VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 137. VE 141. AYETLER

Münafıkların Sıfatları, Cezaları Ve Müminlere Karşı Tavırları
137- İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah bağışlamayacak ve onları doğru yola eriştirmeyecektir.
138- Münafıklara kendilerine can yakıcı bir azap olduğunu müjdele.
139- Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Yoksa onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hiç şüphesiz bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.
140- Allah size kitabınızda “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman başka bir söze geçmedikleri müddetçe onlarla birlikte oturmayın. Aksi takdirde siz de onlar gibi olursunuz.” diye hüküm indirmiştir. Hiç şüphesiz Allah bütün münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır.
141- Onlar daima sizi gözetlerler. Allah tarafından size bir fetih nasip olursa “Biz de sizinle beraber değil miydik?” derler. Eğer kâfirlere bir nasip (zaferden bir pay) olursa onlara “Biz size üstünlük sağlayıp sizi müminlerden korumadık mı?” derler. Allah kıyamet gününde aranızda hüküm verecektir. Allah müminlere karşı kâfirlere asla hiç bir imkân vermeyecektir.
Açıklaması
İmanlarını açığa vurup da sonra küfre dönenler, sonra iman edip daha sonra küfredenler, daha sonra aşırı gidip küfürde devam edenler ve sonra da küfür üzerinde ölen kimseler için mağfiret yoktur. Onlara hayır yolu gösterilmez.
Yani kendilerinde dinden dönme fiili tekrar tekrar görülenler, ziyadesiyle küfür etmeleri ve küfür üzerinde ısrar etmeleri beklenenler, imanın gerçeğini anlamak için kabiliyeti kaybedenler, hidayet üzerine sebatkâr olmaya çalışmayanlar, Allah’ın mağfiretini, rahmetini, ihsanını ve rızasını asla elde edemeyeceklerdir. Bu tereddütten sonra cennete ve cennetteki hayır, kurtuluş ve saadete asla ulaşamayacaklardır. Zira hayatları boyunca onların tevbe ettikleri görülmemiştir. Onlar ölünceye kadar küfürleri, tuğyanları ve İslâm’a olan düşmanlıklarında devam etmişlerdir.
Ey Muhammed! Bu münafıkları ve kâfirlere meyleden ve onlarla dostluk kuran diğerlerini cehennem ateşinde derecesi bilinmeyen acıklı bir azapla müjdele, yani bununla korkut.
Hayırb akıbetin takva sahiplerine ait olduğunu, zira Allah’ın takva sahipleriyle beraber olduğunu bilmeyerek üstünlüğün kâfirlere ait olacağını zannetmeleri, bu sebeple de müminlerin dostluğunu terk etmeleri, kâfirleri dost ve yardımcı edinmeleri münafıkların sıfatlarındandır.
Daha sonra Cenab-ı Hak onların bu tavırlarını reddetmiş, onları azarlamış ve eğer onlar bu tavırlarıyla kâfirlerin yanında izzet, şeref ve üstünlük arıyorlarsa hata ettiklerini belirtmiştir. Zira izzet, şeref ve üstünlük dünya ve ahi-rette Allah’ındır. Allah bunu dilediğine verir.
Ayetten murat izzet, şeref ve üstünlüğün sonunda Allah’ın, Yahudilere ve diğer insanlara karşı izzet vereceğini vaad ettiği Allah dostlarının olduğudur. Cenab-ı Hak buyurdu ki: “İzzet (şeref, üstünlük, kuvvet, hakimiyet ve yücelik) Allah’ın, Rasulünün ve müminlerindir.” (Münafikun, 63/8).
İbni Abbas diyor ki: “İzzeti onların yanında arıyorlar” ayetiyle Kaynuka oğullan kastedilmektedir. Zira Abdullah b. Übeyy b. Selul onlarla dostluk kurmuştu.
Cenab-ı Hak daha sonra imanında sadık olan müminleri ve kendini mümin gösteren münafıkları Allah’ın ayetleriyle alay eden kâfirlerin meclislerinde oturmaktan nehyetti. Onlara kulak vermeyin, başka bir söze girinceye kadar onlarla birlikte oturmayın. Çünkü siz onlarla birlikte oturursanız onların sözlerine razı olmanız sebebiyle küfürde onlara ortak olursunuz.
Bu ayet aynen şu ayet gibidir: “Bizini ayetlerimize dalan (ileri-geri konuşan) kimseleri gördüğün zaman onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir.” (En’am, 6/68).
Nehyin sebebi şudur: Müşrikler meclislerinde Kur’an hakkında ileri geri konuşuyorlar, Kur’an’la alay ediyorlardı. Müşrikler böyle ileri-geri konuşmaya devam ettikleri müddetçe Müslümanlar onlarla birlikte oturmaktan nehyolun-dular.
Medine’deki Yahudi alimleri de aynen müşrikler gibi hareket ediyorlardı. Bunun üzerine Müslümanlar Mekke’de müşriklerle birlikte oturmaktan nehyo-lundukları gibi Yahudi alimleriyle de oturmaktan nehyolundular. Kur’an hakkında ileri geri konuşan Yahudi alimleriyle beraber oturanlar münafıklardı. Dolayısıyla onlara: “Siz de küfürde Yahudi alimleri gibisiniz” denilmiş oldu.
Burada münkerin karşısında susan kimsenin günaha ortak olduğuna ima edilmektedir.
Daha sonra Cenab-ı Hak hepsinin sonlarını beyan etti. Münafık ve kâfirlerin tamamını yani kâfirler ve onlarla birlikte oturanların tamamını cehennemde toplayacağını kararlaştırdı. Zira bunlar dünyada Allah’ın ayetleriyle alay etmek üzere toplandıkları gibi kıyamet günü azapta bir araya geleceklerdir. Zira bir şeye razı olanın hükmü tamamen onu işleyen kimsenin hükmü gibidir.
Cenab-ı Hak sonra münafıkların bazı durumlarını beyan etti. Onlar müminler için meydana gelecek hayır ve şerri beklemektedirler.
Müminlere Allah tarafından bir zafer, fetih veya ganimet nasip olursa “Biz de destekleyici ve teyit edici olarak sizinle beraberdik, bize de ganimetten bir pay ayırın, bizim hak kazandığımız taksimde bizi de ortak edin” diye iddiada bulunmuşlardı.
Kâfirlere bir zaferden nasip olduğu zaman -Meselâ Uhud’da olduğu gibi-münafıklar onlara şöyle dediler: Sizi biz galip kılmadık mı? Size öldürme ve esir etme imkânını biz vermedik mi? Müminlere karşı size yardımcı olmadık mı? Biz Müslümanları sizin yerinize oyalamak, onların kalplerine korku ve endişe vermek suretiyle size yardımcı olduk. Bundan dolayı onlar sizinle çarpışmaktan çekindiler. Onların sizin üzerinize hakim olmasını engelledik. O halde elde ettiğiniz ganimetten bizim de nasibimizi getirin.
Müslümanların zaferinin “fetih”, kâfirlerin zaferinin “nasip” olarak adlandırılmasının sebebi Müslümanların şanını yüceltmek ve kâfirlerin elde ettiği payı küçümsemektir. Zira Müslümanların zaferi büyük bir hadise olup bu sebeple gök kapıları açılmakta, melekler Allah dostlarına yardım için inmektedirler. Kâfirlerin nasibi ise Zemahşerî’nin de dediği gibi[1][73], sadece basit bir hissedir ve dünyadan elde ettikleri küçük bir paylardır.
Cenab-ı Hak daha sonra müminlerle münafıklar arasındaki durumu kesin çizgilerle belirtti: Ey sadık müminler ve ey yalancı münafıklar!.. Allah kıyamet günü aranızda hüküm verecek, herkese amelinin karşılığını verecektir. Müminler cennete, münafıklar cehenneme gireceklerdir.
Sonra da Allah Teâlâ vesveseci münafıkların sarılabilecekleri bütün ümitleri de kesip attı: Müminler Allah’ın şeriatına ve dinine sarılmaya devam ettikleri müddetçe Allah kâfirlere müminleri tamamen ortadan kaldırma, müminleri yok etme imkânı vermeyecektir. Bazan kâfirler bir zafer elde etseler de bu geçici bir zafer olacaktır. Zira hayırlı sonuç dünya ve ahirette sadece takva sahiplerinin olacaktır. “Müminlere yardım etmek bizim üzerimize borçtur.” (Rum, 30/47); “Siz Allah’a (Allah’ın dinine yardım ederseniz) O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed, 47/7). [2][74]