sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

KİMİN MÜLKÜN DE YAŞIYORUZ?

KİMİN MÜLKÜN DE YAŞIYORUZ?
17.10.2018
0
A+
A-

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

 

KİMİN MÜLKÜN DE YAŞIYORUZ?

 

Kur'an Dinle

Hamd en güzel isimler kendisinin olan göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin sahibi, hakimi, İlahı ve Rabbi Allah’adır. Salat ve selam son Rasul Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, aline, ashabına ve müminlerin üzerine olsun.

 

YER VE GÖKLERİN MÜLKÜ ALLAH’INDIR.

DİYECEKLER

Sesli Makale

ÖYLE İSE NASIL ALDANIYORSUNUZ ?

( ALDATILIYORSUNUZ ? )

 

“O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.” Furkan Suresi 2. Ayet

 

Esma’ul Hüsna – Malik-ul Mülk

 

Malik : ( مالك ) kökünden türeyen ism-i faildir. Kelime olarak ; sahip, istila etmek, hükmetmek, melik olursa emri sahibi, hükümran, yönetici, hükümdar gibi manalara gelir.

Mülk ise üzerinde tasarruf yetkisi bulunan şeye denir. Yaklaşık olarak aynı manaya gelen ” melekût ” ise sadece Allah (c.c)’ın mülkünü ifade eder.

Yüce Allah’ın sıfatı olarak Malik-ul Mülk ; bütün varlıkların sahibi, bütün melekûtun tasarruf yetkisi elinde olan dünya ve ahirette bütün alemleri yöneten, dilediğini yapan ve dilediği şekilde hükmedendir. Bütün kâinatı yoktan var edip dünya ve ahiret hayatı veren, çekip çeviren, dilediği gibi mülkünde tasarruf eden manalarında Kur’an-ı Kerim’ de birçok ayet-i kerime vardır. Malik-ul Mülk ifadesi ile bir tek ayet bulunmakla beraber aynı manayı ifade eden iki ayet-i kerime okuyalım.

“( Rasûlüm! ) De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” Ali İmran Suresi 26. Ayet

Allahu Teâla (c.c)’nın Malik-ul Mülk ismi mülkün daimi ve ebedi sahibi manaları kapsamaktadır. Bilindiği gibi Arapça’da “milk” ve “mülk” kavramları ayrı ayrı mahiyet arz etmektedir. “Milk” genel olarak mal demektir. Mülk ise hakimiyet ve iktidar manasında da kullanılmıştır. Allah (c.c) hakimiyetin yegane sahibidir. Yeryüzünde İslam’a dayanmayan BÜTÜN İKTİDARLAR ve DEVLETLER de gayrı meşrudur ve iktidar olup toplumlar üzerinde tahakkum etmeye hakları yoktur. Mü’minlerin, yaratılmış insanların insanları idare etmek ve yönetmek için akıllarını! kullanarak çıkardıkları kanunları(hükümleri) red ederek, tamamını uygulamadan kaldırıp sadece Allah’ın (c.c) hükümlerini hakim kılmaları farzdır.

“De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir? Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” de. ” Mü’minun Suresi 88-89

Görülen ve görülemeyen, büyük- küçük bütün varlıkların sahibi Allah (c.c) olduğu gibi onların yönetimi, müdebbiratı, nizamlarının yok edilme yetkisi ve imkânları da sadece Allah’a (c.c) aittir. Her şeyin hakiki sahibi Allah’tır. Kürreler içerisinde en küçük gezegenlerden biri olan Dünya’da yaşayan insanlar içerisinde bazıları bir imkân ve yetkiye sahip olunca, kimileri şımararak o mülkün kendilerine ait olduğunu sanarak hatta ellerinden hiç gitmeyeceğini zannedip zulüm işleyerek Allah’a (c.c) karşı küstahlık yaparlar. Akıl sahipleri olarak tarihte nice cihangir hükümdarların gelip gittiğini  ve aynı akıbetin kendi başlarına geleceğini düşünemezler mi ? Halbu ki kulların yeryüzünde bazı imkanlara sahip oluşu izafidir (geçicidir). Hakiki Malik Allah (c.c)’tır. İnsanın kendi bünyesinde devam eden sistemlere bile sahip olmadığı açıktır. Esasen insanın kendisinde dahi kendisine ait hiç birşey yoktur. Vücudun da ölen bir hücreyi bütün insanlar ve cinler toplansa diriltemezler.

Cansız bir maddeden canlı bir hücrenin meydana gelmesi karşısında bugünki bilim dahi şaşırıp bir cevap bulamadığı gibi canlı bir hücrenin ölümüne de bütün insanlar bilim ve teknolojileri ile engel olamazlar, hatta bu ölümün nasıl vaki olduğu hakikatini idrakten acizdirler. Ancak vaki olduktan sonra sebeplerini tespit etmeye çalışırlar. Bütün kürrelerin nizamı Allah’a (c.c) ait olduğu gibi zerrelerin de nizamı Allah’a (c.c) aittir.

Âlemi şuhud (görülen alem) ve Âlemi melekûtun bütün zerreleri ile beraber mutlak ve hakiki sahibi Allah (c.c)’tır. Allah’ın (c.c) mülkünde Allah’tan başka  tasarruf yetkisine sahip olan kimse yoktur. Toplumları idare etme devletler de kanun çıkarma yetkisini elinde tutmaya çalışanlar Allah’ın (c.c) tasarruf yetkisine müdahale edip küstahlık yapmış olurlar. Yüce Allah’ın (c.c) Malik-ul Mülk sıfatını bilen ve inanan kimseler Allah’ın (c.c) kanunlarına tasarruf yetkisine huşu ile teslimiyet gösterirler.

Yaşadığımız toplumda evlerin duvarların da Mülk Allah’ındır (c.c) yazılı olduğunu görürsün. O Mülk te ikamet eden kimselerin biz buranın emanetçisiyiz dediklerini işitirsin. Ne yazıktır ki bunları yazan, söyleyen kimseler yeryüzünde ve yaşadıkları ülkede Allah’ın (c.c) Mülkü’nü gasp eden çıkardıkları yürürlüğe soktukları ve uyguladıkları kanunlarla burada Allah’ın (c.c) dediği değil bizim dediklerimiz olur ( haşa ) dediklerini göremezler. Emanetçisi oldukları meskenler de başkalarının söz sahibi olmasına aslan kesilenler, Allah’ın (c.c) arzında O’nun hükümlerini hiçe sayan idarecileri destekleyerek o zelil alçak kimselere sahip çıkarak Allah’ın (c.c) Aslan’ı Hamza’lara ve davalarına ihanet ederler. Furkan Suresi 1. Ayette Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir. Furkan’a (doğru ile yanlışı birbirinden ayıran) teslim olmayan kimseler yeryüzünde Allah’ın (c.c) Hakkını hiçe sayan, çıkardıkları ve uyguladıkları kanunlarla azgınlıkta sınır tanımayan Tağut’a kulluk yaparlar. Oysa inandıklarını söyledikleri Kitap’ta onu inkar etmeleri emrolunduğu halde. ”

Bakara Suresi, 256. ayet: Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

Bakara Suresi, 257. ayet: Allah, iman edenlerin Velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.

Nisa Suresi, 60. ayet: Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.

Nisa Suresi, 76. ayet: İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

Maide Suresi, 60. ayet: De ki: “Allah Katında, ‘kesinleşmiş bir ceza olarak’ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.”

Nahl Suresi, 36. ayet: Andolsun, Biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.

Zümer Suresi, 17. ayet: Tağut’a kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.

Allah subhanehu ve teala bir şeyin olmasını dilediğinde ona ol der o da oluverir. Allah (c.c) kendisinde acizlik muhtaçlık noksanlık bulunmayan herşeyi kuşatıcı bir üstünlükle ve kendi zatı dışında kalan herşeyi yoktan var eden ve öldürendir. Çocuk edinmek acizliği gerektirir ve yaratılmışlara has bir özelliktir. Allah (c.c) alemlerden müstağnidir.

 

O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.

 

Zulüm : Herhangi bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak, kelime olarak zulüm, azgınlık, gadr, karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlıdır. Zıddı ise, nur, aydınlık ve adalettir.

Alimler zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah’a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür. “İmân edip de imânlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya) işte korkudan emin olmak için onların hakkıdır ve doğru yolu bulanlar da onlardır” (el-En’âm, 6/82) âyeti inince, bu âyetin ifâde ettiği, imâna zulüm karıştırma meselesi ashabın nefsine ağır geldi ve, “Hangimiz nefislerine zulmetmez?” dediler: Bunun üzerine Yüce Allah: “Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 31/13) âyetini indirdi. Böylece yukarıdaki âyette söz konusu olan zulüm kelimesinden şirk kastedildiği anlaşılmıştır (İbn Kesîr, Tefsiru’r-Kur’ani’l-Azîm, Beyrut 1969, II,153).

Âyetteki “Şirk büyük bir zulümdür” ifadesi ile de, şirk’e düşen insanların hikmet ve akıl yönünden ne kadar zavallı olduklarına ve ahmaklık içinde bulunduklarına işaret edilerek şirkin çirkinliği dile getirilmiştir (Muhammed Ali es-Sabunî, Safvetu’t-Tefâsîr, İstanbul, 1987, II, 491).Yüce Allah’ın varlığını, birliğini inkâr etmek zulüm olduğu gibi, imân esaslarından herhangi birini inkar etmek de zulüm ve küfürdür.

2- İnsanlar arasındaki zulüm. Bu da, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır. Bilindiği gibi zulüm kavramı, Kur’ân’da çok geniş bir kullanım alanına sahiptir. İnsanla insan arasındaki zulüm de, bu geniş alanda büyük bir yere sahip bulunmaktadır. Zaten zulüm denince ilk olarak akla insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış, kötü ve zararlı davranışları zulüm olarak tanıtılmış, bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkid edilmiştir.

Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmemek: “Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zalimler onlardır” (el-Mâide, 5/45).

3- Zulmün bir çeşidi de, insanın kendi kendine zulmetmesidir. Bu hususta da çeşitli âyetler vardır. Bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:

“Biz hiç bir peygamberi, Allah’ın izniyle itâat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah’tan günahlarını bağışlamasını isteseler ve Rasûl de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah’ı affedici, merhametli bulurlardı” (en-Nisâ, 4/64).

“(İnkâr edenler), ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabb’inin (azab) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı” (en-Nahl, 16/33

Yoktan var eden Allah (c.c) kullarını en iyi tanıyandır. gerek fertsel gerek toplumsal alanda izzetli ve şerefli bir hayatı yaşayabilmeleri için onlara kitaplar indirmiştir. Gökyüzünde ve yeryüzünde tekvini nizam insanı derinden sarsan güzellikte ve hikmette var edilmiştir. Kur’an adalettir. Allah’ın (c.c) koyduğu sınırlara uymayanlar haddi aşanlar kendilerine ve masivayı varlıklara zulüm etmektedirler.

Oysa onlar, Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratamayan, aksine kendileri yaratılmış bulunan, bizzat kendilerine bile bir zarar ya da faydaları dokunmayan, ölüm, hayat ve ölümden sonra yeniden diriliş de ellerinde olmayan (sahte) ilahlar edindiler. Furkan Suresi 3. Ayet

 

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.