sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

HIRS SAHİBİ İNSAN

HIRS SAHİBİ İNSAN
21.06.2019
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Gökleri , yeri ve ikisi arasındakileri emsalsiz bir şekilde yaratan, göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin tek ilahı, mabudu, kayıtsız ve şartsız hakimiyet sahibi Rahman ve Rahim olan Allah (c.c.)’a mahsustur.Salat ve Selam alemlere rahmet olarak gönderilen, yaşayan Kur’an , hatemul enbiya, kendisine tabi olunmadığı sürece cennetin hayal dahi edilemeyeceği ulu önderimiz, baş komutanımız, Hz. Muhammed (sav)’e, onun ashabına, ehl-i beytine ve bütün mümin, muvahhid, mucahid ve mucahide kulların üzerine olsun.

Hırs; sözlük anlamı itibarı ile arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, sonu gelmeyen istek, aç gözlülük demektir.

Kur'an Dinle

İnsanın tabiatında doyumsuzluk ve açgözlülük vardır, insanın Karun kadar serveti de olsa, mala ve paraya doymaz.Dünyayı seven kimse, deniz suyu içen kimse gibidir, içtikçe susuzluğu artar. Dünya malına hırsı olan kimse de dünyalığı arttıkça açgözlülük ve hırs ağzını açarak yok mu daha demeye başlar.

“Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşlere, güzel ve cins atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı insanların aşırı sevgisi vardır ve bu sevgi, insanlar için çekici bir hale getirildi. Fakat bunlar, dünya hayatının geçici nimetleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Âl-i Imrân 3/14)

Allah (c.c.) insanın fıtratına bir takım özellikler yerleştirmiştir ve insanın bu fıtri özelliklerini benliğinden söküp atmasını istememektedir. Allah (c.c.)’ın insandan istediği, bu fıtri duygu ve özelliklerini Allah (c.c.)’ın istediği şekilde yönlendirmesidir. Hırs duygusu da insan fıtratına yerleştirilmiş özelliklerden bir tanesidir. İnsanda bu “arzulara” yönelik bir eğilim vardır. Bu onun temel yapısının bir parçasıdır. Öz itibariyle onu inkâr etmeye gerek yoktur. Bunların kökleşmesi, gelişmesi ve bir düzen içinde varlığını sürdürmesi, beşer hayatı için zorunludur. Yalnız gerçekler, insan yaratılışında bu eğilimi dengeleyen, insan hayatının yalnız bu tek yönde boğulmasına ve yüce duygularının gücünü ve ilhamını yitirmesine engel olan bir yön daha bulunduğunu da göstermektedir.İnsan fıtratının bu diğer yönü; yüce hedeflere doğru yönelme yeteneği, nefse hakim olma, bu “arzulara” tümüyle yönelirken nefsi en sağlıklı sınırda durdurma yeteneğidir. Bu, nefsi ve hayatı yapıcı sınırında durduran, bunun yanında hayatın sürekli biçimde terakkisini ve onun yüce davetin ufuklarına doğru yükselişini, insanın gönlünü Melei A’lâ’ya, ahiret yurduna ve Allah’ın rızasına bağlanmasını sağlayan fıtratın öbür yüzüdür. Bu ikinci yetenek birinci yeteneği düzene sokar, terbiye eder, onu kirden, pisliklerden arındırır, onu güvenli bir düzeye çıkarır. Böylece insanın duygusal arzuları ve günübirlik özlemleri, insanlığın özüne ve gönlünün engin arzularına, Rabbine yönelişine, O’ndan sakınmasına engel olamaz. Öyleyse fıtratın bu yönü, insanlığın yüce hedeflere doğru yükselme ve yücelme çizgisidir.

Aslında bu duygu insana, iyilik yolunda, hayır için ve Hak yolunda kullanmak için verilmiştir. Özellikle ebedî hayatını ilgilendiren hususlarda… İnsan bu hırsla ümitsizliğe, karamsarlığa düşmeden yoluna devam eder. Dünyalık şeyler hususunda da hırsın önemi vardır. Çünkü bu hırs sebebince insan, pek çok iyi iş yapar, önemli hadiseleri aşar.Allah Resulu (sav.) bize hırsın neye karşı olması gerektiğini şöyle bildirmektedir;

Sesli Makale

Hz. Peygamber [sallallâhu aleyhi ve sellem] şöyle buyuruyor:

“İki haris doymaz. Biri ilmin harisi diğeri de malın harisidir.”

Evet, fıtratımızda hırs varsa bunu kendi aleyhimize değil lehimize dönüştürmek akıllılık olur. Hırs duyacağımız şey ilim olursa, bu durum bizi açgözlü yapacağına ilim sahibi yapar da Allah’a daha çok yakınlaştırır.Yine bu konunun önemini Resulullah (sav.) bize bildirmektedir;

“Her şeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir.” (Deylemi).

Bu noktada dünyalık isteklerde her zaman bizden daha düşük olanlara bakmalı; kulluk görevlerimiz, Rabbimiz’e olan yakınlığımız noktasında ise bizden daha üstün durumda olan insanları örnek almalıyız. Bu hırsla elde ettiğimiz ilim ile ibadet ederek Allah (c.c.)’a yaklaşırız.

Çünkü biliriz ki Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır ;

“…Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9)

Allah’ın ayetlerinden gerekli öğüdü alan ve onlar hakkında gereği gibi düşünenler ancak selim akıl sahipleridir, cahiller değil! Bu iki sınıf arasındaki farkı da cahiller değil, ancak akıl sahibi kimseler bilir.

Ebû Hayyân şöyle der: “Bu ayet, insanın kemâle ulaşmasının, ancak şu iki amacı gerçekleştirmekle mümkün olur: ilim ve amel. Tıpkı bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı gibi, itaat edenle isyan eden de bir değildir. Buradaki “ilim”den maksat, Allah’ı bilmeye götüren ve kulu, Allah’ın gazabından kurtaran şey’dir.”

“Yedi şeyden önce, amelde acele edin: Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz? Tuğyan ettirip azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz? İfsad edici hastalığı mı bekliyorsunuz? Aklınızı götürecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz? Ânî ölüm mü bekliyorsunuz? Deccali mi bekliyorsunuz? Bu beklenen gâib bir şerdir. Yoksa kıyâmeti mi bekliyorsunuz? Kıyâmet ise hepsinden kötü,hepsinden daha acıdır.” (Tirmizî, Zühd 4, Hadis no: 2308; Nesâî, Cenâiz 123, Hadis no: 4)

 Gayret bizden, tevfik Allah(c.c.)’tan.

ELHAMDULİLLAH.

 

 

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.