VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 54. VE 56. AYETLER

Mürtedler Ve Müslümanlara Düşmanlıkları
54- Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, Allah öyle bir kavim getirir ki, hem O onları sever hem onlar da O’nu severler. Müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı azizdirler. Allah yolunda cihat ederler. Hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir, Allah Vasi’dir, Alîm’dir.
55- Sizin veliniz yalnız Allah, onun ra-sulü ve namaz kılan, zekât veren, rükû eden müminlerdir.
56- Her kim Allah’ı, peygamberi, müminleri veli edinirse muhakkak ki, galip gelecek olanlar Allah’ın Hizbidir.
Nüzul Sebebi
Bu ayet-i kerimeler Resulullah (s.a.) döneminde irtidad eden kabileler hakkında nazil olmuştur. Bunlar şu üç kabile idi:
1- Yemen’de Müdlic oğullan ve onların yalancı peygamberlik iddiasında bulunan başkanları Esved el-Ansî. Esved, kâhin idi. Deylemli Fîruz tarafından öldürüldü.
2- Yemâme’de yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime el-Kezzâb (yalancı Müseylime)ın kavmi olan Hanîfe oğulları. Müseylime, Resulullah (s.a.)’a bir mektup göndermiş ve o mektubunda Hz. Peygambere ortak olduğunu belirtip toprakların kendisi ile Hz. Muhammed arasında ortak olarak iki kısma ayrıldığından söz etmişti. Peygamber (s.a.) de ona şöyle cevap yazmıştı:
“Allah Rasulü Muhammed’den yalancı Müseylime’ye. Selâm hidayete tabi olanlara. İmdi, şunu bil ki, arz Allah’ındır. O, orayı kullarından dilediğine miras verir. Akıbet ise takva sahiplerinindir.”
Ebu Bekr (r.a.) onunla savaşmak üzere ordu göndermişti. Esved’i, Hz. Hamza’yı öldürmüş olan Vahşî öldürdü. Vahşî şöyle derdi: “Cahiliye dönemimde insanların hayırlısını, Müslüman olduktan sonra da insanların en kötüsünü öldürdüm.”
3- Tulayha b. Huveylid komutasında Esed oğulları. Tulayha, Resulullah (s.a.)’ın hayatta olduğu sıralarda irtidad etmiş, Hz. Ebu Bekir de halifeliği sırasında onunla savaşmak üzere asker göndermişti. Bunun üzerine Tulayha, Şam’a kaçmış, daha sonra tekrar İslâm’a girmiş ve güzel bir şekilde İslâm’a bağlanmıştı.
Hz. Ebu Bekir döneminde de yedi kabile irtidad etmişti. Söz konusu kabileler şunlardır:
1- Kurrâ b. Seleme komutasında Gatafân kabilesi,
2- Uyeyne b. Hısn’m kavmi olan Fezâreliler,
3- el-Fucâe Abd Yalîl’in kavmi olan Süleym oğulları,
4- Mâlik b. Nuveyre’nin kavmi Yarbû’ oğulları
5- Müseylime’nin karısı ve kâhin olan Münzir’in kızı Secâh komutasında Temim oğulları kabilesinden bir kısmı,
6- eş-Eş’as b. Kays’m kavmi olan Kindeliler,
7- Bekr b. Vâil el-Hutam b. Zeyd oğulları.
Hz. Ömer döneminde de Gassânlı Cebele b. el-Eyhem irtidad etmiş, Hristi-yanlığa girip Şam’a kaçmıştı. Buna sebep ise şu olmuştu: Kabe’nin etrafında tavaf ettiği sırada Fezarelilerden bir kişi onun elbisesine basmıştı. Cebele ona bir tokat vurdu ve burnunu kırdı. Fezareli Cebele’yi müminlerin emiri Ömer (r.a.)’e şikayet edince, Hz. Ömer ya Fezâreli’nin affetmesi gerektiğini veya da kısas uygulayacağını bildirdi. Bunun üzerine Cebele şöyle dedi: “Ben bir kral, o ise sıradan bir insan olduğu halde bana kısas mı uygulayacaksın?” Hz. Ömer şöyle buyurdu: “İslâm aranızdaki bu farkı gidermiş, sizi birbirinize eşit yapmıştır.” Daha sonra Cebele ertesi gün için mühlet istedi ve sonra kaçıp gitti.
Böylelikle irtidad edenlerin toplamı on bir fırka veya grup olmaktadır [1][76]
Allah’ın kendilerini sevdiği, kendilerinin de Allah’ı sevdiği bir kavmi getirmesine gelince: Bunlar Hz. Ebu Bekir ve onun arkadaşlarıdır. Bunların Yemenlilerden bir topluluk olduğu söylendiği gibi, Ebu Mûsâ el-Eş’arî’nin kabilesi olduğu da söylenmiştir. Taberî ise ayet-i kerimenin Yemenli Ebu Mûsâ el-Eş’arî’nin kavmi hakkında nazil olduğu görüşünü tercih etmiştir. Çünkü Resu-lullah (s.a.)’m bu ayet-i kerimeyi okuduğu sırada: “İşte bunlar Ebu Musa’nın kavmidirler.” diye buyurmuştu. [2][77]
“Sizin veliniz yalnız Allah…” ayetinin nüzul sebebine gelince: Birbirini pekiştiren rivayetlerin naklettiğine göre, bu ayet-i kerime, nafile namaz kıldığı bir sırada rükûda iken kendisinden bir şeyler isteyen dilenciye parmağındaki yüzüğü sadaka olarak veren Ali b. Ebî Tâlib hakkında nazil olmuştur. er-Râzî ise, bu ayet-i kerimenin Hz. Ebu Bekir’e has olduğunu tespit etmiştir. [3][78]
Yüce Allah’ın: “Her kim Allah’ı, peygamberi… veli edinirse” buyruğu da Yüce Allah’ın bütün kullarına Allah’ın rasulünün ve müminlerin dostluğuna razı olup Yahudilerden ve onlarla yapılan antlaşmalardan uzak kalan bütün kullarına bildirdiği bir müjdesidir. [4][79]
Açıklaması
Ayet-i kerimeler Yüce Allah’ın mürted olanların yerine kendisinin dini ve şeriatının uygulanması için daha hayırlı olanları getirmeye kadir olduğunu beyan etmektir. Bunların dine bağlılıkları mürtedlerden daha sağlam, daha güçlü ve gittikleri yol itibariyle daha doğrudurlar. Nitekim Yüce Allah başka yerlerde şöyle buyurmaktadır: “Eğer yüz çevirirseniz, sizin yerinize sizden başka bir kavmi getirir ve sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed, 47/38); “Ey insanlar! Eğer o dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir.” (Nisa, 4/133); “Eğer dilerse sizi yok eder ve (yerinize) yepyeni bir halk getirir (başka bir kavim yaratır). Bu da Allah’a göre zor bir iş değildir.” (İbrahim, 14/19-20)
Ey müminler! Sizden her kim hakkı bırakıp batıla döner ve gelecekte dinini terkedecek olursa, şunu bilsin ki, Allah onların yerine, Kur’ân-ı Kerîm’in altı sıfat ile nitelendirdiği bir başka kavim getirecektir:
1- Allah bunları sever. Yani itaatlerine karşılık en güzel şekilde mükâfat ve sevap verir, onların kadrini yüceltir, onlardan övgüyle söz eder, onlardan razı olur.
2- Onun emrine tabi olmak, yasaklarından kaçınmak, ona itaat etmek, rızasını aramak, onun gazap ve cezasını gerektiren şeylerden uzak kalmak suretiyle;
3,4- Müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı da aziz (zorlu ve onur-lu)dirler. Yani müminlere karşı atifetli ve alçakgönüllüdürler, tevazu ile davranırlar. Kendilerine düşmanlık eden kâfirlere karşı ise sert ve zorludurlar. Bu iki nitelik, Yüce Allah’ın şu buyruklarında dile getirdiği nitelikleri andırmaktadır: “Kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” (Feth, 48/29). Yine Yüce Allah’ın, iman izzeti hakkındaki şu buyruğu da bunu andırmaktadır: “İzzet, ancak Allah’ın rasulünün ve müminlerindir.” (Münafikun, 63/8)
5- Allah yolunda cihat ederler. Yani Allah’ın dinini ve kelimesini yükseltmek uğrunda savaşırlar. Allah yolu ise Yüce Allah’ın rızasına götüren hakkın, hayrın, faziletin ve tevhidin, İslâm vatanının, Müslümanların ve İslâm yurdunun, savunulması yoludur.
6- Kınayanın kınamasından çekinmezler: Herhangi bir kimsenin kınamasından, itiraz ve tenkidinden korkmazlar. Çünkü onlar dinlerinde salâbetlidirler. Sapasağlamdırlar. Zira onlar hakkı yerleştirmek, batılı da ortadan kaldırmak için çalışırlar. Bu özellikleriyle de antlaşmakları olan Yahudilerden korkan münafıkların tam zıddıdırlar.
Daha sonra Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bu Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir.” Sözü geçen bu nitelikleri Allah dilediğine verir. Bunlar Allah’ın onları sevmesi, onların da Allah’ı sevmeleri; müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı aziz olmak; cihat etmek; kınanmaktan korkmamak vs.dir. Bütün bunlar Allah’ın lütfundandır ve Allah lütfunu dilediği kimselere verir, dilediği kimseleri bu lütfa muvaffak kılar. Allah vasidir yani lütufları pek çoktur. Alîm’dir, yani bu lütfa kimlerin ehil ve lâyık olduğunu çok iyi bilendir. O yüce Allah, lütfü geniş ve bol olandır; kimin bunları hak etitğini ve kimin bundan mahrum edilmesi gerektiğini de çok iyi bilendir.
Yüce Allah, kâfirlerin veli edinilmesini yasakladıktan sonra Allah’ı, rasu-lünü ve müminleri veli edinmeyi emrederek “Sizin veliniz yalnız Allah, onun rasulü ve… müminlerdir.” buyurmaktadır. Yani Yahudiler sizin velileriniz ve yardımcılarınız olamaz. Sizin veliniz ve gerçek yardımcınız ancak Allah’tır. Ayrıca onun rasulü ve namazı dosdoğru kılan müminlerdir. Yani namazı erkân ve şartları itibariyle eksiksiz ve tam olarak eda eden, zekâtı ihlâs ve gönül hoşluğu ile hak edenlere veren kimselerdir. Bunlar Allah’ın emirlerine itaatle boyun eğerler. Hiç bir şekilde sarsılmaz, sağa sola meyletmez, bundan dolayı usanmaz ve riyakârlık da göstermezler.
Allah’a iman etmek, O’na tevekkül etmek suretiyle Allah’ın dinine yardım eden, Allah’ın rasulüne ve müminlere de düşmanlarına karşı destek veren kimseler, işte onlar gerçek kurtuluşa erenlerdir. Gerçekten zafere ve üstünlüğe erişenler onlardır. İşte o vakit de Allah’ın Hizbi’nin zaferi, yani müminler topluluğunun zaferi ve üstünlüğü tahakkuk eder. Galip gelecek olanlar müminlerdir. Çünkü onlar Allah’ın Hizbidirler. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah: Andolsun ben ve peygamberlerim her halde galip geleceğim’ diye yazmıştır. Muhakkak ki Allah yegane güç sahibidir, mutlak galiptir… İşte bunlar Allah’ın Hizbidir. Haberiniz olsun muhakkak Allah’ın Hizbi felah bulanların ta kendileridir.” (Mücâdele, 58/21-22) Buna göre her kim Allah’ı, Rasulünü ve müminleri veli edinmeye razı olursa işte o kişi dünyada da ahirette de felah bulur (yani umduklarına nail, korktuklarından emin olur) ve her ikisinde de Allah’ın yardımına mazhar olur. [5][80]