sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 17. VE 18. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 17. VE 18. AYETLER
29.05.2025
12
A+
A-

Tevbenin Kabul Hali Ve Zamanı

 

17- Allah’ın tevbelerini kabul edeceği kimseler, kötülüğü ancak bilmeden ya­panlar, sonra da çarçabuk tevbe eden­lerdir. İşte Allah’ın tevbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.

18- Yoksa (makbul) tevbe kötülükleri işleyip durup da onlardan herhangi bi­rine ölüm çattığında, “Ben şimdi ger­çekten tevbe ettim” diyenlerin ye kâfir olarak öleceklerinki değildir. İşte biz onlar için çok acıklı bir azap hazırla-mışızdır.

 

Açıklaması

 

Tevbenin kabulü ve mağfiretin tahakkuku Allah’tan bir lütuf ve bir ihsan olmak üzere, ayakları kayıp masiyet işleyen, bilmeden bu masiyeti irtikap eden ve bu günahın sonuçları, etkileri ve tehlikelerini takdir etmeyen, bununla birlikte de masiyet üzere ısrar etmeyen kimseler içindir. Çünkü bunlar bu ma-siyeti nevalarına uyarak ve şeytanın etkisi altında kalarak işlemişlerdir. İşte bunlar meleğin ruhlarını kabzettiğini gördükten sonra dahi olsa, ölüm halinde gargara diye bilinen vakitten önce can çekişme ardından tevbe ederlerse tevbe-leri makbuldür, onlar için mağfiret söz konusudur.

Bilgisizlikten kasıt o masiyetin haram olduğunu bilmemek değildir. Çün­kü her bir Müslümanın şer”an haram olanı bilmesi istenmiştir. Burada kasıt, şehvetin galeyanı yahut da kızgınlığın aklı bastırması esnasında ne yaptığını bilememe ve aklın başından gittiği haldir.

Mücahid ve başkaları der ki: Hata ile yahut kasten Allah’a isyan eden her­kes günahından vazgeçinceye kadar cahildir. Katade, Ebu’l-Âliye’den şöyle dedi­ğini zikretmektedir: Ebul-Aliye Resulullah (s.a)’ın ashabından şöyle dediklerini naklederdi: Kulun işlediği her bir günah bir cahilliktir. [1][24] Abdürezzâk da der ki: Ma’mer’in Katade’den haber verdiğine göre Ma’mer şöyle demiştir: Resulullah (s.a.)’ın ashabı bir araya geldiler ve hep birlikte kendisiyle Allah’a karşı gelinen her bir işin -kasten olsun veya olmasın- bir cehalet olduğu görüşünde ittifak et­tiler. Buna delil ise Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “De ki: Ey kendi öz nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” (Zümer, 39/53) Bilgisizlikten kasıt ise, kötü olduğunu bilerek bir fiili işlemektir.

Bunu da Yüce Allah’ın Hz. Yusufun durumunu haber veren şu buyruğu pekiştirmektedir, “… onlara meylederim de cahillerden olurum.” (Yusuf, 12/33) Yine Yüce Allah Hz. Nuh’a şöyle buyurmuştur: “Bana hakkında bilgin olmayan bir şeyi sorma. Ben sana cahillerden olmayasın diye öğüt veriyorum.” (Hûd, 11/46).

Bilerek isyan etse dahi isyankâra cahil denilmesinin sebebi şudur: Rabbi-ne asi olan kimse Rabbinin nezdindeki sevap ve cezayı gereği gibi takdir ede-bilseydi, hiç bir zaman bu asiliği işlemeye kalkışmazdı. Çünkü böyle bir kimse tehdidin gerçek mahiyetini bilmemesi hali müstesna, o asiliği işleyemez.

İşte birinci şart budur. Yani masiyetin bilgisizce yapılmasıdır, ikinci şart ise, insanın günahını işledikten kısa bir süre sonra tevbe etmesidir. Kısa süre ise İbni Abbas’ın dediği gibi o günahı işlediği süre ile ölüm meleğini göreceği vakit arasındaki süredir. ed-Dahhâk ise der ki: Ölümden önce olduğu sürece bu yakın bir zaman demektir. Çabucak tevbe etmenin anlamı, bu şekilde günah işleyenlerin aradan uzun bir zaman geçmeden tevbe etmesi demektir. Masiye­tin işlenmesi ile ölüm arasındaki süreye kısa süre denilmesi gereğince, kişi bu sürenin hangi diliminde tevbe ederse, yakın bir süre içerisinde tevbe etmiş olur. Aksi takdirde uzak bir süre sonra tevbe etmiş demek olur.

Daha sonra Yüce Allah sözü geçen iki şart ile tevbenin kabul edilmesi ilke­sini pekiştirerek şöyle buyurmaktadır: İşte Allah, bilgisizce günah işleyip kısa bir süre sonra tevbe edenlerin tevbelerini kabul eder. Çünkü bunlar yaptıkları üzerinde ısrar etmemiş olurlar.

Allah şehvet ve hiddet karşısında insanın zayıflığını çok iyi bilendir. Bu zayıf varlığın tevbesini kabul etmek de Yüce Allah’ın zatına yakışan oldukça hikmetli bir davranıştır.

Tevbeleri kabul edilecek kimselerin durumunu açıkladıktan sonra Yüce Allah, tevbeleri kabul olunmayacak zatların durumunu söz konusu ederek şöy­le buyurmaktadır:

Ölüm gelip çatıncaya kadar günah işlemeye devam edip duranların bu hal üzereyken yapacakları tevbe kabul edilebilecek bir tevbe değildir. Çünkü o nok­tadan itibaren düzelme umudu yoktur. Tevbenin faydası da yoktur. Bunun bir benzeri Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Fakat bizim azabımızı gördüklerinde tev­beleri onlara bir fayda vermedi.” (Mü’min, 40/85). Boğulması esnasında Fira-vun’un söylediği nakledilen şu buyrukta da aynı husus dile getirilmektedir: “İs-railoğullarının iman ettiklerinden başka bir ilâhın olmadığına inandım, ben de Müslümanlardanım, demişti. Şimdi mi? Halbuki bundan önce sen isyan etmiş fesatçılardan olmuştun.” (Yunus, 10); “Ölüm geldiğinde “Ya Rab beni dünyaya döndürün” der. Belki terk ettiğim ile salih amel işlerim. (Ona) Asla (denilir). Gerçekten o, onun söylemiş olduğu bir sözden ibarettir.” (Mü’minun, 23/99-100).

İkinci olarak, yine kâfir olarak ölenlerin tevbe etmesi (tevbelerinin kabu­lü) söz konusu değildir. Bunun da iki ihtimali vardır: Birinci ihtimale göre bun­dan kasıt, ölümleri yaklaşmış olanlardır yani iman ölümün gelip çattığı esnada kâfirden makbul değildir.

İkinci ihtimale göre kasıt, küfür üzere öldükleri takdirde kâfirlerin tevbe­lerinin kabul olunmayacağıdır.

İşte bunlar yani sözü geçen bu iki kesime Yüce Allah can yakıcı, acı ve ız-dırap verici bir azap hazırlamıştır. Bu azap ise ölünceye kadar ısrarla işledikle­ri kötülüklerin cezasıdır. [2][25]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.