sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

İNSANI İNSAN YAPAN AKLINI KULLANMASIDIR

İNSANI İNSAN YAPAN AKLINI KULLANMASIDIR
09.11.2023
0
A+
A-

Hamd Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim Din gününün sahibi olan Allah (C.C)’a mahsustur. Salat ve selam Alemlere Rahmet olarak gönderilen mahlukatın ekmeli ve önderi kendisine tabi olunmadığı müddetçe kurtuluşun mümkün olmadığı Hz. Muhammed sav’e aline ashabına ve onları takip edenlerin üzerine olsun .

Allah(C.C) insanı en üstün surete sahip olarak yaratmış ve ona diğer mahlukata vermediği akıl nimetini bahşetmiştir. Bu nimet sayesinde insan diğer canlılardan ayrılır. Fakat bu ayrım sadece aklının olmasıyla değil verilen bu aklı vahye tabi kılmasıyladır.

Kur'an Dinle

 

Akıl ;Bağlamak, engel olmak, tutmak, diyet vermek, idrak, muhakeme kabiliyeti, kavrayış, zeka. insanların tehlikeye düşmesine engel olan şey. Düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü.

Istılahi olarak, bilmek anlamak şuurlu olmak gibi manalara gelir.

Akıl, eşyanın güzellik, çirkinlik, kemâl ve noksanıyla ilgili sıfatını idrak eden özelliktir. İki hayırdan daha hayırlı; iki şerden daha az şerli olanını idrak etmekten ibarettir. Akıl insanoğluna verilmiş manevi bir kuvvettir. İnsan bu güç ile gerekli ve nazarı bilgileri elde eder. Bilgiyi elde eden güç İslâm’da insanı mükellef kılan akıl gücüdür. Bu güç insanda ana rahminde cenin* iken oluşan özelliktir. Bu erginlik çağına gelince gelişir ve gittikçe olgunlaşır. Bu da, zarûriyyâtı anlayan güçtür. Bu güç ile elde edilen ‘bilgi’ye gelince yerine göre kullanılmadığında akılsızlık özelliğini taşır. Kur’an-ı Kerîm bunu şu şekilde değerlendirir: “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Zira akletmezler. ” (el-Bakara, 2/171)

Sesli Makale

Sözlük anlamından hareketle denilebilir ki ‘akıl’ ilimle insanı koruyan kale içerisine alan, insanı mahveden yollara sürüklemeyen ruhi bir kuvvettir.

Kuranı kerime göre insanı insan yapan, onun her türlü fiillerine anlam kazandıran, Allah’ın emirleri karşısında yükümlülük altına sokan  ve ona sorumluluk yükleyen akıldır. Aklı genellikle fiil halinde kullanan kuran ayetleri akletmenin yani aklı kullanmanın ve doğru düşünmenin önemine dikkat çekmektedir.

Dikkat edilirse günümüzde akıl “beyin” denilen organın bir fonksiyonu gibi mütala edilmektedir. Halbuki islam uleması aklı; “kalpte bulunan ,hak ile batılı ayırt etmede vasıta olan nur dur” şeklinde tarif etmişlerdir.

Bu tarif temelde şu ayete dayanır. (Araf 179) bu ayette geçen “yefgahune biha” kalple alakalıdır. Yefgahune, ince idrak ve keskin kavrayış manasına gelir. “fıkıh” kelimesi de aynı manadadır. Kafir ve müşriklerin kalplerinin bulunduğu fakat bununla idrak edemediklerini esas alan islam uleması “akıl kalpte bulunan bir nurdur”. Tarifini esas almıştır.

İlmi kabul etmeye hazır olan güce denir.Bu güç ile insanın elde ettiği ilme “akl” denir. Bundan dolayı Emirel Muminin Hz. Ali şöyle demiştir : “Gördüm ki “akıl” iki kısımdır: Doğuştan gelen ve işitilen.Doğuştan geleni olmadıkça işitileni fayda sağlamaz.

Tıpkı göz görmediği halde güneş ışığının yarar sağlamadığı gibi.

1) Doğuştan gelen akıl çeşidine, Hz.Peygamber (sav) şu sözüyle işaret etmektedir; “Allah akıldan daha fazla değerli bir şey yaratmamıştır.” ( insanın Allah’ın varlığını bilip tasdik etmekle yükümlü olmasının temel dayanağı da bu akıldır.

2) İşitilen akıl çeşidine, Hz.Peygamber (sav) şu sözüyle işaret etmektedir, “Hiç kimse,kendisini hidayete yönlendirecek ve kötülükten döndürecek bir akıldan daha üstün bir şey elde etmiş değldir.” (Sezgi, deney, düşünme ve öğrenim yoluyla oluşan bu tür akla mesmû‘, müstefâd ve tecrübî adı da verilir)

Yüce Allah’ın kafirleri akılsızlıkla yerdiği her ayet ikinci akıl çeşidine işaret eder.Örn.; ” İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.” (Bakara/171)

Akıl olmadığından dolayı kulun sorumlu tutulmadığı her ayette birinci akıl çeşidine işaret eder.(Doğuştan akli melekeleri olmayan insanlar)

 

Aklın İşleyişi : Kur’an aklın işleyişi ile ilgili;“Şayet Biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirmiş olsaydık; sen, onun Allah’ın haşyetinden baş eğerek parça parça olduğunu görürdün. İşte Biz, bu misalleri insanlara anlatırız, belki düşünürler.” (Haşr/21) buyurarak aklın faaliyetinin düşünmek olduğunu belirtmektedir.

Bir gerçeğe varabilmek için, ayetler, işaretler, deneyler ve eserler (izler) aklın üzerinde yürüdüğü yoldur.Akıl bunlardan geçerek, bunların ifade ettiği gerçeğe ulaşır.Örn.

‘ Bu bahis, gerçek Tevhîd inancını en doğru bir şekilde öğrenme bahsidir. İmamı Âzam Ebû Hanîfe rahimehullah’tan rivayet edildiğine göre, kelâmcılardan bir topluluk Allah’ın birliğini ispat hususunda kendisi ile konuşarak bahse girmek  istediler. İmam Âzam onlara şöyle dedi:“Konuşmaya başlamadan önce bu konuda vuku bulmuş bir olay hakkında bana cevap verin Dicle’de bir gemi kendi kendine limana gidiyor! kendi kendine doluyor, yiyecek giyecek ve benzeri eşya yükleniyor, kendi kendine dönüyor, demir atıyor; kendi kendine boşalıyor ve tekrar geri dönüyor, böylece çalışmasına kaptansız, tayfasız olarak devam ediyor. Bu olaya ne dersiniz? Dedi. Onlar dediler ki; bu mümkün değildir, asla olamaz. Buna karşılık İmam Âzam da şöyle dedi: Bu geminin böylece kendi kendine idaresi mümkün olamazsa ya bu âlem nasıl kendi kendine idare edilir?”[7]

Akıla nakil, yani Kur’an ve naklin açıklaması olan Sünnet yön verirse isabetli karar alır.İslam, aklı hakem sayan bütün pozitivist düşünceleri ve felsefeleri reddeder.Hevanın (aşırı isteklerin) güdümündeki akıllar doğru hükme, hikmete ve hidayete ulaşamazlar.

Akıl gücü insan doğuştan verilen bir yetenektir. Kişi eregenlik çağına ulaşınca bu güç olgunlaşır. şüphesiz ki akıl gücü insanlarda eşit değildir, farklı farklıdır.kimileri bu akıl gücünü ve yeteneğini iyi yolda kullanmazlar. Özellikle, evrendeki yaratılmışlara bakıp yaratıcıyı idrak etmezler. Ya da onun huzurundaki konumlarını insan olarak durumlarını düşünmezler. Akıllarını kullanıp kendilerine faydalı olacak ve onları kurtaracak işleri yapmazlar.

Kuran böylelerini şu örnekle anlatıyor: Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler. (Bakara – 171)

Mevdudi; “Bu misalin iki veçhesi vardır:1) Bu insanlar, çobanlarının nida ve çağrısını duyan ve kelimelerin anlamını anlamaksızın onların nidasına doğru giden sığır sürüleri gibidirler.2)Onlara nasihat etmek, sadece sesleri duyan, fakat kendilerine söylenen sözlerin anlamını ve ifade ettiklerini kavrayamayan bir sığıra nasihat etmek gibidir.”

Akılını gereği gibi kullanmayanlar, sağır dilsiz ve kör gibidirler. Gerçeği duymazlar, dilleriyle ikrar etmezler. Gözleriyle görüp anlamazlar. Onların akılları bu noktada hiçbir işe yaramamaktadır. “Gerçek şu ki, Allah katında yerde hareket edenlerin en şerlisi akıl erdirmez sağır ve dilsizlerdir.” (Enfal 22)

İnkarcılar akıl nimetine rağmen Allah’ı ve onun gönderdiklerini gereği gibi anlamıyorlarsa onlar sağır ve dilsizlerdir. Aklını kullanmayıp da inkar isyan ve sapıklık üzere devam edenlere azaptan  başka bir şey yoktur. Cehennem azabından kurtuluş yolu da akletmek, aklı kullanmak ve vahiy ile gelen gerçeğe teslim olup Allaha kulluk yapmaktır. “Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık ” derler.(mülk 10)

Akıl eşyadaki düzeni anlama gücüne sahip olduğu gibi ilahi gerçekleri de anlama, sezme, onların üzerinde düşünüp yorum yapma onların hikmetlerini idrak etme gücüne de sahiptir. Zaten aklın birinci görevi de budur.

Hiç şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini kovalamasında, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen vapurlarda, Allah’ın gökten su indirip onun aracılığı ile ölü yeri dirilterek üzerine her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde, düşünen bir topluluk için birçok ayetler, deliller vardır.( Bakara 164)

Kuran aklı kullanmaya davet ediyor.Akılını başına alanlar hayatın sırlarını çözeler varlığın ve onun arkasından gelen ölümün arkasındaki gerçeği görürler. faydalıyı tercih eder zararlıdan kaçınırlar.

Kuran müminler için bazı hükümleri sıraladıktan sonra “ işte Allah size ayetlerini böyle açıklar. Umulur ki akıl erdirirsiniz” buyuruyor. Demek ki müminlerde akıllarını kullanıp Allahın koyduğu hükümlerin hikmetlerini anlamak ve hükümleri yerine getirmekle görevlidirler.

Paygamberimiz (sav) buyuruyor ki: ““Hiç kimse,kendisini hidayete yönlendirecek ve kötülükten döndürecek bir akıldan daha üstün bir şey elde etmiş değldir.”

“Akıllı kimse, nefsini kontrol altına alıp ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan, aciz insan da nefsinin hevasına uyup da Allahtan olmayacak şeyleri temenni eden kimsedir.” (ibn mace)

İslam akla bu kadar önem verirken, onu hiçbir zaman son karar yeri, bilginin, fayda zararın son hakemi yapmamıştır. İslami hükümlerin hikmetini ve faydalarını akıl anlar ama onların sebebini niçin emredildiklerini tam bilemez. Bir şeyin iyi mi kötü mü olduğuna akıl bir noktaya kadar cevap verebilir. Mutlak doğruyu mutlak faydayı ve eşyadaki nihai amacı akıl bilmez. Yani akıl her konuda son hakem değildir. Yukarıda geçtiği gibi insana doğru  yolu gösterecek akıl en büyük kazançtır. Ancak sahibini şirkten ve inkardan; ölümden sonra da ateşten kurtarmayan akıl, iyi çalışan bir akıl değildir. Akla nakil yani kuran ve sünnet yön verirse isabetli karar alır. Aklın tek başına varlığı kişinin yolunu doğrultmasına yardımcı olmaz.

(Aklın olması tabelaları anlamsız kılmaz. İnsan bilmediği bir yeri aklıyla değil yol gösterici vasıtalarla bulabilir. Akıl bir araç kuran ise onun yol haritasıdır)

 

İslam’da Aklın Önemi :

İbn Abbas’dan (r.a) rivayet edildiğine göre, Allah’ın Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her şeyin bir aleti ve hazırlığı vardır. Mü’minin âleti ise akıldır. Herşeyin bineği vardır. Kişinin bineği ise akıldır. Herşeyin direği vardır. Dinin direği ise akıldır. Her kavmin bir hedefi vardır, âbidlerin hedefi ise akıldır. Her kavmin bir dâvetçisi vardır, ibadet edenlerin davetçisi ise akıldır. Her tüccarın bir sermayesi var, Allah yolunda çalışanların ser mayesi ise akıldır. Her hane halkının bir idarecisi var. Sıddîklarm hanelerinin reisi ise akıldır. Her harâbe olan ye rin bir tamircisi vardır, âhireti imar eden ise akıldır. Her kişinin bir zürriyeti ve nesli vardır, ona nisbet edilir ve o da o nesille yâd edilir. Fakat sıddîklarm, nisbet edilen ve yâdedilmelerine vesile olan nesilleri akıldır. Her kavmin bir çadırı vardır, müslümanlarm çadırı ise akıldır.”[8]

Allah (cc)’ın aklı muhatap aldığının en bariz delillerinden bir tanesi de bir çok ayet-i kerimedeki “اَفَلَا تَعْقِلُونَ ” (Akletmeyecek misiniz?) ibaresidir.İnsanı, diğer canlılardan ayıran özellik aklının olması değil aklını kullanmasıdır.Bununla alakalı Kur’an; “Andolsun ki; Biz cinn ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır; anlamazlar, gözleri vardır; görmezler, kulakları vardır; duymazlar. Onlar; hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar; gafillerin kendilerdir.”(Araf/179) buyurmaktadır.

Ayetten de anlaşıldığı üzere; aklın elverişli hale gelmesi; duyu organlarının yaratılış amacına uygun kullanılmasına bağlıdır.Nitekim Allah Rasulu (sav)’in Ömer b. Hişam’a Ebu Cehil demesinin sebebi, etrafındaki maddeleri görememesi ya da Rasulullah (sav)’i işitememesinden değil, Allah (cc)’ın maddeye baktığında görmesini istediğini görmediğinden, doğru haberi işittiğinde de işitmesini istediğini işitmediğinden kaynaklanıyordu.

Nitekim, Hz. Peygamber bir hadîsinde şöyle buyuruyor:

“Allah’ın yarattığı şeylerin ilki akıldır. Aklı yarattıktan sonra ‘Yüzünü çevir (gel)’ dedi, akıl da yüzünü çevirdi. ‘Arkanı dön (git)’ dedi, o da arkasını çevirdi. (Akıl, Allah’ın dediğini olduğu gibi kabul etti). Bu teklifleri kabul ettikten sonra Allah Teâlâ ona şöyle hitab etti: İzzet ve celâlim hakkı için senden daha kıymetli bir mahlûk yaratmadım. Seninle halkı muahaze eder, seninle verir, seninle sevab kazandırır ve seninle cezalandırırım.”[9]

Yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı üzere yaratacıyı tanımak, O’na kulluk etmek ve azaba ya da mükafata dücar olmak insanoğluna verilmiş akıl vasıtasıyla gerçekleşmektedir.

Hz. Aişe’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:

– Ey Allah’ın Rasûlü! Dünyada insanlar ne ile birbirlerinden üstün olabilirler?

– Akıl ile…

– Ahirette ne ile üstünlük sağlanabilir?

-Akıl ile…

– Peki, âhirette herkes yaptıklarıyla mükâfat veya ceza görmez mi?

– Ey Aişe! Acaba insanlar Allah’ın kendilerine vermiş

olduğu akıldan fazla mı amel ederler? Bu bakımdan herkese

ne kadar akıl verilmişse, onun nisbetinde hayırlı hareketleri

olur ve hayırlı hareketleri nisbetinde de mükâfat alır.[10]

Aklın iki fonksiyonu vardır ; kullanmak ya da kullanmamak.Kur’an her iki durumu bize şu şekilde izah etmiştir;

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” “Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” “Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.”(Ali-İmran/190-193)

“Allah katında canlıların en şerlisi; akletmeyen sağır ve dilsizlerdir.”(Enfal/22)

Allah (cc)’ın insanı üstün bir vasıfta yarattığı kat-i nass ile sabittir. Bu üstünlüğünün sebebi ise kendisine verilmiş olan aklın görevi, fonksiyonu ve sorumluluğunu yerine getirmesi sebebiyledir. Nitekim Allah (cc) Kur’an’ da mealen şöyle buyurmaktadır;

“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.”(Tin/4-5)

Nasıl ki üstünlüğün sebebi kendisine verilmiş olan akıl ise, ayette bahsedilen “aşağıların aşağısı olmak” da aklın kullanılmaması sebebiyledir. İnsanoğlu aklını faal bir hala getirmeyerek fıtratını bozmuş ve hayvanlardan daha aşağı bir konuma kendisini düşürmüştür.

ETİKETLER:
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.