TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 101. VE 105. AYETLER

101- Rabbim, bana mülk verdin. Bana rüyaların tabirini öğrettin. Ey, göklerin ve yerin yaratıcısı, dünya ve âhirette dostum sensin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni salihlerc kat.”
Yusuf aleyhisselam, rabbine kavuşmayı ve geçmiş olan salih ameller işlemiş atalarına katılma» arzulayarak rabbine yalvarmış ve bu ayette ifade edilen duayı yapmıştır.
Rivayete göre Hz.Yusuf bu duayı, kendisine ölüm gelip çatmadan önce yapmış ve rabbine kavuşmayı arzulamıştır. Abdullah b.Abbas diyor ki: “Yusuf aleyhisselamdan önce hiçbir Peygamber ölümü temenni etmemiştir.
Diğer bir rivayete göre de Yusuf aleyhisselam bu duayı ölüm anında yapmıştır. [1][106]
102- Ey Muhammcd, bu kıssa, gaybın habcrlcrİndcndir. Biz onu sana vahyediyoruz. Yusufun kardeşleri tuzak kurmak için ittifak ettiklerinde sen onların yanında değildin.
Bu âyet. Hz.Muhammed (s.a.v.) in Hak Peygamber olduğunu gösteren delillerden birisidir. Zira o gün için kimse tarafından bilinmesi mümkün olmayan Hz.Yusuf ve kardeşlerinin kıssasını bize öz ve anlamlı bir şekilde beyan etmektedir. Bunun gibi, insanlar tarafından bilinmeyen daha birçok olay, Allah teala tarafından ResuHillaha bildirilmiş ve sonunda Resulullahın, bir beşer olarak bunları kendiliğinden bilemeyeceği ve ancak Allah tealanm beyanıyla bilebileceği zikredilmiştir.
Nitekim Hz.Meryemin kıssası anlatıldıktan sonra: “Bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryemin işlerine kim bakacak diye kalemlerini atıp kur’a çekerlerken sen, yanlarında değildin. Bu hususta, çekişirlerken de yanlarında bulunmuyordun. [2][107] Duyurulmaktadır.
Hz.Musanm kıssası anlatıldıktan sonra da: “Ey Muhammed, biz Musaya o emri vahyettiğimiz vakit sen batı yönünde değildin, görenlerden de olmadın[3][108] bu yurul muştur.
Medyen halkının kıssası anlatıldıktan sonra da: “Fakat biz, nice nesiller var ettik te üzerlerinden ömürler geçti. Ey Muhammed, sen, Medyen halkı arasında bulunup ta âyetlerimizi onlara okumuyordun. Fakat Peygamberliği veren biziz, biz.” [4][109]bu vurulmaktadır. [5][110]
103- Sen ne kadar yürekten dilersen dile, insanların çoğu iman etmezler. Ayet-i Kerimede, iman ettirmenin, Hz.Muhammed (s.a.v.) in elinde olmadığı, ancak Allanın dilemesiyle mümkün olabileceği ifade edilmekte, Resulullahın tüm gayretlerine rağmen iman etmeyenlerden dolayı da üzülmemesi gerekdİği ifade edilmektedir. Bu hususta diğer bir âyette de şöyle buyurulmaktadir: “Ey Muhammed, şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecekleri çok iyi bilir. [6][111]
104– Sen onlardan, davetine karşılık bir ücret istemiyorsun. Kur’an ancak âlemlere bir zikir ve öğüttür.
Peygamberler, Allah tarafından gönderilen emirleri insanlara tebliğ etmekle görevlidirler. Allah teala onları bunun için Peygamber seçmiştir. Bu sebeple onlar, tebliğ görevlerini yaparlarken, bu görev karşılığında insanlardan herhangi bir dünyavî menfaat gözetmezler. Onlar, yaptıkları bu hizmetlerin karşılığını, kendilerine bu vazifeyi veren Allahtan beklerler.
Hatta, Peygamberler, hayattayken kazanmış oldukları mallarım bile mirasçılarına değil ümmetlerine bırakmışlardır. Bu hususta Peygamber efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:
“Biz, (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bıraktığımız mallar sadakadır. (Beytül Mal’â aittir.) [7][112]
105- Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, insanlar bunların yanından yüzçcvirip geçerler de ibret atmazlar.
Göklerde güneş, ay, yıldızlar ve yeryüzünde, dağlar, denizler, bitkiler gibi Allanın varlığını gösteren nice deliller vardır ki, kâfirler onları bizzat gözleriyle gördükleri halde ibret almazlar.
Allah teala bu âyet-i Kerimde insanları, kâinata bakmaya, onun bir nizam içinde seyrinden ibret almaya davet etmektedir. Bu hususta başka bir âyet-i Kerimede de şöyle buyurulmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, onun varlığını gösteren delillerdendir. Şüphesiz ki, bunda, bilenler için nice ibretler vardır.” [8][113]