BATILA MEYLETMEK
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
Hamd âlemlerin Rabbi Rahman ve Rahim, ölüden diriyi- diriden ölüyü çıkartan, geleceğinde hiç şüphe bulunmayan günün sahibi, mümin kullarına merhametli, inkârcılara şiddetli, indirmiş olduğu Kur’an ile bizlere izzet bahşeden ALLAH(C.C)’a aittir
Salât ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen kendi döneminde ve kendisinden sonra var kılınan mükelleflerin ona(sas) itaatten başka kurtuluşunun mümkün olmadığı önderimiz komutanımız Hz. Muhammed sas’e âline ashabına, bugünden önce yaşamış bugün yaşamakta olan ve kıyamete kadar yaşayacak, hakkın gönüllerini aydınlattığı mücahid müminlere selam olsun
Allah Azze ve Celle razı olduğu kimselerin sıfatlarını tafsilatlı olarak bildirdiğini daha evvelki yazımızda izaha gayret etmiş ve bu yazımızda devam edeceğimizi ifade etmiştik. Allahu Teâlâ sadece doğru yolun sıfatların bilinmesinin yeterli olmayacağını, bununla beraber kalplerin mutlak surette mutmain olup hedefe kilitlenebilmesi için mücrimlerin yolunun da bilinmesi gerektiğini en iyi bilendir. Bu itibarla gerek Ayetler ve gerekse de Hadisler ışığında hataların ve bu hataların kimlere yakışan sıfatlar olduğunun bilinmesini gerekli görmüş ve sıratı müstakim üzere olmada ne denli etkili olduğunu öğretmiştir.
“İşte Biz, böylece ayetleri açıklıyoruz ki (müminlerin ve) mücrimlerin yolları birbirinden ayırt edilsin.” (Enam 55) Bu ayırt etme mükellefler nezdinde şeffaflığını yitirdiğinde maalesef kalplerde ve amellerde ki değişimiz neticeleri tahminlerin ötesinde yıkımlara sebep olmaktadır. Belli bir döneme mahsus kabulleniş veya hayatın bir döneminde ilgi duyulan veya yakınlık gösterilen bir heyecanmış gibi maalesef kalabilmektedir. Kuran’ın çağları kuşatan ve hayatı kendi egemenliğine boyun eğmeye çağıran daveti bir anda ruhlardan siliniverip yerine donuk ve pasif bir eğreti(iyi yerleştirilmemiş, yerini bulmamış olan) haline gelebiliyor. Elbette ki kişilerin bu süreçte karşılaştığı olaylara verdiği tepkiler hem güncel hayatta hem de ahiret hayatında ki akıbetlerini hazırlamaktadır. Mesele az evvelde dikkat çekilen ayetin mana ve muradını anlamaktır. Tabi ki bu ayetin izahı manasına gelen ayetleri… Öyle ki Allahu Teâlâ Aziz dininin sınırlarını belirlemeye yegâne hak sahibi olandır. Hem Müminlerin hem de mücrimlerin saflarını, sıfatlarla belirlemiştir.
Allah Resulü Hz. Muhammed (Sas) bu dinin ve şeriatın önderi olduğuna göre O’nun hayatında ifadesini bulmuş birtakım süreçleri Ayetler ışığında anlamaya gayret edelim İNŞAALLAH.
“Onlar istediler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar. Şunların hiçbirine itaat etme. Yemin edip duran aşağılık. Herkesi kınayan, söz götürüp getiren. Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr. Kaba olan, sonra da soysuz, alçak.” (Kalem 10 11 12 13)
Ayetler pasajında ilk dikkat çekilen husus muhatapların dine ait olan hususlarda hafifletme talep etmeleri olmuştur.
“Onlar tıpkı ticarette olduğu gibi pazarlık yapmaya, ortak bir nokta etrafında uzlaşmaya çalışıyorlar. Oysa inanç ile ticaret arasında büyük fark vardır. İnanç sahibi bir kimse inancının hiçbir prensibinden vazgeçmez. Onun gözünde büyük küçük bütün ilkeler aynı öneme sahiptir. Daha doğrusu inanç sisteminde büyük küçük diye bir ayırım olmaz. İnanç sistemi, her bir parçası birbirini bütünleyen bölünmez bir gerçektir. İnanç sistemine bağlı birisi, bir prensibe uyarken, bir diğerinden asla vazgeçemez.”[1]
Bu ifadeler ilk pasajın tanımını ve tarifini daha açık ifade ile kim olduğu fark etmeksizin talep edilen ve istenilen şeyin dine ait bir hüküm olması dolayısıyla yumuşaklık gösterilebilecek bir ihtimalin olmadığını işlemektedir. Beraberinde sayılan sıfatlar ayrıca dikkat çekicidir;
“Sürekli yemin eden kendini alçak düşüren”; “Çok yemin eden alçak.” Buradaki (Çok yemin edenden maksat, “Yalan yere çokça yemin eden” demektir.” Alçak ’tan maksat ise, Abdullah b. Abbas’a göre “Yalan söyleyerek kendisini alçak düşüren demektir.[2]
“Herkesi kınayan, söz götürüp getiren”; Çok kınayan, çokça koğuculuk eden: Buradaki “Çokça kınayan” ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas’a göre “Çokça gıybet edip âdeta Müslümanların etini yiyen, Katade’ye göre “İnsanların bazılarının sözlerini alıp diğerlerine götüren.” Abdullah b. Abbas’a göre ise: “Yalan sözler gezdirendir.
“Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr”; Hayrı çokça engelleyen” ifadesinden maksat, “Cimri olan ve üzerine düşen hakları yerine getirmeyen.” demektir. “Saldırgandan maksat, “İnsanların üzerine saldıran ve Allah’ın koyduğu sınırlan çiğneyerek haramlara düşen” demektir.
“Kaba olan”; Hasanı Basri ve Katade’ye göre ise hayasız, edepsiz ve sinsi olan demektir. Yukarıda zikredilen sıfatlar ekseriyetle küfür ehlinin sıfatlarıdır. Maalesef kendisini iman ehline nispet eden birçok kimse bilerek veya bilmeyerek yukarıda zikredilen sıfatlara sahip olabilmektedir. Allah Azze ve Celle Müminleri muhafaza etsin.
Bu ahlaklar belli zamanlarda insanların karşılaştıkları olaylara verdikleri anlık tepkilerde ortaya çıksa da kesinlikle böyle değildir. Bu geçmişte İslam’a girdiği veya devam eden süreçte karşılaştığı olaylarda işlediği yanlış amel ve kötü ahlakların günün birinde ortaya çıkmasıdır. İçtenlik, samimiyet, doğruluk, gönülden yapmak vb. özellikler kaybedilip görünen kısımla yetinilmeye başlandığında maalesef şeytan günün birinde bu kimseleri etkileyebilmektedir. Bu aynı zamanda imtihanın bir yönüdür de. Öyle ki savunduğu değerler ve kıymetler zorlama ve baskı anlarında direnç göstererek savunulabiliyor mu? Yoksa tavizler mi? Veriliyor. Allah Azze ve Celle’nin kitabında mealen buyurulmaktadır;
“O yolunu şaşırmış kimseler, bizim sana vahyettiğimizden, başka bir şey ortaya atasın diye seni ayartarak, seni vahyettiğimiz gerçeklerden uzaklaştırmaya çalışmaktalar. Öyle ki, bunu başarabilselerdi, seni hemen kendilerine dost edinirlerdi. Eğer senin imanına sebat vermemiş olsaydık, belki de az kalsın onlara biraz olsun eğilim gösterecektin.” (İsra 73 74) “Nitekim Arapça ‘da sarraf, altını ateşe sokup onun hasını tortusundan ayırmak için erittiğinde “Fetene’s-sâiğu ez-zehebe” denilir. Daha sonraysa Araplar bu kelimeyi, bir şeyi çığırından ve istikametinden kaydıran, çıkaran herkes hakkında kullanarak, “O onu fitneye düşürdü” manasında, “Fetenehû” dediler. Buna göre, Cenâb-ı Hakk’ın buyruğunun manası, “Onlar neredeyse seni, sana vahyettiğimiz şeyden, yani Kur’an’dan saptırıp döndüreceklerdi” şeklinde olur ki, bu da “O Kur’an’ın hükmünden” demektir. Bu böyledir; zira, onlara istediklerini vermede, Kur’an’ın hükmüne muhalefet söz konusuydu.”[3]
Yüce Allah’ın peygamberini etkisinden kurtardığı bu girişimler, her zaman iktidar sahiplerinin dava adamlarını, yoldan çıkarmak için başvuracağı girişimlerdir. Az da olsa onları davanın doğru yolundan ve sağlam metodundan saptırma girişimleri sürekli söz konusudur. Dava sahiplerini yoldan saptırma uğruna ufak bir taviz için büyük servetleri feda ederler. Bazı dava sahipleri bu tekliflere kanabilirler. Zira bunun çok basit bir ödün olduğunu görürler. Yani iktidar sahipleri dava adamlarının davalarını bütünü ile bırakmasını istemezler. Tüm istedikleri, ufak tefek birtakım değişikliklerdir. Böylece her iki tarafın da yolun ortasında buluşma imkânını bulurlar. Şeytan dava sahiplerine, bu kanaldan sokularak davanın istikbali için birtakım ödünler verme karşılığında da iktidar sahiplerine, kazanmaları gerektiğini düşündürebilir!
Halbuki, yolun başında ufak bir ödün, küçük bir sapma yolun sonuna varıncaya kadar köklü, büyük bir sapmaya yol açar. Küçük de olsa davanın bir parçasından vazgeçmeyi, basit de olsa davanın bir tarafını gözden çıkarmayı kabul edebilen bir dava adamı daha önce vermiş olduğu bu ödünü durdurma imkânını kaçırmış olur. Zira bir adım geri çekildikçe teslim olma eğilimi daha da artar.[4]
Allah Azze ve Celle Bu dinin unsurlarına sıkı sıkıya sarılan ve asla taviz vermeyen kullarından eylesin İNŞAALLAH.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
[1] Seyyid Kutub (Fi-Zilal-il Kur’an) İlgili Ayet tefsiri
[2] Taberi ( İlgili Ayet tefsiri)
[3] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları (İlgili Ayet tefsiri)
[4] Seyyid Kutub (Fi-Zilal-il Kur’an) İlgili Ayet tefsiri