sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

İKİ KİŞİNİN MİSALİ

İKİ KİŞİNİN MİSALİ
19.03.2019
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Kur'an Dinle

İKİ KİŞİNİN MİSALİ

Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri emsalsiz bir şekilde yaratan, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin tek ilahı, mabudu, kayıtız ve şartsız hakimiyet sahibi Rahman, Rahim, Aziz, Cabbar, Kahhar olan Allah Azze ve Celle’nin azametine ve hükümranlığına yakışır şekilde O’na hamd-u senalar olsun.

Salat ve selam alemlere rahmet olarak gönderilen hatemul enbiya, yaşayan Kur’an, kendisine ittiba edilmediği sürece Cennetin hayal dahi olamayacağı, ulu önderimiz, baş komutanımız Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, O’nun âline, ashabına, ehli beytine, bugüne kadar yaşamış, bugün yaşamakta olan ve kıyamete kadar yaşayacak olan, verdiği sözün şuurunda, olduğu imtihanın farkında, derdi Allah (c.c.)’ın rızası, rehberi Kur’an, önderi Hz. Muhammed (s.a.v.) olan bütün Mümin, Muvahhid, Mücahid, ve Mücahide kulların üzerine olsun.Amin.

Sesli Makale

“Allah iki kişiyi misâl veriyor: Birisi hiçbir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz ki efendisine yüktür, nereye gönderse bir hayır çıkmaz, bu doğru yolda olan, adâletle emreden kimse ile bir olabilir mi? (Nahl-76.)

Allah teala bu âyet-i Kerimede, kâfir olan bir kimseyi, dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmeyen, efendisine yük olan ve nereye gönderilirse hiçbir iş yapamayan bir köleye benzetiyor. Mümini ise adaletle emreden, dosdoğru bir yolda bulunan bir insana benzetiyor. Ve bunların, birbirleriyle eşit olamayacağını beyan ediyor.

Yine iki adam, iki tip insan düşünün. İmân nîmetiyle donatılan bir mü’min ile, o cevheri içinden ve mayasından çıkarıp atan ve o yüzden ne olduğunu, nerede niçin bulunduğunu ve nereye gittiğini bilmeyen bir kişinin hiçbir zaman eşit olamayacakları, bir tutulamayacakları ke­sindir. Kâfir ölmeden önce içini ve dışını imân ve ibâdetle aydınlatma­dığı ve o yüzden nefis ve puta kul olduğu için, hep güçsüz, tasarrufsuz olup ne yaptığını bilmeyen beceriksiz bir köleye benzetilmiştir. Mü’min ise, nefis ve putun esaretine girmeyip yegâne yaratıcı olan Cenâb-ı Hakk’a kul olmanın idrâkini kendinde taşıdığı için güçlü, kudretli, becerikli ve ta­sarrufa yetkili, aynı zamanda Allah için harcamasını bilen şuurlu bir efen­diye benzetilmiştir.

Bir müslümana da yakışan her daim Allah’ın dini adına faydalı olmayı dert edinmektir.

Bunun misalleri çokca karşımıza çıkmaktadır. Örneğin ;

İmam Kâdı Ebû Yûsuf. İşte bu büyük âlim hayatının son deminde, nefesini verip dünyasını değiştirirken bile, kendisini ziyarete gelen ziyaretçisiyle fıkhi bir meseleyi, bir kimsenin istifade etmesi veya bir talibin öğrenmesi gayesiyle müzakere etmişti. Hayatının son zaman dilimini dahi ilmi müzakere yapmadan, bildiğini aktarmadan ve de karşıdakinden istifade etmeden geçirmemişti:

Öğrencisi Kâdî îbrâhim ibn Cerrâh el-Kûfî Sümme’l- Mısrî anlatıyor:

Ebû Yûsuf hastalandığında ziyaretine gittim. Yanına girdiğimde baygın hâlde buldum. Ayılıp kendisine gelince, “Ey İbrahim! Şu mesele hakkında ne dersin?” dedi. Ben ise, “Bu durumda bunu mu müzakere edeceğiz?” deyince, şöyle dedi: “Bir beis yok. Bu meseleyi tetkik edelim ki belki bilmeyen bir kimse öğrenip kurtulur.”

Daha sonra da şunu söyledi: “Ey İbrahim! (Hac menasi- kinde) hangi taş atma daha faziletlidir? Yürüyerek mi yoksa binekli olarak mı?” Ben, “Binekli olanı.” dedim. “Hata ettin.” dedi. “Yürüyerek.” dedim. Yine “Hata ettin.” dedi. “Allah sizden razı olsun, o hâlde siz söyleyin.” dedim. O da şöyle açıkladı:

“Dua için durulan cemrelerde efdal olan yürüyerek taşları atmaktır. Dua için durulmayan cemrelerde ise efdal olan binekli olarak atmaktır.” Sonra yanından kalktım. Evinin kapısına varmıştım ki ağlaşmaları duydum. Anladım ki vefat etmişti. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.”

İşte hakiki müminin hali İmam Ebu Yusuf’un hayatının son anlarında olduğu gibi , her daim Allah (c.c.)’ın dinini insanlara ulaştırma ve nasihat etme gayretinde olması gereklidir.

Ibn kayyım el cevziyye; İnsanın vaktini boşa harcaması ölmekten daha beterdir. Zira bir insan öldüğünde iyide olsa kötüde olsa Allah’a yaklaşır, zamanını boşa geçirense, dünya ve ehline yaklaşırken Allah’tan uzaklaşır.

Ashâbdan Enes -radıyallâhu anh-, İslâm teblîğcilerinin âhirette nâil olacakları yüksek mertebeleri anlatan bir hadîs-i şerîfi şöyle nakleder:Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün şöyle buyurdular:

“–Size birtakım insanlardan haber vereyim mi? Onlar ne peygamber ne de şehîddirler. Ancak kıyâmet gününde peygamberler ve şehîdler, onların Allâh katındaki makamlarına gıpta ederler. Nûrdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır.”Ashâb-ı kirâm: “–Onlar kimlerdir yâ Rasûlallâh?” diye sordular.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:“–Onlar, kullarını Allâh’a, Allâh’ı da kullarına sevdiren kimselerdir. Yeryüzünde nasîhat ederek teblîğciler olarak dolaşırlar.” buyurdu.Ben:“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Allâh’ı kullarına sevdirmeyi anladık. Peki kullarını Allâh’a sevdirmek nasıl olur?” diye sordum. Buyurdu ki:

“–İnsanlara Allâh’ın sevdiği şeyleri emrederler, sevmediği şeylerden de sakındırırlar. İnsanlar da buna itaat edince, Allâh -azze ve celle- onları sever.” ( Beyhakî, Şuabu’l-Îman, I, 367)

İmanımızın, dış dünyaya sâlih ve faydalı ameller olarak yansıması, imanımızda samimi olduğumuzun bir göstergesidir. Kur’ân’da nerede imandan bahsedilse, akabinde ya da ilgili âyetlerde, Cenab-ı Allah, sâlih amellerin gerekliliğine dikkatlerimizi çeker. Bu da amelsiz bir imanın, çok da anlamlı olamayacağını göstermektedir. Sonuç itibariyle mü‘min, kendisi ve insanlık için yaptığı sâlih ve faydalı amellerle, imanını ispat eden insandır.

Kim (Allah yolunda veya nefsi ile) mücahede ederse, kendisi için mücahede eder, (Sevabı onadır): Çünkü Allah bütün âlemlerden müstağnidir, (kullarının mücahedesine de ihtiyacı yoktur). (Ankebut-6)

Gayret bizden, tevfik Allah (c.c.)’tan.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.