VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 66. VE 68. AYETLER

Vatan Sevgisi, Allah’ın Ve Peygamberinin Emirlerine Sarılmak
66- Gerçekten, biz onlara “Kendinizi öldürün, yahut yurtlarınızdan çıkın” diye yazsaydık (farz kılsaydık) içlerinden birazı hariç olmak üzere, bunu yapmazlardı. Onlar kendilerine öğütleneni hakkıyla yapsalardı bu kendileri için elbet hem daha hayırlı, hem (imanları- m) sağlamca kökleştirmiş olurdu.
67-Ve o zaman biz de onlara tarafımız- dan Pek b«yük bir mükâfat (cennet) verirdik.
68- Onları elbet doğru yola iletirdik.
Nüzul Sebebi
“Onlar kendilerine öğütleneni hakkıyla yapsalardı…” ayetinin iniş sebebi şudur:
Sabit b. Kays b. Şemmâs ile Yahudilerden bir adam karşılıklı övündüler. Yahudi dedi ki: Vallahi Allah bize “Kendinizi öldürün” diye emrettiğinde biz (atalarımız) buna itaat ederek kendimizi öldürmüşüzdür. Sabit de, Vallahi, Allah bize de “Kendinizi öldürün” diye farz kılsaydı bizler de kendimizi öldürürdük, dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ: “Onlar kendilerine öğütleneni hakkıyla yapsalardı, bu kendileri için hem daha hayırlı, hem (imanlarını) sağlamca kökleştirmiş olurdu” ayetini inzal eyledi. [1][1]
Açıklaması
Allah Teâlâ, insanların çoğunun, işleyegeldikleri yasaklardan el çekmeleri e mrolunduğunda bunu yapmayacaklarını haber vermektedir. Çünkü çoğunun kötü tabiatleri, karakterleri ilâhî emre karşı gelmeye meyillidir. Bu haber, Allah Teâlâ’nm olmamışı veya olanın da nasıl olduğunu bilmesi kabilindendir.
Şayet Allah Teâlâ, buzağıya tapınmalarından tevbe eylemeleri için kendilerini öldürmelerini emrettiği İsrailoğulları gibi diğer insanlara da kendilerini öldürmelerini emretseydi, intihar bir tevbe yolu olurdu. Yahut biz onlara yurtlarından çıkmalarını ve Allah yolunda başka diyarlara göç etmelerinin farz kıl-saydık, işte bu emirleri yani kendini öldürme ve yurdunu terk etme emrini onların az bir kısmı yerine getirirdi, demektir.
Ve onlar kendilerine öğütlenen, gösterilen ve sebepleri, illetleri, hikmetleri, vaad ve tehditleri ile birlikte bildirilen emirleri, yasakları yapsalardı, şüphesiz onlar için daha hayırlı ve güzel olurdu, imanlarını, dinlerini daha sağlamca yerleştirmiş bulunurdu.
Eğer onlar bu büyük hayırı işleseler ve emrolunduklarını yerine getirselerdi, o zaman biz de onlara tarafımızdan pek büyük bir ecir ve mükâfat bağışlardık, cenneti verirdik. O cenneti Peygamberimiz (s.a.) Hazretleri, el-Bezzâr ve Taberanî’nin el-Evsat’ta Ebu Saîd el-Hudrî vasıtasıyla rivayet ettikleri hadiste şöyle övmüştür: “Cennette gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hiç bir insanın hatırına gelemeyecek nimetler bulunmaktadır.”
Biz işte onları elbette dünyada ve ahirette doğru yola, hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna götürecek salih amele muvaffak kılardık. [2][2]