TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA RAD SURESİ 16. VE 20. AYETLER

16- Ey Muhammed, onlara de ki: “Göklerin ve yerin rabbi kimdir? O, Allahtır.’1 de. A ilahı bırakıp, kendilerine hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeyleri mi dostlar edindiniz?” de. Hiç körle gören bir olur mu?” de. Yoksa Allaha, Allah gibi yaratmaya kadir ortaklar mı buldular da, yaratmanın kim tarafından olduğunda şüphe ettiler? Ey Peygamber sen onlara: “Hcrşcyin yaratıcısı Allahtır, o birdir, kahredicidir.” de.
Ey Muhammed, Allaha ortak koşan kişilere de ki: “Gökleri ve yeri yaratan, onları icadeden ve onlan sevk ve idare eden kimdir? Onlara sen cevap vererek de ki: “Onlan yaratan ve icadeden ancak Allahtır. O halde kulluk ancak Allaha yapılır.”
Ey Muhammed, yine o müşriklere de ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allahı bırakıp ta, bizzat kendilerine dahi bir menfaat sağlyamayan ve bir zarar da veremeyen yaratıkları mı dostlar ediniyorsunuz? De ki: “Hakkı göremeyen kör kâfirle, onu görüp ona uyan mümin hiç bir olur mu? Yoksa karanlıklara benzeyen kâfirlik ve sapıklıkla aydınlığa benzeyen iman ve hidayet bir olur mu? Yoksa o müşrikler Allaha ortaklar uydurup onların da Allah gibi varlıklar yarattıklarını görüp’te yaratma işinin kime ait olduğu hakkında şüpheye mi düştüler?
Ey Muhammed, onlara de ki: “Sizin ve herşeyin yaratıcısı Allahtır. O, birdir, kahredicidir. Hiçbirşey onu kahredemez. O, herşeye galiptir. [1][26]
17- Allah, semadan yağmur indirir. Dereler, taşıyabileckeleri kadar su akıtırlar. Seller, çerçöp ve köpükler taşırlar. Ziynet veya faydalı eşya yapmak için ateşte eritilen madenlerin de cürufu vardır. Allah, hak ile bâtılı, bunalrı misal vererek açıklar. Cüruf ve köpük boşa gider, insanlar için faydalı kısımları yerinde kalır. Allah, böylece misaller verir.
Hakkın kalıcı oluşu, bâtılın da yok olmaya mahkum oluşu: Allanın, gökten indirdiği yağmur suyuna ve çeşitli ziynet eşyaları ve benzeri şeyler yapmak için eritilen madenlerin durumuna benzer. Gökten indirilen yağmur suyunu, her vadi, kapasitesi ölçüsinde taşır. Akıp giden bu su üzerinde, kabaran bir köpük oluşur ve eritilen bu madenlerin bir de posası vardır. İşte Hak, kabakları ve faydalı olmaları bakımından bu su ve madene benezmekte, bâtıl – ise, gelip geçiciliği ve faydasız olması bakımından, bu suyun ve madenin üzerinde oluşan köpüğe ve madenden çıkan posaya benzemektedir. Yani, bâtıl yok olmaya mahkumdur. Hak, ebedidir, kalıcıdır. [2][27]
18- Rablcrinin davetini kabul edenler için güzel mukâfaat vardır. Aliahın davetini kabul etmeyenler ise, yeryüzündekilerin hepsi, hatta onların bir misli daha kendilerinin olsa kurtulmak için feda ederlerdi. İşte bunlar için kötü bir hesap vardır. Sığınacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir beşiktir.
Allaha ve Peygambere itaat eden ve Allah katından kendilerine gelenleri tasdik eden müminler için güzel bir mukâfaat olan cennet vardır. Allaha ve Peygambere itaat etmeyen kâfirlere gelince: Yeryüzünde bulunan herşey ve bir o kadarı daha kendilerinin olsa da, Aliahın azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar bu, kendilerinden kabul edilmeyecektir. Onlar için kötü bir hesap verme vardır. Allah, onları bütün yaptıklarından hesaba çekecek ve kötülükleri karşısında cezalandıracaktır. Onların kaçıp sığınacakları yer ancak cehennemdir. O, ne kötü bir yataktır.
Ahirette mümin kişinin, bu dünyada işlemiş olduğu salih ameller dışında bir kazancı yoktu. Kâfirler için ise hiçbir yardımcı yoktur. Kurtuluş için de hiçbir çareleri yoktur.
Bu hususta diğer bir âyette de şöyle Duyurulmakladır: “Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenlerin hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verseler bile kabul olunmayacaktır. Onlar için can yakıc; bir azap vardır. Onların, hiçbir yardımcıları da yoktur. [3][28]
19- Ey Peygamber, râbbin tarafından sana indirilenin gerçek olduğunu bilenle, doğruyu görmeyen kör, bir olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri idarek ederler.
Ayet-i Kerimede, hakkı idrak edenlerin, gerçekten gözleri görenler oldukları, hakkı idrak edemeyenlerin ise, maddi olarak gözleri görse de, mânevi bakımdan kör oldukları beyan edilmektedir. Zira hakkı görmeyen kimse ebedi hayatı kaybetmiş ve uçuruma yuvarlanmış bir kördür. Bundan daha kötü bir şaşkınlık olabilir mi? ..
Bu hususta; diğer bir âyette de şöyle buyurulmaktadır: “Onlar hiç yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Bari bu yolla düşünecek kalblere ve işitecek kulaklara sahibolsalar. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz ama göğüslerdeki kaIblerkÖrelir.” [4][29]
20- Bu akıl sahipleri onlardır ki, Aliahın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar.
Ayet-i Kerimede zikredilen “Aliahın ahdi”nden neyin kastedildiği hususunda şu görüşler zikredilmiştir: “Bu ahit,” Hani rabbin, Ademoğullarının sulbleriden zürriyetlerini çrkarmış, onları, kendi nefislerine şahit tutarak “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” demiş, onlar da “Evet, şahidiniz, sen bizim rabbimizsin.” diye cevap vermişlerdi. Bu, kıyamet gününde “Bizim bundan haberimiz yoktu.” dememeniz içindir. [5][30]âyetinde zikredilen ahittir.
Yahut bu ahit, haklarında aklî ve naklî deliller bulunan emir ve yasaklardır. Bu delilleri görenler, emirleri tutmak ve yasaklardan kaçınmak zorundadırlar. Zira onun delilleri görmesi, Allaha karşı bir ahit vermesi anlamına gelmektedir.
Ayet-i Kerimede zikredilen “Söz verme”nin ne anlama geldiği hususunda da şunlar söylenmiştir: “Buradaki söz verme “La ilahe İllallah Muhammedurresulullah” diyerek iman ettiğine dair Allaha vermiş olduğu söz ile, insanlarla yapmış olduğu herhangi bir muamelede verilen söz anlamına gelmektedir.
Böylece hakkı gören müminler, hem rablerine iman ettiklerine dair verdikleri sözü bozmazlar hem de insanlarla yapmış oldukları muamelelerde vermiş oldukları sözden caymazlar. [6][31]