sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 19. VE 21. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 19. VE 21. AYETLER
30.05.2025
10
A+
A-

İslâm’da Kadınlara Davranış

 

(Zorla kadınlara mirasçı olmanın, evlenmelerini engellemenin, zorla mehirle-rinden bir şeyler almanın haram kılınması ve onlarla iyi bir şekilde geçinmek)

19- Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl olmadığı gi­bi, -onlar apaçık bir hayasızlık işleme­dikçe- kendilerine verdiğinizden bazı­sını elde edebilmek için onları zorla­manız da helâl değildir. Onlarla iyi ge­çinin; şayet onlardan hoşlanmadınızsa hoşunuza gitmeyen şeyde Allah çok hayır takdir etmiş olabilir.

20- Eğer bir eş bırakıp da yerine bir başka eş almak isterseniz öbürüne yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile ondan hiçbir şey almayın. Onu bir ifti­ra ve apaçık bir günah diye alır mısı­nız?

21- Hem birbirinize karışmış ve onlar sizden kuvvetli bir söz almışken onu nasıl alabilirsiniz?

 

Nüzul Sebebi

 

“Ey iman edenler… size helâl değildir” mealindeki 19. ayet-i kerimenin nü­zulü ile ilgili olarak Buharî, Ebu Davud ve Nesaî, İbni Abbas’tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Erkek öldüğünde onun velileri karısını almaya herkesten çok hak sahihi idiler. Onlardan birisi dilerse karısı ile evlenebilirdi. Diledikleri takdirde de başkasıyla evlendirirlerdi. O kadının durumu hakkında akrabala­rından daha çok hak sahibi idiler. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil ol­du.

İbni Ebî Hatim ve İbni Cerîr et-Taberî de hasen bir sened ile Ebu Umâme Sehl b. Humeyd’den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Ebu Kas b. el-Esved vefat ettiğinde onun oğlu babasının hanımı ile evlenmek istedi. Cahiliye döne­minde böyle bir haklan vardı. İşte bunun üzerine Yüce Allah, “Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir” buyruğunu indirdi.

Müfessirler derler ki: Cahiliye döneminde ve İslâm’ın ilk yıllarında Medi-neliler, birisi ölüp de geriye hanımını bırakmışsa o adamın başka bir kadından olma oğlu yahut onun asabesinden olan akrabaları gelip elbisesini o kadın üze­rine bırakırdı. Böylelikle bu kişi, bu kadın üzerinde kadının kendisinden de, başkalarından da daha bir hak sahibi olurdu. O kişi eğer o kadınla evlenmek isterse, mehirsiz olarak evlenirdi. O kadının aldığı tek mehir sadece ölenin ona vermiş olduğu mehirden ibaret olurdu. Dilerse de kendisinden başkası ile ev­lendirir ve onun mehrini kendisi alır ve kadına bir şey vermezdi. Dilediği tak­dirde ise onu zorlar, ona zarar verir; böylelikle kadının ölenden aldığı mirası kendisine fidye vermesini sağlar yahut da kadın ölür ve kendisi kadına mirasçı olurdu. Ensar”dan Ebu Kays b. el-Esved vefat edip de geriye yine Ensar’dan Kubeyşe adında bir hanım bırakmıştı. O kadından başkasından olma ve Hısn adındaki oğlu gelip elbisesini bu hanım üzerine bıraktı. Böylelikle o kadının ni­kâhına mirasçı oldu, sonra da o kadını terk etti. O kadına yaklaşmadığı gibi ona zarar vermek kasdıyla ona herhangi bir harcamada da bulunmadı. Kadı­nın malını kendisine fidye vererek kurtulmasını sağlamak istemişti. Kadın Re-sulullah’a gidip şikayette bulundu. Hz. Peygamber ona şöyle buyurdu: “Hak­kında Yüce Allah’ın emri gelinceye kadar git, evinde otur.” Bunun üzerine Allah bu ayeti inzal buyurdu. [1][26]

 

Açıklaması

 

İslâm’dan önce kadın, hakkı yenen bir varlıktı. Yüce Allah evlilik husu­sunda onun bir takım haklarını belirledi ve ona haksızlık yapılmasını yasakla­dı. [2][27]

 

1- Bizzat Kadınlara Mirasçı Olmanın Haram Kılınması:

 

Kadın miras alınacak bir mal değildir ve ölenin karısı miras olmaz. Ey müminler! Cahiliye halkını taklit edip mal ve eşyaya mirasçı olduğunuz gibi, kadınları miras almanız ve kadınlar hakkında dilediğiniz gibi -onlar bu işten hoşlanmadıkları halde- tasarruf etmeniz ve sizden herhangi bir kimsenin di­lerse o kadınla evlenmesi, dilerse bir başkasıyla evlendirmesi, dilerse evlen­mesine engel olması şeklinde onlarda dilediğinizce tasarruf etmeniz helâl de­ğildir. [3][28]

 

2- Kadını Engellememek:

 

Yani kadının evlilikten alıkonulması ve sıkıştırılması da helâl değildir. Ka­dınları miras almanız da, elinizden kendisini kurtarması için miras yahut me-hir ve buna benzer bir malı size bedel olarak verinceye kadar sıkıştırmanız da helâl olmaz. İbni Cerîr’in rivayetine göre İbni Zeyd şöyle demiştir: Mekke’de Kureyşlilerden herhangi bir kimse soylu bir kadın ile evlenir; kimi zaman bu kadın ile uyuşamaz, o da kendisinin izni olmadıkça evlenmemesi şartı ile on­dan ayrılırdı. Bunun üzerine gider şahit getirir ve kadının aleyhine olan bu du­rumu belgelendirirdi. Bir kimse gidip o kadına talip oldu mu, eğer dilediğini ona verir ve razı ederse evlenmesine izin verirdi; aksi takdirde müsaade etmez­di. Çoğu zaman da bir mal verip kendilerini kurtarmaları için kadınları baskı altında tuttukları oluyordu.

Kadınları zorlamayı yasaklamaya dair hitap ya kocalaradır yahut da öle­nin zevcesini miras alıp, öldüğünde oğlunun bırakacağı mirası alıncaya kadar o kadını evlenmekten alıkoyan müteveffanın velilerinedir. Ya da bizzat kadının velilerinedir. Ancak bu kabul edilemez. Çünkü kadının velileri o kadına bir şey vermemişlerdir ki, ona verdiklerinin bir kısmını almaları söz konusu olsun. Yüce Allah’ın, “Kendilerine verdiğinizden birazını elde edebilmek için” buyru­ğundan kasıt, onlara verdiğiniz mehri yahut bir kısmını veya kadının sizin üzerinizdeki haklarından bir hakkı ya da bunlardan herhangi birisini, onu zor­da ve baskı altında tutarak size bırakmaları için onlara zarar vermeyiniz, de­mektir.

Daha sonra Yüce Allah kendilerini zorlamanın yani engelleyip sıkıştırma­nın helâl olduğu tek bir hali istisna etmektedir. Bu da zina, hırsızlık, itaatten uzak durup boyun eğmemek gibi apaçık hayasızlık hali, şer’an ve örfen hoşla­nılmayan buna benzer diğer işler. İşte o takdirde erkeklerin verdikleri mehir ve onun dışındaki mallarını geri almak için kadınları zorlamaları caizdir. Çün­kü kötü davranış kadın tarafindandır. Bu hayasızlığın apaçık yani belirgin ve sabit olmasının şart koşulması, erkeğin aşırı gayreti, suçsuz olan zevcesi hak­kında ya da iffetli olan hanımı hakkında hüküm vermekte aşın davranması se­bebiyle mücered kötü zan ve itham sebebiyle onu zorlamanın engellenmesi ve bu durumda erkeğin zulme düşmesinin önlenmesi içindir. [4][29]

 

3- İyilikle (Maruf ile) Geçinmek:

 

Bunun anlamı güzel sözlü, iyi davranışlı olmak, nafaka ve mesken temi­ninde insaflı hareket etmektir. Kadın hassas duygulara sahip bir varlıktır. Er­keğin kadında görmekten hoşlandığı şeyleri kadın da erkekte görmekten hoşla­nır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kadınların üzerlerindeki hakla­rı gibi maruf bir şekilde kendilerinin de hakları vardır.” (Bakara, 2/228). Resu-lullah (s.a.) da İbni Asâkir’in Hz. Ali’den rivayetine göre şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız ailesi için en hayırlı olanınızdır ve ben aranızda ailesine en hayırlı olanım.” Güzel geçinmek ve sürekli güleç yüzlülük Hz. Peygamberin ahlâkı cümlesindendi. O ailesiyle şakalaşır, onlara güzel söz söyler, nafakalarını geniş tutar, hanımları ile gülüşür, hatta Hz. Aişe ile bir sevgi gösterisi olmak üzere koşu yarışı dahi yapardı. Her gece bütün hanımlarını geceyi geçireceği hanımın odasında toplar, kimi zaman hepsiyle birlikte akşam yemeğini yer, sonra da her birisi kendi odasına çekilirdi. Yatsı namazını kıldı mı kendi evine girer, uyumadan önce kısa bir süre aile halkıyla sohbet eder, böylelikle onların gönlünü hoş tutardı. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki Resu-lullah’ta sizin için uyulacak güzel örnekler vardır.” (Ahzab, 33/21). Hz. Peygam­ber İbni Ömer’in rivayet ettiğine göre Veda Haccı hutbesinde şöyle buyurmuş­tur: “Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiyesinde bulununuz. Onlar sizin yanınızda esir gibidirler. Siz onları Allah’ın emaneti ile aldınız. Allah’ın adı ile onların namusları size helâl kılındı. Sizin onlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Namusunuzu kimseye çiğnetmemek, maruf her­hangi bir hususta size karşı gelmemek onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yap­tıkları takdirde maruf ölçüler içerisinde onların giyimlerini, yiyeceklerini karşı­lamanız da onların hakkıdır.”

Yüce Allah’ın, “Onlarla iyi geçinin” buyruğundaki emir, cahiliyedeki duru­mu red içindir. Çünkü erkekler kadınlarla kötü bir şekilde geçinir, onlara kaba söz söyler, onlara zarar vermeye çalışırlardı.

Şayet huylarındaki bir kusur yahut yaratılışlarındaki çirkinlik veya ev hizmeti gibi yapmaları gereken bir işteki kusurları ya da sizin ondan başkası­na meyletmeniz gibi bir sebep dolayısıyla onlardan hoşlanmayacak olursanız, sabrediniz. Onlara zarar vermek ve onlardan ayrılmakta acele etmeyiniz. Allah onlarda bir çok hayırlar yaratmış olabilir ve onları sizin için hoşlanılacak, razı olunacak zevceler kılabilir yahut da Allah size onlardan asil ve salih evlâtlar verebilir. Hz. Peygamber Müslim’in Ebu Hureyre’den rivayetine göre şöyle bu­yurmuştur: “Mümin bir erkek mümin bir kadından büsbütün nefret etmesin. Eğer bunun bir huyundan hoşlanmıyor ise bir başka huyundan hoşlanır.” Yani ondan ayrılmaya kendisini itecek şekilde büsbütün ona buğzetmesin. Aksine affetsin, bağışlasın ve hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelerek hoşuna giden, sevdiği şeyleri görmeye çalışsın. Eğer erkek konu ile ilgili hadis ve ayet üzerin­de düşünüp gereklerince amel edecek olursa, mutluluğun farkına varır, aileye de mutluluğu tattırır, helâlin en çok buğzedilenine (yani boşanmaya) götüre­cek, bedbahtlığa ve hüsrana düşürecek bütün anlaşmazlıklardan uzak durabi­lir. [5][30]

 

4- Mehrin Ttümünde Kadının Hakkı:

 

İnsanlarda ve insanın tabiatında zulüm oldukça eskidir. Zalim olan erkek, âdeten kendi gücüne ve boşama hakkının elinde olmasına güvenir. Erkeklerin kadınlara yaptıkları zulüm ve açgözlülüklerinden bir tanesi de şu idi: Erkek karısını boşamak istedi mi ona vermiş olduğu mehri geri almaya çalışırdı. Bu­nun için de pek çok yollara baş vurur, türlü şekillerde baskı altında tutardı. Bunlardan bir tanesi ise kadını apaçık hayasızlıkla itham etmekti. Yüce Allah bunu, “Eğer bir işi bırakıp da yerine bir başka eş almak isterseniz…” ayeti ve, “Hem birbirinize karışmış…” ayeti ile yasaklamakta, böyle bir işi apaçık bir iftira ve bir günah olarak değerlendirmekte, kadın ile içli dışlı olup da erkekler­den çok ağır bir söz alınmasından sonra, böyle bir şeyi yapmalarını reddetmek­te ve şöyle buyurmaktadır:

Eğer sizler hoşunuza gitmeyen bir hanımın yerine bir başkasını almak istiyor iseniz, sabrediniz ve güzel bir şekilde ayrılınız. O kadını apaçık bir ha­yasızlıkla itham etmeyiniz, ona verdiğiniz mehirden geri bir şey almayınız. İsterse yaptığınız bu ödeme pek büyük bir mal olsun. Daha sonra Yüce Allah şu buyruklanyla onların bu tutumlarını reddetmekte ve onları azarlamakta­dır:

  1. a) “Onu bir iftira veya apaçık bir günah diye alır mısınız?” Yani iftira ede­rek, haksız yolla ve günah kazanarak mı?

Burada iftiranın uygunluğu şöyle açıklanır: Bu iftira (bühtan) yalan iftira­dır. Bu da ya batıl oluşu dolayısıyla insanı hayrete düşüren her batıl için büh­tan tabiri kullanıldığındandır ya da “hayasızlık (fahişe)” ithamının kadına ya­pılması dolayısıyladır. Bu ise kadını tenkit etmektir ve ona bir zulümdür. Ya da ondan mehir almak için kadını batıl olan bir itham ile karşı karşıya bırakmak dolayısıyla bu kelime kullanılmıştır.

  1. b) Sizler herhangi bir günah, Allah’ın sınırlarına bağlılık konusunda her­hangi bir kusur olmaksızın kadınların mehirlerini almayı nasıl helâl kabul edebilirsiniz ve nasıl alabilirsiniz? Halbuki bundan önce siz birbirinizden ya­rarlanmış yahut karşılıklı olarak birbirinizle içli dışlı olmuştunuz. Sizin bu du­rumunuz kimi zaman çocuğun doğmasına da sebep olabilir. Böyle bir bağı nasıl koparabilirsiniz? Kadının gizli kalması gereken hallerini nasıl açığa vurursu­nuz, onun adını nasıl kötüye çıkartabilirsiniz? Haksızlıkla, kızgınlıkla malına tamah ederek bunu nasıl yapabilirsiniz? Halbuki siz çalışabilir ve mal kazana­bilir durumdasınız.
  2. c) Onlar sizden oldukça sağlam bir söz almışlardı. Yani arkadaşlık ve iyi geçinmek, haklarına riayet edip bağlı kalmak hususunda sizden kesin bir söz almışlardı. Katade ve Mücahid der ki: Buradaki söz Yüce Allah’ın kadınlar le­hine erkeklerden şu buyruğu ile aldığı sözdür: “Ya iyilikle tutmak yahut güzel­likle salmak…” (Bakara, 2/22). Yüce Allah’ın buradaki sözü “kuvvetli” olmak ile nitelendirmesi, sözün alabildiğine sağlam ve önemli oluşundan dolayıdır. Der­ler ki: Yirmi günlük bir arkadaşlık, bir akrabalık gibidir. Peki ya eşler arasında meydana gelen birliktelik ve içlilik dışlılık ne olabilir?

Böyle bir fiil, Yüce Allah’ın şu buyruğunda takdir buyurmuş olduğu sevgi ve rahmet bağını koparmaktır: “Sizin için nefislerinizden sükûn bulacağınız ve aranızda sevgi ve esirgeme kıldığı eşler yaratmış olması da onun ayetlerinden-dir. Şüphesiz bunlarda iyice düşünecek bir topluluk için ayetler vardır.” (Rum, 30/21). [6][31]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.