SABIRSIZLIK İNSANIN BAŞINA BELADIR!
Hamd Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Din Gününün Sahibi, Bizden Öncekilerin ve Sonrakilerin Yegâne İlahı, Kulluk Yapılmaya Layık Olan Tek Mabud Allah Subhanehu ve Teâlâ ‘ya mahsustur. O’nun (Subhanehu ve Teâlâ) Kendisini bize bildirdiği şekilde bilir, Öyle Tevhid Eder, Herhangi Bir Ortağının Olmadığını Bilip Öyle İman Ederiz. Kulluğu, İbadeti, Yardımı Yalnız O’na (Subhanehu ve Teâlâ) Has Kılar, Nefislerimizin Şerrinden Amellerimizin Fenalığından O’na (Subhanehu ve Teâlâ) Sığınırız.
Salat ve Selam Âlemlere Rahmet, İnsanlığa Hidayet Olarak Gönderilen Vahyin Elçisi, Nübüvvet Kandilinin Son Işığı, İslam Ümmetinin Lideri, Mücahidlerin Kumandanı, Başkomutan Rasullullah (sav)’e, Kıymetli Ev Halkına, Güzide Ashabına, Onları Takip Eden Tabiilerine, Ardından Geçmişte Yaşamış, Bugün Yaşayan Kıyamete Kadar Yaşayacak Olan Tüm Mü’min ve Mü’mine’lerin üzerine olsun İnşaAllah.
Artık insanın bir takım nefsi temel ihtiyaçlar ile yaratıldığını hayatını devam ettirebilmesi için bu ihtiyaçların karşılanması gerektiğini ancak bunun dışındaki nefsin aşırı isteklerine heva dendiğini hevaya uymanın zararları ve zararlarını dikkate almayıp ona uyanın ne düzeyde tehdit edildiğini öğrendik. Unutulmamalı ki masiyet yok olup gidene kadar onun tuzağına düşmemek tevbe kabul edilinceye kadar tevbede ısrarcı olmaktan daha kolaydır. Bizlerde nefsin esiri olup pişmanlıkta tevbeden evvel nefsin aşırı isteklerine karşı mücadele etmeliyiz.
İbrahim ez-Zühri: “Allah’a yemin olsun ki benim nefsim cennetten vazgeçip de cehennemi isteyecek değildir. Bugün Allah’ın yasakladığı bir işi yapmayıp ona sabretmem yarın prangalara sabretmemden daha kolaydır.”
O halde heva-i nefsin esiri olmamak için ne yapılmalıdır?
Bunun çeşitli yolları gösterilmiştir. Bunun yollarından sırasıyla bahsedecek olursak en önemli unsur sabırdır. Nefsin isteklerine karşı gelip masiyete dalmamak ancak sabırla mümkündür.
Sabır lugat bakımından alıkoymak, kendini tutmak gibi manalara gelmektir. Sabır İslam’ın önemli meselelerinden biri olması hasebiyle ilim ehlinin her bakımdan üzerinde durduğu bu kavram için muhteşem açıklamalar yapılmıştır. Niyetimiz sabrı kelime bakımından tahlil ya da tafsilatlandırmak olmadığı için meselemizle alakalı kısmından sabrı açıklamaya çalışacağız inşallah. Sabır tanımlarından en dikkat çekenlerinden birisi aklın ve Şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetme, kendine hakim olmaktır.
El-mebsura kelimesi de sabırdan türemiştir. Anlamı ise öldürülmek üzere alıkonulan tavuk ve benzeri canlılar için kullanılır. Aslına insanın nefside Rabbine karşı öldürülmek üzere alıkonulmalıdır ki tekrar uyanmasın. Hatırlarsak Allah Subhanehu ve Teala Musa’yı (A.s) Tur-i Sina dağına çağırdığı vakit kavmi altından buzağıyı ilahlaştırınca Allah Subhanehu ve Teala onlara “Nefislerinizi öldürün!” demişti. Buradaki öldürme sapık tasavvuf ehlinin zannettiği gibi kendini zincirleme, sırtını dağlama yada acı çektirme işi değildir. Allah Subhanehu ve Teala’ya isyan eden nefsi bir daha Rabbinin emrinden dışarı çıkmamak üzere, nefsin Şeytan (Aleyhil’ane) ye uymamak üzere terbiye, teskiye edip günaha ve masiyete karşı tutmak. Emirleri yerine getirmek üzere yaşatmak dışında her şeyde nefsi öldürmektir.
Ali (R.a) : “İyi bilin ki, sabrın imanda ki yeri başın bedendeki yeri gibidir. Dikkat edin sabrı olmayanın imanıda yoktur.”
Sabır insana ve cinne has bir ibadettir. Yani vahiy karşısında mükellef olmayanın sabırla işi yoktur. Sabrada ihtiyacı yoktur. Bir hayvan düşünüldüğünde helali gözetmez, harama karşı sabretmez ya da şehveti uyandığında seçici olmaz cinsini bulduğunda isteğini giderir. O halde insan sabır göstermediğinde hayvan ile arasındaki farkını kaybederek seviyesini onun durumuna düşürür. Sabırsızlık insanın başına büyük beladır.
Ali (R.a) Eş’as Bin Kays’a bu konuda nasihat ederken: “İmanından dolayı sabredersen ne güzel. Eğer böyle yapmazsan hayvanlar gibi düşünemez hale gelirsin.”
Sabır rastgele bir tahammül değildir. Sabır musibet anında, itaati sürdürmekte, günah işlememekte heva-i nefse muhalefettir. Şayet tam olarak bu yol üzerinde bir şeye dayanılıyor ve devam ediliyorsa bu Allah Subhanehu ve Teala’nın övdüğü ve razı olduğu sabırdır.
Sad 6: “Bildiğiniz yolda yürümeye devam edin ve ilahınızı bırakmayın.”
İstikameti Âlâ üzerinde sabra anlık değil devamlı ihtiyaç vardır. Sürekli olarak Şeytan üzerimizde tuzaklar kurarken, şer güçler tenekeler çalarken, nefsimiz dünyayı isterken, Tevhid akidesine devam ederken gelecek engellemelere ve ilahir.. Kolay olmayacağı belli fakat karşılığı da öyle basit değil.
Zümer 10: “Sabredin. Sabredenlere mükafatı elbette hesapsız olarak verilecektir.”
Zorlanılıyorsa oluyor demektir, şikayetlenilmiyor, sessizce yardımı Allah’tan bekleyerek hayırla sonuçlandırmaya uğraşılıyorsa bekleyin Allah Subhaneu ve Teala hiçbir şeyi karşılıksız bırakmadığı gibi bu ibadetinde karşılığını kesintisiz ecirle mükafatlandıracaktır İnşaAllah-U Rahman.
Malik Bin Dinar: “Allah korkusu ve Firdevs Cennetine olan sevgi, dünyanın süsünden uzaklaştırır ve sabretme gücü verir.”
Allah Subhanehu veTeala için onun rızasını kazanmak ve Mü’min için zindan olan bu dünya hayatını değil Allah Subhanehu ve Teala’nın Cennetini isteyerek sabrederek kalbi ameli ibadetlere devam edersek O’da (Subhanehu ve Tela) bunu ölüm gelinceye dek sürdürebileceğimiz gücü verecektir. Allah ahdinden caymaz kul istikametten caymadığı müddetçe..
Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah’a Mahsustur. Allah bize kâfidir ve O ne güzel vekildir!
VELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN