TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA İBRAHİM SURESİ 1. VE 5. AYETLER

İBRAHİM SURESİ
İbrahim Suresi, Mekkede nazil olmuştur ve elli iki âyettir. Bu Sure-i Celilenin, adını aldığı Hz.îbrahirn, Babil şehrinde dünyaya gelmiş ve rivayete göre ikiyüz yıl yaşamış Ülül Azim bir Peygamberdir.
Babilde yaşayan insanlar putlara, ay’a güneşe ve yıldızlara tapıyorlardı. O beldenin hükümdarı da Nemrut idi. Hz.İbrahim işte bu kavme Peygamber olarak gönderildi. Putperest olan bu kavmi hidayete davet etti. Fakat kavmi, onun bu davetini kabul etmedi. Ülkenin hükümdarı olan Nemrut, ısrarla davetini sürdüren Hz.İbrahimİ mancınıkla, hazırlattığı büyük bir ateşin içine attırdı. Fakat Allah tealanın korumasıyla ateş onu yakmadı. Ateşin içine düştüğü yer güllük gülistanlık bir yer haline geldi. Bunu gören insanların bir kısmı ona iman etti. Bazıları da yine inkârlarından devam ettiler.
Bu Sure-i Celile de diğer Mekki Surelerin ihtiva ettiği mevzuları ihtiva etmektedir. Bu mevzular, İnanç, Vahiy, Risalet, Tevhid, Ölümden sonra diriliş, hesap ve ceza gibi mevzulardır. Bu Sure-i Celilede, diğer surelerde de istenen bu mevzular ayn bir açıdan inceleniyor ve Özel ilhamlar veriyor insana.
Hz.İbrahim, rabbine şükreden, ona sığınarak yardımını talep eden bir Peygamber ve Peygamberler atasıdır. Onun, rabbine çokça şükreden ve ona çokça yalvaran bir şahsiyet oluşunun ifadeleri hissediliyor âyetlerde.
Sure-i Celilede bir çok itikadı gerçek yer alıyor, birçok mevzular beyan ediliyor. Bunlardan bazılarını şöylece Özetlemek mümkündür:
Sure-i Celilede, bütün Peygamberlerin ve Peygamberlik müessesesinin birliği, getirmiş oldukları davetin tek bir davet olduğu hepsinin de cahiliyete ve şirkin temellerine karşı aynı şekilde davrandıkları, değişik yer ve zamanlarda gelmelerine rağmen, davranış şekillerinin aynı olduğu görülüyor.
Yine Sure-i Celilede, Aİlah tealanın insanlara verdiği nimetin şükürle artırılacağı beyan ediliyor. Buna rağmen birçok insanın bu gerçeği benimsemeyerek inkâra kalkıştıkları açıklanıyor ve insanların, bunlardan ibret almaları için ikazlar serdedilİyof.
Tabbi ki Surede daha birçok olaya ve gerçeğe işaret buyuruluyor. Ancak yukarıya dercedilen bu iki husus Surenin havasına hakim durumda görülüyor.
Peygamberlerin ve onlarla beraben gönderilen ilahi kitapların vazifeleri, insanılan karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturmaktır. Bu husus daha Surenin başında beyan edilerek buyuruluyor ki:
“Ey Muhammed, bu, insanları, rablerinin izniyle, karanlıklardan aydınlığa, her şey galip ve övülmeye layık olan Allahın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.[1][1]
Şimdi Sure-i Celilenin, insanlara hidayet yolunu gösteren âyetlerinin izahına gelelim:[2][2]
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla
1- Elif, Lam, Râ. Ey Muhammed, bu, insanları, rablerinin izniyle, karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve övülmeye layık olan Allahın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.
Elif, Lâm, Râ. gibi Huruf-u Mukatta’a hakkında, Bakara Suresi ve diğer Surelerin başında yeteri kadar açıklama yapılmıştır. Bu gibi harflerin ne mânâya geldiklerini geniş bir şekilde anlamak için oralara müracaat edilebilir, Ayet-i Kerimenin devamında şöyle Duyurulmaktadır: “Ey Muhammed,biz sana bu Kur’anı indirdik ki, sen, insanları, rablerinin izniyle, bu kitap sayesinde, sapıklık ve inkarcılığın karanlıklarından çıkarıp imanın nuruna
sevkedesin. Herşeye galip ve Övülmeye layık olan Allahın yoluna, İslama iletesin.
Allah teala, kendisine iman eden insanları, sapıklık ve cehaletin karanlıklarından çıkarıp; hakkın ve İslamın aydınlığına iletir. Allahın dışındaki Tağutlar ise insanığı sapıklık ve cehaletin karanlıklarına götürür, küfrün bataklığına düşürürler. Bu hususta başka bir âyet-i Kerimede de şöyle buyurulmaktadır. “Allah, iman edenlerin dostudur. Onları, karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostlan ise tağutlardir. Onları aydınlıktan karanlıklara düşürürler. İşte onlar cehennemliktirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır. [3][3]
2- Bu yol, göklerde ve ycrdckilcrin sahibi olan Al I a hin yoludur. Şiddetli azaba uğrayacak kâfirlerin vay haline.
Ey Muhammed, senin, insanları karanlıklardan çıkarıp üzerine sevkedeceğin o aydınlık yol, göklerin ve yerin sahibi olan Allahın yoludur. Hiçbirşeye sahibolmayan putların ve tabutların yolu değildir. Sana indirilen bu kitaba inanmayan kâfirlerin, uğrayacakları şiddetli azaptan dolayı vay hallerine. [4][4]
3- Onlar, dünya hayatını, âhirete tercih ederler. İnsanları Allahın yolundan uzaklaştırırlar. Allahın doğru yolunu eğri göstermeye çalışırlar. İşte onlar, büyük bir sapıklık içindedirler.
Ey Muharnmed, Peygamberliğine ve sana indirilen bu kitaba iman etmeyen ve şiddetli bir azaba uğratılacak olan kâfirler, dünya hayatını âhirete tercih ederler. Yine onlar, insanları Allahın yolundan ahkoyarlar. Ayrıca onlar, Allahın dosdoğru olan yolunu, yalan ve iftiralarla insanlara eğri göstermeye çalışırlar. îştet>u kâfirler, derin bir sapıklık içindedirler. [5][5]
4- Biz, her Peygamberi, cmrolunduklarını, gönderildikleri insanlara kolayca analtabilmelcri için, kavimlerinin diliyle gönderdik. Allah, dilediğini saptırır. Dilediğini de doğru yola iletir. Allah, herşeyc galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah tealanın, kullarına olan en büyük lütuflanndan biri de, göndermiş olduğu Peygamberleri, kendilerine gönderilen kavimlerinin dilini konuşan insanlardan seçmesidir. Böylece Peygamberler, kendi kavimlerine ilahi emirleri kolayca tebliğ ederler ve vazifelerini hakkıyla ifa etmiş olurlar. Kavimlerinin de bunları kabul etmemeye dair herhangi bir mazeretleri kalmamış olur.
Bu hüküm, Hz.Muhammed (s.a.v.) dışındaki Peygamberlere aittir. Hz.Muhammed (s.a.v.) sadece Araplara değil, kıyamete kadar yaşayacak olan tüm insanlığa gönderilmiş bir Peygamberdir. Bu hususta Allah teala şöyle buyurmaktadır: “Ey Muhammed de ki: “Ey insanlar, şüphesiz ki ben, göklerin ve yerin hükümranı, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan, hayat veren ve Öldüren Allahın, hepinize gönderdiği bir elçiyim. O halde Allaha iman edin. Allaha ve sözlerine iman edin. Okuyup yazması olmayan Allanın elçisi Peygambere de. Ona uyun ki doğru yola eresiniz. [6][6]
Peygamber efendimiz (s.a.v.) de kendisinin, bütün insanlığa Peygamber olarak gönderildiğini beyan eden bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:
“Bana, benden önce hiçbir kimseye verilmeyen beş özellik venlmışür. Ben, bir aylık mesafeden, düşmanımın kalbine korku sahnmasiyla yardım olundum. Yeryüzü bana Mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden kime namaz vakti kavuşursa onu kılsın. Ganimetler bana helal kılındı. Benden önce hiçbir kimseye helal kılınmamıştı. Bana, şefaat etme verildi. Önceki Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderiliyordu ben ise bütün insanlığa Peygamber olarak gönderildim. [7][7]
5- Şüphesiz Musayi mucizelerimizle gönderdik. Ona şöyle dedi k “Kavmini karanlıklandan aydınlığa çıkar. Onlara, Allanın hadiseli günlerini hatırlat. Şüphesiz ki bunda, her sabredip şükreden için nice ibretler vardır.
Allah teala, Hz.Muhammed (s.a.v.)den önce göndeliren Peygamberlerden olan Hz.Musaya da, kavmini, cehaîet ve sapıklığın karanlıklarından çıkarıp imanın aydınlığa iletmesini ve kavmine, geçmişteki acı ve tatlı günleri hatırlatmasını emretmiştir.
Allah teala, Hz.Musaya dokuz mucize vermiş bunlarla onun hak Peygamber olduğunu ispat ederek kavminin ona iman etmesini istemiştir. Bu dokuz mucizeden beşi, A’raf Suresinin yüz otuz üçüncü âyetinde zikredilmiş ve bunların, Tufan, Çekirge, Haşere, Kurbağa ve kan olduğu beyan edilmiştir. Diğer mucizelerin de Asâ, Yed-i Beyza (Beyaz el), Denizin yanlması ve Kıtlık yılları olduğu zikredilmiştir. [8][8]