VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 72. VE 75. AYETLER

Hıristiyanların Hz. Mesih’i İlâhlaştırmaları
72- “Meryem oğlu Mesih gerçekten Allah’ın kendisidir” diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesîh demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Zira her kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram eder ve onun varacağı yer ateştir. Zalimlerin hiç bir yardımcıları yoktur.”
73- “Allah gerçekten üçün üçüncüsü-dür” diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Söylediklerinden vazgeçmezlerse andolsun ki, onlardan kâfir olanlara acıklı bir azap dokunacaktır.
74- Hâlâ Allah’a tövbe edip ondan mağfiret dilemezler mi? Halbuki Allah Ga-fûr’dur, Rahîm’dir.
75- Meryemoğlu Mesih bir rasulden başka bir şey değildi. Ondan önce de rasuller gelip geçmişti. Annesi de dosdoğru bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bir bizim ayetleri nasıl açıkladığımıza, sonra da onların nasıl yüz çevirdiğine bak!
Nüzul Sebebi
es-Süddî ve başkaları şöyle der: Bu buyruklar Hristiyanların Hz. Mesîh ile onun annesini Allah ile birlikte ilâh kabul etmeleri ve böylelikle Yüce Allah’ı üç ilâhın üçüncüsü olarak benimsemeleri hakkında nazil olmuştur. [1][97]
Açıklaması
Yüce Allah Hristiyanlığm eski fırkalarından olan Melikiyye (Melkâniyye), Ya’kûbiyye ve Nastûriyye fırkalarının ve daha sonra ortaya çıkan Katolik, Ortodoks ve Protestanların kâfir olduklarına hüküm vererek şöyle buyurmaktadır: Allah’a yemin olsun ki, Meryemoğlu Mesih’in bizzat Allah olduğunu iddia edenler, kâfir olmuşlardır ve bunlar haktan alabildiğine uzak bir sapıklıkta sapmışlardır. Bunlar şöyle diyorlar: Şüphesiz ki Allah üç asıldan (veya uknumdan) mürekkeptir. Bunlarsa baba, oğul ve Ruhu’l-kudüstür. Baba Allah’tır, Mesih oğuldur ve baba olan Allah oğul olan Mesih’e hulul edip onunla tekleşmiştir. Böylelikle Ruhu’l-Kudüs’ü de oluşturmuştur. Bunların her birisi ötekinin bizzat kendisidir. Bu konuda görüşlerinin özü ise: Allah Mesih’in ta kendisidir, şeklindedir.
Beşikte henüz küçük bir bebek iken Mesih’in ilk söylediği söz: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum” olmakla birlikte, daha sonra da insanları risaletini kabule çağırıp ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin, yani ibadetlerinizle yalnızca bir ve tek olarak Allah’a yönelin, demiş olmakla birlikte, bu iddiada bulundular. Hz. İsa’nın bu sözde ise Hristiyan-ların onun hakkındaki iddialarının tutarsızlığına dair kesin bir delildir. Çünkü o, sonradan yaratılmış olmak ve meydana getirilmiş olmaya dair delilleriyle kendisinin dışındaki insanların böyle olduklarına dair deliller arasında herhangi bir fark gözetmemektedir.
Hz. İsa davetinde şirkten de sakındırmış ve şirkte bulunacaklara tehditte bulunmuş, şöyle demiştir: “Zira her kim Allah’a şirk koşarsa…” yani melek, insan, yıldız, put veya bunun dışında herhangi bir varlığı kim Allah’a ortak koşarsa şüphesiz ki Allah, ezelî ilminde de rasullerine göndermiş olduğu şeriatin-de de böylelerine cenneti haram kılmıştır. Yani onu cennete girmekten mahrum bırakmış, cennete girmesine engel olmuştur. Ahirette böylesinin kalacağı yer cehennem ateşidir. Allah’a ortak edinmek suretiyle kendilerine zulmedenlerin kendilerine yardımcı olacak hiç bir kimseleri olmayacaktır. Yani Hz. İsa hakkında uydurup söyledikleri şeyler hususunda kimse onlara yardımcı olmayacak, kimse onlara destek vermeyecektir. Çünkü böyle bir iddianın doğru olmasına imkân yoktur ve böyle bir iddia akıldan alabildiğine uzaktır. Allah’ın azabına karşı ahirette de onlara kimse yardımcı olamayacaktır.
Aynı şekilde gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları yaratan Allah, üç ilâhın üçüncüsüdür, diyenler de kâfir olmuşlardır. Bu da Hristiyanlann: Mesih Allah’ın oğludur, yahut Allah, Allah’ın kendisi olan baba, Mesih olan oğul ve Meryem diye bilinen zevceden ibaret üç uknumdan birisidir, diyen Hristiyanlann görüşüdür. Bunun da anlamı şudur: Şüphesiz bütün Hristiyan fırkaları küfre sapmışlardır. İster Mesih üçün üçüncüsüdür, diyenler olsun; ister Mesih Allah’ın oğludur diyenler olsun, isterse de Allah Meryem oğlu Mesih’in kendisidir, diyenler olsun. Sonra gelen Hristiyanlar teslisi kabul etmektedirler.
Yani üç ilâhın varlığını ve aynı şekilde tevhidi de kabul ederler. Yani onlara göre bu üç uknumdan her birisi ötekinin bizzat kendisidir.
Yüce Allah ise onların hepsinin bu uydurmalarını: “Halbuki bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur.” diye reddetmektedir. Yani varlık âleminde ibadete lâyık hiç bir ortağı bulunmayan, bir ve tek ilâhtan başka ilâh yoktur. O bütün varlıkların ve sair mevcudatın ilâhıdır. Vahdaniyet onun sıfatıdır. İnsanlara ait hiç bir sıfat onda yoktur. Ne onun zatında, ne de sıfatında herhangi bir terkip (bileşim) söz konusu değildir. Zatların veya aynlarm birden çok olması mümkün değildir. Türlerin ve cüzlerin de taaddüdü (birden çokluğu) düşünülemez: “Onun benzeri gibi hiç bir şey yoktur. O her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” (Şûra, 42/11) Bu ayet-i kerime, surenin sonlarında yer alan şu ayet-i kerimeyi andırmaktadır: “Hatırla ki, Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara Allah’tan başka beni ve annemi iki ilâh edinin diye söyledin?” (İsâ) diyecek ki: “Seni tenzih ederim…” (Mâide, 5/116) Yani her iki ayet-i kerime de birden çok ilâhın varlığını reddetmek sadedindedir.
Daha sonra Yüce Allah bu iddiaları dolayısıyla onları tehdid edip uyarmak üzere şöyle buyurmaktadır: “Söylediklerinden vazgeçmezlerse…”, yani bu iftira, yalan ve teslis iddiasından uzaklaşıp bunu terketmeyecek ve tevhide dönmeyecek olurlarsa, bu küfürleri sebebiyle hiç şüphesiz ahirette onları son derece çetin ve can yakıcı bir azap gelip bulacaktır. İşte bunda, azabın özel olarak kâfir olanlara gelip çatacağına, teslis akidesinden tövbe edip vazgeçenler hakkında bu azabın söz konusu olmayacağına delâlet vardır.
Bu yalan ve iftiralarına rağmen şirklerinden vazgeçmek suretiyle tövbeye, teslis akidelerinden dolayı Allah’tan mağfiret dilemeye onları çağırmış olması Yüce Allah’ın kerem, lütuf, rahmet ve cömertliğinin bir tecellisidir. Zaten Allah tövbe edenlere mağfiret edendir, onlara rahmet buyurandır.
Mesih ise hakikatte kendisinden önce gelip geçmiş bulunan benzeri peygamberler gibi bir peygamberden başka bir şey değildir ve o, Allah’ın kullarından bir kuldur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “O, ancak kendisine nimet ihsan ettiğimiz bir kulumuzdur ve biz onu İsrailoğullarına bir misal kıldık.” (Zuhruf, 43/59) Yani o da diğer peygamberler gibi olağanüstü mucizelerle desteklenmiş peygamberlerden bir peygamberdir: “Meryemoğlu İsâ Mesih, ancak Allah’ın bir rasulü ve O’nun Meryem’e ilka ettiği bir kelimesi ve kendinden (tarafından emriyle yaratılmış) bir ruhtur.” (Nisa, 4/171)
Annesi de sıddîka (yani her şeyiyle doğru) bir kadındı. Hz. İsa’ya iman eden, onu tasdik eden bir kadındı. Onun mertebesi peygamber ve rasullerden sonra gelen bir mertebedir; yoksa o bir kadın peygamber olmadığı gibi [2][98] ulûhiyyet sıfatına sahip birisi de değildir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘”Ve o (Meryem) Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O itaat edenlerdendi.” (Tahrîm, 66/12)
Mesih de annesi de diğer insanlarla aynı cins ve türdendi. Bunun delili ise her ikisinin de hayatta kalabilmek için yemek yemeleri, küçük büyük abdest gibi ihtiyaçlarını karşılamalarıdır. Kendisinden bu gibi şeylerin sadır olup cisimleri değişik şeylerden mürekkep olmak, zayıf olmak, yemeye, içmeye muhtaç olmak, uykuya, def-i hacete gerek duymak gibi ihtiyaçları olanın ilâh olmasına imkân olmadığı gibi, ulûhiyyet ve rububiyyetin herhangi bir sıfatına sahip olmasına da imkân yoktur.
Şimdi ey aklı başında olan her muhatap! Şu cahil Hristiyanlara iddialarının batıl olduğuna dair son derece kesin ve açık delilleri nasıl açıkladığımıza bir bak! Sonra da bütün bu açıklamalara rağmen onların bu deliller üzerinde düşünmekten nasıl vazgeçtiklerine, nerelere gittiklerine ve hangi sözlere yapıştıklarına bir bakın! [3][99]