VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 31. VE 32. AYETLER

Büyük Günahlardan (Kebairden) Kaçınmanın Mükâfatı
31- Eğer yasak edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız sizin (diğer) küçük günahlarınızı örteriz ve sizleri şerefli bir yere (getirip) sokarız.
Açıklaması
Nehyolunduğunuz günahların büyüklerinden sakınır ve uzaklaşırsanız biz de sizin küçük günahlarınızı örteriz, affederiz ve sizleri cennete sokarız.
Peki büyük (kebâir) ve küçük (sağâir) günahlardan kasdolunan nedir?
Alimlerin cumhuru, günahların büyükler ve küçükler olmak üzere iki çeşidi olduğu üzerinde icma etmişlerdir.
Büyük günahlar (kebâir) hakkında şiddetli bir vaid (tehdit) olan veya had cezasını gerektiren her masiyet, günah bu türdendir. Bazılarına göre sayısı yedidir. Sahihayn’da Ebu Hureyre (r.a.)’den gelen hadisinde Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Helak edici yedi şeyden kaçınınız: Ashab-ı Kiram “Nedir onlar ey Allah Rasulü?” diye sorduklarında Peygamberimiz (s.a.) şöyle açıklamıştır: Allaha şirk koşmak, haklı bir sebep dışında Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir cana kıymak, sihir yapmak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş günü muharebeden kaçmak, evli ve namuslu, hiçbir şeyden haberi olmayan mümin kadınlara zina iftirası atmak.” Ana-babaya isyan etmenin, yalan yere şahitlik etmenin de büyük günahlardan olduğunu belirten rivayetler de naklo-lunmuştur. Zira Rasul-i Ekrem (s.a.) her makam ve duruma uygun olanları zikretmiştir, sayılanlar hasr (sınırlama) için değildir.
Kimilerine göre kebâirin sayısı dokuz, kimine göre on, kimine göre de daha da fazladır. Abdurrezzâk’m rivayetine göre İbni Abbas (r.a.)’a: “Büyük günahlar yedi tane midir?” diye sorulduğunda, “yetmişe daha yakındır” dedi. Saîd b. Cübeyr, İbni Abbas’ın “Yedi yüze daha yakındır” dediğini rivayet eder.
Küçük günahlar (sağair, seyyiat) ise hakkında şiddetli bir tehdit veya had cezası gerektiği varid olmamış günahlardır. Yabancı kadına bakmak gibi. Üzerinde ısrar edilen ve hafif görülen küçük günahlar tekrarlanarak büyük günah haline gelir. Ölçü ve tartıda noksanlık yapmak, insanların namus ve şerefine, haysiyetine dil uzatmak gibi. Bu günahlar, ısrarla yapan kişi hakkında büyük günah olur.
Büyük günahlardan sakınmak, iki şartla küçük günahlara kefaret olur, onları örter. Birincisi, sakınmaktır. Bu, günah işlemeğe gücü yettiği halde ve iradesini kullanarak olursa daha makbuldür; bir kadın tarafından nefsini ona arz etmek için çağırılıp da sadece Allah’tan korktuğu için bu teklifi reddeden kimse gibi. İkincisi, sakınma esnasında farzların da yerine getirilmesidir. Müslim’in Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayetine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Büyük günahlardan sakınıldığı takdirde beş vakit namaz ile cuma, diğer cumaya kadar olan, Ramazan da diğer Ramazana kadar olan aradaki küçük günahları siler.” Namazı terk etmekten sakınan ve büyük günahlardan da uzak duran kişinin küçük günahları affedilir ve silinir. Hadis-i şerif namaz kılmayı terk etmenin büyük günahlardan olduğunun delilidir.
Cahillikten ya da öfke ve kızgınlık gibi ani durumlardan kaynaklanan günahların ise pişmanlık ve tevbe ile affedilmesi, silinmesi mümkündür. [1][46]
Hasetten Nehiy Ve Allah’tan Fazlını İstemek
32- Allah’ın, kiminizi kiminizden üstün olduğu gibi kadınların da yine kendi kazandıklarından bir payı vardır. Allah’tan, O’nun fazl u kereminden iste- yin. Şüphe yok ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Nüzul Sebebi
Tirmizî ve Hâkim’in rivayetlerine göre Ümmü Seleme (r.a.) şöyle dedi: Erkekler savaşa çıktığı halde kadınlar savaşa gitmezler ve mirastan da yarım hisse alırlar. Bu duruma işareten Allah Teâlâ: “Allah’ın kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile (ve sebep) yaptığı şeyleri temenni etmeyin (ummayın)” ayetini indirdi. “Şüphesiz ki müslüman erkekler ile müslüman kadınlar, iman eden erkekler ile iman eden kadınlar, taate devam eden erkekler ile taate devam eden kadınlar… için Allah mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35) ayeti de onlar hakkında indirilmiştir.
İbni Ebî Hatim İbni Abbas (r.a.)’tan naklediyor: Bir kadın Peygamberimize (s.a.) gelerek şöyle dedi: “Ya Rasulallah, erkek için kadının hissesinin bir katı var, iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk. Amel bakımından da biz kadınlar öyle miyiz? Kadın bir hasene (iyilik) yaptığında onun için yarım hase-ne mi yazılıyor?” Bunun üzerine Allah Teâlâ “Allah’ın, kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temenni etmeyin” ayetini inzal etti. [2][47]
Açıklaması
Allah Teâlâ müminleri hasetleşmekten, bazı insanları diğer bazılarından üstün kılmaya vesile yaptığı makam, mevki, mal gibi şeyleri temenni etmekten nehyetmektedir. Çünkü bu farklılık ve üstünlük Allah Teâlâ’nm bir taksimidir ve bir hikmetten, tedbirden ve kullarının hallerini ve kendisine rızık genişliği veya darlığı takdir ettiği kimselere uygun olanı bilmesinden kaynaklanmıştır. Buyurmaktadır ki: “Eğer Allah kullarına (eşit olarak) bol rızık verseydi yeryüzünde taşkınlık edip azarlardı.” (Şûra, 42/27). Herkes kendisine taksim ve takdir olunana razı olmalıdır. Bilmelidir ki kendisine takdir ve taksim olunan onun menfaatinedir, maslahatmadır. Şayet aksi olsaydı kendisinin zararı ve fesadına olurdu. Artık hissesi sebebiyle kardeşine haset etmesi caiz olamaz.
Ayet-i kerimenin zahiri gösteriyor ki hiç kimsenin diğer bir kimseye tahsis edilmiş mal, makam, mevki ve öbür rekabet olan şeylere haset etme hakkı yoktur. Bu üstünlük ve farklılık, “Dünya hayatında onların maişetlerini (geçimlerini) bile aralarında biz taksim (ve takdir) ettik. Onların bazısını, derece derece diğer bazısının üstüne çıkardık.” (Zuhruf, 43/32) ayet-i celilesinde de ifade edildiği gibi hikmet sahibi ve kullarının her şeyinden haberdar Hak Teâlâ tarafından sadır olmuş bir kısmet ve takdirdir. İbni Abbas (r.a.) der ki: Biriniz “Keşke filan kişiye verilen mal, nimet, güzel kadın bende olsaydı” demesin. Böyle bir temenni haset olur. Fakat “Allahım, bana da onun gibisini ver” desin. Şu halde haset yasak, gıbta ise caizdir.
Her insan Allah Teâlâ’nın kendisi için takdir ettiğine razı olmalı, başkasına haset etmemelidir. Zira haset, her şeyi en güzel ve en sağlam yapan Cenab-ı Hakk’a itiraz etmeye en çok benzeyen şeydir.
Bazı kimseler buradaki cümlede mahzûf (zikredilmemiş) bir lafız vardır, takdiri de şöyledir derler: “Allahm, kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile (ve sebep) yaptığı şeylerin mislini (benzerini) temenni etmeyin.” Çünkü başkasından nimetin zail olması kastedilmemiştir, ancak bir nimetin özellikle kendisine ait olması talep edilmiştir. Buna göre başkası için olan şeyin benzerini temenni etmek yasaklanmış bulunuyor ki bu da hasede götüren bir vesile olabilir. İnsan: “Allahım, bana filanın evi gibi bir ev, onun oğlu gibi bir oğul ver” dememelidir. Aksine şöyle demelidir: “Allahım, bana dinim, dünyam, ahiretim ve hayatım hakkında uygun olacak şeyleri lütfet.”
Ancak ilk tefsir daha kabule lâyıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) bir hadisinde “Bir kimse kardeşinin malını temenni etmesin, ama şöyle dua etsin: Allahım, beni rızıklandır. Allahım, bana da onun benzerini ver.” buyurmuştur
Kısaca ifade edecek olursak Allah Teâlâ her ihsanı, başkası vesilesiyle üstünlüğü temenni etmekten nehyetmiştir. Kişiye yaraşan takatince çalışmak, çabalamak, gayret göstermektir. İşte o zaman kazandığı ameller ile üstünlük meydana gelir. Erkek olsun, kadın olsun, herkes çalıştığının meyvesini alır. Allah Teâlâ erkek ve kadınlardan her biri için genişlik veya darlığı gerektiren halini bilerek takdir ettiği şeyi onun kazancı kılmıştır. Erkeklere has olan amellerden alacakları ücret onların hissesidir, kadınlar o hususta kendilerine ortak olmazlar. Kadmlara has olan amellerden alacakları ücret de onların hissesidir, erkekler de onda kendilerine ortak olamazlar. Yani bir işin ücreti erkek ve kadınlardan her birinin tabiatına uygun olarak farklılık gösterir. İbni Abbas ise burada murad edilen şeyin miras olduğunu söylemiştir. Bu görüşe göre iktisap (kazanma), mirasta pay düşmek, hisse değmek manasına gelir.
Sonra Allah Teâlâ fazl u kerem, ihsan ve in’am kaynağına dikkat çekmekte, “Allah’tan, O’nun fazlından isteyin” buyurmaktadır. Yani diyor ki: Dilediğiniz ihsan ve in’amı isteyiniz. O, dilerse bunları size verecektir. O’nun hazineleri dopdoludur, tükenmez. Başkasının hissesini temenni etmeyin, kimseye haset etmeyin, bazınızı bazınızdan üstün kılmaya vesile yaptığımız şeyleri temenni etmeyin, çünkü bu temenninin hiç bir faydası yoktur. Tirmizî ve İbni Merdûveyh’in Abdullah b. Mes’ud’dan naklettiğine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan, O’nun fazlından isteyin. Şüphesiz Allah, kendisinden istenmesini sever. Muhakkak ki ibadetin en üstünü fereci (sıkıntıdan kurtulmayı) beklemektir.” İbni Mace de Ebu Hureyre’den Resulullah (s.a.)’m şu hadisini tahric etmiştir: “Allah’tan istemeyene Allah gazap eder. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir” cümlesinin manası şudur: O, gayet iyi bilir ki filan dünyalığa müstahaktır, ona ondan verir, filan fakirliğe müstahaktır, onu fakir kılar, filan ahirete müstahaktır, ona ahiret amellerini işleme fırsatını verir, filan hiz-lân’a (ilâhî teyidden yoksunluğa) müstahaktır, onu da her türlü hayır ve yollarından mahrum bırakır. Onun için isti’dad, yetenek ve derecelerinin farklılığına
göre insanların bir kısmını diğer bir kısmına üstün kılmıştır. Farklılık beden itibariyle olduğu gibi meselâ ilim, makam, şeref gibi yönlerden de olur. [3][48]