VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 8. VE 11. AYETLER

Adaletle Şahitlik Etmek, Adaletle Hükmetmek, Müminlere Vaadedilen Mükâfat, Kâfirlere Yapılan Tehditler Ve Allah’ın Nimetlerinin Hatırlatılması
8- Ey iman edenler! Allah için adaleti dimdik ayakta tutan şahitler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun, o takvaya
yakındır. Allah’tan korkun. Mu-ki, Allah işlediklerinizden haberdardır.
9- Allah iman edip salih amel işleyenlere şöyle vaadetti: Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
10- Kâfir olup ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir.
11- Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size ellerini uzatmaya kalkmıştı da onların ellerini üzerinizden geri çekmişti. Allah’tan korkun ve müminler Allah’a güvenip dayansın.
Nüzul Sebebi
- ayet-i kerimenin nüzul sebebi, denildiğine göre şöyledir: Bu ayet-i kerime Yahudilerden Nadir oğulları hakkında nazil olmuştur. Resulullah (s.a.)’ı öldürmek için kendi aralarında komplo kurduklarında, Yüce Allah bu hususu ona vahiy yoluyla bildirmiş, o da onların bu tuzaklarından kurtulmuştu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.) onlara Medine civarından göçmelerini emretmek üzere haber gönderdi. Bunu kabul etmediler, kalelerine sığındılar. Hz. Peygamber ashabından bir topluluk ile üzerlerine yürüdü, altı gün süreyle onları muhasara etti. Bu zaman zarfında muhasara onlara oldukça ağır geldi. Resulullah (s.a.)’tan kendilerini sürmekle yetinmesini ve kanlarını dökmemesini istediler. Ayrıca develerin taşıyabileceği kadar yükün de kendilerine verilmesini istemişlerdi. Müminlerden bazı kimseler ise Resulullah (s.a.)’ın onları ibretli bir şekilde cezalandırarak azalarını kesmesini ve onlardan pek çok kişiyi öldürmesini arzu ediyordu. Bu ayet-i kerime onlara bu şekilde davranmakta aşırı gitmelerini yasaklamak üzere nazil oldu. Resulullah (s.a.) da Yahudilerin tekliflerini kabul etti.
Bu ayet-i kerimenin Müslümanları Hudeybiye yılı Mescid-i Haram’dan alıkoyan müşrikler hakkında indiği de söylenmiştir. Adeta Yüce Allah burada Müslümanların sertliklerini ve müşriklerden intikam alma isteklerini hafifletmek için bu yasağı tekrarlamış gibidir.
- ayet olan, “Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın…” ayetinin nüzulü ile ilgili olarak İbni Cerir et-Taberî, İkrime ile Yezid b. Ebi Ziyâd’dan -ki lafız onundur- şunu rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.) beraberinde Ebu Bekir, Osman, Ali, Talha ve Abdurrahman b. Avf ile yola koyuldular. Sonunda Ka’b b. el-Eşrefin ve Nadir oğulları Yahudilerinin yanına vardılar. Onlardan ödemek durumunda oldukları bir diyet için yardım istiyordu. Bunlar: Peki dediler, otur da hem sana yemek yedirelim, hem de bizden istediğinizi verelim. Hz. Peygamber oturunca Huyey b. Ahtab ashabında şöyle dedi: Siz onu şu andan daha yakın göremezsiniz. Haydi üzerine taş atarak öldürünüz. Bundan sonra da ebediyyen bir kötülük görmezsiniz.
Üzerine yukardan yuvarlamak üzere büyük bir değirmen taşına yaklaştılar. Ancak Allah ellerinin ona varmasını engelledi. Sonra ona Cibril geldi ve bulunduğu yerden kalkmasını sağladı. Bunun üzerine Yüce Allah da, “Ey iman edenler Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir kavim…” ayetini indirdi. İbni Cerir buna benzer bir rivayeti de Abdullah b. Ebu Bekr ile Asım b. Umeyr b. Katâde’den, Mücahid’den, Abdullah b. Kesir”den ve Ebu Malik’ten de rivayet etmiştir.
Katâde’den de şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bize zikrolunduğuna göre bu ayet-i kerime, Resulullah (s.a.) Batn-ı Nahl denilen yerde bulunuyorken nazil olmuştur. Bu da yedinci gazvede (Zatu’1-Rikâ’ gazvesinde) olmuştu. Salebe oğulları ile Muharrib oğulları Resulullah (s.a.)’ı öldürmek istediler. Bunun için, bedevi bir Arabi görevlendirdiler. Bedevi, Hz. Peygamber konaklama yerlerinden birisinde uykuda iken yanına yaklaştı ve Resulullah (s.a.)’in silahını alıp şöyle dedi: “Seni bana karşı kim koruyabilir?” Resulullah (s.a.): “Allah” dedi. Daha sonra kılıcını kınına koydu ve Resulullah (s.a.) onu cezalandırmadı.
Ebu Nuaym’m, Delâilü’n-Nübüvve’de el-Hasen’den, onun da Câbir b. Abdullah’tan naklettiğine göre, Muharib oğullarından Gayres b. el-Hâris adında birisi kavmine: “Size Muhammedi öldüreyim mi?” dedi ve Resulullah (s.a.)’ın bulunduğu yere doğru gitti. Hz. Peygamber o sırada kılıcı yanında oturmakta idi. “Ey Muhammedi Şu kılıcına bakabilir miyim?” deyince Hz. Peygamber: “Olur” dedi. O da Hz. Peygamberin kılıcını aldı kınından sıyırdı. Kılıcını sallamaya başlayarak Hz. Peygambere vurmak istediyse de Yüce Allah onu alıkoyuyordu. “Ey Muhammedi Benden korkmaz mısın?” deyince Resulullah (s.a.): “Hayır” dedi. Adam yine: “Kılıç elimde olduğu halde benden korkmuyor musun?” diye sordu; Resulullah yine: “Hayır, Allah sana karşı beni korur” dedi. Adam daha sonra kılıcını kınına koydu ve Resulullah (s.a.)’a geri verdi Allah da bu ayet-i kerimeyi indirdi. el-Kuşeyrî şöyle der: Bir ayet-i kerime bazan bir kıssa hakkında nazil olur, ondan sonra o kıssadan ikinci bir defa daha geçmişi hatırlatmak üzere söz eden bir başka buyruk nazil olabilir. [1][29]
Açıklaması
Ey iman edenler! İnsanlar için ve desinler diye değil, Aziz ve Celil olan Allah için hakkı dimdik ayakta tutan kimseler olunuz. Yani din ve dünyaya dair hususlarda bütün yaptıklarınızı Allah için ihlâsla yapmaya bakın.
Kimseye iltimas etmeden, kimseye haksızlık etmeden hakkın ve adaletin şahitliğini yapın. Leh ya da aleyhine şahitlikte bulunacağınız kimse arasında fark gözetmeyin. Adil bir şekilde şahitlik yapın, çünkü adalet hakların terazisi-dir. Zira bir ümmette zulüm meydana geldi mi, artık ümmet arasında her türlü fesat yaygınlık kazanır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kendi aleyhinize olsa dahi Allah için şahitler olarak adaleti dimdik ayakta tutanlar olunuz.” (Nisa, 4/135) Şahitlik ise gereğince hüküm vermek üzere hakim önünde, olanı bildirmek ve hakkı açıklamaktır.
Bir topluluğa olan kin ve düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaleti terket-meye itmesin. Aksine dost veya düşman olsun herkese karşı davranışlarınızda adaletli davranınız.
Sizin adaletli davranmanız onu terketmekten daha çok takvaya yakındır, yani düşmanlara karşı davranışlarınızda âdil olmak genel olarak masiyetler-den korunup sakınmaya daha yakındır. Yüce Allah’ın: “Takvaya daha yakındır. ” buyruğundaki daha yakın olmak, karşı tarafta takva namına bir şey olmaması anlamındadır. Bu konuda farklı iki şeyin hangisinin daha üstün olduğunu ifade etmek maksadı güdülmemiştir. O bakımdan ilk anda hatırımıza gelen mana anlaşılmamalıdır. Nitekim Yüce Allah’ın buyruğunda da böyledir: “Cennetlikler o gün yerleştikleri yer bakımından da daha hayırlıdır dinlenecekleri yer bakımından da daha iyidirler.” (Furkan, 25/24)
Allah’tan korkun. Yani bütün amellerinizde onun azabından sizi koruyacak şeyler edinin. Şüphesiz Yüce Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Yaptıklarınızdan hiç bir şey ona gizli kalmaz. Yaptığınız bütün fiillerinizin karşılığını verecektir; hayır yaptıysanız hayır, şer yaptıysanız şer.
Daha sonra her iki kesimin de göreceği karşılıklar açıklanmaktadır. Bu kesimlerden biri, iman edip salih amel işleyen kesimdir. Bunlar yaptıkları işlerle hem bizzat insanların kendileriyle olan ilişkilerini, hem de başkalarıyla olan ilişkilerini düzeltirler. Bu işlerin en önemlisi adalettir. Bunların görecekleri karşılık günahlarının mağfiret edilmesi, yani örtülmesidir. Çünkü büyük bir ecir olan cennete yerleştirileceklerdir. Allah’tan bir lütuf ve bir rahmet olmak üzere iman ve salih amellerine karşılık sevapları kat kat verilecektir.
Bunun tam karşısında yeralan diğer kesim ise Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenlerdir. İster hepsini, ister onların bazısını inkâr etmiş olsunlar, far-ketmez. Ayrıca bunlar Allah’ın birliğine, kudretinin kemaline delâlet eden en-füsi ve kâinatta koymuş olduğu kevnî ayetlerini yalanladıkları gibi, peygamberlerine indirmiş olduğu ayetlerini de yalanlayanlardır. Bunların cezası ise içinden asla çıkamayacakları o büyük ateşin arkadaşları olmaktır. Buna sebep ise özlerindekv fesat ve amellerinin kötü oluşudur. İşte bu da Yüce Allah’ın adaletinin, hikmetinin ve asla zulüm söz konusu olmayan hükmünün tecellile-rindendir.
Daha sonra Yüce Allah müminlere Allah’ın onlar üzerindeki nimetini, peygamberlerinden şerri ve hoşlanılmayan şeyleri defetmesini ve Müslümanların zayıflıklarına ve azlıklarına, düşmanlarının çokluklarına ve güçlerine rağmen hile ve tuzaklarını önlemiş olmasını hatırlatmaktadır. Yüce Allah bu önlemeyi düşmanlarının kendilerini tutup yakalama karar ve gayretlerinden sonra gerçekleştirmişti. Buna rağmen Yüce Allah rasulünü desteklemiş, dinine yardım etmiş, nurunu tamamlamıştı; kâfirlerin hoşuna gitmese de.
Az önce geçen Muharib kabilesine mensup kişiyle ilgili olay gerçekten dikkat çekici ve üzerinde önemle durulması gereken bir olaydır. Bu olay nüzul sebebinde zikredilenin dışında pek çok rivayetle gelmiştir. Burada hatırlatılması güzel olan bir diğer rivayeti daha şöyledir: Hâkim, Câbirın şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.)’ın tepesine dikilip dedi ki: “Seni kim koruyacak?” Hz. Peygamber: “Allah” diye buyurdu. Bu sefer kılıç elinden düştü, Resulullah (s.a.) o kılıcı aldı ve: “Seni kim koruyacak1?” diye sordu. Adam: “Sen sorgulayanların en hayırlısısın!” dedi. Hz. Peygamber: “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah’ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?” Adam şöyle dedi: “Seninle savaşmamak ve sana karşı savaşacak bir toplulukla birlikte olmamak üzere sana söz veryorum.” Hz. Peygamber onu serbest bıraktı, kavmine geri dönüp: “Ben insanların en hayırlısının yanından size geliyorum” dedi.
Bedevî Arabm başından geçen bu olay Zatü’r-Rikâ’ gazvesinde geçmişti; adamın adı da Gavres b. el-Hâris idi.
Sayıp dökülmesine imkân bulunmayan Allah’ın nimetlerinin hatırlatılması, takvaya sıkı sıkı bağlanmayı da beraberinde getirir. Bundan dolayı Yüce Allah takvalı olma, Allah’a tevekkül etme emrini vererek şöyle buyurmaktadır:: “Allah’tan korkun ve müminler Allah’a güvenip dayansın.” Yani sizler Allah’ın azabından sizi koruyacak, size fayda sağlayacak bir gereç olmak üzere Allah’tan korkun. Allah’a gereken şekilde tevekkül edin. Her kim gerekli sebepleri yerine getirdikten sonra Allah’a tevekkül edecek olursa onu sıkıntıya düşünren hususlarda Allah ona yeter. İnsanların kötülüklerine karşı onu korur, onu himaye eder. [2][30]