İFFETİ KALE GİBİ KORUMAK

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd; yegâne hâkimiyetin sahibi Aziz, Cebbar, Mütekebbir olan en güzel isimlerin sahibi (Esma-ul Husna) Rahman ve Rahim Allah (cc)’a mahsustur. O’na kulluk eder, O’ndan (cc) yardım dileriz.

Salat ve selam, son nebi, hatem-ul enbiya, müminlere karşı şefkatli, kafirlere karşı şiddetli olan Allah Rasulu (sas)’e, tertemiz ehl-i beytine ve sahabesinin üzerine olsun.

Rahman’ın arşında gölgelenecek olan 5. Sınıf insan ile açıklamalara devam ediyoruz inşaAllah. Hadisi tekrar hatırlayalım;

“Yedi sınıf insan vardır ki, Allah kendi gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan kıyamet gününde, bunları kendi arşının göl­gesinde gölgelendirir:

…

5-İçtimaî mevki sa­hibi ve güzelliği olan bir kadın tarafından çağırılıp da kadınlığını ken­disine arz ettiğinde; ‘Ben Allah ‘tan korkarım’ cevabıyla karşılık veren er kişi.

…”[1]

“Kadı lyaz dedi ki: Dili ile Allah’tan korkarım diye söylemesi de kendi nefsini bu işten vazgeçirmek için kalbinde bunu söyleme­si de ihtimal dâhilindedir. Özellikle mevki sahipliğinin ve güzelliğin söz konu­su edilmesi ise böyle bir kadına rağbet olunması ve bunun elde edilmesinin zorluğundan dolayıdır. Çünkü böyle bir kadın hem mevki hem güzellik vasıf­larını bir arada bulundurur. Özellikle de böyle bir kadın kendisine çağıran ve bu işi isteyen bir halde ise artık onu bu amaçla kandırmak ve benzeri zorluk­lara başvurmaya da ihtiyaç bırakmamış olur. Mevki sahibi olmak ve güzel ol­makla birlikte kendisine gelinmesini davet etmişken yüce Allah’tan korkması sebebi ile ona karşı direnmek elbette ki mertebelerin en mükemmellerinden, itaatlerin en büyüklerindendir. Bundan dolayı yüce Allah böyle birisini kendi Arşının gölgesinde gölgelendirme mükâfatını vadetmiştir. “Mevki mansıb” sahibi ise şeref ve asil nesebi olan kadın demektir. “Kendisini davet etmesi” ise kendisi ile zina etsin diye çağırması demektir. Bunun anlamı ile ilgili doğru açıklama budur.”[2]

“Bu hadiste(Rahman’ın Arşının Gölgesinde Gölgelenecek 7 Sınıf) sadece erkeklerin zikredilmesinin bir manası yoktur. Aksine ka­dınlar da, anlatılan hususlarda onlarla aynıdır. Ancak devlet başkanlığı meselesi bunun dışında yer alır. Yine de çoluk çocuğu bulunan ve onlara adaletle davra­nan kadınlar adil yönetici kapsamına girer. Camilere bağlı olma hususunda da kadınlar farklıdır. Zira onların evlerinde namaz kılmaları, camide namaz kılmala­rından daha hayırlıdır. Bunun dışında hadiste geçen her konuda kadınlar ile erkekler müşterektir. Erkeği zinaya davet eden kadın konusunda bile ortaktırlar. Çünkü kadın için de, yakışıklı bir delikanlının onu çirkin fiili işlemeye davet et­mesi düşünülebilir. O da, buna ihtiyacı olmasına rağmen Allah korkusundan dolayı yüz çevirir.”[3]

Hiç şüphesiz bu mesele akıllara Kur’an’da en güzel kıssa olarak anlatılan kıssanın içerisindeki bir bölümü getirmektedir. Okuyalım;

“Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek, “Haydi gelsene!” dedi. “Fakat Yusuf “Allah korusun! Rabbim bana güvenli bir barınak sağladı; hiç kuşkusuz zalimler iflah olmazlar, kurtuluşa eremezler” dedi.”

Andolsun, kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.”(Yusuf/23-24)

“Kur’an’a Kerim, olayın yaşandığı söz konusu anı, kıssa çerçevesinde, aynı zamanda mükemmel bir yaşam çerçevesinde, hak ettiği normal payı aşacak denli upuzun bir sahneye dönüştürmek istememektedir. Bu sebeple de, gerçekçiliğin, dürüstlüğün ve atmosferdeki temizliğin hakkını verebilmek için, gerek başlangıçtaki, gerekse sonuçtaki tedbirliliği aktarmasının yanı sıra, bu iki süreç arasındaki zaaf anına değinmekle yetiniyor.

Ayetleri ve o mevcut koşulları göz önüne aldığımızda, bizde uyanan düşünce işte budur. Gerek insanın doğası, gerekse peygamberlerin masumiyeti açısından, en makul olanı da budur. Hz. Yusuf da neticede bir insandı. Allah’ın seçkin kıldığı biriydi ama, neticede insandı. Onun duyduğu istek, psikolojik bazdaki eğilimden öteye geçmemiştir. Vicdanından ve zaaf anının hemen ardından, vicdanından ve yüreğinden yükselen Rabbinin işaretini görür görmez de doğruya yapışarak zaafını yenebilmeyi başarmıştır. (Zemahşerî, “Keşşâf” tefsirinde şöyle diyor: “…Ayette anlatılmak istenen, gençlik döneminde cinsel gücün ve arzunun yüksekliği sonucu Hz. Yusuf un da, kadının kendisini arzulayıp istemesini andırır biçimde, söz konusu kadına karşı içinden bir arzu ve istek olmasıdır. İnsanın neredeyse tüm sağduyusunu ve direncini yitirmesine sebep olabilecek böylesi bir durumda, bu da son derece doğaldır… Üstelik, şiddetinden ötürü ayette “istek” olarak adlandırılan bu dayanılmaz eğilim Hz. Yusuf un içinde hiç uyanmasaydı, onun Allah katında, çekinme noktasında övülen bir insan olabilme nedeni de ortadan kalkardı. Zira direncin ve sabrın büyüklüğü, belanın ve sınavın büyüklüğü ve şiddetiyle doğru orantılıdır.)”[4]

“Rabbinin delili” demek, Allah’tan gelen ilham demektir ki bu ilham kendisini, bir kadının tahrikine kapılmanın hiçbir kar getiremeyeceği şuuruna erdirmiştir. “Bu delili neydi?” sorusunun karşılığı da daha önceki ayette zaten geçmektedir: “Rabbim bana karşı bunca ihsanda bulundu. Şu halde ben niye böyle yanlış bir iş yapayım? Zalimler asla felah bulmaz”. Şu halde, gençliğine rağmen Hz. Yusuf’u (a.s) bu büyük tahrikten koruyan “ilahi delil” anlaşılmış olmalıdır.”[5]

Kur’an’da sadece iffetin timsali erkekler için değil kadınlar için de vardır. O da İffet denilince anda akla ilk gelen kadın Meryem (as)’dır. Okuyalım;

“(Ey Muhammed!) Kitap’ta (Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi. Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi.”(Meryem/16-21)

“Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O gönülden itaat edenlerdendi.”(Tahrim/12)

Meryem (as) ıssız bir ortamda yabancı bir erkeğin birden bire karşısına çıkması ve ona verdiği cevaplardaki netlik ve takındığı tavırlar, bir bayanın içine düşebileceği en zor durumu tasvir etmektedir. İffet abidesi olan bir kadının bu hadiseyle başlayan olayları büyük bir imtihandır. İffetini korumak isteyen bir kadının başına gelmesini kesinlikle istemeyeceği şeyler cinsindendir. Ama Meryem (as) bu gibi durumlara rağmen iman edenlere örnek olacak davranışlar sergilemiştir ve kıyamete kadar örnek gösterilecek bir şerefe sahip olmuştur.

Konular üzerindeki inceliklere geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var; Bir erkeğin alımlı bir bayan tarafından(tam tersi de olabilir) zinaya davet edildiği an çetin bir durumdur. O atmosferi tatmadan yaşamadan bir şeyler söylemek zor olacaktır.  Oturduğumuz yerden ya da çok şuurlu ve azimli olduğumuz bir anda böyle bir olayın gerçekleşebileceğini hayal ettiğimizde geri çevirebileceğimizi reddedebileceğimizi düşünürüz. Halbuki bu öyle değildir. Nefsi uyandıracak, şehveti kabartacak bütün sebepler ortadayken ve karşı tarafta istekliyken ve bu olaya hiçbir beşerin şahit olamayacağından eminken kendini korumak ve muhafaza etmek büyük bir iştir. İnsan da şehvet duygusu bulunmaktadır. Bunu harekete geçiren unsurlar da vardır. Bir ince sesten etkilenebilir. Bir bakış, bir hareket bu duyguyu harekete geçirebilir. Karşısına dikilmediği halde bile insan defetmek için zorlanıyorken karşısına dikildiği anı düşünmeye gerek yok.

Malumunuzdur ki günümüzde zinanın gerçekleşmesi için kadının ya da erkeğin böylesi davetlere ihtiyacı yoktur. Bu amelin gerçekleşmesi için gerekli zemin hem resmi olarak hem sosyal medya hem de ortam olarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla şehvetini kabartan ya da şehveti kabaran bu denli yollara başvurarak şehvetini tatmin etmektedir. Şehveti kabaran kişi ne yapacağını nereye gideceğini hangi siteye gireceğini bilmektedir. Bir sese, bakışa, harekete dayanamıyorken böylesi bir durumla karşı karşıya kalmak az çok nasıl sonuçlanacağını hissettirmektedir. Zira zinaya karşı eğilim bunlara dayanamamış olmanın neticesidir. Fakat hadiste bahsedilen kişi bunlardan da öte karşısına dahi dikilse ona olumlu cevap vermiyor. Üstün bir özellik olarak gösterilmesi, davet edilenin de içinde bir psikolojik meylin olmasındandır. O buna rağmen, nefsinin istediği, meyledeceği bir şey olmasına rağmen reddetmiş bundan dolayı mahşerde himaye altına alınma lütfuna ermiştir. Reddettiği cümle de oldukça manidardır; “Ben Allah’tan korkarım”…

Bu er kişiyi bu amelden uzaklaştıran şey neydi? Nasıl oldu da bu dik duruşu sergileyebildi? Bu kararı vermesine yardımcı olan etkenler nelerdi? Meryem (as) ırzını, iffetini kale gibi nasıl korumuştur?

Bu soruların cevabı günümüzde fuhuş bataklığına çekilmeye çalışılan genç müslüman erkek ve bayanlar için önem arz etmektedir. Sadece gençler için değil tüm müslüman erkek ve kadınlar için böyledir. Naçizane bu soruların cevabını kısaca geçmek istemiyorum. Bu yazımızda kısaca bu olayın zorluğuna değinmiş olalım. Bir sonraki yazımızda inşaAllah yukarıdaki soruların cevaplarına delilleriyle cevap bulmaya çalışacağız. Bu sorulara cevap arayacakken bize ışık tutacak olan ayet ise Yusuf (as)’ın bu imtihandan başaralı bir şekilde çıkmasına sebep teşkil eden meselenin izah edildiği ayetin şu bölümüdür; “…Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf da ona istek duyacaktı…”. 

Ve Meryem (as)’ın kendisine bir erkek çocuğuna gebe kalacağını haber veren erkek kılığına girmiş Cebrail (as)’a verdiği cevaplardaki inceliklerdir. Tabii ki bunu araştırırken Meryem (as)’ın ırzını bir kale gibi kormuş olması da araştırılması gereken meselelerdendir.

Selam ve Dua ile…

Tevfik Allah’tandır…

Velhamdulillahirabbilalemin…

[1] Müslim – el-Minhac – Zekat – 30. Bölüm 5. Cilt 164. Sayfa

[2] İmam Nevevi el-Minhac Sahih-i Müslim Şerhi – 5.Cilt Sh:166 Karınca Polen Yay. Hadisin Bulunduğu Bab: Zekat Kitabı Hadis Numarası: 2377 Bab:30

[3] İbn Hacer el-Askalani – Fethu’l-Bari Sahih-i Buhari Şerhi – 2.Cilt Sh: 299 Karınca Polen Yay. Hadisin Bulunduğu Bab: Ezan Kitabı Hadis Numarası 660 Bab:36

[4] Fi Zilali’l Kur’an – Seyyid Kutub – Yusuf/23-29

[5] Tefhimu’l Kur’an – Mevdudi – Yusuf/23-25