BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
YORGUN KALPLERE İMAN DİLİYLE
Hamd, her şeyi yoktan var eden, rahmet ve hikmeti sonsuz olan Allah’a mahsustur. O, kâinatın yaratıcısı ve her şeyin sahibidir. Gönüller yalnızca O’nun zikriyle huzur bulur, kalpler yalnızca O’nun nuruyla aydınlanır.
Sena ise, insanlığa rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) aittir. O’nun hayatı ve öğretileri, insanlığın en güzel rehberi ve en sağlam dayanağıdır.
Zaman zaman olur…
Kalp yorulur, akıl karışır, nefes bile ağırlık olur.
İnsan kendinden bile emin olamaz; ne düşündüğünü bilmez, ne hissettiğini tarif edemez.
İşte tam da o anlarda, bir hakikat kulağa fısıldanır gibi sessizce yaklaşır:
Sen bir insansın. Ve insan olmak kolay değildir.
Kur’an şöyle buyurur:
“Andolsun, biz insanı en güzel biçimde yarattık.”
(Tîn, 4)
En güzel…
Ama aynı zamanda en sorumlu.
Çünkü melekler bile sıyrıldı bu yükten, dağlar ürperdi, gökler bile taşıyamadı. Ama insan yüklendi:
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmekten çekindiler. Ama insan onu yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahildir.”
(Ahzâb, 72)
Emanet… Neydi bu emanet?
Aklın, kalbin, iradenin, özgürlüğün ve bu özgürlüğün Allah’a dönen hesabı.
İnsan olmak, yalnızca yaşamak değil, sorumlu yaşamaktır.
Bazen aklın çelişir, kalbin dağılır, dünya seni bir sağa bir sola savurur… Ama Allah seni sorumsuz bırakmaz.
Çünkü seni seçti. Çünkü sana muhatap oldu.
Çünkü seni “kul” yaptı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurur:
“Her biriniz çobansınız ve her biriniz güttüğünüzden sorumlusunuz.”
(Buhârî, Ahkâm, 1)
Sen kendi hayatının çobanısın. Kalbinin, dilinin, gözünün…
İnsan olmak işte bu demek:
Her adımının iz bırakacağını bilmek,
Her sözünün yankı bulacağını fark etmek,
Ve her nefesin bir hesap günüyle bağ kurduğunu unutmamak.
Ama Allah (c.c), sadece yük vermez, yol da gösterir:
“Allah, bir kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.”
(Bakara, 286)
Yani senin yaşadıkların, senin taşıdığın kadar.
O karışıklık, o yorgunluk… hepsi imtihanın bir parçası.
Ve unutma:
Yük ne kadar ağırsa, taşıyan o kadar güçlüdür.
İnsan olmak işte bu yüzden değerlidir.
Çünkü kalbinin titremesi, Rabbine yürüyen bir duadır.
Çünkü gözyaşların, mahşerde şahitlik edecek bir şahittir.
Çünkü sabrın, isyan etmemen, “yine de Allah” diyebilmen… seni meleklerden üstün kılar.
Ve Allah kuluna şöyle seslenir:
“Ey iman eden kullarım! Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara güzellik vardır…”
(Zümer, 10)
Sen iyiliği seçtiğin sürece, karanlık aydınlığa döner.
Çünkü mükâfat, sabredenlere değil; sabırda sadakat gösterenlere verilir.
Bu dünya dağınık olabilir. Kalbin darmadağın…
Ama yolun sonu Allah ise, emin ol: Hiçbir şey boşa gitmiyor.
Bu yazı bir yüreğe dokunsun diye yazıldı… Belki senin, belki bir başkasının.
Yorulmak, sapmak, sorgulamak… insana mahsus. Ama Allah’a yönelmek de öyle.
İnsanın kalbi bazen çok sessiz olur, ama Allah o sessizliği de duyar.
İnanç, insana verilmiş en büyük nimettir.
Çünkü insan bazen ne gözleriyle görür, ne kulağıyla duyar. Ama bir şey olur…
Kalbi ikna olur. Kalbi teslim olur. Kalbi yürür.
Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyurur:
“Onlar gayba inanırlar…” (Bakara, 2)
Yani görmeden, bilmeden, dokunmadan…
Sadece kalplerindeki imanla, sadece Allah’a duydukları güvenle yaşarlar.
İnanç, burada başlar.
O bilinmeyene “evet” diyebilmektir.
İmam Gazâlî der ki:
“İman, kalbin bir nurla aydınlanmasıdır. O nur geldiğinde, kalp hak ile batılı ayırt eder.”
O hâlde, iman sadece bir fikir değil; bir aydınlanmadır.
İnanan bir kalp, yolun her adımında belki taşlara basar ama her seferinde neden yürüdüğünü bilir.
Çünkü kalp inandığı yöne meyleder.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“İman çıplaktır. Onu giydirecek şey takvadır. İmanın süsü ise hayâdır.” (Hâkim, Müstedrek)
Demek ki inanç, sadece bir kabul değil.
İnanan kişi, kalbini korur. Gözünü sakınır. Dilini temiz tutar.
İnanç, kişinin dışını da içini de terbiye eder.
Kur’an’da yine şöyle buyrulur:
“Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya yöneltir…” (Teğâbûn, 11)
Belki bazen hayat karışır. Kader çetinleşir. İnsan neyi neden yaşadığını bile anlamaz olur.
Ama bir tek şey kalır:
İnancı.
Çünkü inanç, başa gelene razı olmak değil, onu hayır bilerek sabretmektir.
Çünkü inanç, görünmeyen bir ipin ucundan tutar gibi, Allah’a bağlanmaktır.
Çünkü inanç, insanı acıda da, bollukta da diri tutan şeydir.
Ve biliyoruz ki;
Ameller niyetlere göre değer kazanır.
Ama niyetler de inançtan doğar.
İnancı sağlam olanın yönü sağlam olur.
İnancı sağlam olanın yürüyüşü sağlam olur.
İnancı sağlam olanın kalbi sarsılsa da yerle bir olmaz.
Bugün sen ne yaşıyorsan, nasıl hissediyorsan bil ki:
Allah senin kalbine şah damarından daha yakın.
Belki insanlar bilmez. Belki kimse anlamaz.
Ama Allah, inanan her kalbi bilir, görür ve unutmaz.