VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 131. VE 134. AYETLER

Kâinatta Mülk, Mükemmel Kudret Ve İrade Gerçekte Sadece Allah’ındır, Mücahid İçin Dünya Ve Ahirette Mükâfat Vardır
131- Göklerde ve yerde bulunan her şey sadece Allah’ındır. Biz sizden önce kendilerine kitap verilenlere de size de Allah’tan korkun diye tavsiyede bulunduk. Eğer inkâr ederseniz (bilin ki) göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Sonsuz hamde lâyıktır.
132- Göklerde ve yerde bulunan her şey sadece Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.
133- Ey insanlar!.. O dilerse sizi yok eder ve yerinize başkalarını getirir. Allah buna gerçekten kadirdir.
134- Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünya ve ahiret mükâfatı Allah katandadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
Açıklaması
Cenab-ı Hak kendisinin, göklerin ve yerin gerçek sahibi ve hakimi olduğunu ifade etmektedir. Göklerde ve yerde bulunan mülk, yaratık, icad, tasarruf ve kul olarak her şey Allah’ındır, mutlak hüküm O’nundur.
Biz senden önceki Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğerlerine size emrettiğimiz şeyle emrettik. Onlara size tavsiye ettiğimiz şekilde sadece Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarını, O’nun emirlerim ve şeriatını yerine getirmek suretiyle gerçekten Allah’tan korkmalarını tavsiye ettik.
Siz Allah’ın nimetlerini ve size olan ihsanını inkâr ederseniz, bilin ki Allah mülkün gerçek sahibidir. Sizin şükretmeniz ve takva sahibi olmanızın O’na hiçbir yararı dokunmadığı gibi sizin inkâr etmeniz ve isyanda bulunmanız da O’na hiçbir zarar vermez. O bunları size buna ihtiyacı olduğu için değil, rahmeti sebebiyle tavsiye etti.
“Siz inkâr ederseniz” ifadesi “Allah’tan korkun” ifadesine atfedilmiştir. Zira mana şudur: Biz onlara da size de takvayı emrettik. Onlara da size de şöyle dedik: Siz inkâr ederseniz bilin ki mülk Allah’ındır.
Zemahşerî’nin dediği gibi[1][66] mana şöyledir: Bütün mahlûkat Allah’ındır. O bütün yaratıkların yaratıcısı ve gerçek sahibidir, mahlûkata çeşitli şekillerde nimet veren O’dur. O halde mahlûkatı arasında O’na itaat olunması ve isyan olunmaması mahlûkatın O’nun cezasından sakınmaları ve mükâfatını ummaları Allah’ın hakkıdır. Biz geçmiş ümmetlerden kendilerine kitap verilenlere ve size Allah’tan korkun diye tavsiyede bulunduk. Yani bu eski bir vasiyet olup Allah kullarına bu şekilde vasiyette bulunmaya devam etmektedir. Bu sadece size özel bir durum değildir. Zira onlar takva sebebiyle O’nun nezdinde saadete kavuşurlar. Onlar bununla neticede kurtuluşa nail olurlar. Onlara ve size şöyle dedik: İnkâr ederseniz bilin ki göklerinde ve yerinde bulunan, O’nu bir tanıyan, O’na kulluk eden ve O’ndan korkan melekler, insanlar ve cinler ve diğer varlıklar Allah’ındır.
Allah zatıyla yarattıklarından, her şeyden ve hepsinin ibadetinden müstağnidir. Onlardan hiçbir kimse hamdetmezse de O kendi zatıyla ve mükemmel sıfatlarıyla nimetlerinin çokluğu sebebiyle hamdedilmeye lâyıktır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ben onlardan hiçbir rızık istemiyorum. Ben onlardan beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz ki rızık verici olan, kuvvet sahibi ve güçlü olan Allah’tır.” (Zariyat, 51/57-58).
Daha sonra bu ifadeyi tekit için tekrar etti: Göklerde ve yerde bulunan her şey yaratık ve mülk olarak Allah’ındır. Göklerde ve yerde var etmek ve yok etmek, diriltmek ve öldürmek hususunda Allah dilediği şekilde tasarrufta bulunur. Vekil olarak Allah yeter. Hakim olarak, koruyucu olarak, kullarının rızık-ları ve diğer işlerinde kefil olarak Allah yeter.
Zemahşerî diyor ki: “Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ındır” ifadesinin tekrar edilmesi O’ndan sakınmaları, O’na itaat etmeleri ve isyan etmemeleri için Allah’tan sakmılmasınm sebebini ispat etmektedir. Zira haşyetul-lah (Allah korkusu) ve takva bütün hayrın aslıdır. [2][67]
Cenab-ı Hak daha sonra umumî ve açık bir tehditte bulunarak şöyle buyurdu:
Ey insanlar!.. Yüce Allah dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizin yerinize başkalarını getirir. O buna kadirdir. Çünkü göklerde ve yerdeki her şey O’nun kabzası altındadır ve O’nun hakimiyetine boyun eğmiştir. Allah yaratmaya ve yok etmeye son derece muktedir. O’nun dilediği hiçbir şey O’nun için imkânsız değildir.
Bu ifade Peygamberimiz (s.a.)’e eziyet eden ve O’nun davetine karşı çıkan müşriklere karşı gazap ve korkutma ifadesidir. Yani isyan ettiğiniz zaman sizi ortadan kaldırmaya ve değiştirmeye muktedir olduğunu beyan etmektedir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Siz yüz çevirirseniz O sizi başka bir kavimle değiştirir. Onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed, 47/38).
Seleften bir alim şöyle demiştir: Allah’ın emrini zayi ettikleri zaman kullar Allah’ın nazarında ne kadar da basittirler!..
Yine Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “O dilerse sizi yok eder ve yeni bir yaratık getirir. Bu Allah’a ağır değildir.” (İbrahim, 14/19-20). Yani bunu yapmak O’nun için imkânsız değildir.
Cenab-ı Hak daha sonra şöyle buyurdu: “Kim dünya mükâfatını isterse…” Yani kim bu gayreti, ameli ve cihadıyla dünya mükâfatını yani mal, mevki vb. dünya nimetlerini isterse bilsin ki dünya ve ahiret mükâfatı Allah katındadır. Tıpkı cihadıyla sadece ganimet almak isteyen mücahid gibi… İstediği şey çok basittir. Bilâkis onun dünya ve ahiret hayırlarını istemesi gerekir. Allah rızası için cihad ederse hem ganimeti alır, hem de cennete nail olur.
Ayetin manası şudur: Eğer isterse Allah katında dünya ve ahiret mükâfatı vardır. İnsanın dünya ve ahiret mükâfatını birlikte arzu etmesi gerekir.
Burada dinin kendi mensuplarını dünya ve ahiret saadetine ulaştırdığına, r u hidayetin de Allah’ın lütuf ve rahmeti olduğuna hafif yolla işaret vardır. Müslümanlar Rablerinin emirleri ve düsturlarının hidayeti üzere dosdoğru devam ederlerse dünyanın efendileri olurlar.
Bu ayet şu ayetlerin bir benzeridir: “İnsanlardan bir kısmı, “Ey Rabbimiz! Nimetlerini bize dünyada ver” der. Bunların ahirette hiçbir nasibi yoktur. OnIardan bir kısmı da, ey Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver. Ve bizi :-ihennem azabından koru” der. İşte onların kazandıklarından payları vardır.” Bakara, 2/200-202).
“Kim ahiret menfaatini isterse onun mükâfatını artırırız. Kim de dünya “-,; ıfaatini isterse ona dünyada istediğinin bir kısmını veririz. Ahirette ise hiç-• -.- nasibi yoktur. (Şûra, 42/20).
“Kim geçici dünya hayatını isterse dünyada istediğimize dilediğimiz kadar .’.rıriz. Sonra da ona cehennemi hazırlarız. Oraya perişan bir halde Allah’ın ~z-.metinden kovulmuş olarak girer. Kim de ahireti diler, mümin olarak ahiret -r.n gerekeni yaparsa işte onların amelleri Allah katında makbuldür. Dünya ve z’.ıreti arzulayanlardan her ikisine de Rabbinin nimetlerinden veririz. Rabbi-•>.;•”. nimetleri kimseye yasak edilmiş değildir.” (İsra, 17/18-21).
Cenab-ı Hak ayeti şu ifade ile tamamladı: “Allah her şeyi çok iyi işiten ve :-:k iyi görendir.” Yani Allah geçmişte ve devamlı olarak kullarının sözlerini işi-ii her maksadı ve ameli çok iyi görendir. Kullar da sözlerinde ve davranışla-r.nda Cenab-ı Hakk’ı murakabe etme mecburiyetindedirler. [3][68]