sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

UZAK OLAN DÜN MÜ ? YARIN MI ?

UZAK OLAN DÜN MÜ ? YARIN MI ?
09.04.2019
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Kur'an Dinle

UZAK OLAN DÜN MÜ ? YARIN MI ?

Hamd, gökleri,yeri ve ikisi arasındakileri yaratan,belirli bir nizam ve intizam koyan, yarattıklarına hiçbir şekilde  haksızlık etmeyen, göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin tek ilahı, kayıtsız ve şartsız hâkimiyet sahibi,korkulması gereken tek varlık,Rahman, Rahim, Aziz, Cebbar, Kahhar olan Allah(c.c)’ya mahsustur.

Salat ve Selam âlemlere rahmet olarak gönderilmiş,yaşayan Kur’an, Hatemu-l enbiya, ümit ve korkunun ölçüsünü yaşayarak anlatan,ulu önderimiz, başkomutanımız Hz.Muhammed (s.a.v)’e, onun âline,ashabına, ehli beytine, bugüne kadar yaşamış,bugün yaşamakta olan ve kıyamete kadar yaşayacak olan derdi Allah (c.c) ‘ın rızası,rehberi Kur’an, önderi Hz.Muhammed (s.a.v) olan bütün mümin, muvahhid, mucahid ve mucahide olan kulların üzerine olsun.

Sesli Makale

Yarını uzak görmek , insanlarda genel bir hastalık durumuna gelmiştir. herhangi bir şeyin vadesi uzadıkça üzerine binen külfet ne olursa olsun bedeli ufalmaktadır birçok insanın gözünde. İlahi tehditlere rağmen haramlara yönelmeleri yine aynı marazdan kaynaklanmaktadır. Hesap veya ceza gününü uzak gördükleri için; yarınlardaki tehdit , onların bugününü pek etkilememektedir.

        Halbuki gerçek böylemidir ?

        Yarınlar uzak, gerçekten uzakmıdır?

Oysa uzak olan, yarın değil dündür. Yirmi yıl sonramız değil, yirmi saniye öncemiz uzaktır, uzaklaşmıştır bizden. Yirmi yıl yol gitsek, yirmi saniye öncemize varabilmemiz mümkün değildir.

         Fakat yarınlar,

Yarınlar durmak bilmeyen adımlarla üzerimize doğru gelmektedir. Yarınlardan kaçmak, yarınlardan uzaklaşabilmek, durmayan zamandan korkanlar için dermansız bir derttir.

Aslında insanın kendisi de yarınların geleceğini, mutlaka ve mutlaka geleceğini bilmektedir.

Mesela çok ihtiyacı olan birine ”bugün sana bin lira vereyim, bir hafta sonra üç parmağını keseyim!” deseniz, ihtiyacı olmasına rağmen teklifinize yanaşmaz. Çünkü zamanın durmadığını, bir haftanın geçeceğini ve o günün geleceğini bilir.

          Peki bir hafta geçecek de,

          bir yıl veya bir ömür geçmeyecek mi ?

Sizi geceleyin öldüren ve gündüzleyin neler yaptığını bilen O’dur. Sonra O sizi gündüzleyin diriltir, belirli hayat süreniz dolsun diye, sonra O’nun huzuruna döneceksiniz de O yapmış olduklarınızı size haber verecektir.(En’am 60.)

[El-Halim]

“Cezalandırmaya gücü yettiği halde, hemen ceza vermeyen.”

“Kullarının isyanlarına karşı, hemen öfkeye kapılmayan.”

O, kullarının isyanını, onların kendi emrine muhalif olan dav­ranışları görür, bilir de öfkeye kapılıp hemen onları cezalandır­maya kalkışmaz. Onları yerden yere çarpmaya iktidarı olduğu halde onlara karşı Halim olur. Yoksa, insanları ma’siyetlerinden dolayı cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hareket eden bir tek canlı varlık bırakmazdı.

Eğer Allah, insanların davranışlarının cezasını hemen verseydi yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat O, onları belirli bir sürenin sonuna kadar erteliyor. Söz konusu süreleri dolunca, kuşku yok ki, Allah kullarının durumunu görmektedir.(Fatır-45.)

Yüce Allah, insan denen şu varlığı yaratmış ve onu nimetleri ile donatmıştır.İnsanlar, yüce Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ediyorlar.Yüce Allah bütün bunlara rağmen onlara yumuşak ve merhametli davranır. Onlara acıyarak biraz zaman tanır. Bu, kuvvetle birlikte olan hikmetin, adaletle birlikte olan rahmetin gereğidir. Ne var ki, insanlar kendilerine tanınan bu süreye aldanıyorlar. Kalpleri Allah’ın rahmetini ve hikmetini kavrayıp hissetmiyor. Sonuçta ilahi adalet ve kuvvet yüce Allah’ın bir hikmete göre belirlediği ve rahmetinden dolayı onlara tanımış olduğu süre dolunca, belirlenen ecel gelince onları kıskıvrak yakalıyor.

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- der ki:

“Yer, her gün şu on öğüt ile insana seslenir:

Ey Âdemoğlu!

Üzerimde gezinip durursun; hâlbuki dönüşün banadır.

Üzerimde türlü günah işlersin; hâlbuki içimde azap göreceksin.

Üzerimde gülüp eğlenirsin; hâlbuki içimde ağlayacaksın.

Üzerimde sevinirsin; hâlbuki içimde üzüleceksin.

Üzerimde mal toplayıp durursun; hâlbuki içimde pişman olacaksın.

Üzerimde haram yersin; hâlbuki içimde kurtlar seni yiyecek.

Üzerimde böbürlenirsin; hâlbuki içimde hor ve hakir olacaksın.

Üzerimde neşe ile yürüyorsun; hâlbuki içimde hüzne boğulacaksın.

Üzerimde aydınlıkta gezinirsin; hâlbuki içimde karanlıkta kalacaksın.

Üzerimde topluluklar içinde dolaşırsın; hâlbuki içime tek başına gireceksin.” (İbn-i Hacer el-Askalânî, Münebbihât, 37)

Peki bu gerçekler karşısında müslümanın tutumu ne olması gerekmektedir sorusu karşımıza çıkmaktadır ?

Onlar ki, Rabb’lerinin korkusu ile titriyorlar.

Ve onlar ki, Rabb’lerinin ayetlerine inanıyorlar.

Ve onlar ki, Rabb’lerine ortak koşmuyorlar.

Ve onlar ki, Rabb’lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler.

İşte onlar iyiliklerde yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir.(Mu’minun 57.-61.)

İşte bu mü’minler ürpererek, sakınarak, Rabb’lerinden korkarlar.Ayrıca onlar görev ve sorumluluklarını da yerine getiriyorlar. Güçleri yettiği, ellerinden geldiği oranda Rabb’lerine itaat ediyorlar. Bütün bunlara rağmen onlar, Rabb’lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler. Bütün güçlerini harcamış olmalarına rağmen Allah’ın verdiği nimetler karşısında bunun yetersiz olduğunu az bir şey olduğunu bilirler.

İşte iyilik yapmak için yarışanlar bunlardır. İyiliğe koşan, bu çabuklukla, bu uyanıklıkla, bu bilgi ile, çalışma ve bu itaatle onu elde edenler bunlardır. Yoksa sapık bir hayat yaşadıkları halde, kendilerine nimet bahşedildiğini sanan, iyilik yapılmak istendiğini düşünen kimseler öyle değil… Bunlar azgın bir iştahla yavaş yavaş tuzağa yaklaşan ve hiçbir şeyden haberi olmayan ava benzerler. Toplum için de bu kuşun benzerleri çoktur, rahatlık saptırır onları, içinde yüzdükleri nimetle oyalanırlar, zenginlik azgınlaştırır onları, gurur aldatır, sonunda kaçınılmaz akıbetle yüzyüze kalırlar.

İslâmın, müslüman kalbine kazandırdığı bu uyanıklık, imanın kalplere yerleşir yerleşmez uyandırdığı bu duygu, insanın gücünü aşan bir olay, insanın kapasitesinin üstünde bir yükümlülük değildir. Bu, Allah’ı bilmekten, O’na bağlılığın bilincine varmaktan, O’nun gizli açık gözetimini düşünmekten kaynaklanan bir duyarlılıktır. İçinde bu aydınlatıcı ışık parlayınca, insanın gücünün kaldırabileceği bir sorumluluktur bu.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Gayret bizden, tevfik Allah(c.c.)’tan.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.