“Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.” (Âli İmran 186)

Allah(C.C)’ın sınaması “Sünnetullah”tır. Bu hakikate göre sınamalardan başarıyla, Allah(C.C)’ın izniyle çıkmak. Ancak malların ve canların yani dünya ve dünyalıkların değeri Müslümanın nezdinde kıymeti ve değeri düşük olmalı. Çünkü değeri düşük olan, kıymetli olmayan veya az olan şeyi rahatlıkla verebilir veya vazgeçebilirsin. Tam tersi değeri haddinden fazla kıymetli dünya ve dünyalıkları sınamalarda vazgeçilmez ve fedakarlık yapılamaz. Samimi bir şekilde imtihanı aşmak isteyen o zaman dünyalıkların ve dünyanın değersizliğini anlamaya veya daha iyi anlama eğiliminde olmalıdır. Nedir diye sorarsak bu dünyalıklar, Hz. Ali(r.a); “Dünya seni Allah(C.C)’a kulluktan alıkoyan herşeydir.”der. O zaman Allah(C.C)’a kulluktan alıkoyan her şeyin değersizliğini iyi anlaması gerekir. Kulluktan alıkoymuşsa değer verildiği içindir.

Allah(C.C)’ın değer verdiğini kulda değer verirse kazanacağı şey Allah(C.C) katındaki değer olur. Yok eğer Allah(C.C)’ın değer verdiğine kul değer vermezse ilk kaybedeceği Allah(C.C) katındaki değeri olur.

“İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”

“Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.” (Ankebut 2-3)

“Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; “(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun” denildi.” (Tevbe 46)

SELAM ALEYKUM

TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post İMTİHAN ŞUURU appeared first on Ebrar Medya.

Bir şeyi istemek veya elde etmeye çalışma niyetine sahip olmak kadar önemli olan mesele onu elde edebilme adına doğru sebeplere sarılmaktır. Şöyle de diyebiliriz, üzerinde bulundurman gereken, doğru tavır ve davranışı sergilemendir. Örneğin, bir kişinin sağlam ve dayanıklı bir ev isteme veya sahip olma niyetinde olması yeterli olmaz. Sağlam ve dayanıklı evi elde etmede doğru sebepler ve davranışlar zinciri vardır. Yani sağlam ve dayanıklı ev sonuç, sonuca götüren doğru sebepler ve davranışlar zinciridir. Bu doğru sebep ve davranışlar zinciri sonucun perde arkadaşıdır. Müslümanlık, şahitlik, ilim sahibi olma, ihlas, ihsan, cömertlik, güzel ahlak, sabır vb. halleri vasıfları isteyebiliriz. Sahip olma niyetinde de olabiliriz. Şunu unutmayalım ki elde etme adına yeterli değil. Bu değerli vasıflar sonuçtur. Muhakkak ki buna götüren davranışlar zinciri, doğru sebepler vardır. Ancak bu davranışlar zinciri ve doğru sebeplerle bu hayırlı sonuçlar elde edilebilir. Davranışlar zinciri dört basamakla değerlendirilir. Bu basamaklara riayetle ancak sahip olmayı istediğimiz şeylere doğru sebeplerini yerine getirerek elde edebiliriz. Bunlar ise;

1-NİYET: Sonuçta elde etmeyi istediğin şeye, kasıt, meyil, istediğini oluşturmadır.

2-BİLGİ: Niyetin oluşturduğu şeye karşı bilgi elde etmektir.

3- EYLEM: Niyet ettiğin, hakkında bilgi edindiğin şeyi elde etmen adına öğrendiklerini uygulamaktır.

4- SONUÇ: Hedeflenen, istenen şeye ulaşmaktır.

Bu dört basamak her konu adına davranışlar zinciridir. Ömür boyu sonuçlardan konuşabilirsin. Elde edebilmen ancak doğru sebeplerle olur buda davranışlar zinciridir.

“Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur. Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir. Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.” (Necm 39-41)

ELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN

TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR

SELAMUN ALEYKUM

The post DAVRANIŞLAR ZİNCİRİ appeared first on Ebrar Medya.

İhsan adaletten daha şümul bir kavramdır. Kulluğu en güzel şekilde yerine getirmek ancak ihsanla olur. Kulluğun görev ve sorumlulukları için ihsan lazımdır. Bu da Hz. Muhammed(s.a.v) hadisi şerifte dediği üzere

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdu(Müslim, Îmân 1, 5. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 37)

Kullukta kalite işte bu noktanın bilincine varmakla gerçekleşebilecektir.(Riyazus Salihin c:1)

Kur’an ihsan şuurunu kullara tasdik etmeleri adına fazlasıyla bilgi mevcuttur.

“Doğrusu senin Rabbin hep gözetlemektedir.” Fecr sûresi (89), 14

“Nerede olursanız olunuz, Allah sizinledir.”    Hadîd sûresi (57), 4

Bu ve benzeri Ebu Hureyre (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edildi: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Allah Teala buyurdu ki: Kim benim velime düşmanlık ederse ona harb ilan ederim, kulum bana kendisine farz kıldığım şeyden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşmamıştır, kulum bana nafilerle kendisini sevinceye kadar bana yaklaşmaya devam eder, ben onu sevince işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum, eğer benden istese muhakkak ona veririm, sığınsa onu korurum.” ayetleri tasdik etmek o şuurda yaşamayı gerektirir.(Buhari ,ilim ve hikmet)

Hadis gösteriyor ki bize farz ve nafile amellerle ALLAH(C.C) kulunu bu davranış ve haline seviniyor veya kula karşı  ALLAH(C.C) ‘ un sevgisi artar. ALLAH(C.C) denetiminde olduğunu şuurunda olan kul farzlarla bahsettiğimiz gerçeğin şuurunda, haram ve yasaklarla da ALLAH(C.C) kendisine karşı sevgisinin azaldığının  farkında olursa kulluğunu eksiksiz yapmaya çalışır. Bu hali alabilmek sürekli ALLAH(C.C) seni gördüğünü ,işittiğinin şuurunda olmalısın ancak kulluk o zaman ihsan üzere olur.

Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiç bir gizli (şey), gizli kalmaz.( HAKKA 18)

TEVFİK ALLAH(C.C)’ TANDIR.

ELHAMDULİLLAHİRABBİL ALEMİN

SELAM ALEYKUM

The post İHSAN ÜZERE KULLUK appeared first on Ebrar Medya.

Hamd Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’a (Celle Celaluhu) mahsustur. Salat ve Selam Hz. Muhammed (s.a.v)’ e aline, ashabına ve bütün müminlerin olsun.

Şeytan insana karşı amansız, duraksamaksın, acımasız bir düşmanlık uygulamakta bu düşmanlık dünyaya ilk geliş ve ayrılacağı ana kadar devam eder. Bu kadar şiddetli düşmana karşı ALLAH(C.C)’ın sığınak ve yönlendirmelerine göre hayatımı düzenlememiz insan için kaçınılmaz.

“Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.” (ARAF 179)

Ayet-i Kerime bize gösteriyor ki şeytan ins ve cinlerin çoğunluğunu aldatmıştır. Peki bunu nasıl başarıyor. Ben cehenneme gidiyorum ardıma takılın, bana uyun kafir olun demiyor herhalde. En önemli hilelerinden biri zanna boş vaadlere düşürmektir. Bunu yaparken vesveselerini bir şeyi süsleyerek olduğundan ilavelerle başka şekle sokarak, olduğu suretten başka surete sokarak insanları aldatır. Kendi de bunu itiraf ediyor.

Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” (HİCR 39)

Baktığımızda insanların en şerlilerinden olan Firavunu dahi bu hileyle kandırmıştır.

36. Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,”

37. “Göklerin yollarına. Böylelikle Musa’nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum.” İşte Firavun’a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun’un hileli düzeni, ’yıkım ve kayıpta’ olmaktan başka (bir şey) olmadı. (MÜMİN 36-37)

İmtihanlarda ALLAH(C.C)’a yönelmeye sebep olacak sonuçların önüne bariyerler, engeller koymaya çalışarak o durumdan istenilen sonucun çıkmaması adına çalışır.

42. Andolsun, senden önceki ümmetlere (peygamberler) gönderdik de onları dayanılmaz zorluk (yoksulluk) ve sıkıntılarla çeviriverdik. Umulur ki yalvarırlar diye.

43. Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi.

Rabbim şeytanın şerrinden kendini koruyabilmek adına doğru sebeplere sarılan ve böylece ALLAH(C.C)’ın koruması altına giren kullarından eylesin. Amin.

ELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN

TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR.

SELAMUN ALEYKUM

The post ZAN ÜZERE YAŞAMAK appeared first on Ebrar Medya.

Hiç şüphesiz Müslümanların hedefi sahabe gibi bu dini yaşamaya çalışmaktır. ALLAH(Celle Celaluhu) onların imanları ve yaşantılarından razı olmuştur. ALLAH(Celle Celaluhu)’ın rızasına ulaşmak, o zaman onlar gibi olmak, benzemek sahip olduğu vasıflara bürünmekle olur. Sahabe-i Kiram ilimden faydalanırlardı. İlimden maksat ise vahiydir. Okuduklarında, duyduklarında ilim onlara fayda verirdi. Yaptıkları amellerde hakeza aynı şekilde faydalanırlardı.

Cündüp B. Abdillah(r.a) şöyle anlatır;

“Bizler ergenlik çağında iken üç beş genç olarak Peygamber(sav) ile beraber bulunduk. Biz Kur’an’ı öğrenmeden önce imanı öğrendik. Ondan sonra Kur’an’ı öğrendik. Bu sayede imanımız arttı.” (İbn Mace, Mukaddim)

Bu rivayet sahabenin ilimle meşguliyeti imanlarının artmasına sebep oluyordu. Hatta ALLAH(C.C) Resulü (sav) faydasız ilimden de ALLAH(Celle Celaluhu)’a sığınmıştır.

Ebu Hureyre(r.a)’den rivayetle; Rasulullah (sav) ettiği dualardan birisi şu idi;

“ALLAH(C.C)’ım! Fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen duadan korkmayan kalbten ve doymayan nefisten şüphesiz sana sığınırım.” (İbn Mace)

İlmin faydalı olması kişi adına, faydasız ilimden uzak olması zaruridir. Peki faydalı ilim nedir? İlim nasıl faydasız olur? Faydalı ilim duyduğunda, gördüğünde, okuduğunda istek, gayret, mücadele yönünden daha iyi bir Müslüman olma, kötülükleri bitirme, iyilikleri artırmaya sevk oluyorsa bu faydalı ilimdir. Duyguları harekete geçirip, iç alemde evvela kendinden başlayarak batılı iptal hakkı ispat hedefi doğrultusunda niyet, yetenek ve kabiliyetlerini sevk ediyorsa bu faydalı ilimdir. Kişinin ilimden faydalandığının göstergesi aynı zamanda sağlamasıdır. Aksi durumda faydasız ilim olur. ALLAH(C.C)’tan uzaklaştıran ilim olur.

“Kimin ilmi arttığı halde istikameti artmazsa onun ancak ALLAH(C.C)’a olan uzaklığı artar.” (Münavi, Feyzul Kadir)

“Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (Bakara 44)

Tevfik ALLAH(C.C)’tandır.

ELHAMDULİİLAHİ RABBİL ALEMİN

The post İLİMDEN FAYDALANMANIN GÖSTERGESİ appeared first on Ebrar Medya.

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a(Celle Celaluhu)mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

ALLAH(Celle Celaluhu) insanı diğer varlıklardan ayıran ve bu ayrımla değerli kılan yönü akıl sahibi olmasıdır olmasıyla beraber istifade edilmeden kullanılmadan üstünlük ve değer elde edilemez. Akıllı kişi nasıl bir vasfa sahip olur diye bir soru yönettiğimizde ALLAH(C.C) Resulü buyuruyor;

Ebu Zer (r.a) Ey ALLAH(C.C)’ın Resulü (sav) Hz. İbrahim (a.s)’e gelen suhufta ne vardı?

Rasulullah (s.a.v) cevabı arasında şu açıklamayı yaptı;

“Aklını kullanabilen akıllı kişi vaktini üçe ayırır. Bir bölümünde Rabbine ibadet eder. Bir bölümünde muhasebe eder yaptığı işleri gözden geçirir. Bir bölümünde helal rızık için çalışır. Bu son bölümdeki çalışması diğer yapacaklarına yardımcı olur. Zira maddi ihtiyacın karşılanmış olması kalbi dünya meşgalelerinden boşaltarak ibadet ve tefekkürü hakkını vererek yapmaya imkan tanır.”

Akıllı kişinin vasfını Hz. Muhammed (s.a.v) bu şekilde bildirdi. Müslüman ibadetlerini yapar, dünyalık temel ihtiyaçları için de çalışır. Sanki gözden kaçan ihmal ettiği muhasebe konu dikkat çekiyor. Muhasebe gün-hafta, ay-yıl boyunca kendini dışardan izlemen ve Kur’an ve Sünnet çerçevesinde değerlendirmen eksikleri tespit ve kuvvetlenmesi gereken alanları fark ediş anlamına geliyor. Bu Müslümanın hayatında olmazsa olmazdır. Çünkü her geçen gün ALLAH(Celle Celaluhu)’a daha güzel kul olma gayreti içerisindeki Müslüman, kötülüklere dur demeli, iyilikleri geliştirerek devam etmeli bu da ancak muhasebe alanıyla sağlanır.

“(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir.” (A’RAF 201)

Fark etmek, gerçeği görmek ancak selim akılla düşünmekle olur. Şu unutulmamalıdır ki, tedaviden önce tespit olmazsa olmaz, tespit için düşünmek-muhasebe kaçınılmaz.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

SELAMUN ALEYKUM

TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR.

The post MUHASEBENİN ÖNEMİ appeared first on Ebrar Medya.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.

Tarih boyu insanlar Tevhidin tebliğine karşı ikiye ayrılmışlardır. İman edenler ve inkar edenler olmaz üzere bu iki sınıftır. İman etsin, etmesin yani inkar edenlerden olsun bu her iki tarafa tebliğ ulaştığına dair delili ALLAH(Celle Celaluhu) bize bildirmektedir.

“Andolsun, Biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.” (NAHL 36)

Düşündürücü ve anlamaya çalışacağımız konu hepsine tebliğ ulaşmasına rağmen bir kısmı iman ediyor, bir kısmı inkar ediyor. Aynı deliller kimilerini iman ehli, takva sahibi fertler haline getirirken, aynı deliller kimilerini kılını kıpırdatmamaya, durumlarını değiştirmemeye hatta küfür ve isyanlarının artmasına sebep olmuştur. Bu neden? İman edende hangi vasıf var? İnkar edende hangi vasıf var?

“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” (YUSUF 105)

“Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar.” (YUSUF 106)

ALLAH(Celle Celaluhu)’a imanın haklılığını, hakkı ortaya koyan delillere karşı merak ediş, ilgi duyma, yönelme, araştırma gibi vasıflarının olmadığı, dikkat ve odaklarının başka noktalarda olmaları, hakikati algılayamama ve beraberinde de yaşayamamaya sebep olmuştur.

Çünkü insan dikkat ve odaklandığının dışındaki meseleleri algılayamaz, kavrayamaz. Dikkat ve odaklanma tıpkı gece zifiri karanlıkta ilerlerken el feneri gibidir. Feneri tuttuğun yeri görür, algılarsın diğer karanlık taraf senin için bilinmezdir.

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (ALİ İMRAN 190)

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (ALİ İMRAN 191)

Müminin vasfı her an ALLAH(Celle Celaluhu)’ı zikir ve tanıma ile meşgul olma dışındakilere yüz çevirmekle olur.

“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (RUM 30)

The post DİKKAT VE ODAKLANMA appeared first on Ebrar Medya.

İman, ALLAH’ın (Celle Celaluhu) Resulü(s.a.v) üzerinden bildirdiği inanılması gerekenlere en ufak şüphe duymaksızın inanmaktır. Şek ve şüpheyle beraber inanma makbul bir inanma değildir. Çünkü şek ve şüphelerle beraber inanma kişiyi imanın gerektirdiği yaşantıyı yaşamaktan da alıkoyar. İnkar edenler ve şüphe sahibi olanlar ALLAH(C.C.), kitabı ve Resulü(sav) üzerinden gelen haberlere karşı bu tutumları sonucu ortaya çıkan durum ve vasıfları, ALLAH(Celle Celaluhu)’ın emir ve yasaklarını yaşamaktan uzak bir yapıdadır. Asla ve kesinlikle de ALLAH(Celle Celaluhu)’ın emir ve yasakları yönünden yerine getiremeyecektir.

“Sabır ve namazla ALLAH(C.C.)’a huşu ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.” (BAKARA 45)

“Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini bilen kimselerdir. (BAKARA 46)

Sabır ve namaz iki sürekli olan ibadet zor olmasına rağmen ağır gelen ve ağır gelmeyen insanlar vardır. Ağır gelmeyen kişinin vasfı ALLAH(Celle Celaluhu)’a kavuşacaklarına olan inanç ve döneceklerine olan inançtır. Bu konuda şek ve şüphe sahibi olan ise dini yaşaması mümkün değildir.

“Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir.” (ŞURA 13)

NEDEN?

6-De ki: “Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunur. Öyleyse O’na yönelin ve O’ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.”

7-Ki onlar, zekatı vermeyenler ve ahireti inkar edenlerdir. (FUSSİLET 6-7)

Ahirete inanma yani şek ve şüpheyle yaklaşmak dini yaşamanın aynı zamanda meşakkatine katlanamamaya sebep oluyor. En ufak tereddüt ve şüpheden uzak iman, müminin ve dini meşakkatine katlananların vasfıdır.

SELAMUN ALEYKUM

TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

The post DİNİN MEŞAKKATİNE NASIL KATLANILIR? appeared first on Ebrar Medya.

İnsanı diğer varlıklardan ayıran özelliği akıl nimetidir. Ayrıca ALLAH(Celle Celaluhu) insanın aklını muhatap almıştır ve nazil ettiği kitaplar, gönderdiği peygamberlerde insanların akıllarına hitap eden bir davet yapmışlardır. O halde insanı üstün yapan özellik akıllı olmak ve davetin Kur’an ve Sünnet’in mesajlarını, aktarıldığı yer ve mekanı bu doğrultuda kullanmak, üstünlüğü muhafaza etmek adına zaruridir. Tam ve sağlam bir akılla Kur’an ve Sünnet’i anlama gayreti orta koymak, odaklanma ve gayreti gerektirir. Odaklanma ve dikkat, insan nereye bu vasıflarla yönelirse aklını konunun dışındaki meşguliyetlerden soyutlamıştır.

Bütün benliği, yetenek ve kabiliyetleriyle o yöne dönmüştür demektir. Odaklanamadığın konuya, meseleye aklın sürekli başka şeylerle meşgul olması ve kişiye anlayış ve kavrayış noksanlığı olarak geri döner. Tefekkürün ilimle yapılması kadar önemli olan düşüncelerini ve vasıtalarını meşgul eden dünya ve dünyalık her şeyi bir kenara bırakmak sadece kainat, ALLAH(Celle Celaluhu)’ın nimetlerini, ahiret ahvalini düşünmek bu şekilde faydalı olur. Odaklanmak bilimsel olarakta baktığımızda veya İslam’da da baktığımızda sağlanabilmesi adına ortak nokta da buluşuyoruz. Bu da odaklanmak ve dikkatli olmak arzu ve korku gibi vasıflarla elde edilebiliyor. Arzu, haz eğer yaptığın işte varsa ona odaklanabilirsin. Eğer meşgul olduğun işte korku varsa ona da odaklanırsın. Çünkü arzu, haz insanı yaptığı işte pür dikkat kesilmesini sağlar. Korkuları da aynı yapıyı insanda oluşturur.

ALLAH (C.C.) Resulü (sav) buyuruyor; “Müminin hali ümit ile korku arasındadır.” (KÜTÜBİ SİTTE)

Aynı zaman da kulluğun en alt mertebesi cennet arzusu ve cehennem korkusudur.

O halde arzu ve korku gibi ruhta bulunun duyguları Kur’an-ı Kerim’in terbiyesinden geçirerek, gerçekten nelerden korkmak, neleri arzulamak gerektiği ortaya çıkacaktır. Bunun semeresi olarak ta odaklanma ve dikkat dağınıklığının önüne geçmeye de sebep olur İnşaALLAH. AMİN.

“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.” (KAF-47)

“ Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler. Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın. Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.” ( MUTAFFİFİN 22-26)

SELAMUN ALEYKUM

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

TEVFİK ALLAH(CELLE CELALUHU)’TANDIR.

The post ODAKLANMA PROBLEMİ OLANLAR appeared first on Ebrar Medya.

Sevgi insanın kalbinde bulunan ruhi bir özelliktir. Bu özellik insanın hayatının içinde bulunan bir olgudur. Neyi nasıl neden en çok kimi sevecen bu gibi soruların cevabını ehl-i iman Kur’an-ı Kerim ve Sünnetten bulmalı ve o doğrultuda hayatını düzenlemelidir.

Hiç şüphesiz ALLAH(Celle Celaluhu) ve Resulü(sav)’nü her şeyden çok sevmek imanın bir gereğidir. ALLAH(Celle Celaluhu) ve Resulü(sav)’nü sevdiğinin göstergesi hayat içerisinde ALLAH(Celle Celaluhu) ve Resulüne(sav) itaatten geçiyor. Bakıyoruz Ayet-i Kerime’ye;

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (ALİ İMRAN 31)

 İBN-İ KESİR (RAH); Ayet-i Kerime ALLAH(Celle Celaluhu)’ı sevdiğini iddia edip Hz. Muhammed (sav)’in yolunu izlemeyen herkesin aleyhine hüküm vermiştir. Böyle bir kimse bu iddiasında yalancıdır. Kişi şeriata ve nebevi dine bütün söz ve fiilleriyle tabi olmadıkça bu iddiasında doğru sözlü olmaz.

Sevgi tercihi gerektirir. Kuran-ı Kerim’de arapça sevgi (hubb) kökünden gelir. Tercih anlamında da kullanılmıştır. (Müfredat)

“Semuda gelince onlara yol gösterdik. Fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler.” (FUSSİLET17) (Festehabbûl âmâ)

Bu ayette görüldüğü üzere semud kavmi dalaleti hidayetten daha çok sevmeleri tercihlerini dalalet doğrultusunda kullanmalarına vesile oldu. Başka bir ayette;

“Ey! İman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfrü tercih ediyorsa onları dost edinmeyiniz. (TEVBE 23) (İnistehabbûl kufra alal iman)

Bu ayette de sevgi tercih manasında geliyor.

İbn Kayyım (rah)’in dediği üzere; “ Kişi sevdiğini ancak ondan daha çok sevdiği bir şey için terk eder. O zaman ALLAH(Celle Celaluhu) ve Resulünü(sav) sevmek bu iddia ALLAH(Celle Celaluhu) ve Resulü(sav)’nü  hayatta karşılaştığı meselelerde tercih etmek, itaat etmek, hükümlerini tek ve alternatifsiz bilmekle olur. Yani sevgi tercihi gerektirir. Neyi tercih ediyorsan onu seviyorsundur demektir. Neyi tercih ediyorsan tercih etmediğin şeyden daha çok seviyorsun demektir.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

SELAMUN ALEYKUM

TEVFİK ALLAH(Celle Celaluhu)’TANDIR.

The post SEVGİ TERCİHİ GEREKTİRİR appeared first on Ebrar Medya.