BANA NİMET, SANA EZİYET

Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim, Din gününün sahibi olan Allah’a cc, şanına yaraşır şekilde hamd-u senalar olsun.

İmam-ı Enbiya, risalet zincirinin mührü olan, rahmet ve savaş peygamberi Hz. Muhammed’e (sav) salat, tertemiz ailesine, güzide ashabına ve tüm hidayet yolcularına selam olsun.

Sahabe hayatlarına biraz merakı olanlar, okuyanlar ya da dinleyenler, şunu net bir şekilde görmüştür ki, özellikle Mekke’de iman şerefine ulaşanlar, hemen ardından, müşrikler tarafından icra edilen, kaçınılmaz bir eziyete maruz kalmışlar. Ve bu hakikat, sadece kimsesiz olanlar için değil, kabile ve maddi açıdan imkânları olsa dahi, bütün Müslümanlar için geçerli. Biliyorsunuz, eziyetlerin dayanılmaz bir hale geldiği vakitte, Habeşistan’a hicret eden Müslümanların, büyük bir kısmı, hem kabilesi hem de maddi durumu sağlam olan Müslümanlar.  Fakat hayatlarına tevhid dahil olduktan sonra, kabileleri yada malları, onları eziyetlerden beri kılmamış. Dolayısıyla, müşriklerin yaptıkları eziyetlerde, Müslümanlar müsavi.

Peki, neden böyle? Neden hayatın merkezine “La İlahe İllallah” kelimesi dahil olduğunda, 40 yıllık dostlar, düşman olupta, eziyetler gündeme geliyor?

Çünkü bu durum, her cahiliye toplumunun, karakteristik bir özelliği. “Kendi değerlerini benimsemeyip, İslam’ın değerlerine tutunmuş olan Müslümanları, o toplumdan tecrit etme ve imkânlar nispetinde onlara eziyet etme gayreti.”  Bu her cahiliye toplumunda vardır. Bu gayret en başta, o kavme gönderilen, peygambere karşı, gündeme gelir. Ardından, o peygamberin getirdiği hakikate sahip çıkıp, onun ardınca yürüyen, Müslümanlara karşı gündeme gelir.

Çünkü hak ile batıl bir araya geldiğinde, ortaya değerler çatışması çıkar. Bu ilk önce, inanç alanında başlar. Sonra yaşantı ve ahlak alanında devam eder. Bu sebeple, hak ile batılın, bir arada bulunması mümkün değildir. İkisinden biri, diğerini kesinlikle saf dışı bırakacaktır. Bazen hak, batılı saf dışı bırakır, bazen de batıl hakkı. Buradaki “saf dışı bırakır”dan kastım, hakikat manasında değil, zahiri üstünlük manasında. Mesela, fetih gerçekleşene kadar, Mekke’de, batıl, hakkı saf dışı bırakmış. Mekke sokaklarında hakkın yaşanmasına, müsaade etmemişler. Ama fetihten sonra, hakk, batılı saf dışı bırakmış. Öyle ki, aynı sokaklara, tek bir müşriğin, girmesi dahi yasaklanmış.

Ve bildiğimiz gibi, bu durum Sünnetullah. Ali İmran/140 “O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. “ diyor Allah cc. İşte bu hakikat, sadece ashabı kirama has olan bir durum değil. Yani iyi ve kötü günler, müminlerin lehine ve aleyhine dönmeye devam edecek. Neden mi? “ Allah içinizden iman edenleri bilecek ve şehitler edinecek. “

Evet, ne kadar farkındayız bilmiyorum ama, hak ile batılın çarpışması için dizayn edilmiş olan, bir zeminin, üzerinde yaşıyoruz. Ve bu zeminin üzerinde, kaçışı yok, bu 2 saftan birini tutmuş bir haldeyiz. Hani, “Eziyet”ten bahsettik ya. İşte bizim, hak ya da batıl, hangi safta olduğumuzu tespit etmek adına,  “Eziyet” kavramına karşı, bir bakış açımız olması lazım. Neler bize eziyet gibi geliyor? Çünkü eziyet, sadece hak ehline yönelik olmaz. Batıl ehline yönelik te eziyet vardır. Ve eziyet olarak görülen şeyler, aslında, o kimsenin tuttuğu safın bir göstergesidir.

Misal, ezanı dinlemeye tahammülü olmayan birine ezan dinletmek, ona eziyet gibi gelir. Ya da bu dini öğrenip yaşama gayreti olmayan birine, kitap okumak, eziyet gibi gelir.   Dünyevi meşgalesi çok olan birini, sorumluluklarını öğrenmesi için, ilim meclisine davet ettiğinde, bu davete icabet, o kimseye, eziyet gibi gelir.   Yine görürsün, kimine namaz eziyet gibidir, kimine oruç, kimine zekât.   Bak, İslam’ın değerleri de, batıl ehli için, birer eziyet (haşa) , eziyet gibi görüyorlar. İşte bu açıdan, eziyet görülen şeyler, aslında, o kimsenin, tuttuğu safın bir göstergesidir.

Eğer İslam’ın önüne koyduğu değerler, yada sorumluluklar, bunları öğrenmek, yaşamak ve sahip çıkmak, sana eziyet gibi geliyorsa, üzgünüm ama, sen batıl safını tutmuş bir kimsesin.   Çünkü ben Müslümanım, ben de varım diyip, İslam’ın değerlerine sahip çıkan bir insana, bu değerlerin, eziyet gibi gelmesi, mümkün değildir.

O yüzden, “eziyet” kavramını alıp, şöyle bir bakmak zorundayız. Neler bize eziyet geliyor? Yada başımıza gelen eziyetler, neden kaynaklanıyor? Çünkü denklem bu, Hakk’ı yaşadığında batıl sana eziyet edecek. Batılı tercih ettiğinde ise, Hakk’ı yaşamak sana eziyet gibi gelecek.  Tabi ki hak ve batılı tespit etmek içinde, öncesinde bir ilim süreci gerekli.

Allah cc, Hakkı hakk bilen ve değerlerine sahip çıkan, batılın eziyetlerine karşı sabırlı ve takvalı olan kullarından eylesin. Çünkü bu, yapmaya değer işlerden. Ali İmran / 186 “Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.

Gayret ve mücadele bizden, başarı ve tevfik ALLAH(C.C)’tandır.