VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 1. VE 2. AYETLER

MAİDE SURESİ
Nüzul Tarihi:
Bu sure bazı bölümleriyle Hudeybiye’den ayrılmadan sonra Mekke’de nazil olmuş olsa da esas olarak hicretten sonra nazil olan Medenî bir suredir. Bu-harî ile Müslim’de Hz. Ömer’den şu rivayet sabittir: “Yüce Allah’ın, “Bugün size dininizi tamamladım.” ayeti cuma günü Veda haccında ve Arafede öğleden sonra nazil olmuştur.”
Resulullah (s.a.)’m Veda Haccında Mâide suresini okuyup şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Ey insanlar! Şüphesiz ki Mâide suresi en son nazil olan buyruklardandır. O bakımdan o surede helâl kılınmış şeyleri helâl, haram kılınmış şeyleri de haram biliniz.” Ahmed, Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî de Abdullah b. Ömer’in şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Son nazil olan sureler Mâide ve Feth sureleridir.” Yine Ahmed, Nesaî ve sahih olduğunu belirterek Beyhakî Hz. Aişe’nin şöyle dediğini rivayet ederler: “Maide son nazil olan suredir. O bakımdan o surede helâl bulduğunuz şeyi helâl diye kabul ediniz, haram bulduğunuzu da haram biliniz.” [1][1]
Akitlere Bağlılık, Haksızlığın Yasaklanışı, İyilik Üzere Dayanışma Ve Allah’ın Şeâirine Gereken Tazimi Göstermek
1- Ey iman edenler! Akitleri yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helâl görmeksizin size bildirilecekler müstesna, davarlar size helâl kılınmıştır. Muhakkak ki, Allah dilediği ile hükmeder.
2- Ey iman edenler! Allah’ın şeâirine, haram olan aya, hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklara ve Rablerinden lütuf ve rıza talep ederek Beytülharem’e gelenlere hürmetsizlik etmeyin, ihramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haramdan alıkoydukları için bir kavme olan kininiz sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlasın. Günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmaym. Allah’tan sakının. Muhakkak ki, Allah cezası şiddetli olandır.
Nüzul Sebebi
İkinci ayetin inişi ile ilgili olarak İbni Cerîr et-Taberî, İkrime’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: el-Hutam b. Hind el-Bekrî Medine’ye beraberinde yiyecek yüklü bir kervan ile geldi, yiyecekleri orada sattı. Daha sonra Resulullah (s.a.)’ın huzuruna girip ona bey’at etti ve İslâm’a girdi. Geri dönüp çıktığında Hz. Peygamber ona baktı ve yanında bulunanlara şöyle dedi: “Bu kişi yanıma günahkâr birisinin yüzüyle girdi ve ahdini bozmak isteyen bir şekilde geri döndü.” Gerçekten Yemâme’ye varınca İslâm’dan irtidad etti. Yine Zülkade ayında Mekke’ye gitmek kasdıyla yiyecek yüklü bir kervan ile yola koyuldu. Resulullah (s.a.)’ın ashabı onun bu durumunu haber alınca muhacir ve ensardan bir grup kervanı ile birlikte onu yakalayıp zelil düşürmek kasdıyla yola çıkmaya hazırlandı. Bunun üzerine Yüce Allah: “Ey iman edenler! Allah’ın şeairine… hürmetsizlik etmeyin” ayetini indirdi. Bunun üzerine yapmak istedikleri bu işten vazgeçtiler.” es-Süddî’den de buna benzer bir rivayet kaydedilmiştir.
Yüce Allah’ın, “… sizi haddi aşmaya sürüklemesin.” buyruğunun inişiyle ilgili olarak İbni Ebî Hatim, Zeyd b. Eslem’in şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Resulullah (s.a.) müşrikler kendilerini Beyt-i Harama varmaktan alıkoydukları sırada ashabı ile birlikte Hudeybiye’de bulundular. Bu durum onlara çok ağır gelmişti. Doğu tarafından müşriklerden bir grup, umre yapmak üzere yanlarından geçti. Peygamber (s.a.)’in ashabı da: Diğer müşrikler bizim arkadaşları umre yapmaktan alıkoydukları gibi biz de bunları engelleyelim, dediler. Bunun üzerine Yüce Allah, “Bir kavme olan kininiz sizi haddi aşmaya sürüklemesin.” buyruğunu indirdi.” [2][2]
Açıklaması
Yüce Allah müminlere, kendilerini mükellef tutacağı emirlere sarılmalarını teşvik için, iman nitelikleriyle nida etmektedir. Çünkü müminler Rablerinin kendilerini mükellef kıldığı şeylere sıkı sıkıya bağlı kalırlar.
Ey iman vasfına sahip olup şeytanın davet ettiği her şeyi bir kenara itenler! Akitlere, yani kendi aranızda, sizinle Allah arasında yahut kendinizle sair insanlar arasında akdetmiş olduğunuz ahitlere, yani akitlere eksiksiz bağlı kaim. Çünkü bu akitler Allah’ın sizleri yerine getirmekle mükellef tuttuğu yükümlülükler ile sizin kendinizin yerine getirmeyi üstlendiğiniz hususlardır. Bunlar Allah’ın helâl veya haram kıldığı şeyler ile Allah’ın peygambere ve Kitab’a iman ettiğini ikrar eden kimselerden almış olduğu, bunların farzları, helâl ve haram hükümlerini ihtiva eden buyrukları yerine getireceklerine dair verdikleri sözlerdir. Bu yükümlülüklerin bir kısmı insanların kendi aralarında yapmış oldukları karşılıklı ilişkilere dair akitlerdir. Sözü geçen akitler altı gruptur: Allah’a olan ahit, himaye akdi, ortaklık akdi, alışveriş akdi, nikâh akdi ve yemin akdi. Resulullah (s.a.): “Müslümanlar şartlarına riayet ederler.”; “Allah’ın Kitab’ında bulunmayan her bir şart yüz tane şart dahi olsa batıldır.”; “Her kim bizim bu işimize uymayan bir amelde bulunursa o ameli merduddur.” [3][3] buyurmuştur. O halde şeriate aykırı düşmediği sürece ittifakla kabul edilen şartlara uygun akitlere bağlı kalmak gerekmektedir. Haram şeyler üzere yapılan akitlere bağlı kalmak icabetmez. Ca-hiliye döneminde batıl üzere yapılan yeminler bu türdendir. Cahiliye döneminde insanların ahitleştiği zaman bir diğerine: “Benim kanım senin kanm, benim bozduğum şey senin de bozduğun şey demektir, sen de bana mirasçı olursun, ben de sana mirasçı olurum” diyerek yaptıkları yardımlaşma ve miras andlaşmaları da bu tür haram şeyler üzere yapılan akitlerdendir.
Daha sonra Yüce Allah, helâlini helâl, haramını da haram bilmekten ibaret dininde insanlar üzerinde akitleri genişçe açıklamakta ve ihramlıyken haram kılınan bazı hususları yasaklamak için bizleri akitlere eksiksiz bağlı kalmaya iten nimetlerini sayarak bu haram hükümleri arzetmek için bir hazırlıkta bulunmaktadır. Allah’ın üzerimizdeki nimetlerinin en büyüklerinden birisi de sert usule göre boğazlamak suretiyle davarların yenilmesinin helâl kılınmış olmasıdır. Davarlar (En’âm); deve, sığır, koyun, keçi ve bunlara benzer yaban keçisi gibi hayvanlardır. el-Behîme tabiri ise aslında temyiz gücüne sahip olmayan her bir canlı demek olduğundan, ister dört ayaklı olsunlar ister olmasınlar davarları (en’am) ı da kapsamına alır. Ayet-i kerimede bu “Behime” kelimesi “En’am” kaydıyla zikredilmiştir. Burada izafet (behîmetu’l-en’âm tamlaması), beyan içindir. Yani en’amın kendisi olan behîme anlamındadır. O bakımdan en’âm dışında kalan hayvanlar bu tabirin kapsamına girmemektedir: İster at, katır ve eşek gibi tırnaklılardan, isterse de arslan, pars, kurt ve buna benzer azı dişi bulunan yırtıcılardan, isterse de kartal, tavşancıl kuşu, karga ve doğan gibi pençeli kuşlardan olsunlar.
İfadede ibareye uygun bir fiilin takdiri kaçınılmazdır. Çünkü helâl kılmak ancak fiillere taalluk eder. Bu fiil de yararlanmaktan alman bir fiildir. Buna göre Yüce Allah’ın, “Davarlar size helâl kılınmıştır.” buyruğu, davarlardan yararlanmak size helâl kılınmıştır, anlamındadır. Bu yararlanma da davarlarm eti, derisi, kemiği ve yünleri ile yararlanmayı kapsamına alır. Böyle bir takdiri, Yüce Allah’ın şu buyruğundaki fiili takdirine benzer: “Davarları da yarattı ki, bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve bir çok menfaatler vardır. Hem onlardan yersiniz de.” (Nahl, 16/5) Bu, ısınmak ve başka hususlarda kendileriyle yararlanmanız için yarattı, anlamındadır.
Daha sonra Yüce Allah davarlardan haram kılınmış on şeyi istisna ederek: “Size bildirilecekler müstesna” buyurmaktadır. Yani ileride gelecek ve Ki-tab-ı kerimin buyrukları arasında sizlere okunacak haramlar, size helâl kılınan davarlar cümlesinden istisna edilmiştir. Ayrıca sizler ihramda bulunduğunuz sırada da avlanmayı helâl görmemelisiniz. Buna göre hac veya umre için ihramda bulunulduğu sırada avlanmak haram olduğu gibi, ihram halinde olunmasa dahi Mekke ve Medine’nin Harem bölgelerinde de avlanmak haramdır.
“Hurum” kelimesi haramın çoğuludur. Bu da hac veya umre için ihramlı olan kimse demektir. Sünnet-i seniyye Haremeynin avının haram kılındığına delâlet etmektedir. “Muhakkak ki, Allah dilediği ile hükmeder.” Allah, dilediği hükümleri koyar ve o koyduğu bu hükümlerin hikmetli ve maslahatlı olduğunu da bilir.
“Ey iman edenler! Allah’ın şeâirine… hürmetsizlik etmeyin.” Ey iman edenler! Allah’ın şeairine, yani haccm menasikine hürmetsizlik etmeyin. Şeaire hürmetsizlik ise bu şeairdeki haramları, yasaklan mubah görüp bunların saygınlıklarını hafife almak, hükümlerini ihlâl etmek, bu şeairi yerine getirmek suretiyle Allah’a ibadet etmek isteyenleri engellemektir. O halde Allah’ın sınırlarım aşmayınız.
Haram ayların da saygınlıklarını çiğnemeyiniz. Bu haram aylar da Zülkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. Bu aylarda müşriklerle savaşmayınız. Arapların cahiliye döneminde yaptıkları ve haram ayın bir diğer aya ertelenmesi demek olan “nesi” uygulaması gibi bir uygulamayla bu ayları başka aylara değiştirmeyin, hac aylarında insanları haccetmekten alıkoyacak işleri yapmayın.
“Hediye olan kurbanlığa…” yani Harem bölgesine hediye olarak gönderilmiş kurbanlıklara gasp yahut alıp yakalamak veya Kâbeye ulaşmasını engellemek suretiyle saldırıda bulunmayınız. Haram aya “haram” sıfatının verilmesi o ayda savaşmanın haram kılınmış olmasındandır. Bu hüküm daha önce de açıklandığı üzere Tevbe süresindeki ayet-i kerime ile nesholunmuştur. Bu da Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Artık haram aylar çıktı mı o müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz.” (Tevbe, 9/5) Hedy (hediye kurbanı), kişinin Harem bölgesinde kesilmek üzere kurban olarak gönderdiği davar demektir.
Davarlardan “gerdanlıklılar”\n da saygınlıklarını çiğnemeyiniz. Bundan kasıt ise gerdanlık takılmış olan davarlardır. “el-Kalâid” kelimesi, kilâde’nin çoğuludur. Bu da deve veya başka bir davarın boynuna asılan ayakkabı, yahut ibrik kulpu, deri parçası, ağaç kabuğu ve buna benzer şeylerdir. Bunlardan maksat bu hayvanın hediye kurbanı olduğunun bilinmesi ve böylelikle ona saldırılmasının önlenmesidir. Hediye kurbanı gerdanlıklıları kapsamakla birlikte, özellikle açıklanması onların şereflerine dikkat çekmek, daha çok itina edilmesi gerektiğini açıklamak ve özel olarak ona dair daha ileri derecede tavsiyede bulunmaktır. Çünkü “gerdanhkhlar” hediye gönderilen kurbanların en şereflileridir.
“Rablerinden lütuf ve rıza talep ederek Beytu’l-Harama gelenler” Yüce Allah’tan lütuf (rızık ve sevap) ile rıza (yani Allah’ın kendilerinden razı olmasını) isteyerek Mescid-i Harama gitmek isteyen bir topluluğa karşı çıkmayın ve onlara ilişmeyin. Mescidül-Harama gidenleri tazim etmek üzere ve böylelerine saldırmanın, onlara engel olmanın tepkiyle karşılandığını açıklamak üzere bu emirler indirilmiştir. Çünkü Beyt-i Harama giren kimse, güvenlik altında demektir. Buna göre Allah’ın lütfunu isteyerek, onun rızasını umarak o Beyte doğur giden de aynı durumda olmalıdır.
Sözü geçen hususların saygınlıklarını gereği gibi korumaktan kasıt, insanların hac döneminde ve hac mahallinde güvenlik ve huzur içerisinde olmalarını sağlamaktır. Hacının can ve malından yana güvenlik altında olmasını sağlamak üzere korku ve huzursuzluk verecek şeylere maruz kalmasını önlemektir.
“İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz.” Sizler Harem bölgesi dışında bulunup da ihramdan çıkacak olursanız, artık ihramlı halde iken sizin için haram bulunan avlanmayı size mubah kıldık. Dilediğiniz gibi avlanabilirsiniz; bu durumda avlanıp av etini yemekten dolayı günah söz konusu değildir. Bu, yasaktan sonra verilen bir emirdir. Doğru (sahih) olan görüşe göre, böyle bir emrin hükmü yasaktan önceki hali geri döndürmektir. Eğer bu yasaktan önceki hüküm vacip ise vacip, müstehap ise müstehap, mubah ise mubah olur.
“Sizi Mescid-i Haram’dan… sürüklemesin.”, yani Mescid-i Haram’a ulaşmaktan sizleri alıkoymuş bir kavme olan kininiz -ki bu, Hudeybiye senesi olmuştu- Allah’ın hükmünü çiğneyerek, zulüm ve haksızlık yaparak onlara kısas uygulamaya itmesin. Bunun yerine herkes hakkında Allah’ın size riayet etmeyi emretmiş olduğu adaletle hükmedin [4][4]
“İyilik ve takva üzerinde yardımlasın.” İyilik (el-birr) şeriatın emrettiği her bir hayır yahut her bir yasağı veya kalbin kendisiyle huzur bulduğu şeydir. Günah (el-ism) üzere yardımlaşmayın. Bu da günah ve masiyet demek olup şeriatın yasakladığı her bir şey yahut kalbi huzursuz edip insanların bilmesinden hoşlanılmayan şeydir. Başkalarının haklarına tecavüz etmek konusunda birbirinizle yardımlaşmayın. Günah işlemek ve haddi aşmak ifadeleri ile, işleyeni günaha sokan her türlü suç kastedilmektedir. Bir topluluğa haksızlık etmek suretiyle Allah’ın sınırlarının aşılması demektir. İşte sizler Allah’ın size vermiş olduğu emirleri yerine getirmek, size yasakladıklarından da sakınmak suretiyle Allah’tan korkun.
“Muhakkak ki Allah cezası şiddetli olandır.” İsyan edip muhalefet edenlere. Burada zamir olarak kullanılması gerekirken İsm-i celâlin açıkça zikredilmesi, kalbe korkuyu yerleştirmek ve ilâhi heybeti geliştirmek içindir.
İşte bu da her türlü hayır, şer, maruf ve münkeri kapsayan oldukça geniş kapsamlı bir ifadedir. Bununla birlikte gizli ve açık bütün hallerde Allah’ın gözetimi de hatırlatılmaktadır. [5][5]