A+
A-
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Âlemlerin rabbi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salât ve selâm Hz. Peygamber Efendimiz (sav) ‘e, âline, ashabına ve O’na tabi olan Müslümanların üzerine olsun. Amin
Vahiy; lügatta; Gizli konuşma, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, mektup yazma, elçi gönderme, acele etme, seslenme anlamına gelir.
Allah(c.c); En’am 112. Ayeti Kerime’de; “Biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar birbirlerini aldatmak için süslü ve yaldızlı sözler vahyederler.” buyurmuştur. Bu ayeti kerime’de Şeytanların birbirlerine vahyetmesi; fısıldama, gizli konuşma anlamında kullanılmaktadır.
Yine Allah azze ve celle Maide suresi 111. Ayeti kerime de ise; “Bana ve Resûlüme iman edin, diye vahyetmiştim.” Buyurarak burada “Vahiy” kelimesini; emretme anlamında kullanılmıştır.
Allah’ın(c.c) emrettiği vahiy akla; şeytanın fısıltısı olan vahiy ise nefse, arzuya, heva ve hevese hitap eder. İşte akıllı olmakla aklı kullanmak arasındaki farkta kişinin hangisine tabii olduğu ile belli olur.
“Şeytan onlara bir takım vaatlerde bulunur ve onları boş ümitlerle oyalar. Zâten şeytanın onlara olan va‘di, boş bir aldatmadan başka bir şey değildir.” (NİSA/120)
….Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım; Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Araf Suresi, 12-17)
Bu olaydan sonra İblis’in insana karşıverdiği mücadele başladı. İblis kendisine tanınan süre içinde insanları Allah yolundan engelleyecek, bunun için de her yolu deneyecek ve insanların çoğunu kendisine uyduracaktı. Nitekim Kuran’da bize insanların çoğunun gerçekten ona uyduğu ve bundan dolayı aşağıların aşağısına düştükleri bildirilir. O tarihten sonra İblis insan neslinden pek çok kişiyi kandırdı ve kendi safına çekti. Kendi türünden olan cinlerden de pek çok yandaşı oldu. İblis’in yandaşı olan bu cinler ve insanlar da onun sahip olduğu “şeytan” sıfatını taşırlar. (“Şeytan”, uzak olmak kökünden gelen bir kelimedir ve büyüklenerek Allah’ın rahmetinden kovulup uzaklaştırılmış her azgın-günahkar olan kulun sıfatıdır.) Dolayısıyla insanoğlunun karşı karşıya olduğu en büyük tehlike olan şeytan, liderliğini İblis’in yaptığı bir grup cin ve insandır. Bu cin ve insanlar, İblis’in yolunu izlerler, kendileri büyüklenerek saptıkları gibi başka insanları da saptırmaya çalışırlar.
Kuran’da bu cin ve insan şeytanlardan şöyle bahsedilmektedir:
“0 şeytanlar bunları doğru yoldan saptırdıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.”
Şeytanlardan bu kötü arkadaşların görevi, arkadaşlarını Allah(C.C)’ın yoluna girmekten alıkoymaktır. Öte yandan bu arkadaşlar kendilerini Allah(C.C)’ın yolunda sanmaktadırlar:
Bir arkadaşın arkadaşa yapabilecegi en büyük kötülük budur. Arkadaşın: hedefe ulaştıran biricik yoldan alıkoymasıdır, sonra da uyanışına veya sapıklığının farkına varıp tevbe etmesine
fırsat vermemesidir. Tersine, hedefe ulaştıran, doğru ve düz yolda yürüdüğünü telkin etmesi, böylece can yakıcı akıbete yuvarlatmasıdır ki bu en büyük kötülüktür.
Zuhruf36- “Kim Rahman’ın Kur’an’ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur.”
Yüce Allah(C.C)’ın iradesi insanın yaratılışı ile ilgili olarak bu hususu ön görmüştür: insan Allah(C.C)‘ı anmaktan uzaklaştığı O(C.C)’nun
varlığını unuttuğu zaman ,şeytanın
onu kontrolü altına almasını, onu istediği gibi yönlendirmesini, ona vesvese veren kötü bir arkadaş olmasını, kötülüğü süslü, çekici göstermesini gerektirmiştir. Bu
ayetteki şart ve cevabı yüce Allah(C.C)’ınn değişmez genel iradesini ifade etmektedirler. Bu iradeye göre sebebin ortaya çıkması ile
birlikte sonuçta hemen ortaya çıkar. Yüce Allah cc sonsuz ilmine göre bu şekilde karar vermiştir.
Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak. Bir de ahirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin de ondan (bu yaldızlı ve içi çarpık sözlerden) hoşlansınlar ve yüklenmekte olduklarını yüklene dursunlar. (En’am Suresi, 112-113)
Şeytanı şeytan yapan “enaniyet” aynı zamanda, onun saptırdığı, kendine bağladığı ve kendine benzettiği kimselerin de en büyük alametidir. Enaniyet şeytanın mührü, imzası gibidir. Kendi kontrolü altına aldıklarını, kendine bağladıklarını bununla damgalar.
Görüldüğü gibi, enaniyeti yüzünden Allah(C.C)’ın huzurundan kovulmuş olan şeytanın söz konusu hastalığı insanlar için büyük bir tehlike arz etmektedir. Çünkü şeytan insanı kendisine yakın kılmak için öncelikle kendi hastalığını insanlara bulaştırmaya çalışır. Gurur hastalığına yakalanan kimsenin aklı örtülür, şuuru kapanır, kalp gözü körelir.
Bu nedenle Kuran’da, müminler şeytanın tam aksi olarak alçakgönüllü olmaları konusunda teşvik edilmiştir:
…İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O’na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver. (Hac Suresi, 34)
Şeytanın etkisi farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bilindiği gibi şeytan Allah(C.C)’ın kendine verdiği şeyleri O’na yakınlaşmak ve şükretmek için kullanacağı yerde bunlarla azgınlaşmıştır.
Allah(C.C)’ın sadece dilemesiyle kendisini yok edebileceğini düşünmeden Allah(C.C)’ın emrine başkaldırmıştır. Bu özellik şeytana tabi olanlarda çok çeşitli şekillerde görülebilir. Örneğin bir insan zahiren islama hizmette bulunmuş olabilir. Ama bu hizmeti, yalnızca kendisine Rabbi tarafından lütfedilmiş, sonucunda O(C.C)’nun rızasını kazandıracak bir imkan olarak değerlendirmelidir. Aksi halde Allah(C.C)’ın kontrolü dışında kendi başına bir başarı kazandığını düşünmesi ve bununla övünmesi yanlış olacaktır. Çünkü elde ettiklerini kendinden bilmek ve özellikleriyle gurura kapılıp övünmek şeytana ve ona tabi olanlara ait bir niteliktir. Nitekim sahip olduğu zenginliği kendi kişisel özelliğinin bir sonucu sayan, bununla gururlanıp “… bu bende olan bilgi dolayısıyla bana verildi…” (Kasas Suresi, 78) diyen Karun, azgınlığı nedeniyle Allah tarafından şiddetli bir cezaya çarptırılmış önemli bir örnektir.
Şeytanın kendisini fark ettirmeden insana çok sinsice yaklaşacağı unutulmamalıdır. Onun acelesi yoktur. Kendini üstün görme telkinini insanlara uzun vadede birçok farklı olay için yavaş yavaş yapabilir. Eğer kişi bu yönteme karşı çok uyanık olmazsa bu telkinlerin etkisi zamanla katlanarak büyür. Örneğin kazanılan küçük bir başarının arkasından şeytan mutlaka telkin yapmak isteyecektir. Bu telkin insanlara çok sivri ifadeler kullandırtmayabilir; “Bu işi ben yaptım ben çok başarılıyım” gibi ifadeleri açıkça söyletmeyebilir. Ancak şeytanın taktiği, açıkça söyletmek yerine bu hissi kalbe vererek yavaş yavaş içten etki etmeye çalışmaktır. Eğer kişi, başarının tek sahibinin Allah cc olduğunu kalben hissetmezse, şeytanın aralıksız fısıltıları, telkinleri sonucunda başarı sahibinin kendisi olduğuna zamanla yürekten inanmaya başlar.
Bu ruh hali devam ederse kibir insanın kişiliğine yerleşir. Artık yalnızca kendi “bildiğini okuyan”, kendi “başına buyruk”, aklını diğer insanların akıllarından üstün gören bir insan ortaya çıkar. Kişinin içindeki kendini üstün görme fısıltısı sesini yükseltir. Bu psikolojiye giren kimsenin ruhunda zamanla çok ciddi yaralar oluşur. Bir süre sonra kalbi Allah(C.C)’ın ayetlerine karşı duyarsızlaşır.
Nitekim Kuran’da ancak büyüklük taslamayanların Allah(C.C)’ın ayetlerine iman edebilecekleri bildirilmiştir:
“Bizim ayetlerimize ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder.” (Secde Suresi,15)
Şeytan kalbinde gurur hastalığı olanları aldatır. “Gurur”, insanın pek hoş bir şey buldum sanarak keyiflenip, sonra onun çok fena bir şey olduğunu anlayarak acı duyması, önceden yalan yere sevinip sonradan ciddi olarak yerinmesi, yani aldanmasıdır ki, şeytanın bütün vaadleri ve aldatmacaları hep böyle bir gururdan başka bir şey ifade etmez. (E.Hamdi Yazır)
Şeytanın başarısı tamamen boş vaadlere ve aldatmaya dayanır. Şeytan fertleri ve toplumu aldatmak için kurbanlarını temin etmek üzere kendi yanlış yolunu süsleyip insanlara pembe bir manzara çizer. Kişiyi başarı ve zevk vaadlerinde bulunarak aldatır. Bazılarına güç ve zenginlik, bazılarına insanlık refahının başka bir yönünü vaadederek aldatır. Bazılarına da kendisinin Hakk’a ulaşmada tek doğru yol olduğunu söyler. Bazılarını ne Allah(C.C)’ın, ne de ahiret diye bir şeyin varolmadığını söyleyerek aldatır. Bazılarını da ahiretteki hesaptan İslam’ ın emir ve nehiylerine muhalif telkinler vererek kurtulabileceklerini söyleyerek saptırır. Kısacası, şeytan insanı en zayıf tarafıyla aldatmaya çalışır. (MEVDUDİ)
“Kim de Allah’a ve Peygamberi’ne isyân eder ve O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar. Onun için zelîl ve perişan eden bir azap vardır.” (NİSA/14)
Eğer Allah ve Peygamberini önemsemeyip kendi kendinize hüküm verir ve rastgele görüşlerinizi, Allah’ın ve Peygamberi’nin emirlerinin üstünde tutarsanız biliniz ki bütün sözlerinizi duyan ve niyetlerinizi bilen Allah’la karşılaşacaksınız.
Seyyid Kutub(r.a) asıl başarının; Bu konuda yüce Allah’a ve Peygamberimize uymanın zorunlu sonucu içinde sürekli kalınacak olan Cennet ile bağdaştırmıştır.
Çünkü Allah cc vaadinden asla caymayacağı gibi Müslümanlarda yüklenmiş olduğu emanete şeytanın fısıltısına uyarak ihanet etmemeli ve verdiği söze sadakatini ispat etmek için vahye tabii kalmanın mücadelesini vermelidir…
Rabbim Hakkı hak bilip hakka koşan batılı batıl bilip hızla kaçan samimi kullarından eylesin Amin.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2022
26.04.2018
19.01.2024
Yorumlar