sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 97. VE 100. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 97. VE 100. AYETLER
10.08.2025
4
A+
A-

Kabe’nin Ve Haram Ayın Değeri İle Hediye Kurbanlıkların Ve Gerdanlıkların Durumu

 

97- Allah Kabe’yi, o Beyt-i Haram’ı, Ha­ram ayı, hediyelik kurbanı ve boyunla­rındaki gerdanlıkları insanlar için bir kıyam kılmıştır. Bu da Allah’ın gökler­de ve yerde olanları bildiğini ve Al­lah’ın her şeyi en iyi bildiğini sizin de bilmeniz içindir.

 

Açıklaması

 

Beyt-i Haramın kendisi olan Kabe’yi yüce Allah insanların din ve dünya işlerini düzene sokup bu işlerin dimdik ayakta durmasına sebep kılmıştır. Çün­kü yüce Allah Beytullah’ı insanların dönüp geldikleri ve tekrar gidip geldikleri bir yer ve bir güvenlik mekânı kılmıştır. Korkan kişi orada güvenlik bulur, ona sığınan kurtulur: “Bizim onlara emin bir Haram Belde kıldığımızı görmediler mi? Halbuki onların etrafından insanlar kapılıp götürülmektedir.” (Ankebût, 29/67). Ekini bulunmayan bir vadinin Hac menasiki ile mamur kılınması saye­sinde de orada fakir ve yoksulun yiyecek ihtiyacı ve geçimi karşılanır. Böyle ol­masaydı zaten o bölgede kimse ikamet etmezdi. Allah orada yapılan duayı makbul kılmıştır. Orada işlenen iyilikler insanların ona rahmeti daha artsın diye kat kat ecir ile mükâfat görür. Nitekim insanların uzak bölgelerden gelip orada toplanması, halihazırda yapılan toplantı ve kongrelerin hiç birisinin ger­çekleştiremediği dünyevî bir çok menfaati de gerçekleştirebilmektedir. Aynı şe­kilde hac amelleri dahi bir çok menfaati gerçekleştirmektedir: “Ta ki kendileri için menfaatlere tanık olsunlar.” (Hacc, 22/28). Dünyevî görüntülerden soyut­lanmak, yüce Allah’a yaklaşmak, yasaklarından sakınmak ve emrini yerine ge­tirmek üzere eli çabuk tutmak; bütün bunlardan soyutlanıp bir araya gelmek suretiyle mahşerin dehşetli hallerini hatırlamak… Bunun sonunda kalpten yü­ce Allah’a saygı ve korku duymak… Korkunun artması suretiyle dinî bir çok menfaatler elde edilir, insanlar mutluluğa ve hayra, rahat, huzur ve güvene kavuşur. Said b. Cübeyr der ki: “Her kim dünya ve ahiret için bir şey isteyerek bu Beyt’e gelirse ona nail olur.”

İbni Zeyd de yüce Allah’ın bu dört hususu insanlar için bir nizam unsuru kılmış olduğunu belirtmekte ve bu ayet-i kerime hakkında şunları söylemekte­dir: Bütün insanlar arasında birilerinin ötekilerine zararını önleyecek krallar, hükümdarlar vardır. Araplar arasında ise birinin ötekine zararını önleyecek hükümdarlar yoktu. O bakımdan yüce Allah bu Beytullah’ı, onlar için, birinin ötekine verebileceği zararı önleyebilecek bir nizam unsuru haline getirdi. Ha­ram ayda da aynı şekilde yüce Allah onların biribirlerine verecekleri zararı ön­lemektedir. Gerdanlıktı kurbanlıklar da aynı şekildedir. O bakımdan bir kişi kardeşinin ya da amcasının oğlunun katili ile karşılaşacak dahi olsaydı, ona elini uzatmazdı. [1][18]

“Haram ayı” buyruğu Kabe’ye atfedilmiştir. Yani yüce Allah haram ayını da aynı şekilde insanlar için bir nizam kılmıştır. Yani o zaman zarfında insan­ların dünya ve ahiret ile alâkalı işleri yoluna koyulur. İnsanlar canlarına, mal­larına, geçimlerine, ticaretlerine gelebilecek zarardan yana emin olurlar. Bun­lar huzur bulur, savaş ateşi söner. Bunun yerine insanlar ibadete, hacca, akra­balık bağlarını gözetmeye ve yıl boyunca kendilerine yetecek kadar gıdalarını elde etmeye koyulurlar.

“Hediyelik kurbanı ve boyunlarındaki gerdanlıkları” da aynı şekilde Allah insanlar için bir nizam kılmıştır. Harem-i Şerife gönderilen hediye kurbanlık­ları kesilir. Boyunlarına ağaç yaprakları veya gerdanlık takılmış develer de. Bu gerdanlıkların takılma sebebi ise, insanların onlara kötü maksatla el uzatma­sını önlemektir. Bu şekilde kurbanlıklar göndermek, gönderen kimse için dini­ni doğrultacak, günahlarının affedilmesine sebep teşkil edecek, ruhunu ve ma­lını arındırıp temizleyecek bir ibadet olur, kendisi hakkında güven duymasına sebep teşkil eder. Bu kurbanlıkların etleri fakirlere dağıtılır ve böylelikle bun­lar Harem bölgesi fakirlerinin varlık elde edip ihtiyaçtan kurtulmalarına, açlık ve fakirlik musibetinin üzerlerinden defedilmesine sebep teşkil eder. Çünkü yüce Allah Beytullah’ı tazim etme duygusunu insanların kalplerine yerleştir­miştir. Oraya gitme kastıyla yola çıkan herkes bu kabilden bütün korkulardan yana emniyet altında olur.

Sözü geçen bu nizam kılma ve haccın teşrî edilmesi ile onun ibadetleri ve hacdaki menfaatlerle ortaya çıkan oldukça incelikli ilâhî tedbir, şanı yüce Al­lah’ın göklerde ve yerde bulunan halihazırdaki ve gelecekteki bütün sır ve ko­numları çok iyi bildiğinin en açık delillerindendir. Bu türlü hükümlerin teşrî edilmesi ise ancak yüce Allah’ın bildiği bir takım hikmetlere dayalıdır. Şanı yü­ce Allah gizli açık, görünür görünmez her şeyi çok iyi bilendir.

Gerçek şu ki hac mevsiminden gereği gibi faydalanacak olur ise -ruhları arındırıp temizlemek, günahları yıkamak, günahlardan kurtulmaktan öte ge­nel açıdan oldukça büyük ve pek çok menfaatleri de hiç şüphesiz gerçekleştirir.

Hac İslâm’ın direğidir. “Müminler ancak kardeştir” (Hucurât, 48/10) buyruğun­da dile getirilen bağların güçlenderilip İslâm kardeşliği şuurunu geliştirmeye bir sebeptir. Bütün Müslümanlar arasında ülke, fert ve halk olarak doğuda ol­sun batıda olsun din ruhunun ve dayanışma duygularının alevlendirilmesine sebeptir. Türlü ekonomik, sosyal, siyasal ve bilimsel alanlardaki her türlü da­yanışmayı hazırlayacak önemli bir zemindir. [2][19]

 

Yüce Allah’ın Cezasından Korkutma Ve İyi İşleri İşlemeye Teşvik

 

98- Bilin ki muhakkak Allah cezası çok çetin olandır ve muhakkak Allah Ra-hîm’dir Gafûr’dur.

99- Rasul’e düşen ancak tebliğdir. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.

100- De ki: “Murdar ile temiz, murdarın .çokluğu hoşuna gitse bile hiç bir zaman bir olmaz.” Şimdi ey akıl sahipleri, Allah’tan korkun ki kurtulsa eresiniz!

 

Nüzul Sebebi

 

  1. ayet olan “De ki: Murdar ile temiz… hiç bir zaman bir olmaz.” ayeti­nin nüzulü ile ilgili olarak el-Vahidî ve el-Asbahanî et-Tergîb’de Hz. Cabir’den şunu rivayet ederler: Resulullah (s.a.) şarabın haram olduğunu söz konusu edince bir bedevi Arap kalkıp şöyle dedi: Ben vaktiyle bunun ticaretini yapan bir kimse idim. Ondan bir mal biriktirmiş bulunuyorum. Eğer ben bu malı yüce Allah’a itaat uğrunda kullanacak olursam bunun bir faydası olur mu?” Resu­lullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah helâl ve temiz olandan başkasını kabul etmez.” Bunun üzerine yüce Allah, Rasulünü tasdik etmek üzere şu buy­ruğunu indirdi: “De ki: Murdar ile temiz, murdarın çokluğu hoşuna gitse de hiç bir zaman bir olmaz. Şimdi ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki, kurtuluşa eresiniz.”

Bir diğer rivayete göre de şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Aziz ve Celil olan Allah sizlere putlara ibadet etmeyi, şarap içmeyi, neseplere dil uzatmayı haram kılmıştır. Şunu bilin ki yüce Allah şarabı içeni, sıkanı, sakisini, satıcısını, onun bedelini yemeyi haram kılmıştır.” Bir bedevi Arap ayağa kalkıp O’na şöyle dedi: Ey Allah’ın rasulü, ben vaktiyle bunun ticaretini yapan bir kimse idim. Şarap satışından dolayı bir miktar mal biriktirmiş bulunuyorum. Eğer ben bunu Al­lah’a itaat yolunda kullanacak olursam bu malın bana faydası olur mu? Pey­gamber (s.a.) ona şöyle buyurdu: “Eğer sen onu aç bir kimseye yahut cihad ve­ya bir sadaka vermek gayesiyle infak edecek olursan, şunu bil ki Allah katında bir sivrisinek kanadı kadar bir kıymeti olmaz. Şüphesiz Allah temiz olandan başkasını kabul etmez.” [3][20]

 

Açıklaması

 

Ey insanlar! Şunu biliniz ki, hiç bir şeyin kendisine gizli kalmadığı Allah, emirlerine muhalefet edip O’na şirk koşan, fasıklık edip O’na isyan eden kim­selere cezası pek şiddetli ve ağır olandır. Bununla birlikte O, kendisine itaat edenlerin günahlarını bağışlayıp affeder ve ona merhamet buyurur. İman et­meden önce işlemiş olduklarından, bilmeden yaptığı ve sonradan tevbe ederek amelini ıslah ettiği takdirde, işlediği kötülüklerden de onu sorgulamayacaktır. Bu ise şunu gerektirir: İman ancak korku ve ümit ile tamam olur. Ve şanı yüce Allah bizi boşuna yaratmamıştır. Aksine isyankârın cezalandırılması, itaat edenin sevap görmesi de kaçınılmaz bir şeydir.

Cezanın rahmetten önce anılması, yüce Allah’ın rahmet yönünün daha ağır bastığını göstermektedir. Çünkü O’nun rahmeti sahih hadiste de belirtildi­ği gibi gazabını geçmiştir. Bundan dolayı, “Ve O pek çok şeyi affeder.” (Maide, 5/15) diye buyurmaktadır.

Şanı yüce Allah bu ayet-i kerimede de cezadan önce iki rahmet vasfını zik­retmiştir ki, bunlar da onun Gafur ve Rahîm olduğudur.

er-Râzî der ki: İşte bu da önemli bir inceliğe dikkat çekmektedir ki, o da şudur: Yaratıkların yoktan var edilmesi ve varlığın ortaya çıkarılması aslında rahmetten dolayıdır. Zahiren görülen o ki, nihayet de ancak rahmet üzere ola­caktır [4][21]

İnsanları zorlayarak hidayete ermelerini sağlamaya çalışmak, imanlı ol­maları için mecbur etmek Peygamberin görevi değildir. Onun görevi tebliğ et­mek, risaleti eda etmektir. Bundan sonrası, itaata sevap, masiyete ceza verme işi gizliyi ve gizlinin de gizlisini bilen mahlûkatm yaratıcısı Yüce Allah’a aittir. O Allah ki insanın açığa vurduğunu da nefsinin derinliklerinde gizlediklerini de bilir. Rasul tebliğ ettiğine göre gerisi insanlara kalmıştır.

Bu daha önce 97. ayet-i kerimede geçen, “…Bu da Allah’ın … bildiğini… si­zin de bilmeniz içindi.” buyruğundaki tehdidi pekiştiren oldukça ağır bir tehdit ve Allah’ın emirlerine muhalefet eden kimselere bir korkutmadır. Ayrıca müş­riklerin batıl mabutlarından duydukları korkunun yersiz olduğunun da delili­dir.

Yüce Allah, “Bilin ki muhakkak Allah, cezası pek çetin olandır ve muhak­kak Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir” buyruğu ile masiyetten uzaklaştırıp itaati teş­vik etmenin akabinde şu buyruğu ile de bir mükellefiyeti ifade etmektedir: “Rasul’e düşen ancak tebliğdir.” Bundan sonra da itaati teşvik etmekte, masi­yetten uzaklaştırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Allah gizlediğinizi de açıkla­dığınızı da bilir.” Yine bunun akabinde bir başka türden itaate teşvik etmekte, masiyetten uzaklaştırmak üzere de şöyle buyurmaktadır: “Murdar ile temiz… hiç bir zaman bir olmaz.”

Kaliteli ile âdiyi, iyi ile kötüyü eşit tutmak hikmet ve adalete uygun bir şey değildir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Yoksa biz iman edip sa-lih amel işleyenleri yeryüzünde fesat çıkartanlar gibi mi kabul edeceğiz? Yoksa biz takva sahibi olanları günahkârlar gibi mi değerlendireceğiz?” (Sâd, 38/28). Yine Aziz ve Celil olan Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: ‘Yoksa kötü­lük işleyenler kendilerini iman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı ve hayatları ile ölümlerinin bir olacağını mı sandılar? Hükmettikleri şey ne kadar kötüdür?” (Câsiye, 45/21)

Söyle onlara ey Peygamber! Âdi ile kaliteli, zararlı ile faydalı, bozuk ile iyi, haram ile helâl, zalim ile adaletli asla bir olmaz. Ey olayları gözleyen kim­se, kötülerin yahut fesatçıların ya da faiz, rüşvet ve hainlik gibi haram yollarla toplanan servetlerin çokluğu, buna karşılık salihlerin, iyilerin ve istikamet üzere olanların azlığı seni şaşırtmasın. Öbürlerinin çokluğu senin hoşuna git­mesin.

Ey akıl sahipleri! Allah’tan korkun, şeytanın size musallat olmasından çe­kinin. Musallat olur da sizi yanıltmış olursa, batıl ve fesat ehlinin yahut haram malın çokluğu sizi aldatmasın! Şüphesiz akıllı kimse, öğüt alan, uyanık ve kö­tülüklerden sakınan kimsedir. Allah korkusu (takva) felahın, umduğunu elde etmenin, kurtuluşun, dünya ve ahiret hayırlarını ele geçirmenin biricik yolu­dur.

Burada takva emrinin verilmesi ise daha önce geçen ve itaati teşvik eden pek çok ifade ile masiyetten çokça sakındıran buyrukların bir tekididir. [5][22]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.