VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ 7. VE 9. AYETLER

Kâfirlerin İnadı Ve Bir Kitabın İndirilmesi Ya Da Bir Meleğin Gönderilmesi Şeklindeki Taleplerine Cevap
7- Eğer biz sana kâğıt içinde yazılı bir kitap indirseydik ve kendileri de elleriyle ona dokunsalardı, kâfir olanlar yine de: “Bu ancak apaçık bir sihirdir” derlerdi.
8- Dediler ki: “Üzerine bir melek indirilmeli değilmiydi?” Eğer biz bir melek indirseydik, herhalde iş bitirilmiş olurdu ve sonra kendilerine mühlet verilmezdi.
9- Eğer onu bir melek yapsaydık, onu da elbette bir adam yapardık ve herhalde onu yine içinde oldukları şüpheye düşürürdük.
Açıklaması
Yüce Allah bu ayet-i kerimelerde müşriklerin imandan yüz çevirme sebeplerini, anlamsız ve tutarsız şüphelerini ortaya koymada aşırı gittiklerini, yazılı bir sahifenin indirilmesi ve peygamberi destekleyecek, doğrulayacak bir meleğin gönderilmesi şeklindeki isteklerini açıklamaktadır. Oysa gerçekte bunlar yüz çeviren kimselerdir. Belgelerin, delillerin onlara bir etkisi olmamaktadır. Tekliflerinin yerine getirilmesi de onlara bir fayda sağlamamaktadır.
Onların hakkı yalanlamalarının asıl sebebi, Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmeleri, düşünme ve tefekkürün bütün kapılarını kapatmaları, anlama ve idrak etme gücünü tümüyle işlemez hale getirmeleridir. Ya Muhammed, eğer bizler senin üzerine sahifelere ya da onlara benzer şekilde yazılıp toplanmış bir kitap ya da sema ile arz arasında asılı bir kitap indirsek, onlar da bunu gözleriyle görseler ve elleriyle ona dokunsalar yine şöyle diyeceklerdi: Bu, ancak apaçık bir büyüdür. Yani bir aldatma, gerçeği başka türlü gösterme, gerçeği olmayan bir şaşırtmacadır. Yüce Allah burada, “Kendileri de elleriyle ona dokun-salardı” diye buyurmaktadır. Çünkü dokunma maddî delillerin en güçlüsü ve aldanma ihtimalinden en uzak olanıdır. Zira görme duyusu bazan hayal vb. şekiller ile aldanabilir. Yüce Allah’ın “indirseydik” buyruğu ile başka türlü olması söz konusu olmadığı halde “kâğıt içinde bir kitap ” diye buyurması, ayrıca, “elleriyle ona dokuncalardı” buyruğunun gelmesi, mübalağa ve nüzulün (indirmenin) tekidi içindir. Böyle olsaydı onlar yine ondan, “Bu ancak apaçık bir sihirdir” diyerek yüz çevireceklerdi. Bu da Yüce Allah’ın onların hissedilir, maddî şeylere karşı büyüklenerek inat etmelerini dile getiren şu buyruklarını andırmaktadır: “Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, muhakkak ki gözlerimiz döndürülmüş hatta biz büyülenmiş bir topluluğuz’ diyeceklerdir.” (Hicr, 15/14-15); “Eğer gökten düşen bir parça görseler, üst üste yığılmış bir buluttur diyeceklerdir.” (Tür, 52/44)
İşte onların ilk istekleri olan gökten bir kitap indirilmesi tekliflerine verilen cevap budur. Daha sonra Yüce Allah gözleriyle görecekleri ve Hz. Peygamberi desteklemek üzere gökten bir melek indirilmesi şeklindeki ikinci tekliflerine şöylece cevap vermektedir: Dediler ki: “Üzerine bir melek indirilmeli değil miydi?” Yani hem onunla birlikte uyarıcı olmak, hem de onu destekleyip ona yardım etmek üzere peygamber ile birlikte Allah bir melek indirmeli değil miydi? Sanki onlar semavî risalet ile insan olmak arasında bir uyumsuzluk var gibi bir anlayışa sahiptiler. Halbuki onlar peygamber olarak gönderilen Rasulün insan olduğunu biliyorlardı. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bu, ancak sizin gibi bir beşerdir. Sizin kendisinden yediğiniz şeylerden o da yiyor ve içtiklerinizden içiyor.” (Mü’minun, 23/33); “Ve dediler ki: Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyor, çarşı pazarlarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilmeli ve onunla birlikte uyarıcı-korkutucu olmalı değil miydi?” (Furkân, 25/7)
İkinci tekliflerine verilen cevabın iki yönlü bir muhtevası vardır: “Eğer biz bir melek indirseydik, herhalde iş bitirilmiş olurdu…” Yani şayet Allah onların teklif ettikleri gibi bir meleği indirmiş olsaydı, onların helak edilmelerine dair emir ve hüküm verilir, sonra da iman etmeleri için onlara süre tanınmazdı. Hatta Allah’ın azabı onları gelip bulurdu. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bizler melekleri ancak hak ile indiririz. Onlara o vakit mühlet verilmez.” (Hicr, 15/8); “Melekleri görecekleri günde suçlulara müjde olmayacaktır.” (Fur-kan, 25/22)
İkinci yönü ise: “Eğer onu bir melek yapsaydık, onu da elbette bir adam yapardık…” Yani şayet bizler insan olan peygamberle birlikte bir melek gönder-seydik, bu melek de hiç şüphesiz adam suretine bürünmüş olacaktı ki, onunla konuşabilsinler, ondan vahyi öğrenmek suretiyle yararlanabilsinler. O takdirde durumda bir değişiklik olmazdı. İçinde buldukları aynı şüphe ve tereddüde yine düşecekler, peygamberin insan olmasını reddettikleri vakit işin içinden çıkamadıkları gibi yine çıkamayacaklardı. Çünkü bu adam da onlara Muham-med’in dediği gibi “Ben Allah’ın rasulüyüm” diyecekti. İbni Abbas ayet-i kerime hakkında şöyle demektedir: Yüce Allah buyuruyor ki: Şayet onlara bir melek gelmiş olsaydı, ancak onlara bir adam suretinde gelirdi. Çünkü onlar, nurdan yaratılmış meleklere bakamazlardı.
Katâde ise, “Ve herhalde onları içinde oldukları şüpheye düşürdük” buyruğu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: Bir topluluk kendilerini şüphe içerisine attılar mı, mutlaka Allah da onları şüphe ve tereddüt içerisine düşürür. Böyle bir şüphe ve tereddüt esas itibariyle insanlardan kaynaklanır. [1][5]