HÜKÜM ALLAH’INDIR
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.
YUSUF 40: “Sizin Allah’ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah’a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
“…Hüküm ancak ALLAH ‘ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emir etmiştir . İşte dosdoğru din budur…” (Yusuf, 40)
Hüküm koymak ile Mabudiyet (yani ibadet ve itaat edilecek tek merci) aynı hükümde belirtilmiştir. Hüküm koyma yetkisi kime isnat edilirse ona mabudiyet isnat edilmiş olur ki bu durumu kabul eden bütün insanlar, Müslüman olduklarını iddia etseler dahi Allah’ın mabudiyetine ortak koşmuş olurlar.
Kim Allah’ın hüküm koyma yetkisini kendinde görürse kendisini Allah’tan başka bir mabut (itaat ve ibadete layık) olarak görmüş olur. Kanun koyma yetkisi kime isnat edilirse ona mabudiyet isnat edilmiş olur.
Biz ibadeti Allah için yapıyoruz, deseler dahi mabudiyetini ahkam (hüküm) yönünden tevhid etmemiş olurlar.
Allah (cc)’ın kainata koyduğu hükümleri benimsediğimiz gibi, kaderimize (Allah’ın bizim hakkımızda takdir ettiği her olaya) boynumuz kıldan ince dediğimiz gibi, Allah’ın ilahi hükümlerine de boyun eğmeliyiz.
Bakın yine Yusuf Suresi’nde bir başka ayeti kerimede egemenliğin bir tek Allah’a ait olduğu belirtiliyor.
YUSUF 67- “Yavrularım, şehre aynı kapıdan girmeyiniz, değişik kapılardan giriniz. Gerçi ben Allah’ın size ilişkin hiçbir ön kararını başınızdan savamam. Egemenlik sadece Allah’ın tekelindedir. Ben yalnız O’na güveniyorum. Tüm dayanak arayanlar da yalnız O’na güvenmelidirler. “
Bu ayeti kerimenin tefsirinde Seyyid Kutub (rha) diyor ki:
Sözün gelişinden açıkca anlıyoruz ki, bu cümlede yüce Allah’ın kaçınılmaz ve karşı konulmaz nitelikteki ezici takdiri ile bu takdirini yürürlüğe koyan ve insanlara hiçbir müdahale yetkisi tanımayan ilahi hükmü kasd ediliyor.
İşte “hayır ve şerr” yönleri ile “kader”e inanmak, budur.
Yüce Allah’ın bu “kader”ine ilişkin hükmü insanlar üzerinde işler, yürür. Bu işlerlik ve yürürlük konusunda onların iradelerinin ve tercihlerinin hiçbir rolü olamaz. Bu ilahi hükmün yanı sıra bir başka ilahi hüküm türü daha vardır ki, insanlar onu kendi rızaları ile, kendi tercihleri ile yürütürler. Bu hükümler, yüce Allah’ın emirleri ile yasaklarında somutlaşan, şeriat kaynaklı ilahi hükümlerdir. Bu hükümler de tıpkı “kader”e bağlı ilahi hükümler gibi yüce Allah’ın tekelindedirler, O’nun iradesinden kaynaklanırlar. Yalnız birinci kategoriye giren hükümleri ile aralarında şu fark vardır. Bu hükümleri, insanlar özgür tercihleri ile yürürlüğe koyabilecekleri gibi, yürürlüğe koymayabilirler de. Bu tercihin olumlu ya da olumsuz olması insanlara birtakım sonuçlar ve akıbetler getirir, onların gerek dünyadaki hayatları ve gerekse ahirette görecekleri karşılık üzerinde belirleyici rol oynar. Fakat insanlar, yüce Allah’ın bu kategoriye giren hükümlerini benimseyip kendi istekleri ile yürürlüğe koymadıkça müslüman olamazlar.
Yine Fahreddin Razi (rha) Tefsiri Kebir’inde: Yakup (as) bir peygamber olarak bile kendisinin hakimiyette hiç bir yetkisinin olmadığını söyleyerek, tevekkül eden müminlerin de esasen ancak O’nun hükmüne güvenmeleri icab ettiğini ifade etmektedir. Bir peygamberin dahi bir tek hükmü meydana getirme yetkisi yok iken sair insanları böyle bir yetkisi asla olamaz. Rad 41. Ayette ise cenabı Allah şöyle buyurmuştur:
RAD 41. Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz. Allah öyle hükmeder ki, O’nun hükmünü engelleyecek kimse yoktur. O çok hızlı hesap görür.
“Allah, tam manasıyla hükmeder.” O’nun yerine getirilmesi zorunlu olan hükmü geri çevrilmez. Takdirinin önünde kimse duramaz. Hiç kimse O’nun hükmüne dil uzatamaz veya onu iptal edemez ya da eleştiremez. Allah Tealâ’nın hükmünden birisi de yeryüzüne adaletle, ıslâh ve imar ederek sâlih kullarının vâris olmalarıdır.”
Girişte kurduğumuz cümleyi tekrar hatırlatarak diyoruz ki: Allah (cc)’ın kainata koyduğu hükümleri benimsediğimiz gibi, kaderimize (Allah’ın bizim hakkımızda takdir ettiği her olaya) boynumuz kıldan ince dediğimiz gibi, Allah’ın ilahi hükümlerine de boyun eğmeliyiz.
Onu tek ilah kabul ettiğimizin en bariz göstergesi ilahi hükümlere karşı gösterdiğimiz bağlılıktan geçmektedir.
Rabbim bizleri rızasından ayırmasın. Her yönüyle O’na boyun eğen kullarından eylesin.