sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

ZİLLET KOLAY ÇIKAN BİR LEKE DEĞİLDİR (İSRAİLOĞULLARININ TEVHİDLE TANIŞMASI)

ZİLLET KOLAY ÇIKAN BİR LEKE DEĞİLDİR (İSRAİLOĞULLARININ TEVHİDLE TANIŞMASI)
21.10.2023
0
A+
A-


Hamd; yaratan, rızıklandıran, hidayet veren, bağışlayan ve kusurları örten, karşılıksız nimetlendiren, hesapsız rızık veren, yarattıklarının sayısını ve adedini bilen, itaat ve sevapları bir bir sayan, tuzağı sağlam olan, tekrar diriltip huzura getirecek olan, yegane İlah ve Rabb Allah(C.C)’a mahsustur.

Salat ve selam; yaratılmışların ekmeli, eşsiz önder, en büyük eğitici, en büyük komutan, en büyük başkan ve en büyük imam olan güzel örnekleri üzerinde barındıran Allah Rasulu (sav)’nun üzerine ve tertemiz ehl-i beytine, sahabesine ve tüm müminlerin üzerine olsun.

(And olsun ki) siz, kendinizden önceki (millet)lerin yoluna kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpatıp uyacaksınız. Hatta onlar (daracık) bir keler deliğine girseler siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz.

Kur'an Dinle

Sahabiler, Ya Resulallah! (O milletler) yahudiler ve hristiyanlar (mı)? diye sordular. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : Bunlar olmayınca başka kimler olur? buyurdu.”[1]

Tarih tekerrürden ibarettir. Tarihi vakıalar insanların geçmişlerinden ders çıkarmalarına bugünlerini ihya etmelerine ve yarınlarını inşa etmelerine önemli ölçüde katkı sağlar. Tarihten ders çıkarmayı başarabilmiş fert ve topluluklar saadeti elde etmişlerdir. Kelamların en güzeli olan Allah(C.C)’ın kelamında bize tarihi vakıalar anlatılmaktadır ki bunlara kıssa denilir. Kur’an’ın 3’te 1’i kıssalardan oluşur. Bu demek olur ki tarih bizim için önemlidir. Yukarıda nakletmiş olduğumuz hadis de buna şahitlik etmektedir. Kıssalar; Bizi helak olmaktan, geriye atılmaktan, büyük felaketlerden koruyan önemli bir faktördür.  Hepimizin bildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de en çok bahsedilen topluluk İsrailoğullarıdır. Bu onların insanlığın işleyebileceği bütün suçları işlemiş olmaları, işledikleri günah çeşitlerinin çok olması ve İslam Ümmetinin onlara benzeme tehlikesi gibi sebep ve hikmetlerden dolayı böyledir. Biz elimizden geldiğince başlarına gelen olayları bunlara takındıkları tavırları inceleyip onlardan ve akıbetlerinden uzaklaşmak için çaba göstereceğiz inşaAllah. Bu hadiseleri kronolojik bir sıra ile değil konu konu ele alacağım inşaAllah. Öncelikle Musa (as) onlara peygamber olarak geldiği dönemden başlayalım. Yani İsrailoğullarının Tevhid ile tanışmasıyla başlayalım… İsrailoğulları tevhid ile tanışıyor…

Onların Musa (as)’ın daveti gelmeden önceki durumlarına Kur’an’dan bir ayetle kısaca temas edip devam edelim;

“Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.”  (Bakara/49)

Sesli Makale

Firavun hanedanı İsrailoğullarını uzun yıllar hizmetinde çalıştırmış ve onları dinlerinden yozlaştırıp kendi inançlarını onlara dayatmıştı. İsrailoğulları bu duruma alışmış ses çıkarmıyorlardı. İsrailoğulları insan olduğunu unutmuş kendi öz haklarından habersiz bir şekilde yaşıyorlardı. Kuru bir ekmek, içecek ve yatacak bir yer onlara kafi geliyordu. Bundan daha fazlasına haklarının olduğunu düşünmüyorlardı bile. Böyle de yaşayabiliyorlardı çünkü. Bu onların zühd sahibi olmalarından değil insanlıklarını kaybetmiş olmalarından dolayıydı. Bu hale sabretmeleri dünyadan el etek çekmiş, dünya nimetlerine aldanmayan bir toplum olmalarından değildi yani. İnsan olduklarını unuttukları için ve haklarından da haberleri olmadığı için bu onlara yeterli geliyordu. Tam anlamıyla bir zillet. İsrailoğullarının içler acısı bir hali vardı kısacası. Kandırılmış, her çoban tarafından güdülmeye müsait bir halde aptal yerine konulmuşlardı. Allah(C.C) onlara bir peygamber gönderdi. Onlar izzet dolu bir hayatın yolunu açtı. Öyle ki gönderilen peygamber Firavun’un erkek çocuklarını öldürttüğü dönemde doğmuş ama kendisine bir şey olmamıştı. Hatta Firavun’un sarayında büyümüştü. Bu İsrailoğullarına büyük bir mesajdı aslında. İsrailoğullarının kendisinden şiddetli bir şekilde korktuğu, çekindiği Firavun, karşılarında Allah(C.C)’ın peygamberi olduğunu söyleyen kişiyi öldürememiş hatta sarayında büyütmüştü… Subhanallah… Ne büyük bir mesaj… Ey İsrailoğulları siz bu adamdan mı korkuyorsunuz? Allah(C.C) nasıl aciz düşürdü onu… Öldürmek istediği kişiyi kendi sarayında büyüttü…

Yani Musa (as)’ın peygamber olarak gelmesiyle Firavun’un aciz bir varlık olduğu ispatlanmıştı zaten. Fakat İsrailoğulları bir türlü Firavunun aciz olduğuna inanamıyordu. Konduramıyorlardı ona bu sıfatı… Musa (as) apaçık delillerle onları tevhide davet etti. Elindeki asası ve birçok mucize ile desteklenmişti Allah(C.C) tarafından. Musa (as) onlara izzetin yolunu gösteriyordu. İnsan olduklarını ve haklarını onlara hatırlatıyordu. Allah(C.C) İsrailoğullarına büyük bir nimet bahşetmişti. Ellerinde iyi bir fırsat vardı. Bir peygamberle desteklenmişlerdi. Onlara bir peygamber liderlik edecekti. Aman Ya Rabbi ne büyük nimet…. Hem de bu fırsat onlara içler acısı bir halde iken gelmişti. Bu da kıymetini bilmelerine ciddi katkı sağlayacak bir durumdu. Hem dünya hem de ahiret vaad edildi onlara. Mısır halkının kimisi iman etti kimisi ise etmedi. İman etmeyenler Firavundan ve Mısır’daki kültürden oldukça etkilenmiş kimselerdi. Firavundan vazgeçemiyorlardı. İster sevgi deyin ister korku… Ama vazgeçemiyorlardı… Yaşadıkları hayattan başka bir hayatın varlığına inanmıyorlardı. İnanmadıkları gibi böyle bir çağrıya da şiddetle karşı çıkıyorlardı.

“Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (GENÇLERİNDEN) başka (Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla) iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.”(Yunus/83)

Bu saçmalık diğer yandan küstahlık… Böyle bir daveti niye reddeder ki insan? Sanki yaşadıkları hayat izzet ve şeref dolu… Vazgeçemeyeceğiniz ne var ki hayatınızda… Siz değil misiniz daha önemli bir olay ile karşılaştığınızda vazgeçilmezlerinizden fütursuzca vazgeçen… Size izzet kazandıran bir davet gelmiş işte… İzzetin yolu gösterilmiş… Dünya ve ahiret vaad edilmiş…

Bu çağrıyı sağ duyusunu ve vicdanını kaybetmiş insanlar reddederler. İzzetinden ve şerefinden vazgeçmiş onurunu ayaklar altına alan ve alınmasını umursamayan insanlar sırt çevirirler. Gerçekten tevhid davetini reddetmenin hiçbir makul ve mantıklı bir sebebi yok, olamaz, mümkün değil! O yüzden neden insanlar iman etmiyor, kulak vermiyor diye tepkilerinde ve tavırlarında mantık aramayın. Çünkü mantıksız ve saçma bir şey bu. Mantık aranır mı? Arasanız da bulamazsınız zaten. Sebep ararsanız bulursunuz ama mantık ararsanız bulmazsınız… Yani mantık derken; bugüne kadar iman etmemiş ve kulak vermemiş olmasında masum olduğu bir yön var mı haklı olduğu bir taraf var mı diye bakmak bir yönüyle… Eğer böyle yaparsanız bu sizi farklı davet metotlarına iter. Peygamberin metodunu takip ediyorum sanarsınız ama metottan sapmışsınızdır çoktan haberiniz olmaz. Bu davet tevhid odaklıdır, insan odaklı değil. Ancak izzet ve şerefine düşkün, onurunu ayaklar altına almayan ve aldırmayan aklını kullanan insanlar bu davete kulak verirler. Davanın zorluklarına göğüs gererler… Allah(C.C) insanlığa izzet ve şeref duygusunu boşuna vermemiştir. Bu iki duygu sebebiyle insan tevhidden başkasına razı olmaz. Onu ancak tevhid tatmin eder ona ancak tevhid boyun eğdirir… Bu izzetini ve şerefini tevhid sayesinde geliştirir ve korur. İzzet ve şerefi tam anlamıyla elde eder. Allah(C.C)’tan başkasına boyun eğmemek, yalnızca O’na ibadet etmek ve yalnızca O’nu sevmek ve yalnızca O’dan korkup, yalnızca O’na yalvarmak en büyük izzet ve şereftir…

Evet İsrailoğulları zillet dolu bir durumdayken birden izzet ile tanışmışlardı… İzzet ve şerefi deneyimleyecek ve onun tadına varacaklardı. Ama bunun için bazı engelleri aşmak gerekiyordu. Aciz Firavun’un korkusunu kalpten silmek, aşağılık Mısır kültürünün izlerini ve ritüellerini hayatlarından ve kalplerinden çıkarıp atmak ve tevhidi kabul etmenin ve yaşamanın zorluklarına sabretmek. Zira zillet kolay çıkan bir leke değil. Bazen bazı kirler, lekeler, ancak ateşe yatırmakla temizlenirler. Bu temizlik ve hazırlığa sabretmeleri gerekecek… Bu bütün insanlık için böyledir aslında… Evet zilletin kirlerinden arındırılmak istenen İsrailoğulları buna ne kadar sabretmiş başarabilmiş mi bilenler bilir ancak biz bu sorunun cevabını diğer yazılarımızda arayacağız inşaAllah… Bu ay İsrailoğullarının zillet içindeyken izzete davet edilmelerine temas ettik. Evet bizler de şunu iyi bilmeliyiz; Zillet dolu bir dönemde izzeti elde etmenin ve korumanın ağır bedelleri olur bunlara sabretmek gerek. Bir de zillet dolu bir dönemde yaşadığı için zilletten payını almış olanlar zilletin kolay çıkmayan bir leke olduğunu unutmasınlar. Unutmasınlar da zorluklara, meşakkatlere, imtihan ve belalara sabretsinler, mırın kırın etmesinler…

 

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

SELAM VE DUA İLE

TEVFİK ALLAH(C.C)’TANDIR…

 

[1] İbn-i Mace – Kitabu’l Fiten Bab: 17 H.No:3994

 

ETİKETLER:
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.