sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 174. VE 176. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 174. VE 176. AYETLER
12.07.2025
6
A+
A-

İnsanların “Nurun Mübin=Apaçık Nur” Olan Kur’ân’a İmana Davet Edilmeleri

 

174- Ey insanlar! Rabbinizden size apa­çık bir delil gelmiştir. Size apaçık bir nur da indirdik.

175- Allah’a iman edenleri ve ona sarı­lanları o rahmetine ve bol nimetine ka­vuşturacak, onları kendisine götüre­cek doğru yola eriştirecektir.

 

Açıklaması

 

Ey insanlar! Sizlere Allah’a iman gerçeğini, daha erdemli bir hayat için uy­gun toplumsal düzenleri açıklayan Rabbinizden sizlere ulaşan açık seçik bir belge ve kesin bir delil bulunmaktadır ki, bu da cahiliye döneminde aranızda yetişmiş bulunan güvenilir, ümmî, Arabî peygamber Muhammed (s.a.)’dir. Cahiliye döne­minde aranızda yetişmiş olmakla birlikte o dönemin bozuklukları ve pislikleri ile kirlenmemiş, aksine ilâhî risaleti yüklenmek için Rabbinin koruması altında özel bir terbiye ile yetişmiştir. O bakımdan yaşayışı, ahlâkı, gidişi ve liderliği itibariy­le en üstün bir örnektir. O, risaletinin doğruluğuna çok büyük ve pratik bir belge-iir: “Allah risaletini nereye bırakacağını en iyi bilendir.” (En’am, 6/124).

Biz sizlere bu apaçık delil ile birlikte yine hakkı açıkça ortaya koyan bir nur, bir ışık da indirmiş bulunuyoruz. Bu da akideyi ve yaşanılan düzeni tashih etmek üzere gelmiş bulunan Kur”ân-ı Kerim’dir. Katıksız tevhidi ortaya koy­muş; putperestlik ve şirke karşı sa^aş açmış; halihazırda tahrif edilmiş bulunan Yahudilik ve Hristiyanhğm tutarsızlığını beyan etmiş; doğru yolun (hidayetin) belirgin işaretlerini sapasağlam yerleştirmiş; Yüce Allah’a ibadetin yolunu açık­ça göstermiş; siyaset, savaş, barış ekonomi, toplumsal hayat, kâinata dair bilgi­ler gibi bütün alanlarda dosdoğru ahlâkî esasları ortaya koymuştur. Aynı za­manda bütün bunlar peygamberin şahsî yaşayışına ek olarak, bu dinin eşsiz ve terkedilmemesi gereken hak din olduğunun da açık bir belgesidir.

Buna bağlı olarak Allah’a iman edip Kur’ân’a ya da İslama sımsıkı bağla­nıp sarılanları ve onun nuruna tabi olanları Allah rahmetine sokacak, dünya ve ahirette lütfuyla onların hepsini kuşatacaktır. Yani Kur’an-ı Kerim sayesin­de onlara rahmet edip onları cennetine koyacak, sevaplarını artırıp mevkilerini yükseltecektir. İbni Abbâs şöyle der: Rahmet cennettir. Fazladan vereceği bir nimet ise onlara lütfedeceği, hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın hatırına gelmeyen lütuflar ve nimetlerdir [1][93] Ayrıca onları dünyada izzet, şeref ve üstünlük ile itikat ve amelde dosdoğru yola tabi olmak suretiyle, ahirette de cennete ve rızasına nail olmak suretiyle mutluluğu elde edecek noktaya da ulaştıracak, dosdoğru yola ulaşma başarısını onlara ihsan edecektir. Çünkü şerefli Kur’ân-ı Kerim’e sımsıkı yapışmadan, Muhammed Mustafa’nın sünnetine tabi olmadan özel bir hidayetin varlığı ve ilâhî tevfike mazhar olmak söz konusu değildir. Tirmizî Ali b. Ebî Tâlib’den Hz. Peygambe­rin şu buyruğunu rivayet etmektedir: “Kur’ân-ı Kerim Allah’ın dosdoğru yolu ve sapasağlam ipidir.” [2][94]

 

Kelâlenin Yahut Baba Ve Anne Bir Yahut Sadece Baba Bir Erkek Ve Kız Kardeşlerin Mirası

 

176- Senden fetva isterler. De ki: “Allah size babası ve çocuğu olmayan (kelâ-lehn mirası hakkında hükmü şöyle ve­riyor: Çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan bir erkek ölürse, bıraktığının yarısı kız kardeşe kalır, fakat (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi ona tamamen varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi kalmışsa bıraktığının üçte ikisi onlaradır. Eğer erkekli kadınlı bir çok kardeşi varsa erkeğe iki kadının hissesi kadar pay vardır. Şaşırırsınız (şaşırmayasınız) diye Allah size açıklı­yor, Allah her şeyi en iyi bilendir.

 

Nüzul Sebebi

 

Nesaî, Câbir’in şöyle dediğini nakleder: Bir gün, hastalandım. Resulullah (s.a.) yanıma geldi. Ey Allah’ın Rasulü! dedim. Kızkardeşlerime malımın üçte birini vasiyet edeyim mi? O bana: “İyilikte bulun” dedi. Ben: Ya yarısını? deyin­ce, o yine: “İyilikte bulun” dedi, sonra çıktı, sonra tekrar yanıma girip şöyle de­di: “Ben bu rahatsızlığının ölümünle sonuçlanacağı kanaatinde değilim. Allah hüküm indirip kız kardeşlerinin payını açıklamış bulunuyor ki, bu da üçte iki­dir.” O bakımdan Hz. Câbir “Senden fetva isterler. De ki: Allah size babası ve ço­cuğu olmayanın mirası hakkındaki hükmü şöyle veriyor…” ayet-i kerimesi be­nim hakkımda nazil olmuştur, derdi. Hafız İbni Hacer şöyle der: Bu, Hz. Câ­bir’in surenin baş taraflarında (yani 11. ayette) geçen kıssasından farklı, başka bir olaydır.

Bir rivayette de şöyle denilmektedir: Ben hastalandım. Resulullah (s.a.) yanıma girdi. Yedi kız kardeşim vardı. İbni Merdûveyh de Hz. Ömer’den, Resulullah (s.a.)’a kelâle’ye nasıl miras­çı olunacağını sorduğunu, bunun üzerine Yüce Allah’ın, “Senden fetva isterler, de ki: Allah size babası ve çocuğu olmayanın mirası hakkındaki hükmü şöyle veriyor…” buyruğunu indirdiğini rivayet etmiştir.

Ahmed, Buharî ve Müslim ile bazı kimseler Cabir b. Abdullah’ın şöyle de­diğini rivayet ederler: Hasta olup aklımın başında olmadığı bir sırada Resulullah (s.a.) yanıma geldi, abdest aldı, sonra o abdestten üzerime serpti, benim aklım başıma geldi ve şöyle dedim: Bir kelâle dışında kimse bana miras­çı olmuyor. Mirasım nasıl olacak? Bunun üzerine mirasa dair ayet-i kerime -ki bu ayeti kastediyor- nazil oldu.

Yine Buharî ve Müslim, el-Berâ’dan bunun inen son ayet olduğunu rivayet ederler ki, bundan maksat, feraize dair inen son ayettir. el-Hattabî şöyle der: Yüce Allah kelâle hakkında iki ayet-i kerime indirmiştir. Onlardan bir tanesi kışın nazil olmuştur ki, Nisa suresinin baş taraflarındaki ayet budur. Bu ayet-i kerimede hem bir icmal, hem de bir müphemlik vardır ki, zahirinden anlamın ne olduğu hemen hemen anlaşılamamaktadır. Daha sonra Yüce Allah diğer ayeti yaz mevsiminde indirdi ki, bu da surenin sonlarındaki ayettir. Bu ayet-i kerimede kış mevsiminde nazil olan ayette bulunmayan fazladan açıklamalar vardır. Böylelikle soru soran bu ayete gönderilmiş olmaktadır. Bununla orada anılan kelâle’den maksat açıkça anlaşılmış olmaktadır. Birinci ayet-i. kerime kışın inmiş ayet, ikincisi ise yazın inmiş ayet diye adlandırılmaktadır. [3][95]

 

Açıklaması

 

İlim adamları icma ile bu ayet-i kerimenin anne baba bir yahut sadece ba­ba bir kardeşlerin mirası hakkında olduğunu kabul etmişlerdir. Anne bir erkek ve kız kardeşlere gelince: Bunlar hakkında da surenin baş tarafında yer alan şu ayet-i kerime nazil olmuştur: “Eğer mirası aranan erkek veya kadın, çocuğu veya babası olmayan (ana bir erkek) veya kız kardeşi bulunursa bunlardan her birine altıda bir vardır.” (Nisa, 4/12).

Rivayet edildiğine göre Hz. Ebubekir hutbesinde şöyle demiştir: “Şunu bi­lin ki Allah’ın Nisa suresinde ferâize (miras hukukuna) dair indirdiği ayetlerin ilki, çocuk ve baba ile ilgili, ikincisi koca, zevce ve anne bir kardeşlerle ilgilidir. Nisa suresinin sonunda yer alan ayet-i kerimeyi de baba ve anne bir yahut baba bir erkek ve kız kardeşler hakkında indirmiştir. Enfâl suresinin sonundaki ayet-i kerimeyi de ulu’l-erham (yakın akrabalar) hakkında indirmiştir. [4][96]

Ey Peygamber! Senden Câbir b. Abdullah gibi babası ve çocuğu bulunma­yan, fakat asabeden kız kardeşleri bulunan kelâlenin mirası hakında fetva ver­meni isterler. Bunlar hakkında daha önce terekeden belli bir pay ayrılmamıştı. Anne bir kardeşlere, bir kişi olması halinde, altıda bir, iki ve daha çok olmaları halinde de üçte bir miras tayin edildi.

Kelâle ise, başın dört bir yanını kuşatan (ve taç anlamına gelen) el-İk-lü’den alınmıştır. Bu ise hem mirasçı hakkında, hem miras bırakan hakkında kullanılan bir isimdir. Mirasçı hakkında kullanılacak olursa, baba ve oğul dı­şındakiler kastedilir. Hz. Ebu Bekir şöyle der: “Kelâle baba ve oğlu dışında ka­lanlardır.” Eğer miras bırakan hakkında kullanılacak olursa, o takdirde anne ve babanın da çocuklarının da kendisinden miras alması söz konusu olmaksı­zın ölen kimsedir.

Oğlu olmadan ölen bir kişinin anne baba bir yahut baba bir kız kardeşi te­rekesinin yarısını alır. Hz. Ömer, kelâlenin hükmü hakkında tereddüde düşe­rek Buharî ile Müslim’de sabit olduğuna göre şöyle demiştir: “Üç şey vardır ki, onlar hakkında Resulullah (s.a.)’m bize kendisine nihaî olarak başvuracağımız bir açıklama bırakmış olmasını çok arzu ederdim. Bunlar dede, kelâle ve riba türlerinden bir tür.” (Burada kastedilen riba türü Bakara suresinin sonlarında­ki ayetlerde geçmektedir.) İbni Mâce de Sünen’inde “Kelâle, riba ve halifelik” lafzı ile bunu rivayet etmektedir.

Burada “çocuk”tan kasıt erkek ve kız çocuklarıdır. Çünkü söz konusu kelâ-ledir. Kelâle ise erkek olsun kız olsun hiç bir şekilde çocuğu bulunmayan ve ba­bası da olmayan kimse demektir. Mesele gayet açık olduğundan dolayı yalnızca “çocuk” zikredilmekle yetinilmiştir.

“Kız kardeş”ten kasıt da ya anne baba bir kız kardeş veya sadece baba bir kız kardeştir. Anne bir kız kardeşin hükmünü ise Yüce Allah’ın, -önceden de geçtiği gibi- surenin baş tarafında açıkladığı, icma ile kabul edilmiştir.

Eğer ölenin bir kız çocuğu varsa kız kardeşi bıraktığının yarısını alır. Öle­nin oğlu varsa kız kardeşi bir şey almaz. Ayet-i kerimenin zahirine göre kız kardeş, erkek veya kız olsun herhangi bir çocuğu bulunmadığı takdirde yarısı­nı alır gibi anlaşılmakta ise de, asıl maksat bu değildir. Aynı şekilde bu kız kardeşin mirasın yarısını alabilmesi için ölenin babasının da olmaması gerekir. Ayetin zahirinden eğer ölenin oğlu yoksa yarısını hak edeceği anlaşılmakta ise de, asıl anlatılmak istenen bu değildir. Çünkü kız kardeşin baba ile birlikte ol­ması halinde mirası almayacağı icma ile kabu edilmiştir. [5][97]

“Fakat (ölen) kızkardeşinin çocuğu yoksa kendisi ona tamamen varis olur.” buyruğunun anlamı da şudur: Şayet kız kardeşin kendisini miras almaktan hacb edecek çocuğu ya da babası bulunmuyorsa, erkek kardeş kız kardeşinin mirasının tamanını -ta’sîb yoluyla- alır. Burada kardeşten kasıt, ana baba bir yahut sadece baba bir kardeştir. Anne bir kardeş ise mirasın tamamını almaz, onun payı sadece altıda birdir.

Eğer mirasçı iki veya daha fazla kız kardeş ise -ki burada kız kardeşten kasıt, anne baba bir yahut baba bir kız kardeş olup anne bir kız kardeş kaste-dilmemektedir- kelâle olan erkek kardeşinin bıraktığının üçte ikisini alırlar. İki ve daha fazla olmaları arasında da bir fark yoktur, Çünkü Hz. Câbir’in kız kardeşleri yedi taneydi.

Mirasçılar erkek ve kız kardeş karışık iseler o takdirde erkeğin payı iki di­şi kadardır. Anne bir erkek kardeşler ise mirasın üçte birin de ortaktırlar.

“Şaşırırsınız diye Allah size” dininize dair hususlar; helâl, haram gibi bü­tün hükümleri “açıklamaktadır.” Küf eli âlimlere göre ifadenin takdiri, mirasın paylaştırılması ve diğer hususlarda bu açıklamadan sonra haktan sapmayası-nız, şeklindedir. Birinci tevile göre Basralı âlimlerin görüşünce muzaf hazfedil-miştir. Bu da “şaşırmanızı” istemediğinden anlamındadır. Yüce Allah’ın: “O ka­sabaya sor.” (Yusuf, 12/8) buyruğu gibidir. (Bundan maksat ise kasaba halkına sor, şeklinde hazfedilmiş bir muzafın takdir edildiğidir. -Çeviren) İkinci tevile gelince, bu da İbni Ömer’den sabit olan şu hadiste olduğu gibidir: “Allah tara­fından duanın kabul edileceği vakte rastgelir diye sakın sizden herhangi bir kimse çocuğuna beddua etmesin.” [6][98] Bunun anlamı ise ‘Allah’ın duaları kabul edeceği vakte denk gelmemesi için’ şeklindedir.

“Allah her şeyi en iyi bilendir”, yani sizin için teşri buyurduğu hükümlerde sizin hayrınız ve menfaatiniz vardır ve bu hükümler Allah’ın geniş ilminden sadır olmuştur. O bakımdan onun açıklaması hak, onun bildirdikleri doğrunun kendisidir. [7][99]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.