VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 24. VE 25. AYETLER

Evli Kadınlarla Nikâhlanmanın Haramlığı, Mehri Verildiği Takdirde Mahrem Olmayan Kadınlarla Evlenmenin Meşruluğu
24- (Savaş esiri olarak) sahip olduğunuz kadınlar (cariyeler, kadın köleleriniz) müstesna olmak üzere diğer bütün kocalı (evli) kadınlar (ile evlenmeniz de) size haram kılındı. Bu (haramlık) sizin üzerinize Allah’ın farzı olarak (yazılmıştır.) Onların haricindekiler ise -namuslu ve zinaya sapmamış kimseler olarak (yaşamanız şartıyla) mallarınızla (mehir vermek veya satın almak suretiyle) ara(yıp nikâh yap)ma-nız için -size helâl edildi. O halde onlardan hangisinden faydalandıysamz ücretini (mehrini) kararlaştırıldığı şekilde verin. O mehrin miktarını tespit ettikten sonra aranızda gönül hoşluğu ile ittifak ettiğiniz (uyuştuğunuz) şey (miktar) hakkında üstünüze bir vebal yoktur. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilicidir, mutlak olarak hüküm ve hikmet sahibidir.
Nüzul Sebebi
Müslim, Ebu Davud, Tirmizî ve Neseî’nin, Ebu Said el-Hudrî (r.a.)’den rivayetlerine göre Ebu Said şöyle demiştir: Evsafta ele geçirilen esirlerden bazı kadın esirler de bize düştü. Bunların kocaları vardı. Böyle evli durumdaki kadınlara yaklaşmayı kerih gördük ve Peygamberimiz (s.a.)’e durumu sorduk. Bunun üzerine “Savaş esiri olarak sağ ellerinizin malik olduğu kadınlar (cariyeler) müstesna olmak üzere diğer bütün kocalı kadınlarla evlenmeniz de size haram edildi.” ayet-i kerimesi indi. Yani Allah’ın size harp ganimeti olarak nasip ettikleri helâldir, denmiştir. Biz de bu ayetin gelmesi üzerine onlarla münasebeti helâl saydık.
Taberanî İbni Abbas (r.a.)’tan tahric ederek şöyle demiştir: Ayet Huneyn günü inmiştir. Allah Teâlâ Huneyn fethini müyesser kılınca müslümanlar Ehl-i Kitap kadınlardan kocaları bulunan bir takım kadın esirler elde ettiler. Bir erkek kendi payına düşen esir kadına yaklaşmak istediğinde kadın “Benim kocam var” diyordu. Mesele hakkında Resulullah (a.s.)’a soruldu. Hemen bu ayet nazil oldu.
“Aranızda gönül hoşluğu ile uyuştuğunuz şey (miktar) hakkında üstünüze bir vebal yoktur” kısmının iniş sebebi şudur: İbni Cerir et-Taberî Amra b. Süleyman’dan, o da babasından naklediyor. Babası şöyle demiştir: Hadramî’nin söylediğine göre bir takım erkekler mehir takdir ve tespit ederler, sonra da onlardan bir ödeme güçlüğüne düşerdi. Bunun üzerine: “O mehrin miktarını ta-rin ettikten sonra aranızda gönül hoşluğu ile uyuştuğunuz şey (miktar) hakkın-ia üzerinize bir vebal yoktur” ayet-i kerimesi nazil oldu. [1][37]
Açıklaması
“Muhsanat (= evli kadınlar)” lafzı yukarıda geçen ve nikâhlanması haram lan “anneleriniz, kızlarınız…” ayetine matuftur.
Mana şöyledir: Evli olan kadınları nikahlamanız da size haram kılmmış-ır. Ancak bizimle kâfir düşmanlar arasında dini koruma gayesiyle vuku bulan, ömürmek için ele geçirmek ve işgal arzusuyla olmayan meşru cihad neticesi lınan esir kadınlar bu hükmün dışındadırlar. Ayet-i kerime kocalı kadınları ikâhlamanın haram olduğuna delildir. Fakat esir alınan kadınlar bundan ha-îçtirler. Eğer kocaları kâfir olarak daru’l-harpte kalırlarsa, onları esir almanız ski nikâhlarını düşürür, fesheder.
Esir edilen kadınlardan biriyle evlenmek, o kadının kefalet altına alınması, ırzını ayaklar altına düşürmekten veya karnını doyurma yolu aramaktan korunması için bir usuldür.
“Kadınlar” kaydı, genellik ifade edip her evli kadını da içine alsın diye getirilmiştir.
“Kitabellah” diye masdar ile getirilmesi tekit ifade etmesi içindir. Yani, Allah size bunu yazdı, farz kıldı; başka bir tabirle: “Allah, bu çeşitleri haram kıldığını kuvvetli bir şekilde takdir etti, şüphe ve değiştirme olmaksızın maslahata uygun şekilde sabit olarak farz kıldı,” demektir.
Allah Teâlâ, zikredilen muharremât (haram kılınanlar) dışındaki kadınları ise size helâl kıldı.
Bunun dışında kalanlar, namuslu ve zinaya sapmamış kimseler olarak mehir olmak üzere vereceğiniz mallar ile istemeniz için size helâl kılınmıştır. Mallarınızı zina yolunda ziyan etmeyin ki mallar elinizden çıkıp fakirliğe düş-meyesiniz. Size helâl olan bu kadınlardan evlendiğinize ecri, yani mehri veriniz. Kadından istifade etmenin mukabili olduğu için mehire ecir ismi verilmiştir. Bu hüküm Allah Teâlâ tarafından farz kılınmıştır.
“Ferîdaten” lafzı, ya ‘farz kılınmış’ manasına ‘ecirler* lafzından haldir; ya da tekit edici masdardır; Allah onu bir farz kıldı, demek olur. Çünkü mehir, evllik akdi yapılırken tayin ve tespit edilir. Nitekim “Eğer onlara bir mehir tayin etmiş bulunursanız” (Bakara, 2/237) ve “Kendileriyle temas etmediğiniz, yahut kendilerine bir mehir tayin eylemediğiniz kadınlar…” (Bakara, 2/236) ayetlerinde böyledir.
Yahut da maksat, zevcenin hakkı olan ve Allah Teâlâ’nm farz ve meşru kıldığı, kesin bir şekilde emrettiği mehri ödemeye teşviktir; bunda pazarlığa veya ondan kaçmaya imkân yoktur.
Lâkin evlilik akdinden sonra yapacakları anlaşma ve uyuşmalar sebebiyle de eşlere herhangi bir günah veya sıkıntı da olamaz. Kadın, kocasının mehir borcunun hepsini veya bir kısmını affedebilir, hibe edebilir, yahut koca mehir miktarını arttırabilir; beraberce anlaşıp karar verirlerse, bu hususlarda herhangi bir mani yoktur. Tespit edildikten sonra mehir miktarında anlaşarak yapılacak indirme, hepsini terk etme veya arttırma mubahtır, meşrudur. Zira evlilikten maksat bu birlikteliğin, samimilik, sevgi, yardımlaşma ve şefkatten oluşan metin bir temel üzere kurulu olmasıdır. Allah Teâlâ, mahlukatm hayrı nerededir, niyetler nedir, hepsini bilir. Onlar için tedbir ve takdir ettiği hükümlerde hikmet sahibidir; lütuf ve rahmetiyle haklarından sadece hayır ve salâh olacak şeyleri meşru kılar. [2][38]
Cariye İle Evliliğin Şartları, Fuhuş İrtikâp Ederlerse Cezası
25- Sizden kim hür ve müslüman kadınları nikâhla alacak bir bolluğa güç yetiremezse o halde sağ ellerinizin malik olduğu mümin cariyelerden (alsın). Allah sizin imanınızı çok iyi bilendir. Kiminiz kiminizden (meydana gelmişsiniz)dir. O halde -iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyen kadınlar olmak üzere- onlarla, sahiplerinin izniyle nikahlanın. Ücretlerini de maruf şekilde onlara verin. Onlar evlendikten sonra bir fuhuş irtikâp ettikleri takdirde o zaman üzerlerine hür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı verilir. (Cariyeler almak hususundaki) bu (izin), içinizden sıkıntıya düşmekten (zinaya sapmaktan) korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah hakkıyla yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.
Açıklaması
Hür kadınlarla evlenmek için lâzım gelen mal ve imkânı olmayan kimse, cariyelerle evlenebilir. Ayette cariyeler hakkında, onlara kıymet verilerek ve erkek ile kadın köle için “fetât-fetâ= genç” kelimelerinin kullanılabileceğini göstermek üzere “feteyât (=genç kızlar)” tabiri geçmiştir. Buharî’de rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurur: “Biriniz katı şekilde “Kölem, cariyem” demesin. Köle de (efendisine) “Rabbim” demesin. Sahibi olan kişi “Delikanlım, genç kızım” desin. Köle de “Efendim, Hanımefendim” desin. Çünkü hepiniz kullarsınız. Rab ise, Allah azze ve celle’dir.”
Burada “muhsanât”tan murad, hür kadınlardır. Zira “memlûkat= cariyeler” mukabilinde kullanılmıştır. Hür kadının şanı namuslu olmaktır, cariyelerin zaruret ve şartlar dolayısıyla zinaya düşmeleri ihtimali daha çoktur. O yüzden Ebu Süfyan’m karısı Hind taaccüp içinde, Peygamberimize (s.a.) “Hür kadın da zina mı edermiş?” demiştir.
Ayetin zahiri, cariyelerle evlenmenin üç şartı bulunduğuna delâlet etmektedir.
1- Kocanın, hür kadına mehir verme imkânını bulamaması,
2- Zinaya düşmekten korkması,
3- Evleneceği cariyenin mümine olması, kâfire olmaması.
Hür kadın mehrinin miktarı şahıslara, hallere, zamanlara, mekânlara göre değişir. Her şahıs ve çevrenin örf bakımından münasip gördüğü miktar vardır. Bir erkek, hür bir kadının mehrini verebilecek kudrette bulunabilir. Ancak kadınlar o adamdan fiziği yahut ahlâkı kötü olduğu için kaçabilir. Yine bir adam, hür kadına karşı gözetmesi gereken nafakası ya da ona diğer karısıyla eşit şekilde davranması gibi haklan yerine getirmekten aciz kalabilir. Halbuki cariyenin böyle hakları yoktur.
Hanefiler, mehrin en az miktarını çeyrek dinar (üç dirhem) olarak takdir etmişlerdir.[3][39] Bazıları on dirhem olduğunu söylemiştir. Sünnet’te sabit olduğuna göre Peygamberimiz (s.a.) evlenmek isteyen bir adama “Demirden bir yüzük de olsa, bulup buluştur” [4][40] buyurmuştur. Ashâb-ı kiram’dan birisi karısıyla Kur”ân-ı Kerim öğretmek şartı üzere evlenmiştir.
Şeriat cariyelerle evlenme meselesinde bu şartlan, ortaya çıkabilecek bazı zararlara mani olmak için lüzumlu görmüştür. En önemli zarar çocuğun da köle olması hususudur. Çünkü, kölelik ve hürriyet bakımından çocuk anneye tabidir. O bakımdan ayetin sonunda “Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır” buyurulmuştur.
İmam Ebu Hanife, hür bir kadın bulamayan kimsenin cariye ile evlenmesinin caiz olduğu kanaatine sahip olmuştur. Hür kadının mehrini verme imkânı bulunsun veya bulunmasın, zinaya düşme korkusu duysun veya duymasın, cariye müslüman olsun ya da olmasın, durum değişmez. Şunlar gibi pek çok ayet-i kerimenin umumi manasına göre amel edilebilir: “Sizin için helâl olan kadınlardan nikahlayın.” (Nisa, 4/24); “Sizden evvel kitap verilenlerden muhsan olan kadınlar da… (helâldir).” (Maide, 5/5). Hepsinin ifadesi Ehl-i Kitap olanlarla cariyeleri içine almaktadır ve mehir verme gücü ile zina korkusu şartı da getirilmemiştir.
Bu ayetin yukanda zikredilen genel hükümleri tahsis etmesi uygun da değildir. Zira birincisi, ayet, sayılan şartlara şart mefhumu ve sıfat mefhumu yoluyla delâlet etmektedir. Onlar da İmam Ebu Hanife (r.a.)’nin görüşüne göre hüccet kabul edilmez. İkincisi, hüccet kabul edilse bile, şartlarda noksanlık olduğu ya da sıfat bulunmadığı zaman her iki mefhum, mubah olmamayı gerektirir. Mubah olmama da haramhğm veya mekruhluğun sabit oluşundan daha umumidir. Ona göre şartlar bulunmadığında murad kerahetin ve haramlığın sübutu-nun caiz oluşudur. Fakat kerahet ciheti, umumi hükümlere muhalefet hususunda daha hafif olduğundan taayyün eder. “Bu, içinizden zinaya düşmekten korkanlar içindir” cümlesi bir şart değildir, ayetlerin gereğinin genelliğinden ötürü, ıslâh ve uygun olana irşad manası taşımaktadır.
Şafiîlerin cevapları ise şöyledir: Bu umumî hükümler, genel olanın hususî olana muhalif olması dışında bu ayet-i kerimeye zıt değildir. Hususi olan ise genel olandan önce gelir. Hanefiler de çocuğu kölelikten korumak maksadıyla ayetlerin genelliğini, evlenecek hür bir kadın bulamayan kişi hakkında tahsis etmişlerdir. Bu mana da, hür kadına verecek miktar mehri bulamama ve zinaya düşme korkusu bulunması durumunda tahsis etmeyi gerektirir. Hem sonra ayet cariye ile nikâhlanmayı, zinaya düşme korkusu ve hür kadının mehrini bulamama zarureti ve cariyenin müslüman olması şartıyla mubah kılmıştır. Onun dışında ise asıla, yani cariye nikahlamanın menedildiği hükmüne dönülür.
Ayet-i kerimenin “Allah sizin imanınızı çok iyi bilendir. Kiminiz kiminiz-dendir. kısmına gelince, manası şöyledir: Sizler ey müminler, işlerin zahiri ile mükellefsiniz, gizli ve bâtın tarafları Allah Teâlâ’ya aittir. İman hususunda zahiri hale göre amel edin. Cariyede imanın zahiri kâfidir, yakinî olarak imanını bilmek şart değildir. Çünkü buna bir yol bulamazsınız ki… Sizler ile cariyeler bir bakıma aynı cinstensiniz. Hepiniz insansınız, aynı asla, yani Hz. Adem (a.s.)’e bağlısınız. Diğer yandan iman yönünden cariyeler ile ortaksınız. Çünkü faziletlerin en büyüğü imandır. O halde zaruret durumlarında cariyeleri nikâh-lamaktan geri durmayınız. Bu hüküm, cariyelerin durumunu yükseltmek ve hür kadınlara eşit hale getirmek demektir.
Daha fazla teşvik için müteakip cümlede Allah Teâlâ cariyelerle evlenme emrini bir daha tekrarlamış, onların nikâhını da ehillerinin rızasıyla olması kaydını getirmek suretiyle hür kadınların nikâhı gibi kılmıştır. Ehil, cariyenin efendisi veya maliki, sahibi manasınadır. Çünkü iman, cariyelerin kadrini kıymetini arttırmıştır.
Fukaha, cariye ve kölenin evlenmesinin efendisinin izni şartıyla olduğu hükmünde ittifak etmiştir. Delil bu ayet ile İbni Mace’nin rivayet ettiği İbni Ömer (r.a.) hadisidir: “Hangi köle efendisinin izni olmaksızın evlenirse o zina etmiş olur.” İzin bulunmadığı takdirde, Şafîîlere göre nikâh batıldır, sahih değildir. Diğer fakihlere göre ise fuzûlî kişinin akdinde olduğu gibi geçerli değildir, efendisinin iznine bağlıdır.
Cariye, kendisine mehir vermek icap etmesi bakımından hür kadın gibidir. Ayet-i kerimede “Ücretlerini (mehirlerini) maruf şekilde kendilerine verin” buyurulmuştur. Onlara mehirlerini güzel muamele, mehr-i misil, sahibinin izni ile olmak gibi aranızda maruf olan şekilde veriniz, demektir.
İmamların çoğunluğuna göre cariyenin mehri efendisine aittir. Çünkü efendisinin sahib olduğu cinsî olarak istifade menfaati karşılığında mehir icap eder. Buna hak sahibi olan da efendisidir. Aslında köle hiç bir şeye malik değildir. Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Allah, hiçbir şeye kudreti yetmeyen memlûk (başkasının mülkü olan köle) bir kulu misal verdi…”(Nahl, 16/75). Hadis-i şerifte de “Köle ve elindeki, efendisinindir” buyurulur.
İmam Malik ise, “Mehir, zevcenin koca üzerindeki hakkıdır, cariyenin mehri de kendinindir, ayetin zahiri ile amel edilir”, demiştir. Cumhurun ona cevabı şöyledir: Ayetten murad “Sahiplerinin izni ile onlara mehirlerini veriniz” veya “Mehirlerini onların ehil ve sahiplerine veriniz” demektir. Mehrin cariyelere izafe edilmesi, mehrin icap ettiği hususunu tekit ve takviye içindir.
Lâkin cariyelerin mehri hak edebilmelerinin şartı, iffetli, namuslu ve sizinle evlenmiş olmalarıdır. Açıkça zina için kiralanan (müsâfihât), yahut gizlice dost edinerek zina eden kadınlardan olmamalıdırlar. Cahiliye zamanındaki örfe göre zina iki çeşitti: Bunlar, alenen yapılan (sifâh), gizli yapılan (it-tihâz-ı ahdân= dost tutma) zinalardır ki Allah Teâlâ her iki çeşidini de haram kılmıştır: “Fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayın.” (En’âm, 6/151); “De ki: Rabbim ancak fuhşu, onların açığını ve gizlisini haram etmiştir.” (A’raf, 7/33).
Burada “muhsanât”tan iffetli kadınlar, “müsâfihâtf’tan istediği her adama kendini zina için kiralayan kadınlar, “müttahizât-ı ahdân”dan ise belirli bir dost tutan zinacı kadınlar murad edilmektedir.
Hür erkeğin kendisiyle evlenmek istediği cariyede iffetli, gizli ve açık zinadan uzak olması şartının koşulma sebebi şudur: Cahiliye devrinde insanlar zina yolunda çalıştırıp para kazanmak maksadıyla cariyeler satın alırlardı. Hatta münafıkların reisi İbni Ubeyy cariyelerini, müslüman olmalarından sonra bile zina etmeye zorlardı. O sebepten şu ayet nazil olmuştu: “Dünya hayatının geçici menfaatini kazanacaksınız diye cariyelerinizi, eğer kendileri de iffetli olmak isterlerse, siz fuhşa, zinaya mecbur etmeyiniz” (Nur, 24/33).
Sonra Allah Teâlâ, zina eden cariyeye gereken had cezasını beyan etmiş ve “Onlar evlendikten sonra bir fuhuş işlediler mi o vakit…” hükmüyle ona verilecek cezanın hür kadmmkinin yarısı miktarı olduğunu ifade etmiştir. Yani cariyeler evlenip de iffet ve şereflerini koruma imkânı bulduktan sonra zina edecek olurlarsa, cezalan hür kadınların had cezalarının yansı kadardır. Hür kadının cezası “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.” (Nûr, 24/3) ayet-i kerimesi gereğince yüz değnek olduğuna göre, cariyenin cezası elli değnek olur. Kur’an’m delâlet ettiği ceza budur. Cariyeler hakkında recm cezası yoktur. Çünkü recm cezası yanlanmaz. Sünnet-i Nebeviyye de evli olmayan cariyenin had cezasının ne olduğunu göstermiştir. Sahihayn’da Zeyd b. Hâ-lid el-Cühenî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) Efendimize zina eden ve evli de bulunmayan cariye hakkında sorulmuş, O da şu cevabı vermiştir: “Ona had vurunuz. Sonra (yine) zina ederse yine had vurunuz. Sonra (yine) zina ederse yine had vurunuz. Sonra örülmüş bir ip (gibi değeri az bir şey) karşılığında da olsa onu satınız.”
Ayetin “Onlar evlendiklerinde” ifadesiyle başlatılmasmdaki sebep, “evlilik, haklarında had cezasını da yükseltir” şeklindeki bir tevehhüme mani olmaktır. Bu, şart yerine geçecek bir kayıt değildir, mefhumu yoktur.
Daha sonra Allah Teâlâ “Bu (izin) içinizden sıkıntıya (zinaya) düşmekten korkanlar içindir” ifadesiyle cariyelerle evliliğe, mubah olması için başka bir şart daha zikretmektedir. O da zinaya düşme korkusudur. İmam Şafiî (r.a.)’nin çıkardığı hüküm budur. Fakat İmam Ebu Hanife (r.a.) bunu bir şart olarak görmemiş, daha uygun olanla gösterme yani irşad olarak kabul etmiştir.
Bunların arkasından Allah Teâlâ, cariyelerle evlenme hususunda edebî, ahlâkî genel bir tavsiye zikretmiştir: “Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır.” Yani cariyeleri nikâhlamaktan geri durmanız, sizin için onları nikâhla-maktan -her ne kadar zaruret dolayısıyla bazı şartlarla mubah olsa da- daha hayırlıdır. Çünkü bu işte doğacak çocuğu köle olmaya maruz kılma gibi bazı zararlar söz konusudur. Ayrıca cariyeler genellikle düşük ahlâklı, mübtezel, her yere girip çıkan, orda burda dolaşan kadınlardır. Bunlar zillet ve bayağılık halleridir ki onları sevenlere de intikal eder. Zira efendilerin cariyeler üzerindeki hakkı evlilik hakkından daha kuvvetlidir. Efendinin onları istihdam etme, birlikte yolculuğa çıkma, satma gibi hakları bulunmaktadır ki bütün bunlarda kocalar üzerinde pek büyük meşakkatler, zorluklar husule getirir. Deylemî’nin Müsned’inde Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Hür kadınlar evin salâh ve selâmeti, cariyeler ise helakidir.” Abdurrazzak Musannefinde Hz. Ömer’in (r.a.) şöyle dediğini tahric eder: “Kul, hür bir kadınla nikahlanınca kendi yarısını azad eder, bir cariyeyle nikahlanınca da kendi yarısını köleleştirmiş olur.”
“Allah, Gafur ve Rahim’dir.” Allah’ın mağfireti geniş ve çoktur. Onları ni-kâhlamaya sabredemeyeni affeder. Cümlede, bu işten uzaklaşmaya işaret vardır. Cenab-ı Hak, kulundan sadır olan, mümin cariyeleri küçük görme gibi hataları bağışlar. O’nun rahmeti de geniştir, çoktur. Zira cariyelerle evlenme ruhsatı vermiş, Şeriatın hükümlerini güzelce açıklamıştır. [5][41]