BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd, Âlemlerin Rabbi Rahman, Rahim, Aziz, Cebbar, Mütekebbir bizlere Kur’an ve Sünnet vasıtası ile kurtuluşun yolunu gösteren Allah azze ve celleye mahsustur. Salât ve Selam sevgili peygamberimiz örneğimiz, önderimiz olan Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.v) e âline, ashabına ve onlara tabi olanların üzerine olsun…
‘’ Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. ‘’ (Enfal 2)
İmanın, elbette ki ameli olarak pratik hayatta kendini göstermesi lazımdır. Ancak o şekilde varlığını ispat edip hakikatini ortaya çıkarır. Peygamber Efendimizin de buyurdukları gibi ‘’ İman, istek ve histen ibaret değildir. Ancak kalpte yerleşip amelde kendini gösterendir. ‘’ Bu şekildeki iman aşsını vermek için Kuran ondan çokça bahseder. Peygamberimizin hadisinde belirttiği şekilde, imanın pratik hayatta tesiri olmayan, boş laftan ibaret kalmaması için Kuran üzerinde çok durur. Kuran’ın ayetleri birbirini tefsir eder. Bir ayette, bu ayette vasfı belirtilen Müminlere ‘’ İşte bunlar hakiki iman edenlerin ta kendisidir. ‘’ Deniyor. Şu halde amelleri, duyguları, sıfatları bu şekilde olanlar iman edenlerdir. Bu sıfatları bulunmayanlarsa Mümin değiller. ‘Hakiki’ iman etmeyen, hiç iman etmemiş sayılır. Allah azze ve celle de bir ayeti kerimede ‘Hakikatten sonra dalaletten başka ne vardır?’ buyuruyor. Hak olmayan her şey dalaletin ta kendisidir. ‘Hakiki mümin olma’ vasfının zıddı hiçbir zaman ‘tam mümin olamamak değildir’ bunun için Selefi Salihin kendisinde ve amellerinde bu ayeti kerimede vasıflar bulunmayan kimseleri hakiki mümin saymazdı.
İbni Kesir (r.a) tefsirinde anlattığına göre, Ali b. Ebi Talha şöyle dedi: ‘’ Ben ayeti kerimenin tefsirini İbni Abbas’dan dinledim. O şöyle demişti: ‘Münafıklar Allah’ın farzlarını eda ettikleri zaman hiç tat almazlar. Allah’ın ayetlerinin hükümlerine inanmazlar. O’na hiç güvenmezler. Halktan uzak kaldıkları zaman namaz kılmazlar. Mallarının zekatını vermezler. Onlar mümin değillerdir.’ ‘’
Öğrendikçe göreceğimiz gibi bu vasıflar olmadan asla iman olmaz. Bu durumda söz konusu olan imanın azlığı-çokluğu değildir. Söz konusu olan imanın varlığı ve yokluğudur.
‘’ Müminler onlardır ki Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. ‘’ Bu öyle bir titreyiştir ki, Allah’ın emir ve nehiyleri anlatılırken kalp yerinden fırlar. Bu vicdani ürperişle Allah’ın Celali gönlü kaplar. Allah korkusu harekete geçer. Günah ve taksiratların yanı sıra Allah’ın azameti ve yüceliği kendisin gösterir. Bundan sonra mümin Allah’a itaate ve çalışmaya başlar. Veya bu, Ümmü Derda’nın söylediği gibi bir şeydir. İmamı Sevri Ümmü Derda dan anlatıyor: ‘’ Yürekteki ürperiş, kurumuş hurma dallarının cızırdayarak alevlenişi gibidir. Yavaştan bir ürperti başlar, işte o anda Allah’a dua edin. Zira dua, ürpertiyi giderir. ‘’ Bu öyle bir ürperiş ki o anda gönül istikrara ve sükunete ulaşabilmek için duaya muhtaçtır. Bu öyle bir haldir ki, Allah’ın emir ve nehiylerini işitince müminin içine bir ürperti girmeye başlar.
‘’ Onlara Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanları artar. ‘’ İmanlı kalp, bu ayetlerde imanın artış ve eksilişini yada kemale erişini görür. Kuran direkt olarak doğrudan doğruya insanların kalbiyle ilgilenir. Kuranla insanların kalbi arasına küfürden başka bir şey girmez. Küfür, Kuranla kalbin, kalple Kuran’ın arasına perde germek ister, iman bir kalbe girip kalple Kuran arasındaki küfür perdesini yırtınca kalp, Kuran’ın tadını almaya başlar. İmanın artıp kemale ulaştığını görür. Yalnız iman sahibi kalp, imanını arttıran bu hakikati anlar. Sahabeden biri şöyle demişti: ‘Biz Kurandan önce imana gelirdik.’
Ancak bu imanladır ki sahabeler Kuran dan, o kendilerine has tadı alırlardı, içinde yaşadıkları manevi hayatı teneffüs ederlerdi. Onlar, Kuran dan mücerret olarak zevk almak, hakikatlerini idrak etmekle de kalmaz, O’nu bir fiil ve pratik olarak günlük hayatlarında yaşarlardı. Onlar, her an Rableriyle birlikte yaşardır. Bu yaşayış çok dehşeti bir şeydir. Onların devri; insan hayatında eşine rastlanamayan bambaşka bir devirdir. Kuran’ın zevkine ancak Kuran’ı insanların pratik hayatına hakim kılmak için çalışan bir topluluk erişebilir… O’nda, her okuyuşta imanını arttıran bir enerji bulur. Çünkü o topluluk başlangıçtan imanlıdır. Bu imanlı topluluğa göre din, yeryüzünü saran bu cahiliyye düzenlerini yıkıp yerine İslam nizamını ikame etme işidir. Onlara göre iman bir temenni işi değildir, kalpte yerleşip bir fiil tatbik edilen şeydir.
‘’ Onlar yalnız Rablerine dayanıp güvenirler. ‘’ Yalnız O’na… İbareden de açıkça anlaşıldığı gibi yardım dileyip güvendikleri O’ndan başka kimse yoktur… yalnız O’nu aralar, yalnız O’na sığınırlar. Dileklerini yalnız O’ndan dileyip yalnız O’nun emrine uyarlar… ve bilirler ki O’nun istediği her şey olur, istemediği hiçbir şey olmaz.
Her işte yegane tasarruf O’nundur. Ortağı da, yardımcısı da yoktur. Kimse O’nun hükmünü değiştiremez, bu yüzden Said b. Cübeyr. ‘Allah’a tevekkül imanın kemalidir.’ Diyor.
İşte bu Allah’a imanın halisi/ihlaslısı, Allah’tan başkasına kul olmamanın özüdür. Hiçbir mümini kalbinde Allah’a imanla başkasına tevekkül birleşemez. Allah’tan başkasına dayananlar önce kalplerinde iman olup olmadığını araştırsınlar!..
Allah’a tevekkül; sebeplere sarılmaya mani değildir. Mümin, Allah’ın emrine itaat edip imanın gereği olarak sebeplere sarılmalıdır. Ancak sebepleri, neticeleri meydana getiren mutlak vasıta olarak tanımamalıdır. -Sebepleri meydana getirdiği gibi neticeleri de meydana getiren, Allah’ın taktiridir.-
İmam Taberani, Halis b. Malik el-Ensari’den rivayetle anlatıyor: ‘’ Haris bir gün Efendimize rast geldi. Peygamberimiz ona ‘Nasıl sabahladın ya Haris’ dedi. Haris, ‘Mümin olarak sabahladım Ya Resulullah.’ Dedi. Peygamberimiz, ‘Her iddiayı ispat eden bir delil olmalıdır. Senin imanının bir delili var mı?’ dedi. Haris, ‘Kendimi bildiğimden beri geceleri ibadet ederek uykusuz, gündüzleri oruç tutarak susuz kaldım. Sanki Rabbim’in arşı alasını açıktan açığa seyre dalıyorum; şu gözlerim, cennet ehlinin birbirini ziyaret edişini, cehennem ehlinin birbiriyle çekişmesini görür gibi oluyor…’ Peygamberimiz ‘ Tamam tamam bilmişsin devam et.’ Dedi. Bunu üç kere tekrarladı. ‘’
İmanın icabını mutlaka yerine getirmek gerekir…
Bilhassa cahiliyye sistemlerinin çoğaldığı çirkin boyasını her yere sürdüğü bir zamanda bu dini tekrar diriltmek isteyenler, imanı lafta söyleyip fiille ispat edilemeyen bir hareket olmaktan kurtarın!
Rabbim bizleri mümin sıfatıyla vasıflandırdıktan sonra onu gereği gibi muhafaza edebilmeyi nasip eylesin.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN
Selam ve dua ile
…Amin…