sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 101. VE 102. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 101. VE 102. AYETLER
11.08.2025
5
A+
A-

Hakkında Vahiy Nazil Olmayan Şeylerle İlgili Olarak Çokça Soru Sormanın Yasaklanması

 

101- Ey iman edenler! Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayı­nız. Şayet onlar hakkında Kur’an’ın in­dirildiği esnada sorarsanız size açıkla­nır. Allah onu affetti. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

102-  Sizden evvel de bir kavim onları sordu da bu yüzden onları inkâr eden­ler oldular.

 

Nüzul Sebebi

 

Bu ayet-i kerimenin birden çok nüzul sebebi vardır. Bunlardan birisine gö­re sözü geçen soru denemek ve aciz bırakmak, işi yokuşa sürmek, alay etmek, dalga geçmek içindi. Bu soruların bir kısmı da konuyu anlamak ve bir takım farzların tekrar edilmesi ile ilgili doğruyu öğrenmek içindi. Birinci kabilden olanlara örnek verecek olursak, Buharî ve Müslim’in -lafız Buharî’nin olmak üzere- Enes b. Malik’ten şu şekildeki rivayetidir: “Resulullah (s.a.) bir seferin­de bir hutbe irad etti. Adamın birisi, “Babam kim?” diye sordu. Resulullah (s.a.); “Filan” dedi. Bunun üzerine şu, “Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayınız” ayeti nazil oldu.

Yine rivayete göre İbni Abbas şöyle demiştir: Bir grup, Resulullah (s.a.)’a alay olsun diye “Benim babam kimdir?” diye sorar. Aynı şekilde devesi kaybo­lan adam da “Devem nerdedir?” diye sordu. Yüce Allah bunlar hakkında: “Ey iman edenler! Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayınız” ayet-i kerimesi -ayetin tümünü okuyup bitirinceye kadar- nazil oldu. Taberî de bunun bir benzerini Ebu Hureyre’den, yine Buharî de Enes’ten, onun Resulullah (s.a.)’tan yaptığı rivayetinde şunlar yer almaktadır: “Allah’a yemin ederim, ba­na neyin hakkında soru sorarsanız mutlaka bu yerimde durduğum sürece size buna dair haber vereceğim.” Adamın birisi huzuruna kalkıp şöyle dedi: Ey Al­lah’ın rasulü! Ben nereye gireceğim?” Hz. Peygamber, “Cehenneme” dedi. Bu sefer Abdullah b. Huzâfe kalkıp şöyle dedi: Benim babam kimdir ey Allah’ın peygamberi? Hz. Peygamber “Baban Huzâfe’dir” dedi.

İkinci türden nüzul sebebine örnek de Müslim’in Ebu Hureyre’den yaptığı şu rivayettir: Resulullah (s.a.) bir hutbe irad edip şöyle dedi: Ey insanlar! Allah üzerinize haccı farz kıldı, o halde haccediniz. Adamın birisi, “Ey Allah’ın rasu­lü, her yıl mı?” diye sorunca, Resulullah (s.a.) sustu, sesini çıkarmadı. Nihayet adam üç defa aynı soruyu tekrarlayınca Resulullah (s.a.): “Şayet evet diyecek olsam, elbette ki bu sizin için böylece farz olur ve eğer bu farz olacak olursa as­la güç yetiremeyeceksiniz.” Bir başka rivayette de, “Bunun üzerine yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi” denilmektedir.

Bunun bir benzeri de Ahmed, Tirmizî ve Hâkim’in Hz. Ali’den yaptıkları şu rivayettir: Yüce Allah’ın “Beytin ziyaret edilmesi Allah’ın insanlar üzerinde­ki hakkıdır.” (Âl-i İmran, 3/93) ayet-i kerimesi nazil olunca, “her yıl mı ey Al­lah’ın peygamberi?” diye sordular. Bu sefer o, “Hayır” diye buyurdu ve devam etti: “Eğer evet diyecek olursam, elbette ki bu sizin için vacip olur.” Bunun üze­rine yüce Allah “Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayınız” buyruğunu indirdi.

Diğer taraftan Taberî de onun bir benzerini Ebu Hureyre, Ebu Ümame ve İbni Abbas’tan rivayet etmektedir.

Hafız İbni Hacer der ki: Ayet-i kerimenin her iki husus hakkında nazil ol­masına bir mani yoktur. İbni Abbas’m bu hususa dair rivayeti sened bakımın­dan en sahih olanıdır. Taberî de şöyle der: Bu hususta söylenecek sözlerin en doğru olanı şöyle diyenlerin sözleridir: “Bu ayet-i kerime soru soranların Resu­lullah (s.a.)’a çokça soru sormaları üzerine nazil olmuştur. İbni Huzafe’nin ba­basının sorması, babasının kim olduğunu öğrenmek istemesi gibi.

Yine Hz. Peygamber “Şüphesiz Allah size haccı farz kıldı” deyince bir kim­senin ona “Her sene mi?” diye sorması ve buna benzer sorular bu kabildendir. [1][23]

 

Açıklaması

 

Ey Allah’ı ve Rasulünü tasdik edenler! Gaybî, yahut gizli ya da faydası ol­mayan yahut da dinde oldukça özel sayılacak bir takım meselelere ya da vah­yin söz konusu etmediği bir takım yükümlülüklere dair soru sorup da bu soru dolayısıyla diğer müminlerin mükellefiyetlerinin ağırlaşmasına sebep olmayın. Soracağınız bu soru mükellefiyetin ağırlaştırılmasına ve çoğalmasına sebep ol­masın. Şayet hakkında söz edilmeyen girift ve rahatsız edici ya da ağır bir ta­kım mükellefiyetlere dair Kur’an-ı Kerim’in indirildiği dönemde soru soracak olursanız Allah, rasulü vasıtasıyla size bunları açıklar. İbni Kesîr der ki: Bir takım şeyler hakkında ilk soru soran sizler olmayınız. Belki de sizin bu soru­nuz sebebiyle hükmü ağırlaştırıcı ya da sizi sıkıntıya sokucu bir takım buyruk­lar inebilir. Müslim’in Amir b. Sa’d’dan, onun da babası yoluyla rivayet ettiği hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Müslümanlar arasında vebali en büyük olan kişi, haram kılınmadık bir şey hakkında soru sorup da o sorusu dolayısıy­la haram kılınmasına sebep olan kişidir.” Fakat Kur’an-ı Kerim o şey hakkında mücmel (kapsamlı ifadeler) hükümler indirmiş ve siz de bunların beyanına da­ir soru soracak olursanız, o takdirde bu hükümler, size onlara duyacağınız ihti­yaç dolayısıyla açıklanacaktır.

Yani haklarında soru sorulan meseleler ya haklarında soru sorulması ya­saklanmış, oldukça ağır mükellefiyetlerdir yahut da vahyin kendileri hakkında hüküm indirmiş olduğu ve sizin açıklanmasına muhtaç olduğunuz şeylerdir.

Müslim, Muğire b. Şu’be’den Resulullah (s.a.)’m şöyle buyurduğunu riva­yet eder: “Şüphesiz Allah sizlere annelere itaatsizlik etmeyi, kız çocukları diri diri gömmeyi, üzerindeki hakları yerine getirmeyip haksız taleplerde bulunmayı haram kıldı. Sizin için üç şeyi de hoş görmedi: Dedikodu, çokça soru sormak ve malı zayi etmek.” Bunu Müslim de Ebu Hureyre’den bir başka lafızla rivayet etmiştir. Bir çok ilim adamı şöyle demiştir: “Çokça soru sormak”tan kasıt, fıkhî meselelere derinliğine dalmak kastıyla hakkında vahiy inmeyen hususlarda ve karşısındakini zorlamak amacıyla bir takım şaşırtıcı konulara ve yapmacık meselelere dair sorular sormaktır. Selef bundan hoşlanmaz ve böyle bir tutumu işi zora koşmak olarak görürlerdi.

Bundan anlaşıldığına göre Kur’an-ı Kerim’in açık olmayan mücmel buy­ruklarının açıklanmasıyla ilgili soru sormak mubahtır. Meselâ, Bakara süre­sindeki ayet-i kerimenin nüzulünden sonra, şarabın haram kılınması hakkında rahatlatıcı açıklamaların inmesini istemek buna örnektir. Fakat fayda verme­yen yahut haram kılınmamış bir meselenin hükmü yahut Müslümanların mükellef kılınmadığı bir meselenin hükmü hakkında yahut sormaya ihtiyaç olma­makla birlikte soru sorulduğu takdirde ona verilecek cevapta daha fazla bir külfet ve meşakkati gerektirecek buyruğun inmesine sebep olacak şeylere dair soru sormak ise haramdır.

“Allah onları affetti. Allah Gafûr’dur, Halîm’dir.” Yani yüce Allah Kita-bı’nda söz konusu etmediği şeyleri bağışlamıştır. Onlar, yüce Allah’ın affettiği ve hakkında söz etmediği şeyler kapsamına girer. O halde yüce Allah bir mese­le hakkında nasıl söz etmemişse sizler de susunuz. Allah soru sormak suretiyle hata edip sonradan tevbe edenlere mağfiret edicidir, kusurlarınız yahut aşırı­lıklarınız dolayısıyla sizleri çabucak cezalandırmaz, Halîm’dir. Dârakutnî ve başkaları Ebu Salebe el-Hışnî Cursûm b. Naşir yoluyla Resulullah (s.a.)’m şöy­le buyurduğunu rivayet eder: “Şüphesiz yüce Allah bir takım farzlar kılmıştır, onları zayi etmeyiniz. Bir takım hadler belirlemiştir, onları aşmayınız. Bir ta­kım şeyleri haram kılmıştır, onları çiğnemeyiniz. Bazı şeyler hakkında da unut-maksızın fakat size rahmet olmak üzere ses çıkarmamıştır, onlar hakkında da araştırmayınız.”

Daha sonra yüce Allah bir takım hususlara dair soru sorup sonra da o hu­susların hükümlerini ihmal eden salih kavimleri, geçmiş kavimlerin bazıları­nın durumlarını söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır: “Sizden önce de bir kavim onları sordu da” yani hakkında soru sorulması yasak olan bu gibi şeyle­re dair sizden önceki bir kavim de istekte bulunmuş, bu istekleri yerine getiri­lip sorulan cevaplandırılmış olduğu halde buna iman etmediler, böylelikle on­lar bunu inkâr eden kâfirler oldular, yani bu sorulan sebebiyle küfre saptılar. Buyruğun anlamı şudur: Ben onlara gerekli açıklamalan yaptım, fakat onlar açıklamalardan yararlanmadılar. Çünkü onlar doğru yolu bulmak maksadıyla istekte bulunmadılar, bu maksatla soru sormadılar. Aksine alay olsun, inat ol­sun diye sordular. Buharî ve Müslim (asıl adı Abdurrahman b. Sahr olan) Ebu Hureyre yoluyla şöyle dediğini rivayet ederler: Ben Resulullah (s.a.)’ı şöyle bu­yururken dinledim: “Size neyi yasakladıysam ondan uzak durunuz. Size neyi emrettiysem gücünüz yettiği kadar onu yapınız. Şüphesiz sizden öncekileri he­lak eden, onların çokça soru sormaları ve peygamberlerine muhalefet etmeleri olmuştur.”

Ahmed, Müslim, Nesaî ve İbni Mace de Ebu Hureyre yoluyla Resulullah s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ederler: “Sizi terk ettiğim hususlarda siz de beni bırakınız. Şüphesiz sizden öncekiler çokça soru sormaları, peygamberlerine muhalefet etmeleri sebebiyle helak oldular. Ben size herhangi bir şeyi emredecek olursam ondan gücünüzün yettiği kadarını yapınız ve size herhangi bir şeyi ya­saklayacak olursam onu da bırakınız.” [2][24]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.