VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 35. VE 36. AYETLER

Takva Ve Cihat, Ahirette Kurtuluşun Esasıdır; Dünya Zenginlikleri Kâfirleri Kurtarmak İçin Yeterli Olmayacaktır
35- Ey iman edenler! Allah’tan korkun, ona yaklaşmak için yol arayın ve onun yolunda cihat edin ki, felaha eresiniz.
36- Muhakkak ki, yeryüzündeki bütün nesneler ve onlarla birlikte onların bir katı daha kâfirlerin olsa da Kıyamet gününün azabına karşılık onu fidye olarak verseler, onlardan kabul olunmaz ve onlara elîm bir azap vardır.
37- Ateşten çıkmak isterler, ama oradan çıkacak değillerdir ve onlar için kalıcı bir azap vardır.
Açıklaması
Yüce Allah, mümin kullarına kendisinden korkmalarını (takva sahibi olmalarını) emretmektedir. Allah’a itaat ile birlikte söz konusu edildiği takdirde, takvadan maksat, haramlardan uzak durup yasak kılman şeyleri terkettnek olur.
O halde ey müminler! Allah’ın emirlerine bağlanmak, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın gazabından, cezasından korkun. Ona yakınlaşmanın yollarını gereken şekilde arayın. Bu ise sizi onun rızasına ulaştıracak, ona yakınlaştıracak, cennette onun mükâfatını elde etmenizi sağlayacak olan yoldur.
el-Vesile (yol, araç), cennetteki bir derecenin adıdır. Ahmed ve Müslim, Abdullah b. Ömer’den Resulullah (s.a.)’ı şöyle buyururken dinlediğini rivayet etmektedirler: “Müezzini (ezan okurken) işittiğinizde siz de onun söylediği gibi söyleyiniz, sonra bana salât ve selâm getiriniz. Çünkü kim bir defa bana salat ve selâm getirirse ona karşılık Allah kişiye on defa salât (rahmet) eder. Sonra benim için el-Vesîle’yi isteyiniz. Çünkü o cennette bir makamın adıdır ve ancak Allah’ın kullarından bir kula verilecektir. O kişinin ben olacağımı ümid ederim. Her kim benim için Vesileyi isteyecek olursa benim de şefaatim onu bulur.” O halde el-Vesile cennetteki en yüksek mevkinin adıdır ve o Resulullah (s.a.)’m mevkii, cennetteki yurdudur. Cennette Rahman’ın Arşı’na en yakın olan yerdir.
Yüce Allah müminlere, haramları terkedip itaatleri işlemeyi emrettikten sonra dosdoğru yolun dışına çıkmış, dosdoğru dini terketmiş bulunan kâfir ve müşriklerden oluşan düşmanlarla savaşmalarını emrederek şöyle buyurmaktadır: “Ve onun yolunda cihat edin.” Cihat kelimesi, cehd’den gelmektedir. Bu da “meşakkat ve yorgunluk” demektir. Allah’ın yolu ise hakkın, hayrın, faziletin ve ümmetin özgürlüğünün yoludur. Allah yolunda cihat ise hem nefsi nevalarından alıkoymak, bütün hallerde de adaleti gerçekleştirmeye mecbur etmek suretiyle nefse karşı cihadı, hem de İslâm çağrısına karşı direnen düşmanlarla savaşı kapsamaktadır.
Yüce Allah kıyamet gününde kendi uğrunda cihat edenler için hazırlamış olduğu kurtuluş ve büyük ebedî mutluluğa teşvik ederek: “… ki felaha eresiniz” buyurmaktadır. Yani siz Allah’a itaat ile yaklaşırsanız o takdirde gerçekten umduğunuzu elde edersiniz, kurtulursunuz; dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşursunuz. Müslümanlardan her zaman için çeşitli türleriyle cihat etmeleri istenmiştir. Çünkü iyiliklerin yapılıp kötülüklerin terkedilmesi nefse ağır gelir.
Yüce Allah müminlere takvayı, nefsi tezkiye edip arındırmayı emrettikten sonra Kıyamet gününde düşmanı olan kâfirler için hazırladığı azap ve ibretli cezayı haber vererek: “Muhakkak ki… kâfirlerin olsa da” buyurmaktadır. Yani hak rablerinin rububiyetini inkâr eden, onun varlığına, birliğine delâlet eden ayetleri reddeden, peygamberlerini yalanlayan, onun dışında türlü putlara, inek yahut insan gibi varlıklara tapan, tövbe etmeksizin bu halleri üzere ölen kimselerden herhangi birisi, Kıyamet gününde yeryüzü dolusu kadar altın getirip gelse, hatta onun bir katı kadar yahut onunla birlikte bir kat daha getirse, bunu da kendisini dört bir yandan kuşatan Allah’ın azabından kurtulmak için feda edecek olsa, böyle bir noktaya ulaşacağını bilse, yine de böyle bir şey ondan kabul olunmaz. Hatta o azaptan kurtulmaya çare yoktur; o azaptan hiçbir şekilde kurtuluş mümkün değildir. İşte bundan dolayı:”^ onlara elim btr azap vardır”, yani acı ve ızdırap verici bir azap. Bu da bizzat kendilerinin işledikleri sebebiyledir. Tıpkı felah ve mutluluğun yine insanın kendisinden ortaya çıkan itaat ve istikâmet dolayısıyla söz konusu olması gibi. “Ve nefsini arındırıp temizleyen felaha ermiştir, onu kötülüklerle alabildiğine örten ise ziyana uğramıştır.” (Şems, 91/9-10).
Daha sonra Yüce Allah bu azabı daimi ve sürekli, cehennemlikleri de orada ebedi kalıcılar olmakla nitelendirerek şöyle buyurmaktadır: “Ateşten çıkmak isterler…” Yani içinde bulundukları o azabın şiddetinden çıkmayı temenni ederler; halbuki onlar, oradan çıkacak değillerdir, onlar için daimî ve kalıcı bir azap vardır, oradan kurtuluşları mümkün değildir. Nitekim Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: “Oradan (oranın) gamından kurtulmak istedikleri her seferinde oraya geri döndürülürler.” (Hacc, 22/22) Yüce Allah’ın: “Kalıcı” buyruğunun anlamı daimi, sabit, sonu gelmez ve değişmez bir azap demektir.
Buhârî, Müslim ve Nesaî, Enes b. Mâlik’in şöyle dediğini rivayet ederler: Resulullah (s.a.) buyurdu ki: “Cehennem ehlinden bir kişi getirilir, ona: ‘Ey Âdem oğlu! Yanın üzere yaslanacağın yeri nasıl buldun?’ denilir. O: “En kötü yaslanılacak bir yer!’ diye cevap verir. Bu sefer ona: Yeryüzü dolusu kadar bir altını fidye olarak verir misin?’ diye sorulur. O: ‘Evet, Rabbim.’ der. Yüce Allah der ki: Yalan söylüyorsun. Ben senden bundan daha azını istemiştim, yapmadın. ‘ Bunun üzerine onun cehenneme atılması için emir verilir.” [1][49]