sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

Hz. Osman (R.A.) Halifelik Dönemi

Hz. Osman (R.A.) Halifelik Dönemi
02.01.2024
0
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Tüm mahlukatı yokluktan varlığa çıkaran, hepsine doğru yolunu gösteren, görüleni de görülmeyeni de bilen, çok esirgeyen, çok merhamet eden, hüküm sahibi, kullarına esenlik veren, güven veren, gözetip koruyan, üstün ve galib olan, en güzel isimlerin sahibi, her şey den çok sevdiğimiz, mevlamız olan ALLAH Azze ve Celle’ye sonsuz hamdü senalar olsun. Hamd övgü yücelik yalnız O’na mahsustur.

Kur'an Dinle

İnsanlığın kurtuluşu için rahmet peygamberi olarak gönderilen, kendisine iman, ittiba ve itaat edilmedikçe kurtuluşun asla mümkün olmadığı son Nebi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e Salat ve Selam olsun. Selam O’nun ehline, ashabına ve tüm inananların üzerine olsun İnşaAllah.

Bu yazımızda Hz. Osman (r.a.)’ın halifelik döneminden bahsetmeye çalışacağız .

 

Hz. Ömer (r.a) yaralandığında kendisine:

Sesli Makale

“–Ey Mü’minlerin Emîri, vasiyette bulun, yerine birini tâyin et!” dediler.

Ömer (r.a) şöyle dedi: “–Ben, bu işe Rasûlullah (s.a.v)’in kendilerinden râzı olarak vefât ettiği şu altı kişiden daha layık birini bilmiyorum: Hz. Ali, Hz. Osman, Zübeyr, Talha, Abdurrahman ibn-i Avf ve Sa’d (r.a). Oğlum Abdullah da size şehâdet etsin! Onun hilafet işiyle hiçbir alâkası yoktur. Emîrlik, şayet Sa’d’a isabet ederse, mesele yok. Aksi hâlde, kim emîr olursa ondan istifade etsin. Bilesiniz, ben onu aczi veya hıyâneti sebebiyle azletmedim.”

Ömer (r.a) şunu da söyledi: “–Benden sonra gelecek halifeye Ensâr’ı, Muhâcirîn’i, bedevîleri ve taşra halkını vasiyet ediyorum. (Onlara güzel muâmele etsin!)”  Ruhu kabzedilince onu çıkardılar.

Yayan Hz. Âişe’nin odasına kadar geldiler. Abdullah selam verip: “–Ömer izin istiyor!” dedi. Hz. Âişe vâlidemiz (r.a):

        “–Alın içeri!” dedi ve derhal içeri alındı. İki arkadaşı (Rasûlullâh [s.a.v] ve Hz. Ebû Bekir) ile birlikte oraya defnedildi. Defin işlemleri bitince, hilafet hey’eti toplandı.

Abdurrahman ibn-i Avf (r.a): “–Seçimin asgarî ihtilafla yürümesi için aranızdan üç kişi seçin!” dedi.

Zübeyr (r.a): “–Ben reyimi Ali’ye verdim” dedi.

Talha (r.a) da: “–Ben de reyimi Osman’a verdim” dedi.

Sa’d (r.a): “–Ben de reyimi Abdurrahmân’a verdim” dedi.

Abdurrahman (r.a), Hz. Ali ile Hz. Osman’a:

         “–Hanginiz bu işten çekilirse biz de halifemizi belirleme işini ona bırakırız. Allah ve müslümanlar onun üzerinde murakıbtır. O da kanaatince en iyi olanı araştıracaktır!” dedi.

Ancak bu iki büyük zât sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman (r.a) onlara: “–Seçme işini bana bırakır mısınız? Allah en efdalinizi seçmem hususunda benim üzerimde murakıbdır!” dedi.

O ikisi de, “Evet!” dediler.

Hz. Ali’nin elinden tuttu ve: “–Senin Rasûlullah (s.a.v)’e yakınlığın, İslâm’da da kıdemin (önceliğin) var, bunu biliyorsun. Allah da üzerinde murakıbtır. Kasem ediyorum, seni seçecek olsam mutlaka adâletli olursun, Osman’ı seçecek olsam kesinlikle onu dinleyip itaat edersin!” dedi.

Sonra Hz. Osman’a yönelerek, ona da buna benzer sözler söyledi. Her ikisinden de misak (yani kesin söz) aldıktan sonra: “–Ey Osman kaldır elini!” dedi ve ona söz verdiler . Hz. Ali (r.a) da söz verdi. Sonra kapılar açıldı ve Medine halkı da gelip Hz. Osman’a söz verdiler.”

Şûrâ ehli tarafından söz verilerek halife seçilen Osman (r.a) üzgün bir şekilde Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in minberine çıktı. Allah’a hamd ü senâda bulunup Resulullah (s.a.v.)’e salât ü selam getirdikten sonra şunları söyledi:

“–Siz, her an değişmekte olan bir yurttasınız ve hayatınızın bundan sonraki kısmını yaşamaktasınız. Öyleyse henüz gelmeden, gücünüz yettiğince ve en güzel şekilde ölüme hazırlanınız! Ömrünüzü en hayırlı amellerle değerlendiriniz. Şunu biliniz ki bu imkân sizlere verilmiştir. Unutmayınız, eceliniz sabah ya da akşam hiç beklemediğiniz bir anda size gelebilir. Bu dünya aldatma üzerine kurulmuştur.

Nitekim Allah Teâlâ: «Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!» buyurmaktadır.

Geçmiş ümmetlerden ders ve ibret alınız! Sonra var gücünüzle çalışınız ve sakın gaflete düşmeyesiniz! Çünkü siz gaflet etseniz de hiçbir ânınızdan gaflet edilmeksizin hesâba çekileceksiniz. Hani dünyanın evlatları/ona gönül verenler nerede? Dünyayı îmar edenler nerede? Dünyadan çok uzun bir süre faydalananlar nerede? Dünya onları da kaldırıp atmadı mı? O halde dünyaya Allah’ın verdiği kadar değer veriniz! Allah Teâlâ dünyaya nasıl değer vermemişse siz de ona değer vermeyiniz! Yalnızca âhireti elde etmeye çalışınız!

Çünkü Allah, bu dünya hayatından daha hayırlı olan âhiret hayatı için şöyle bir temsil getirmiştir: «Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, semâdan indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sâyesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; ardında da rüzgârın savurduğu çerçöp hâline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; bâkî kalacak olan sâlih ameller ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.» (el-Kehf, 45-46)

Hutbesini bitiren Osman (r.a) minberden indi; cemaat da ona söz verdi.

Söz verme  işi tamamlandıktan sonra Osman (r.a) halka hitâben şu konuşmayı yaptı:

       “Ey insanlar! Üzerime bir yük yüklendi ve ben de bunu kabul ettim. Ama şunu biliniz ki ben kendiliğimden birşey icat edecek değilim. Ben, sadece öncekilerin yolunu izleyecek olan bir tâbîyim. Bilmenizi isterim ki Allah’ın Kitâbı’ndan ve Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet’inden sonra benim üzerimde üç hakkınız vardır:

  1. Benden önceki zatların koymuş oldukları ve sizin de üzerinde icma ettiğiniz hükümlere tâbi olmam.
  2. Hakkında hüküm ve rivayet bulunmayan konularda salâhiyetli kimselerle istişâre etmem.
  3. Hak etmediğiniz ve gerekmediği müddetçe size elimi ve kamçımı kaldırmamamdır.

Unutmayınız ki dünya hayatı, süslenmiş ve insanlara sevdirilmiş çekici bir hayattır. Bunun içindir ki birçok kimse ona kapılmıştır. Sakın dünyaya güvenip meyletmeyiniz! Çünkü o kendisine güvenilebilecek bir şey değildir. Şunu da biliniz ki dünya, kendisini terk edenler müstesna hiç kimsenin yakasını bırakmaz!.

Hz. Osman (r.a.) halife olur olmaz yaptığı nasihatlere dikkat edersek dünyanın değerini ortaya koymaktadır. O nasihatten faydalanmak isteyenler o sahnenin tam ortasına kendisini koymak zorundalar. Maalesef ki o edilen nasihatlerin çoğu bugün müslümanların hayatlarında yeşermiş, hatta kökleşmiş durumdadır.

O gün insanları yani Resulullah (s.a.v.)’ın ashabını ALLAH (c.c.)’ın ayetleriyle uyarıyor ve dikkatli olmalarını telkin ediyordu. Bugünde aynı durumda bizler varız yine uyarılıp-uyandırılmak istenilen mesele aynıdır. Eğer dünyanın süsü mücadelemizi etkilemesin istiyorsak o edilen nasihat üzerinden nefislerimizi muhasebe etmeliyiz…

 

Hz. Osman devrinde, müslümanlar Cuma günleri Mescid’in darlığından ve namaz kılmak için meydanlara yayıldıklarından şikâyet edip Mescid’in genişletilmesini istediler.

Osman (r.a) da ashabın görüş sahibi olanlarıyla konuştu. Mescid’in yıkılıp genişletilmesi hususunda görüş birliğine varıldı. Osman (r.a) Mescid’in yapısını değiştirdi. Ona birçok ilaveler yaptı. Duvarları yontma nakışlı taşlarla ve kireçle, çürüyen direklerini de yontma nakışlı taşla yaptırdı. Mescid’in tavanını sert ve dayanıklı sac ağacıyla kaplattı. Yapının çakıl ve kumları Akîk deresinden taşındı. Kerpici, Bakî’de kesildi. Mescidin temeli, adam boyu yükselinceye kadar, taşla örüldü.

Hz. Ömer devrinde olduğu gibi, mihrabın sağında, solunda ve aksi istikametteki kısmında ikişerden altı kapı açıldı. Mescidi genişletme işine, Hicretin 29. senesi Rebiülevvel ayının başlarında başlandı, 30. senenin Muharrem’i girince, on ayda bitirildi. İnşaat esnâda, Allah Rasûlü (s.a.v) için minber yapılınca, O’ndan ayrılmanın hicrânıyla inleyen Hurma Kütüğü meydana çıkmış, Übey bin Ka’b (r.a) bu kütüğü alarak kurtlar tarafından yenilip un ufak edilinceye kadar evinde saklamıştır.

Aynı şekilde Kuba Mescidi de Osman (r.a) tarafından genişletilmiştir.

Emîrü’l-Mü’minîn Osmân bin Affân (r.a) Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in Mescid-i Şerîf’ini yeniden binâ ettiği zaman insanların (itirâz kabîlinden) dedikoduları üzerine şöyle buyurdu:

“‒Siz bana îtirâz etmekte çok aşırı gittiniz. Hâlbuki ben Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduklarını işittim: «Her kim Allah Teâlâ’nın rızâsını kastederek (büyük, küçük) bir mescid binâ ederse, Allâh Teâlâ da ona Cennet’te onun gibi bir ev binâ eder».” (Buhârî, Salât, 65; Müslim, Zühd, 43-44)

İtirâz edenler, Mescid’in Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz devrindeki hâl ve şekliyle binâ edilmesini, nakışlı taş ile kireç kullanılmamasını arzu ediyorlardı. Hâlbuki kerpiç duvarlar çabuk gevşiyor, hurma gövdelerinden yapılan direkler kısa zamanda çürüyor, hurma dallarından yapılan tavan da namaza gelenleri yağmurdan muhâfaza edemiyordu. Bu sebeple Hz. Osmân (r.a) Mescid’i iyice genişletti, duvarlarını nakışlı taşlarla ve kireçle ördü, direklerini nakışlı taşlardan, tavanını da sac ağacından yaptı.

 

Bir öğle vakti işçiler işe dalmış Mescid-i Nebevî’yi genişletme çalışmalarına devam ediyorlardı. O esnâda küçük bir çocuk olan İbn-i Saîd el-Mahzûmî Mescid’e geldi. Bir kenarda başını tuğlaya koyarak uyuyan güzel yüzlü bir yaşlı gördü. Küçük çocuk yaklaştı ve ihtiyarın güzelliğine hayran hayran bakmaya başladı.

Yaşlı gözlerini açarak: “–Yavrum, sen kimsin?” diye sordu.

Çocuk: “–İbn-i Saîd ibn-i Yerbû’ el-Mahzûmî” dedi.

Yaşlı zât, yakında uyumakta olan bir hizmetçiye seslendi, lâkin hizmetçi onu duymadı.

Bu sefer çocuğa: “–Şunu çağırıver” dedi. Çocuk da çağırdı. Yaşlı zât yanına gelen hizmetçiye bazı tâlimatlar verdi. Çocuğa da: “–Biraz otur!” dedi.

Hizmetçi gidip bir takım elbise ve bin dirhem para ile geldi. İhtiyar, çocuğun eski elbiselerini çıkarıp ona takım elbiseyi giydirdi. Bin dirhemi de cebine koydu. Çocuk evlerine dönüp babasının yanına vardı.

Babası: “–Oğlum, bu iyiliği sana kim yaptı!” dedi.

Çocuk şöyle dedi: “–Kim olduğunu bilmiyorum. Mescid’de uyuyordu. İhtiyar olmasına rağmen, ben ondan daha güzel bir insan görmedim.”

Bu cevap üzerine babası iyilik sahibinin kim olduğunu anladı ve: “–O Mü’minlerin Emîri Osman ibn-i Affân’dır” dedi.

Bakın siz müminlerin emirine mescid yapımında çalışırken yorulmuş mescid de uyumuş. Bu durum ne kadar garip degilmi ? sen hem müminlerin koca devletinin lideri olacaksın ve diger işçilerle çalışacaksın. Sonra yorgun düşüp olduğun yerde uyuya kalacaksın ?

Bu mütevazilik kendini diğer insanlarla eşit görme duygusu ALLAH (c.c.)’ın kendisine lütfettiği kimselerde bulunur ki . onlar ALLAH (c.c.)’ın dininin hakimeyini bu yolda giden mücadeleyi ve üzerlerine düşen sorumlulukları kendi benliklerinden daha üstün görmüşlerdir.

ALLAH (c.c.)’ta onlara bol bol ikramda bulunmuş onlara bu seviyeleri nasip etmiş.

Bugün kim aynı lütuf ve ikrama mazhar olmak istiyor ise aynı hedef ve gaye üzerine mücadele etmekle sorumlu olduğunu bilmesi ve bunun gereğince mücadele etmesi gerekmektedir.

 

DUALARIMIZIN SONU ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH (C.C.) HAMD ETMEKTİR.

 

ETİKETLER:
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.