ÖMÜR ve ZAMAN
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Allah’u Teala’ya şükredenler gibi hamd, yakin sahipleri gibi iman eder; vahdaniyetini de sadıklar gibi ikrar ederiz. Alemlerin Rabbi, göklerin ve yerin yaradanı olan; cinleri, insanları ve mukarreb melekleri, kendisine ihlaslı bir şekilde ibadet etmekle mükellef kılan Allah’tan başka ma’bud olmadığına şahitlik ederiz.
Salat ve selam alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav.)’e ashabına, ehli beytine ve tüm müminlerin üzerine olsun. Amin.
Resulullah (s.a.v.) kendisinden nasihat isteyen birçok müslümana “Bir yakının ölmedi mi? Sizin oralarda hiç ademoğlu ölmüyor mu? Ölüm nasihat olarak yetmez mi?” buyurarak, bu müslümanlara ölüm gerçeği ile nasihat etmiştir. Nitekim Kuram Kerim’in üç ayrı yerinde zikredilen, “Her nefis ölümü tadıcıdır.” ilahi buyruğu da, insanlara bu ölüm gerçeğini hatırlatmaktadır.
Peki niye?
İlahi mesaj ve Resulullah (s.a.v.) bizlere niye ölümü hatırlatıyor?
Dünyaya ve dünya yaşantımıza sırt çevirip, bütün dikkatimizi ölüm ve ölümden sonraki hadiselere çekmek için mi?
Kefenimizi ve tabutumuzu hazırlayıp, ölüm vaktini beklememiz için mi?
Değil, elbetteki değil.. ölüm gerçeğine dikkat çekilmesi. Öleceğimizi ve ölümden sonra karşılaşacaklarımızı dikkate alarak, yaşadığımız anların, yaşadığımız zamanların, yaşadığımız ömrün kıymetini bilmemiz içindir. “Ölmeden önce ölünüz” nasihati da, hiç şüphesiz ki kendimizi ölü yerine koyduktan sonra dirilmek için kıyameti ve haşrı bekleme nasihati değildir!. Bu gibi nasihatler ölüm gerçeğini yakından hissederek, yaşamın ve yaşanan fırsatların idrakine varabilmemiz içindir. Nitekim Resulullah (s.a.v.). yaşadıkları zamanın kıymetini bilmeyenlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır.
“İki nimet vardır ki, insanlardan çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır; Sıhhat ve boş vakit”
Bu gibi uyarılarla müslümanlardan istenen ise, hastalanmadan önce sağlığın, ölmeden önce, yaşadıkları hayatın ve yaşadıkları zamanın kıymetini bilmeleridir. Zamanın kıymeti, hiç şüphesiz ki zamanın kuşattığı her canlı için değil, sadece zamanın kıymetini bilenler ve zamanı değerlendirenler içindir. Nitekim aynı zaman dilimini, müslümanlara, münafıklarla, kafirlerle ve hatta hayvanlarla birlikte yaşıyoruz. Mesela otladıktan sonra bir köşeye çekilerek aheste aheste geviş getiren bir ineğe bakınız.
“Bu inek için zaman kıymetlidir!”diyebilir misiniz? Gerçi müşriklerin ve kafirlerin yaşadıkları zamanı nasıl ve hangi eylemlerle geçirdiklerine bakarak, geviş getiren ineklerin geçirdiği zamanı, çok temiz zamanlar olarak görebilirsiniz. Şu müstekbirlerin yaşadığı zamanlar da, ineklerin yaşadığı zamanlar gibi temiz olsa!” diyebilirsiniz.
Ancak meseleyi kendimize göre değerlendirdiğimiz zaman müslümanlar olarak bizlerin görevi; yaşadığımız zamana inekler gibi yaklaşmanın çok fevkinde, bu zamanı gerçek manada değerlendirmemizdir. Zamanın değerini bilerek, zamanı gerçek manada değerlendirebilmek ise. hiç şüphesiz ki yaşanan zaman diliminde değerli şeylerin, değerli eylemlerin yapılmasıyla mümkündür. İlahi mesajda beyan edilen ölüm ve ölüm sonrası hesabını dikkate alarak yaptığımız ve yapacağımız bütün Rabbani eylemler, yaşadığımız ve yaşayacağımız zamanları değerlendirecek, değerli kılacak eylemlerdir. Nitekim hesabını verebileceğimiz anlar, hesap bilinciyle yaşadığımız böylesi anlardır.
Dolasıyla hergün kendi nefislerimize yönelttiğimiz “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu aşarak, “Koskoca yirmidört saattir, Allah için yapman gerekirken, neleri yapmadın?” sorusunu sormamız gerekir. Çünkü muhteşem hesap gününde Allah için yaptıklarımızdan değil, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. An be an soluduğumuz, yaşadığımız fakat kıymetini bilemediğimiz zamanlardan hesaba çekileceğiz.
İlahi mesaj, bütün bunları idrak edebilmemiz, yaşadığımız zamanın kıymetini bilebilmemiz için bizlere ölüm gerçeğini hatırlatmaktadır. Ayrıca önemle dikkate almamız gereken bir diğer husus ise bizlere öleceğimizi bildiren ilahi mesaj, ne zaman öleceğimizi bildirmemiştir. İnsan ömrü belli bir süre ile standart hale getirilmemiştir. Bütün bunların önemli bir hikmeti, ölüm gerçeğinin her an gelebileceğini bilmemiz ve buna hazırlıklı olmamız içindir.
Peki bunu biliyor muyuz?
Bu bilinçle yaşıyor muyuz?
Yapmamız gereken hayırlı amellerde, bu bilinçle acele ediyor muyuz?
Oysa bu bilince sahip olarak bütün hayırlı amellerde acele etmemiz, acele etmeniz gerekmez mi?
Halimize bakarak yaşadığımız zamanları nasıl geçirdiğimize bakarak, kendimize gelmemiz gerekmez mi?
Yoksa insan ömrünü uzun mu görüyoruz!. “Bugün olmazsa yann olur” derken, daha pek çok yarınlar, daha pek çok zamanlar yaşayacağımızı mı zannediyoruz?
Oysa insan ömrü, gerçekleri aktedebilecek kadar uzun, yapılması gerekenleri erteleyemeyecek kadar kısadır.
Nitekim Kur’an’ı Kerim’de;
“İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: “Kabininiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım..” Size orada (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıp-korkutan da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.” (Fatır 37.) buyruğu ile ömrün gerçekleri akledebilecek kadar uzun olduğu beyan edilirken, salih amelleri erteleyemeyecek kadar kısa olduğuna işaret edilmektedir.
Günümüzde “İnsan ömrü kısa mıdır, uzun mudur?” sorusu etrafında bir araştırma yapsak, bu soruya değişik cevaplar verilecektir. Ancak huzuru mahşerde verilen cevaplar genelde hep aynıdır.
“Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler.”(Rum 55.)
“Gündüzün bir saatinden başka hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar.”
Ayet-i kerimedeki kimselerin yaşadıklarıyla ömürle ilgili olarak söyledikleri söz, gerçek zaman anlayışına göre doğru bir sözdür. Nitekim sanı yüce Rabbimiz;
“Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”(Hac 47.) buyurarak, bizlere gerçek zaman anlayışını vermektedir. Zaten peygamberler, bu gerçeği dünya hayatını yaşarken farketmektedirler. Efendimiz (s.a.v.)’in dünya hayatıyla ilgili olarak “Sen çöldeki bir ağacın gölgesinde bir saat mola veren yolcu gibiyim” buyurması, dünya yaşantısına bu gerçeklikten baktığına işarettir.
Müslümanlar olarak bizlerin de bu gerçeği öldükten sonra değil, ölmeden önce kavramamız gerekir. Gerçek zaman anlayışına göre bir saatlik olan bu ömrü, Allah’ı hoşnut edici amellerle, eylemlerle, zikirlerle güzelleştirerek değerlendirmeliyiz.
Müslümanların zaman zaman bir köşeye gidip tevbe ve istiğfarla Allah’ı zikretmesini de bilmeleri gerekir. Çünkü bilinçli bir şekilde tevbe ve istiğfarla geçireceğimiz bu anlar, basit . bir Örnekle banyoda geçirdiğimiz arınma ve temizlenme anları gibidir. Allah’ı zikrederek geçirdiğimiz ve geçireceğimiz böylesi anlar, bu anlamda değerlendirdiğimiz anlar olacaktır.
Cehennemlikler ise, yaşadıkları fırsatların değerini, bu fırsatları kaçırdıktan sonra anlayan kimselerdir. Dünyada iken değişik eğlencelerle vakit öldüren bu kimseler, öldürdükleri vakitlerin değerini ancak o zaman anlamışlardır. Nitekim kendilerine verilen fırsatların değerini, ancak öldükten sonra anladıkları için, bu fırsatları tekrar yaşamak ve tekrar dünyaya dönmek isterler.
Dünyaya dönmek isteyen bir de şehidler vardır. “Ya Rabbi bizi dünyaya döndür, tekrar şehid olalım, tekrar şehid olalım, tekrar tekrar şehid olalım” derler.
Peki bunu niye derler?
Bildiğimiz gibi şehidler, Rabbimizin katında nimetlendirilmektedir. Şehadetin gerçek karşılığı olan cennetle henüz karşılaşmayan, sadece bazı nimetlerle nimetlenen bu insanlar, kendilerine sunulan bu kısmi nimetlerin görkemi karşısında Allah (c.c.)’ın kadrini ve kıymetini çok daha yakından hissederek, çok daha yakından idrak ederek, böyle bir Rabbimiz için, böylesine güzel bir Rabbimizin hoşnutluğu için “Bir can daha, bir can daha, bir can daha verelim” diyerek, bu arzularını dile getirmektedirler.
Rablerini hoşnut, daha bir hoşnut edebilmek için. tekrar tekrar şehid olmak istemektedirler. Bir kez daha şehid olmak için, bir fırsat, bir fırsatçık daha istemektedirler. Çünkü böyle fırsat, gerçekten çok güzel bir fırsattır. Çünkü böyle bir fırsat, her güzel şeyin bulunduğu cennette, cennette dahi bulunmayan bir fırsattır.
Çünkü cennette dahi Allah’ı hoşnut edebileceğimiz böylesi vakitler, böylesi fırsatlar yoktur.
Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) hoşnut etmeyi, hoşnut edilmekten daha çok seven müminler için, Allah’ı hoşnut edebilecekleri bu vakitler, cennet vakitlerinden daha sevgili, çok daha sevgilidir.
Ve bizler, Allah’ı hoşnut etmek isteyen biz müminler, cennette dahi bulamayacağımız bu fırsatları yaşıyoruz. Sevdiğimiz Rabbimizi hoşnut edebileceğimiz bu anları, bu zamanlan yaşıyoruz.
İşte, hem bu anların içinde olduğumuzu ve hem de bu anların biteceğini bilmemiz gerekir. Yaşadığımız anlara, kendimize, dünyaya ve dünyanın içindekilere bu bilinçle bakmamız gerekir.
Mesela duyduğu bir rahatsızlıktan dolayı doktora giden ve muayenesi sonucu öleceğini öğrenen insanın durumu ne olur hiç düşündünüz mü?
Bu insanın dünyası ve dünyaya bakışı bir anda değişir. Sevdiği birçok şeye karşı, sevgisini yitiriverir. Anlamlı gördüğü birçok şey anlamsızlaşıverir. Şu an dert edindiği birçok şey, dert olmaktan çıkar. Korktuğu birçok şeyden korkmaz olur. Elli yıl çalışarak biriktirdiği milyarları, elli gün daha fazla yaşamak için vermek ister. Bu insan müslümansa ne yazık ki bu müslümanda da değişiklikler olur. Ölüm haberine her an hazır olan, bu haberi her an bekleyebilen bir müslümanda olmayacak, olmaması gereken değişiklikler, zamanımızdaki birçok müslümanda oluverir.
Ölüm haberini alan bu müslüman bir anda kendisine geliverir. Öldükten sonra hesaba çekileceğini bildiği için, başını arkaya çevirerek hesap vereceği yaşantısına bakar. Sevdiği Rabbi için yapmadığı, ertelediği, geciktirdiği bütün güzel eylemler bir dağ gibi yığılır gözlerinin önüne!.
Ağlamaya, hüngür hüngür ağlamaya başlar..
Öleceği için değil. amel heybesini, güzel amellerle dolduramadığı için, göğsünü ve gönlünü gere gere “Ey güzel Allah’ım, ey güzel Rabbirn, bana lütfettiğin ömrümle ana bu amellerimi getirdim” diyemeyeceği için ağlar ve ağlar ve ağlar…
Tabi ki gecikmiş bir idrak, gecikmiş bir gözyaşlarıdır bunlar. O halde sizler geç kalmayın canlar, gecikmeyin kardeşler!..
Şimdi gülüp, ölürken ağlayanlardan değil, şimdi ağlayıp, ölürken gülenlerden olun…
Vakit öldüren ölülerden değil, dipdiri eylemlerle vakitlerini dirilten, dirilerden olun..
Çünkü sizlere bir doktor, bir profesör, bir uzman değil sizleri yaratan Allah (c.c.) ve O’nun Resulü (s.a.v ) bildiriyor.,
“Öleceksiniz!..”
Gayret bizden, tevfik Allah (c.c.)’tan.