VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 11. VE 12. AYETLER

Miras Ayetleri
11- Çocuklarınız hakkında Allah size şöyle emrediyor: Erkeğe iki dişinin hissesi kadar vardır. Eğer kadınlar ikiden fazla ise mirasın üçte ikisi onlarındır. Şayet kız bir tek ise o zaman yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa anne ve babanın her birine mirasın altıda biri vardır. Çocuğu olmayıp da anne ve babası ona mirasçı olduysa malın üçte biri annesinindir. Şayet kardeşleri varsa o vakit altıda biri annesinindir. Bu, borçlarından ve yapacağı vasiyetten sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan size hangisinin faydaca daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah’tan birer farizadır. Şüphesiz ki Allah Alîm’dir Hakîm’dir.
12′ Hammlarmızın Çocuğu yoksa mirasın yarısı sizindir. Çocukları varsa bı-raktıklarmın dörtte biri sizindir. Bunlar yaptıkları vasiyetten ve borçtan sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Şayet çocuğunuz varsa edeceğiniz vasiyet ve borçtan sonra sekizde biri onlarındır: Eğer mirası aranan erkek veya kadın çocuğu ve babası olmayan biri (kelâle) olup erkek veya kızkardeşi bulunursa bunlardan her birine altıda bir vardır. Şayet bunlar bundan daha ziyade iseler hepsi edeceği vasiyet ve borçtan sonra üçte bire ortak olurlar. Ancak zarar verici olmamalıdır. Bunlar Allah’tan bir vasiyettir. Allah Alîm’dir, Halîm’dir.
Nüzul Sebebi
- ayet-i kerime olan, “Çocuklarınız hakkında Allah size emrediyor…” ayet-i kerimesi ile ilgili olarak Kütüb-i Sitte sahipleri Câbir b. Abdullah’tan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Resulullah (s.a.) ile ben Selime oğulları diyarında bulunuyorken Ebu Bekir yaya olarak beni ziyaret ettiler. Peygamber (s.a.) aklımın başımda olmadığını (kendimden geçtiğimi) gördü. Bunun üzerine bir su istedi, onunla abdest aldı, sonra o sudan üzerime serpti, kendime geldim ve dedim ki: Malıma ne yapmamı emredersin? Bunun üzerine, “Çocuklarınız hakkında Allah size emrediyor…” ayeti nazil oldu.
Ahmed, Ebu Davud, Tirmizî ve Hâkim, Câbir b. Abdullah’tan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Sa’d b. er-Rabî’in hanımı Resulullah’ın yanına gelip dedi ki: Ey Allah’ın Rasulü, işte bunlar Sa’d b. er-Rabfnin iki kızıdır. Babaları seninle birlikte savaşırken şehit düştü. Amcaları ise onların mallarını aldı, onlara mal namına bir şey bırakmadı. Bunların malı olmazsa kimse onlarla evlenmeye yanaşmaz. Hz. Peygamber, “Allah bu hususta hüküm verecektir” buyurdu. Bunun üzerine, “Çocuklarınız hakkında Allah size emrediyor…” ayeti nazil oldu ve Resulullah (s.a.) amcalarına haber gönderip şöyle dedi: “Sa’d’ın kızlarına üçte ikiyi, annelerine sekizde biri ver, geri kalanı da senindir.” Derler ki: İslâm tarihinde ilk paylaştırılan tereke bu olmuştur.
Hafız İbni Hacer der ki: Ayet-i kerimenin, Câbir olayı ile ilgili değil de Sa’d’ın iki kızı hakkında nazil olduğunu söyleyenler, bunu delil gösterirler. Özellikle Câbir’in o günlerde bir çocuğu yoktu. İbni Hacer der ki: Bu ayet-i kerime her iki husus hakkında da nazil olmuştur. Bunun baş tarafının iki kız hakkında nazil olması, son tarafının ise Hz. Câbir kıssası hakkında nazil olması mümkündür. Son tarafları, “Eğer mirası aranan erkek veya kadın çocuğu ve babası olmayan biri olup…” bölümüdür. Buna göre Hz. Câbir’in çocukları hakkında, “Allah size şöyle emrediyor…” ayeti nazil oldu, demekten maksadı, “bu ayet-i kerimeden hemen sonra gelen kelâle’yi de söz konusu eden buyruk nazil olmuştur” demek olur. [1][14]
Açıklaması
Mirasta Çocukların Hakları:
Şanı Yüce Allah çocukların haklarını belirterek başladı. Çünkü zayıflıkları sebebiyle şefkat ve yardıma en çok hak sahibi olanlar onlardır. Usûlün (anne ve babanın) ise vefat edenden başkası üzerinde de almaları gereken bir hakları bulunabilir yahut onların kazanma güçleri olabilir. O bakımdan Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Allah sizlere hak ettikleri miras hususunda çocuklarınız ile ilgili olarak şu emri veriyor ve farz kılıyor: Onların miras almalarının temel kaidesi, “Erkeğe iki dişinin hissesi kadar vardır” ifadesidir. Yani ölenden sonra erkek ve kız çocuklar kalmışsa erkeğin payı dişinin iki katıdır. Çünkü erkekten nafaka, kazanma, çalışma, zorluklara katlanma, hanımının mehrini verme gibi yükümlülükler istenir. Kadının ise herhangi bir kimseye harcama yapması istenmez, ister kız, ister kızkardeş, ister hala, ister teyze olsun. Ancak büyüdükten veya bulûğa erdikten sonra şayet evli değil ise kendi masraflarını kendisi karşılar.
Eğer geriye kalan mirasçılar kadın yani kızkardeş yahut kız çocuk olup bunlar iki kişiden fazla iseler vefat edenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Geriye kalan sadece bir dişi ise beraberinde onu asabe yapacak bir erkek de bulunmuyor ise yarısı onundur.
Erkek bir kardeşi olmaksızın sadece iki kızın mirası hususunda görüş ayrılığı vardır. İbni Abbas der ki: Bu iki kızın hükmü tek bir kız gibidir, mirasın yarısını alırlar. Çünkü, “Eğer kadınlar ikiden fazla ise mirasın üçte ikisi onlarındır” ayetinin zahiri bunu gerektirmektedir.
Cumhur ise der ki: İki kız ayrı ayrı iki kızkardeş gibidir. Bunlar da üçte iki alırlar. Bu da Yüce Allah’ın şöyle buyurduğu iki kızkardeşe kıyasen tespit edilmiştir: “Eğer kızkardeş iki ise oğlan kardeşin bıraktığının üçte ikisini alırlar.” (Nisa, 4/176). Diğer bir sebep de şudur: Kız, erkek kardeşiyle birlikte olduğu takdirde üçte bir alır. Kızkardeşiyle birlikte bunu alması ise öncelikle söz konusu olur. Ayrıca İbni Mes’ud (r.a.) bir kız, oğlun kızı ve kızkardeşin mirasçı olduğu bir mesele hakkında şöyle hüküm vermiştir: Mirasın altıda biri oğlun kızma, üçte ikiyi tamamlamak üzere de yarısını kıza vererek kız ile birlikte oğlun kızına üçte iki, iki kıza üçte iki verilmesi daha uygundur. Diğer taraftan Yüce Allah’ın, “Eğer kadınlar ikiden fazla ise” buyruğunun kadınlar iki ve daha yukarı ise anlamına gelmesi de mümkündür. Yüce Allah’ın, “Boyunların üzerine vurun” (Enfâl, 8/12) buyruğunun, boyunlara ve daha yukarısındaki bölgelere vurun, anlamına gelmesi gibi.
Özetle: Çocuklar erkek ve dişi oldukları takdirde erkek dişinin iki katını alır. Eğer çocuk sadece bir kız ise yansını alır. Eğer iki ve daha fazla çocuk varsa cumhurun görüşüne göre üçte iki alır. Tek başına erkek çocuk bulunursa terekenin tamamını alır. Onunla birlikte bir ve daha çok erkek kardeşi varsa terekeyi aralarında eşit olarak paylaşırlar.
Oğlun çocukları ve bunların çocukları ise öz oğullar gibidir. Daha yukarda olanı daha aşağıda olanı hacbeder (mirastan mahrum eder). Eğer daha yukarıda olan -kız veya onunla birlikte oğlun oğlu olmasında olduğu gibi- dişi olursa kız yansını alır, diğer kalan ise oğlun oğlunun olur. Şayet oğlun çocuğu dişi olursa daha yukarda olan yansını alır, daha aşağıda olan da üçte ikiyi tamamlamak üzere altıda bir alır. Eğer daha yukardaki çocuklar kıza da beraberinde kendi derecesinde veya ondan daha aşağı derecede kendisini asabe yapacak bir kimse bulunmuyor ise, hiç bir şey kalmaz. [2][15]
Anne Babanın Mirası:
Ölen çocuğun eğer erkek yahut dişi bir yahut daha fazla çocuğu varsa, ölenin anne ve babasının her biri terekenin altıda birini alırlar. Geri kalan ise önceki şekliyle çocuklara aittir. Şayet ölenin hiç çocuğu yoksa anne babası ona mirasçı olursa anne mirasın üçte birini alır. Çocukların varlığı ile birlikte anne babanın mirasta eşit pay almalarının sebebi ise eşit şekilde her ikisinin saygınlığının korunmasıdır. Anne ile babanın paylannm çocuklann payından daha az olmasının sebebi ise ya yaşça büyüklükleri yahut da ihtiyaçlarının olmayışıdır. Bu ise ya hayatta bulunan çocukları gibi nafakalarını sağlamakla yükümlü kimselerin varlığı dolayısıyladır yahut da çocuklann pek çok harcamaya ihtiyaçları olduğundan dolayıdır. Çocuklann harcamalara ihtiyaçlarının olması ise ya yaşça küçüklükleri ya da evlenme ihtiyacı ile büyüdükleri esnada hayatın yüklerini taşıyıp katlanma durumunda olmalandır.
Anne babası ile birlikte eğer ölenin erkek yahut dişi birden çok kardeşleri bulunuyor ise, bu sefer anne üçte bir yerine altıda bir alır. Bu kardeşlerin anne baba bir olması, baba bir ya da anne bir olması arasında ise fark yoktur.
İki kardeş üç ve daha fazlası gibidir. Çünkü Peygamber (s.a.) ile Râşid halifeler iki erkek kardeşin ve iki kızkardeşin annenin mirasını üçte birden altıda bire indirdiğine hüküm vermişlerdir. İbni Cerir, İbni Abbas’tan rivayetine göre İbni Abbas Hz. Osman (r. anhum)’ın yanına girip dedi ki: Neden iki kardeş annenin payını üçte birden altıda bire indirsin ki? Halbuki Yüce Allah, Eğer onun kardeşleri varsa” diye buyurmaktadır. Oysa senin kavminin diline, kavminin konuşmasına göre (yani Arapça’da) iki kardeş hakkında “kardeşler” denilmez. Hz. Osman ona şu cevabı verdi: İnsanların geleneksel olarak öğrene-geldikleri ve her yerde yürürlüğe konulmuş ve benden önce kararlaştırılmış bir işi ben nakzedebilir miyim?
Yani bu konuda şeriatta icma olmuştur. Aynca bunu şu husus da desteklemektedir: Dilde çoğul kipi iki kişi hakkında da kullanılmıştır. Yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi: “Eğer ikiniz Allah’a tevbe ederseniz (ne alâ, çünkü) kalpleriniz haktan meyletmiştir.” (Tahrîm, 66/4); “Sana şu hısımların haberi geldi mi, hani onlar mihraba tırmanmışlardı” (Sâd, 38/21); “Biz iki davacıyız, birimiz diğerine haksızlık etmiştir, dediler.” (Sâd, 38/22).
Özetle: Eğer anne ile birlikte miras alan bir fer* yahut iki ve daha fazla erkek ve kızkardeş bulunmazsa anne üçte bir alır. Miras alan, fer* yahut birden çok erkek ve kızkardeş ile birlikte ise anne altıda bir alır. Baba da mirasçı fer* ile birlikte altıda bir alır. Eğer fer”, kız çocuk ise mirasın yarısını alır, baba da farz ve asabelik yoluyla miras alır. Eğer anne baba ile birlikte bir eş bulunursa anne kalanın üçte birini alır. Bu ise “Ömeriyye mes’elesi” veya “el-Garra meselesi” diye bilinir. Meselâ koca, baba, anne yahut hanım, baba ve annenin mirasçı olma hali buna benzer. Birincisinde erkek mirasın yarısını, baba da kalanın yarısını asabelik yoluyla alır. Anne ise kocanın farz «hissesi olan altıda birden sonra kalanın üçte birini alır. İkinci halde ise hanım on ikiden dörtte bir (yani üç pay) alır. Çünkü mirasçı bir fer5 yoktur. Baba ise asabelik yoluyla altı pay olan kalanı alır, anne ise üç paydan ibaret olan geri kalanı alır. [3][16]
Borçlara, Sonra da Vasiyetlere Öncelik Vermek:
Bütün mirasın mirasçılar arasında paylaştırılmasından önce tereke ile alâkası olan borçların ödenmesi ve vasiyetlerin yerine getirilmesi söz konusudur. Şanı Yüce Allah teşrî buyurduğu şekilde mirasın ölenin yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinde ve yine ölenin ölümden önce zimmetine taalluk eden borcun ödenmesinden sonra yerine getirilmesini emir ve tavsiye etmektedir.
Ödemede borç öncelikli olmakla birlikte vasiyetin borçtan önce zikredilmesi ona verilen önemi belirtmek, vasiyetin inkârını önlemek ve yerine getirilmesini teşvik etmek içindir. Borca gelince, borcun ödenmesinin ne derece güçlü bir görev olduğu bilinen bir husustur. İster ona öncelik tanınsın, ister tanınmasın. Diğer taraftan burada yer alan “veya” mübahlık içindir ve tertibi gerektirmez. Borcun ödenmesine öncelik tanınmasının delili ise Hz. Ali’nin rivayet edip İbni Cerîr et-Taberî’nin de içinde bulunduğu bir topluluğun kendisinden yaptığı şu rivayettir: Sizler şu “Borçlarından ve yapacağı vasiyetten sonradır” buyruğunu okuyorsunuz. Şüphesiz Resulullah (s.a.) vasiyetten önce borcun ödenmesi hükmünü vermiştir. O bakımdan mirasçılardan herhangi bir kimsenin olsun lehlerine vasiyet yapılanlardan olsun hiç bir kimsenin borcun ödenmesinden sonra terekede bir hakkı yoktur. Şayet borç terekenin tamamını kuşatacak olursa herhangi bir kimsenin alacak bir şeyi kalmaz. Ölenin kefenlenme ve defnedilme masrafları ise -insanlığına duyulan saygı dolayısıyla- borcun da vasiyetin de hatta mirasın da önüne geçirilir.
Borcun vasiyet ve mirasın önüne alınmasının sebebi ise, ölenin zimmetinin borcu karşılığında rehin olması ve borcun ödenmesinin Allah için yapılan hayırlı işten daha öncelikli olması dolayısıyladır.
Terekenin üçte biri sınırlan çerçevesinde olmak üzere, vasiyetin mirastan öne alınmasının sebebi ise, Kütüb-i Sitte sahipleri ile Ahmed b. Hanbel’in Hz. Sa’d’dan rivayet ettikleri “Üçte bir olsun, gerçi üçte bir de çoktur ya” buyruğundaki sünnet-i nebeviyyede vasiyet için izin verilen miktarın bu olmasıdır.
Diğer taraftan kişinin işin akıbetlerini bilemeyeceğine dair dikkatinin çekilmesi kasdı ile bir ara (mutariza) cümlesinin ayet-i kerimede yer aldığını görüyoruz.
Bununla Yüce Allah şunu beyan etmektedir: Yüce Allah’ın kendileri hakkında sizlere tavsiyede (emirde) bulunduğu ve miras paylarım tespit ettiği kimseler, sizin babalarınız ve evlâtlannızdır. O bakımdan paylaştırmada zulme sapmayınız. Bazılarını mahrum etmeyiniz. Cahiliye döneminde Arapların yaptığı gibi yapmayınız. Çünkü sizler menfaat itibariyle kendinize kimlerin daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Yüce Allah bütün bu paylan kesin bir farz olarak emir buyurmuştur. Şüphesiz Yüce Allah yarattıklarına neyin uygun düştüğünü çok iyi bilendir; onların işlerini çekip çevirmekte, düzene koymakta Hakîm olandır. Yani bütün işleri uygun ve doğru olan yerlerine yerleştirendir. O size ancak sizin için faydalı olan şeyleri şeriat yapar. Mirası da sizin aranızda hak, adalet ve maslahat esasına göre paylaştırmıştır. O bakımdan siz de O’nun bu konudaki düzenine tabi olunuz. Cahiliye dönemi insanlarının yaptıkları gibi sizler de kadınlar ve zayıf kimseler gibi mirasçılardan herhangi bir kimseyi mahrum etmekten kaçınınız. [4][17]
Eşlerin Mirası:
Kocanın hanımının terekesinden -eğer çocuğu yoksa- yansını alma hakkı vadır. Bu çocuğun kocanın kendisinden olması ile başkasından olması, erkek ya da kız olması, bir ya da fazla olması, doğrudan ondan olması ile hanımının oğlundan yahut oğlunun oğlundan olması arasında bir fark yoktur. Bundan sonra kalan, hanımın çocuklannındır. Kadın ile duhûl (gerdeğe girmiş olmak) şart değildir. Şayet kadının çocuğu varsa koca dörtte bir alır. Geri kalan ise onun farz sahipleri ile asabelerinedir yahut da Hanefîlerin görüşüne göre zevil-erhâm’a (yakın akrabalara) veya başka bir mirasçısı yoksa Beytülmâl’e ait olur.
O hanımlann terekesinde borçların ödenmesinden ve vasiyetlerin yerine getirilmesinden sonra kalan miktar kocanındır.
Şayet ölen kocanın çocuğu yoksa terekenin dörtte biri hanımınmdır. Eğer çocuğu varsa hanım sekizde bir alır.
Eğer hanımlar birden fazla olurlarsa dörtte birde yahut sekizde birde ortaktırlar. Önceden de geçtiği gibi bu, borcun ödenmesinden ve vasiyetin yerine getirilmesinden sonradır. [5][18]
Kelâlenin Mirası:
Yüce Allah bu ayet-i kerimelerde mirasçılan üç kısma ayırmış bulunmaktadır: Bir kısım, arada bir vasıta olmaksızın ölü ile akraba olanlardır. Onun bu akrabalığı kan akrabalığıdır, bunlar çocuklar ile anne babadır. Bir kısım ise ölüye vasıtasız olarak bağlı olanlardır ki bu bağlılığı akit ile olmaktadır; bunlar da eşlerdir. Diğer bir kısım akraba ise belli bir vasıta ile ölüye bağlı olanlardır. Bunlar da kelâle diye bilinenlerdir. Kelâle, baba ve çocuğun dışında kalanlardır. Bu ismin verilmesi ise Yüce Allah’ın beyanda öne aldığı birinci kısmın akrabalık bağının kuvvetidir. Bundan sonra ise ikinci kısmı zikretmiş, daha sonra ise üçüncü kısmı zikretmiştir. Zira ilk iki kısım herhangi bir şekilde mirastan düşmezler; üçüncü kısım ise böyle değildir, bazan tamamıyla miras hissesi düşebilir.
Tercih edilen görüşe göre kelâle, baba ve çocuğun dışında kalanlardır. Bu, Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)’ın tefsiridir. İbni Cerîr şöyle rivayet etmektedir: Ebu Bekir (r.a.) dedi ki: Ben kelâle hakkında bir görüş belirttim; eğer bu doğru ise o yalnızca ortağı olmayan Allah’tandır. Şayet hatalı ise benden ve şeytandandır, Allah bu hatadan beridir. Gerçek şu ki kelâle, baba ve çocuğun dışında kalan mirasçılardır.
Onun bu açıklamasını kelimenin türediği kök de pekiştirmektedir. Bu kelime zayıflıktan alınmadır. Vilâdet (doğum) yolundan gelmeyen akrabalık zayıf bir akrabalık bağıdır. Vilâdet yoluyla gelen akrabalık ise güçlü bir akrabalıktır. Ayrıca Yüce Allah babanın olmaması halinde erkek ve kızkardeşlerin miras almaları hükmünü vermiştir. O halde baba kelâleden olmamalıdır.
Nassa göre kelâlenin miras hükmü şudur: Eğer anneleri aynı olan erkek yahut kızkardeş bulunacak olursa, bunların her birisi altıda bir alır. Şayet bunlar daha fazla olurlarsa üçte birde ortaktırlar. Bu konuda ise erkeklerle dişiler arasında miras payı itibariyle bir farklılık yoktur.
Kelâle ayetinde erkek ve kızkardeşten farkın anne bir kardeşler olduğunun delili ise Sa’d b. Ebî Vakkas’m, “Ve onun anne bir erkek yahut kızkardeşi varsa” şeklindeki kıraatidir. Diğer taraftan öz kardeşler Nisa suresinin sonunda hükmü gelecek olan asabeler arasındadırlar. “Senden fetva isterler, de ki: Allah size kelâle hakkında hükmünü şöylece açıklar:…” (Nisa, 4/176). O halde burada onlardan kasıt anne baba bir kardeşler yahut baba bir kardeşlerdir. Tek başına oldukları takdirde malın tümü onlarındır.
Diğer taraftan burada farz hisse ya üçte bir yahut altıda birdir. Bu ise annenin farzıdır. O bakımdan anne vasıtasıyla akraba olan kardeşlerin farzının anne bir kardeşler olması uygun düşmektedir.
Özetle: Anne bir kardeşlerin iki durumları söz konusudur:
1- Anne bir erkek yahut kızkardeş tek başına oldukları takdirde onların her birisi altıda bir alır.
2- Anne bir kardeşler birden çok oldukları takdirde üçte biri aralarında eşit olarak paylaştırırlar. Erkek ile dişileri arasında fark yoktur. Çünkü onların müşterek kılınmaları buna delâlet etmektedir.
Anne bir kardeşlerin payları, borcun ödenip vasiyetin uygulanmasından sonra verilir. Bunların ise, mirasçılara ve alacaklılara bir zararının olmaması gerekir. Borç ve vasiyette zarar vermenin ise bir takım halleri vardır:
1- Ölen kişi yabancı birisi lehine malın tümünü kuşatacak yahut bir kısmını kuşatacak bir borcu mirasçılara zarar vermek kasdı ile ikrarda bulunur. Bu zarar kasdı ise çoğunlukla kelâle (uzak akrabalar) hakkında ortaya çıkar. Anne, baba, evlât ve eşler için ise bu nadiren görülen bir husustur.
2- Filânda bulunan alacağını daha önce almış olduğunu ikrar etmesi.
3- Üçte birden fazlasını vasiyet etmesi. İbni Abbas der ki: Vasiyette zarar büyük günahlardandır.
4- Yüce Allah’a yakınlaşmak kasdı ile değil de mirasçıların paylarını eksiltmek maksadıyla malının üçte birini vasiyet etmesi.
Allah kendisiyle amel edilmek ve yerine getirilmek üzere sizlere bunu tavsiye etmekte, emretmekte ve buyurmaktadır. Allah Alîm’dir, Halîm’dir. Alîm’dir, yani kullarının maslahatını ve onlara zararlı olanı, kimlerin mirasa hak kazandığını, kimlerin kazanmadığım çok iyi bilir. Halîm’dir, yani kendisine isyanda bulunarak vasiyetinde mirasçılara yahut da alacaklılarına zarar verenlere ya da kadın yahut çocuklardan herhangi bir kimseyi mirastaki hakkından mahrum etmesine karşılık vereceği cezasını acilen, çabucak vermeyendir.
Buna kulak verip gereği gibi kavrayan kimseleri etkileyici olan bu son ifadeler, şanı yüce Allah’ın hayır ve maslahatı bildiği için böyle teşrî buyurduğuna bir işarettir. O bakımdan Müslümanlara düşen Yüce Allah’ın emir ve farizalarına kulak vermek, O’nun öngördüğü düzene ve sınırlara sıkı sıkıya bağlı kalmaktır. Bundan dolayı haddi aşmamak, hakları azaltmamak gerekir. Yahut da mirasta kadınla erkeği eşit tutmak gibi miras düzeninde akıllarınca tadilata gitmemek lâzımdır. Kesin Kur’anî naslarla çatıştığı halde tutarsız ve yanlış bir takım örfler esas alınmamalı, yahut da Batı düzenlerini ve ortaya koydukları kanunları taklit edilmemelidir. Bu sapmalar ise böyle bir uygulamanın adil olduğu ve erkek ile kadın arasındaki haklarda eşitliğin gerekli olduğu iddiası ile yapılmaktadır. Fakat Allah’ın adaleti ötesinde adalet olamaz. Allah’ın rahmetinden üstün bir rahmet olamaz. Ayet-i kerimenin Yüce Allah’ın, “Çocuklarınız hakkında Allah size emrediyor…” buyruğu ile başlaması Yüce Allah’ın insanlara annenin çocuğuna olan merhametinden daha merhametli olduğunun delilidir. Çünkü Yüce Allah anne ve babaya kendi çocuklarını vasiyet etmekte, onlar hakkında emir vermektedir. Bunu da şu sahih hadis teyit etmektedir: “Şüphesiz Allah kullarına şu annenin çocuğuna olan merhametinden daha merhametlidir…” [6][19]