş olduğu mükemmel nizamda olacaktır.

 

Her insan, farklı bir kişiliğe sahiptir. Bu yüzden insanla­rın düşünceleri, inançları ve olaylara bakışları diğerlerine ben­zememektedir. Ancak yaratılışları gereği sosyal bir varlık olan insanlar, bir arada yaşamak durumundadır. Ayrıca insanların ırkları, renkleri, dinleri ve içinde yaşadıkları sınırlar ne olursa olsun onlar, kendi grupları dışındakilerle ferdi veya sosyal iliş­kilere girmek zorundadır. İşte bu zaruretten dolayı öncelikle insanların birbirlerine kötülük etmeden, zarar vermeden, kendi temel haklarını ve meşru menfaatlerini koruyarak birlikte ya­şamaları sağlanmalıdır. Bu da ancak evrensel bir hukuk siste­miyle gerçekleşebilir. Çünkü Kur’an, her insanın farklı bir kişi­liğe sahip olduğunu belirtip,  insanın farklı kişiliğine dokunul­madan diğer insanlarla ilişkilerinin çatışmasız, ahlaklı ve ada­letli biçimde düzenlenmesini ister.

 

Her insanın varlığını sürdürmesi, dilediği yerde yaşama­sı, sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkiler kurması en temel hakkı­dır. Bunun için, insanların dünya nimetlerinden meşru şekilde faydalanmalarına engel olunmamalıdır. Yüce Allah Subhanehu ve Teala insanı ya­ratıp güzelce donatmış, yeryüzünü onun için durulacak yer yapmış ve insanları güzel nimetlerle rızıklandırmıştır. O, in­sanların birbirlerinin kanını dökmelerini ve birbirlerini yurtla­rından çıkarmalarını yasaklamıştır.

 

Dinde zorlama ve baskının olmaması, bir dini, özellikle de İslam’ı seçmiş birinin sorumsuz davranması ve istediğini yapmakta özgür olduğu anlamına gelmez. Çünkü seçim yapıl­dıktan sonra uyulması gereken bağlayıcı kurallar vardır. Bunun için Allah Subhanehu ve Teala şöyle bildirmiştir:

 

Ahzab 36: “Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. “

İslam’ın, insanların hayatını düzenleyen ve her asra cevap veren daha pek çok ilkesi vardır. Tabiî ki bunların hepsini bu­rada belirtmeye imkân da yoktur. Ancak bunların başında hangisi gelir diye bakacak olursak Allah Subhanehu ve Teala’ya ve Rasulu(sav)’e itaat gelecektir.

Peygamberler, yeryüzünde canlı vahiylerdir. Allah’ın kullarından istediği insan tipinin somut örnekleridir. Allah (c.c.) kulları içerisinden üstün niteliklere sahip kimseleri elçi olarak seçer ve onlar vasıtasıyla insanlara mesajını gönderir. Elçilerinin diğer insanları vahiyle terbiye etmesini ister. Peygamberler, Allah’ın insana olan rahmetinin bir tecellisidir. Başıboş bırakılan insan tek başına, ne hidâyeti ne de güzel davranışları bulabilir. İnsan, kendi kendine ilâhî güzelliklere ulaşamaz. Yaratılışı gereği bir rehbere, üstün nitelikli bir imama/öndere muhtaçtır. Peygamberler, bu manada insanların önderleridir.

Tarih de açıkça ortaya koymuştur ki, insan, tek başına doğru bir şekilde Yaratıcı’sını tanıyamamakta, O’na kulluk yollarını bilememektedir. Gönderilen peygamberler arasındaki devrede bile insan, pek çok bâtıl ve hurâfelere tapmış, herhangi bir fayda ve zararı olmayan putlara, cansız varlıklara, yıldızlara vs. ibadet etmiştir. Gönderilen her peygamber, ümmetini Allah’a dâvet etmiş, bu konuda büyük gayretler sarfetmiş, onlara gerçek Mâbud’u anlatmıştır. Bütün peygamberler, hayatları boyunca bunun mücadelesini vermiştir.

Eğer onlar gelmeseydi biz, ibâdete ait meseleleri bilemez, Allah’ın emir ve yasaklarını hiçbir zaman alamaz ve mükellefiyetlerimizi kavrayamazdık. Namaz, oruç, zekât, hac gibi görevlerimizi; içki, kumar, zina, ihtikâr/karaborsa ve faiz gibi haramları bilemezdik. Bütün bunları ve bunlara benzer birçok meseleleri peygamberler vasıtasıyla öğrenmiş bulunuyoruz.

Peygamberlerin gösterdiği yoldan başka yolda gitmenin, dünya hayatında sayılamayacak kadar çok olumsuz sonucu ve cezasından ayrı olarak, âhirette de büyük bir cezası vardır. Bu ceza o kadar büyük olacaktır ki, kâfirler dünyada iken peygamberlerin izinden gitmediklerinden, kendilerinden farklı hiçbir meziyetleri olmayan, haktan uzak sapık önderlere uyduklarından dolayı pişman olacaklar ve pişmanlıklarını dile getireceklerdir.

Furkan 26-29: “İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkâr edenler için oldukça zorlu bir gündür. O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: “Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım, vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.” Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız” bırakandır.”

            Allah, insanlara insan olarak, kendi aralarından peygamberler göndermiş ve onların yolundan gitmelerini, peygamberlerine her hususta itaat etmelerini emretmiştir. Peygamberlerin izinden gitmeyenlere uymak, ya da onların izinden gidilmeyen hallerde baştakilere, ileri gelenlere itaat, Allah’ın yolundan sapmak için gösterilecek geçerli bir mâzeret değildir. Yüce Rabbimiz, peygamberlerin yolundan sapmak için gösterilecek hiçbir mâzereti kabul etmeyecektir. Peygamberlerin getirdikleri yola aykırı yol izleyenlere itaat, -kim olursa olsunlar- meşrû bir itaat değil; “Yaratan’a isyanı gerektiren hususlarda yaratılmışa itaat yoktur” şeklindeki nebevî düstur ile ve “mârufu emredip münkeri nehyetmek” ilkesi gereğince böylelerini hizaya getirmek gerekir; Onların sapıklıklarının peşinden gitmek değil. Peygamberlerin dışında, uyulan kimsenin büyük yanılgılara düştüğü önemli bir husustur. Uyulan kimselerin peygamberlerin yolundan gitmemeleri halinde kimlikleri, sıfatları, nitelikleri, makamları, yakınlıkları ne olursa olsun, uyanlara âhirette hiçbir fayda sağlayamayacakları, ebedî azaptan kurtaramayacakları herkes tarafından gayet açık ve net bir şekilde bilinmelidir.

Ahzab 66-68: “Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: “Yazıklar olsun bize, keşke Allah’a itaat etseydik ve Resûl’e itaat etseydik.” Ve dediler ki: “Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et.”

İşte ahirette durum böyle olacaktır; peygamberlerden başkalarının yolunu izleyenler için. Peygamberler ise, kendilerine itaat eden ümmetlerine hatalarının affedilmesi için şefaatçi olacaklardır. Dünyada her iki tür önderliğin ve bu önderliğe tâbi olmanın farklı sonuçları olduğu gibi; âhirette de aynı farklılık söz konusu olacaktır; hatta daha da geniş boyutlarda…

Gerçekten akıl sahibi olanlar, peygamberlerden başkalarının yolundan gitmeyi düşünmek, akıllarının en ücra köşesinden geçirmek şöyle dursun; bu hayırlı ve biricik doğru yoldan gitmeyenleri gafletlerinden uyandırmak için peygamberlerin açtıkları yolda, gösterdikleri istikamette ve onların metoduyla mücadele eder.

Hayata ve olaylara, şartlanmışlıktan kurtularak bakılırsa, İslam’ın insan ve hayat gerçeğine cevap veren sağlam ve sürekli ilkeler içerdiği, buna karşılık beşeri ideolojilerin sağlam temellere dayanmadıkları, yanlış davrandıkları ve bu yüzden de insanların temel haklarını ve meşru menfaatlerini koruyamadıkları açıkça görülür.

 

 

ELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.