بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Hamd âlemlerin Rabbi Rahman ve Rahim, ölüden diriyi- diriden ölüyü çıkartan, geleceğinde hiç şüphe bulunmayan günün sahibi, mümin kullarına merhametli, inkârcılara şiddetli, indirmiş olduğu Kur’an ile bizlere izzet bahşeden ALLAH(CC) aittir

Salât ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen kendi döneminde ve kendisinden sonra var kılınan mükelleflerin ona(sas) itaatten başka kurtuluşunun mümkün olmadığı önderimiz komutanımız Hz. Muhammed sas’e âline ashabına, bugünden önce yaşamış bugün yaşamakta olan ve kıyamete kadar yaşayacak, hakkın gönüllerini aydınlattığı mücahid müminlere selam olsun.

Dünya ve ahiret çizgisinin birazdan hayatında sahneleneceği bir Alim’in hayatından bölümler sunmaya çalışacağız İNŞAALLAH.

Künyesi Ebu Zekeriyya’dır. Rey’de ikamet etti. Daha sonra Nisabur’a göçtü, orada oturdu ve orada vefat etti. Üçkardeş idiler; İsmail, Yahya ve İbrahim. Yahya ortanca olanıydı.

Er- Razi’nin şöyle dediği rivayet edilir; Kalbin ilacı beş şeydir. Düşünerek Kuran okumak, Karnı boş bırakmak, gece namaza kalkmak, seher vakti Allah’a yalvarmak ve iyilerle beraber oturmak.

Yine Seriy Bin Sehl Er-Razi’nin şöyle dediğini rivayet eder; İnsanlar üç kısımdır. Bir adam vardır, ahireti onu geçiminden meşgul etmiştir. Bir adam vardır, geçimi onu ahiretinden meşgul etmiştir. Bir adam da vardır, her ikisi ile meşguldür. Birincisi kurtulanların derecesidir. İkincisi helak olanların derecesidir. Üçüncüsü riskte olanların derecesidir ve derki; Ey âdemoğlu sen dünyayı zorunlu olan bir şey gibi istedin. Ahireti ise ihtiyaç duyulmayan bir şey gibi istedin. Hâlbuki dünya rızkın sana verilmiştir. Ahireti ise ancak aramakla elde edersin. Öyleyse ne yaptığını iyi düşün.

Mahmud Es Semerkandi derki; Er-Razi’yi şöyle derken işittim; Güzel söz güzeldir. Ondan daha güzeli manasıdır. O’nun manasından daha güzeli onu kullanmaktır. Onu kullanmaktan daha güzeli onun sevabıdır. Sevabından daha güzeli kimin için amel edildiği, yani Allah’ın rızasıdır.

Konumunu iyi belirle ve karşılaşacağın akıbetin, kendi hazırlıklarının sana sunduğu sonuçlar olduğunu unutma. Muhakkak ki imtihanın temel sebebi Akıl ve İrade’dir. İnsanı kendisine meylettiren uğraşılar, kendisinde hissedilen bir lezzetten dolayıdır. Bu lezzet maddi ve manevi olarak iki kısma ayrılır. Maddi lezzet açıktır ve işlendikçe kişinin ona olan bağlılığını ve heyecanını katlayarak devam ettirir. Manevi lezzette böyledir hissedildikçe kişiyi kendisine bağlar onda bıraktığı etkiler o bırakmadıkça kendisini bırakmaz. Hasılı kelam her iki lezzetin elde edilişinde lezzeti idrake sebep olan vasıtanın sıhhatli olması şarttır. Dil ve damak hastalıklı olduğu müddetçe, lezzet alamaması sebebiyle kişiyi onu arzulamaya iletmez. Akıl ve kalpte aynen böyledir hastalıklardan kaçıp korunmadıkça maddi ve manevi hazları ve lezzetleri tadamayacak bu hastalık ve arızalar tespit edilip tedavi edilmedikçe de bu durum böylece devam edecektir. Fert ve toplumların imtihanı kaybediş sebepleri üzerinde kısa bir araştırma yaparsak varılacak sonucun “her ne kadar içindeki oyalanma sebepleri farklı olsa da” dünya olduğu fark edilir. Bir misalle konuyu izah edersek; Her gün geçmek zorunda olduğumuz bir yol var. İşe gidiş sebebiyle veyahut farklı sebeplerle de olsa bu yoldan geçiyoruz. Yolumuzun üzerinde bizi tedirgin eden, ürküten bir köpek, aslan, kurt vs. herhangi bir hayvan bulunuyor. Şimdi biz bu yolu ilerlerken dikkat edeceğimiz en önemli mesele bizi ürküten hayvan ile mesafemizi korumamız olacaktır. Bu mesafeyi koruduğun müddetçe sana bir zarar veremeyecek. Ki Hz, Muhammed (Sas)’in “Dünyada yolcu gibi olunuz” hadisi de konuya açıklık getirmektedir; ihtiyacın kadar almak zorundasın al ve kalanını bırak işte bu mesafeyi koruduğun müddetçe dünya sana zarar veremez. Artık istesen de istemesen de bu yolu yürüyeceksin ya her gün senden bir parçanı alacak veya her gün bir parçanı korumuş olarak geçeceksin.

Abdullah Bin Muhammed Bin Vehb dediki Yahya Bin Muaz’dan şöyle dediğini işittim; Şunu bilin ki isabetli ve akıllı kimse şu üç şeyi yapandır; Dünya onu terk etmeden kendisi dünyayı terk eder. Girmeden önce kabrini yapar. Rabbi ile karşılaşmadan önce O’nu razı eder. Dünya haraptır, o’nu imar edenin kalbi ondan daha haraptır. Ahiret mamurdur, onu arayanın kalbi ise ondan daha mamurdur. Ben size dünyayı terk edin demiyorum dünyayı terk etmek fazilettir. Günahları terk etmek ise farzdır. Siz ise iyilik ve faziletlerden çok farzı yerine getirmek durumundasınız.

Farzları terk edip, faziletlerle meşgul olanlara şaşılır. Nice haramları işleyip mekruhlardan sakınanlara şaşılır. Hayatı bu dağınıklığın içinde kayboluyorken, mubahlardan lezzet alanlara şaşılır.

İnsanları harekete sevk eden sebep amelleri değil sahip oldukları anlayış ve imanlarındaki yakindir. Bu cümleyi izah eden bir nasihatinde Er-Razi şöyle diyordu; “İnsanlar anladıkları an teslim olurlar. Görüneni görünmeyen için terk etmek yakin kuvvetinden gelir”. Baş gözüyle görünmeyen ahiret alemi üzerinde düşündükçe, kalp onu görmeye başlar. Görünmeyeni görünene tercih ettiren bir irade sahibi olur. Bu irade insanı kuvvetli bir imana, kuvvetli bir iman insanı harekete sevk eder.

Belki de birçoğumuzun yaşadığı ve tecrübesizliği sebebiyle istemediği sonuçlar doğuran bir olaydan bahsedelim. Kullanılan Bir araba veya motor yolculuk esnasında birden bire stop ediyor. Bizde inip bakıyoruz acaba şurası mı bozuldu burası mı bozuldu derken usta gelip bakıyor; Abi senin yakıtın bitmiş diyor. Şimdi bu vasıtanın yakıt aldığında devam edeceğini, almadığında devam etmeyeceğini birisinin sana izah etmesine gerek yok. Bu açıklamalar sana bunun gerekliliğini hissettirir. Sıratı müstakim öyle bir yol ki; Yakıtım bitmiş alayım demeden önce, Full çizgisinde kalmaya çalışmak lazımdır. Bu ise yukarıdaki nasihatin özü olan ANLAMAKTIR. Varlık sebebini, Dünyayı, Ahireti, Kuran’ı, İslam’ı, Davetin manasını ve anlaşıldığında ortaya çıkacak sonuçları anlamaktır.

Selam ve dua ile   اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ