sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 109. VE 111. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 109. VE 111. AYETLER
14.08.2025
6
A+
A-

Kıyamet Gününde Peygamberlere Davetlerinin Sonuçlarına Dair Yöneltilen Sual

 

109- Allah peygamberleri toplayacağı günde “Size ne cevap verüdir diye buyuracak, onlar da “Bizim hiç bir bilgimiz yok< §üPnesiz gaybleri en iyi bilen  ancak sensin” diyecekler.

 

Açıklaması

 

Ey Peygamber! Allah’ın kıyamet gününde peygamberleri toplayıp da ken­dilerine, ümmetlerine bir çeşit azar ve sitem olmak üzere söz söyleyip ümmet­lerinin kendilerine ne şekilde karşılık verdiklerini soracağı günü bir hatırla! Bu şekilde onlara ne türlü karşılık verildiğini soracaktır. Ümmetleri onlara iman ve ikrar ile mi karşılık vermişti, yoksa inkâr ve yüz çevirmek suretiyle mi? Bu, Yüce Allah’ın şu buyruklarını andırmaktadır: “Andolsun kendilerine (peygamber) gönderilenlere de mutlaka soracağız ve onlara gönderilen (peygam-ber)lere de herhalde soracağız.” (A’râf, 7/6); “Rabine andolsun ki onların hepsi­ne yapmakta oldukları şeyleri elbette soracağız.” (Hicr, 15/92-93). İşte bu buy­ruklarda her iki kesime de, peygamberlere de kendilerine peygamber gönderi­lenlere de soru sorulacağı belirtilmektedir.

Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: “Diri diri gömülen kız çocuğa, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulacağı zaman.” (Tekvîr, 81/8-9). Bu ise itham altında tutulana değil de şahide soru sormaktır; bundan kasıt ise azarlamak ve yapılan fiili reddetmektir.

Soru soMna farklılığı kıyamet hallerinin farklılığına göre değişiklik göste­rir. Kimi halde Yüce Allah peygamberlere ümmetlerine karşı şahitlik etsinler diye soru sorar, kimilerinde ümmetlere soru sorar. Bazan da hasma soru soru­lacağı gibi, şahitlere de soru sorulacaktır, her iki kesime de soru sorulacak hal­ler vardır.

Yüce Allah yine onlara şunu soracaktır: Ümmetleriniz sizden sonra ne iş­lediler? Sizden sonra dininizde olmadığı halde neleri ortaya koydular? Peygam­berler Aziz ve Celil olan Rabbe şöyle cevap vereceklerdir: Biz her neyi biliyor­sak mutlaka onu sen bizden daha iyi bilirsin. Onlar bu sözlerini Yüce Allah’a olan edeblerine uygun olarak söyleyeceklerdir. Senin her şeyi kuşatan, her şeye muttali olan bilgine nispetle bizim bilgimiz yok hükmündedir. Bizim bilgimiz, senin bilgine nispetle hiç bilmemek gibidir. Çünkü sen bütün gaybleri en iyi bi­lensin. Yani kıyamet gününün dehşeti dolayısıyla onların bilemedikleri ve unuttukları her şeyi en iyi bilensin. Yüce Allah’ın ilminin, işlerin görülenini de görülmeyenini de kuşatıcı olmasından dolayı böyle diyeceklerdir.

İşte bu şekilde, bu ayet-i kerimenin tefsiri ve cevabın açıklanması ile ilgili olan iki görüşü bir arada telif etmek mümkün olur. Bunlar aşağıdaki şekilde­dir:

1- Bundan kasıt Yüce Allah’ın bilgisine nispetle kendi bildiklerini eksik ol­duğunu onlara anlatmaktır. Bu İbni Abbas’m görüşü olup daha sahih olandır. Diyecekler ki: Bizim bilgimiz yoktur. Çünkü sen onların neyi açıkladıklarını ve neyi gizlediklerini bilensin. Bizler ise ancak onların açığa vurduklarını bilebili­riz. Onun için senin onlar hakkındaki bilgin bize göre daha etkilidir, bütün de­rinliğini kuşatıcıdır.

2- O günde karşılaşacakları dehşet ve korkuları dolayısıyla ilimleri yok olacak ve cevap veremeyeceklerdir. Bu da Hasan-ı Basrî, Mücahid ve Süddî’nin görüşüdür. Rivayet edildiğine göre cehennem getirileceği vakit bir defa öfke ile nefes alacaktır. Ne kadar peygamber ve ne kadar sıddîk varsa (onlar da dahil olmak üzere) mutlaka dizleri üstüne çöküvereceklerdir. Hz. Peygamber de şöy­le buyurmuştur: “Cibril kıyamet günüyle beni o kadar korkuttu ki, sonunda ağ­ladım ve şöyle dedim: Ey Cibril! Yüce Allah benim geçmiş ve gelecek günahları­mı bağışlamadı mı? Bana şöyle dedi: Ey Muhammedi Sen o günün dehşetinden öyle şeyler göreceksin ki, mağfiret olunduğunu sana unutturacak.” [1][35]

 

İsa (A.S.)’nın Mucizelerinin Hatırlatılması

 

110- Allah o zaman şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, senin ve anan üzerin­deki nimetimi hatırla! Hani ben seni Ruhu’l-Kudüs ile desteklemiştim. Be­şikte iken de, yetişkin iken de insan­larla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i de öğretmiş­tim. Hani benim iznimle çamurdan bir kuş suretine benzer bir şey yapar ve ona üfürüyordun da, iznimle (o çamur) bir kuş oluveriyordu. Anadan doğma körü, abrası da yine benim iznimle iyi ediyordun. Yine benim iznimle ölüleri diriltiyordun ve hani İsrailoğullarını senden çekmiştim. Kendilerine apaçık mucizelerle geldiğin zaman da içlerin­den kâfir olanlar: “Bu apaçık bir sihir­den başka bir şey değildir” demişler­di.”

111- Hani havarilere “Bana ve Rasulü-me iman edin” diye vahyetmiştik, on­lar da “İman ettik, gerçekten Müslü­manlar olduğumuza sen de şahit ol,” demişlerdi. .

 

Açıklaması

 

Ayet-i kerimeler, Yüce Allah’ın yalnızca kendi iradesiyle Hz. İsa’ya lütfet­tiği harikulade ve göz kamaştırıcı mucize ve nimetleri hatırlatmaktadır.

Hatırla ey İsa, seni babasız bir anneden yaratarak benim her şeyi kema­liyle kadir olduğuma kesin bir delil ve belge kılmak şeklinde sana verdiğim ni­metimi!

Ve yine hatırla, seni, zalimlerin ve cahillerin kendisine yaptıkları ahlâk­sızlık iftirasından uzak olduğuna dair bir delil kılmak suretiyle annene olan ni­metimi! Çünkü ben seni beşikte iken konuşturmuş, sen de annenin suçsuzlu­ğuna, temizliğine tanıklık etmiştin.

Ve seni Ruhu’l-Kudüs ile desteklemiştim -Sahih görüşe göre o Cebrail (a.s.)’dir- ve seni küçüklüğünde de büyüklüğünde de Allah’ın yoluna çağıran bir peygamber kılmıştım.

“Beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun.” Yani küçüklü­ğünde de büyüklüğünde de insanları Allah’ın yoluna çağırıyordun. Anneni za­limlerin itham ettikleri her türlü kusur ve ithamdan temize çıkarıyordun: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum, bana Kitab’ı verdi, beni peygamber kıldı, beni mübarek kıldı.” (Meryem, 19/30-31).

“Hani sana kitabı ve hikmeti… öğretmişti.” Yani yazı yazmayı ve kavrayışı öğretti. Kitapları okuyor, senin için onlarda bulunan din ve dünyada faydalı olacak bilgileri kavrıyordun. Hikmet, nazarî ve amelî bütün bilgileri kapsar. Ben sana ayrıca (Allah’ın kelimi Musa b. İmrân’a indirilmiş bulunan) Tevrat’ı ve İncil’i (ki bunlar benim sana vahyettiğim öğüt ve hikmetlerdir) öğretmiştim. Bunlardan sonra bu iki kitabın anılması onların şereflerine dikkat çekmek ve onları tazim etmek içindir.

Hani sen çamurdan, uçan bir kuş suretinde şekiller yapıyordun. Bu hu­susta ben sana izin vermiştim ve bunları sen iradenle yapıyordun. Sonra sen şekillendirdiğin bu suretlere üflüyordun ve bunlar benim iznim ile bir kuş olu­yordu. Bu tabiî kiYüce Allah’ın izni ve yaratması ile uçan bir kuş oluyordu. Sen Allah’ın takdir ettiğini yapıyor ve O’nun takdir ettiği şekilde üflüyordun, onu kuşa dönüştüren ise Allah’tı. Bu iş kayıtsız şartsız değildi; ancak Allah’ın ira­desiyle gerçekleşen sayılı hallerde oluyordu.

Ayrıca sen anadan doğma kör olanı (el-ekmeh’i) iyileştiriyordun. Bir çeşit deri hastalığı olan baras hastalığına yakalanmışa da şifa veriyordun, ölüleri di­riltiyordun. Bütün bunlar ise benim iznim ve emrim ile oluyordu. Sen ölüleri kabirlerinden çağırıyor, onlar da Allah’ın izni ve kudreti ile diri olarak ayağa kalkıyorlardı.

Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber ve bir elçi olduğuna dair ke­sin belge ve delilleri getirdiğin zaman onlar seni yalanlayıp sihirbaz olmakla itham edince ve seni yakalayıp asmak isteyince İsrailoğullarının sana zarar vermelerini önleyerek, onların elinden seni kurtarmış, seni kendime doğru yükseltmiş, onların kötülüklerine karşı seni ben himaye etmiştim.

Yüce Allah böylelikle Hz. İsa’ya lütfetmiş olduğu bütün nimetleri (Kur’an-ı Kerim üslûbunda) mazi (dili geçmiş) sigası ile ifadelendirdi ki, bunun vuku bu­lacağına kesin delâlet etsin.

Havarilere “Bana ve peygamberim İsa’ya iman edin” diye vahyetmiştim. Böylelikle ben sana bir takım arkadaşlar ve yardımcılar da peyda etmiştim. Onlar, “Allah’a ve Rasulüne iman ettik” dediler. Yani böyle demeleri onlara il­ham edildi, onlar da ilham edildikleri şeyi yerine getirdiler ve, “Şahit ol ki biz­ler gizlide de açıkta da Allah’a itaat eden, ona teslim olmuş kimseleriz” dediler.

Dikkat edilecek olursa vahiy kelimesi, daha önce açıklandığı üzere, ilham anlamında da kullanılabilir. Nitekim Yüce Allah “Biz Musa’nın anasına onu emzir, diye vahyettik.” (Kasas, 28/20) buyurmaktadır. Bunun ilham suretinde vahiy olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Nitekim Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: “Allah bal arısına dağlarda evler edin, diye vah-yetti.” (Naiû, 16/68). [2][36]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.