sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 196. VE 200. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 196. VE 200. AYETLER
21.05.2025
5
A+
A-

Muttakiler, Kâfirler Ve Kitap Ehli’nin Müminleri İle Her Birisinin Mükafat Ve Cezası

 

196- Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

197- Azıcık bir geçim; sonunda vara­cakları yer cehennemdir. O ne kötü ya­taktır!

198- Fakat Rablerinden korkanlara ge­lince, onlar için altında ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalıcı­dırlar. Allah katından hazırlanmış ni­ce ziyafetler de vardır. Allah’ın nez-dinde olanlar iyiler için daha hayırlı­dır.

199- Muhakkak Kitap Ehli’nden öylele­ri vardır ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a huşu duyarak iman ederler. Onlar Allah’ın ayetlerini az bir pahaya değişmezler. İşte onların ecirleri Rableri katında-dır. Şüphesiz Allah hesabı çabucak gö­rendir.

200- Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışı yapın. Nöbet beklesin, Allah’tan korkun ki felah bulaşınız.

 

Nüzul Sebebi

 

“Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın” mealindeki 196. ayet-i kerime, Mekke müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Mekkeli müş­rikler bolluk ve rahat içindeydiler. Ticaret yapıyorlar ve nimetler içinde bulu­nuyorlardı. Kimi müminler şöyle dedi: “Allah’ın düşmanları gördüğümüz bu bolluk içerisinde iken bizler de açlık ve kıtlıktan helak olduk.” Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.

“Muhakkak Kitap Ehli’nden öyleleri vardır ki…” mealindeki 199. ayet-i kerimenin nüzulü ile ilgili olarak Nesaî, Enes’ten şöyle dediğini rivayet etmekte­dir: Necaşî’nin vefat haberi ulaşınca Resulullah (s.a.), “Onun namazını kılınız” buyurdu. Ashab “Ey Allah’ın Rasulü, biz Habeşli bir kulun namazını mı kılaca­ğız?” dediler. Bunun üzerine Yüce Allah, “Muhakkak Kitap Ehli’nden öyleleri vardır ki…” buyruğunu indirdi. Câbir b. Abdullah, İbni Abbas ve Katâde de bu ayet-i kerimenin Necaşî hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

  1. ayet-i kerime olan, “Ey iman edenler! Sabredin…” ayet-i kerimesinin nüzulü ile ilgili olarak da Hâkim Sahîh’inde şunu rivayet etmektedir: Ebu Sele­me b. Abdurrahman, -Davud b. Salih’e hitaben- “Kardeşimin oğlu, sen şu, “Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışı yapın, nöbet beklesin…” ayetinin ne hak­kında nazil olduğunu biliyor musun?” dedi. Ben, “Hayır” dedim. Şöyle dedi: “Kardeşimin oğlu, Resulullah (s.a.)’m döneminde nöbet bekleşecek bir serhad ve bir sınır yoktu, fakat bu (ribat) namazdan sonra bir diğer namazı beklemekti.” [1][61]

 

Açıklaması

 

Kâfirlerin içinde bulundukları nimetlere ve sevinç haline göz dikme, bak­ma! Çünkü bu, fazla geçmeden ellerinden mutlaka çıkacaktır ve onlar artık kö­tü amelleri karşılığında bağlı tutulacaklardır. İçinde bulundukları bu hali bi­zim devam ettirmemizin sebebi onları derece derece azaba yaklaştırmaktır. Ka­zanç sağlamak ve ticaret için şehirlerde gezip dolaşmaları, azıcık bir faydadan ibarettir. Bundan bir süre yararlanacaklar. Daha sonra cehennem onların va­racakları yer ve barınacakları mekân olacaktır. Yer itibariyle cehennemdeki yerleri ne kötüdür!

Bu Yüce Allah’ın şu ayetlerini andırmaktadır: “Allah’ın ayetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaz. Onların şehirlerde diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın.” (Mümin, 40/4); “De ki: Muhakkak Allah’a karşı yalan iftira edenler felah bulamazlar. (O) dünyada azıcık bir metadır. Sonra dönüşleri bize olacaktır. Sonra da onlara kâfirlik etmeleri sebebiyle çetin azabı tattıracağız.” (Yunus, 10/69/70); “Onları azıcık yararlandırırız. Sonra da onları oldukça ağır bir azaba mahkûm ederiz.” (Lokman, 31/24).

“Acaba kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve ardından ona ka­vuşan bir kimse dünya hayatı ile metalandırdığımız ve sonra da kıyamet gününde (azap için) hazır edilenlerden olacak kimse gibi midir?” (Kasas, 28/61).

Kâfirlerin dünyadaki halleri ile cehennemdeki akıbetlerini zikrettikten sonra takva sahibi müminlerin durumunu söz konusu etmektedir. O müminler itaat olan işleri yapmak, yasaklan terk etmek suretiyle Rablerinden sakınmış takva sahibi kimselerdir. Onlar için Naîm cennetleri vardır, onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Yüce Allah’tan kendilerine bir lütuf olmak üzere verilecek­tir. Sözü geçenlerden ayrı olarak Allah katındaki lütuf ve ihsanlar kâfirlerin yararlandıkları fani ve azıcık metalardan daha üstündür. Bu da Yüce Allah’ın şu buyruğunu andırmaktadır: “Gerçekten iman edip de salih ameller işleyenle­rin ise konakları Firdevs cennetleridir. Onlar orada ebediyyen kalıcıdırlar, ora­dan ayrılmak da istemezler.” (Kehf, 18/107-108).

İbni Merdûveyh, Abdullah Amr b. el-As’ın Resulullah (s.a.)’tan şöyle bu­yurduğunu nakletmektedir: “Bunlara el-ebrâr (iyiler) adının veriliş sebebi, ba­balara ve evlâtlara iyilik yapmalarıdır. Senin anne babanın üzerinde bir hak­kın olduğu gibi çocuğunun da senin üzerinde bir hakkı vardır.”

Daha sonra Yüce Allah kendi zamanlarındaki peygamberlerin tebliğiyle hidayet buldukları gibi Kur”an-ı Kerim’in hidayeti ile de hidayet bulan Kitap Ehli’nden -Abdullah b. Selâm, onun arkadaşları ve Necâşi gibi kimselerden- bi­ze haber vermektedir ki, Yüce Allah onları oldukça önemli bir takım nitelikler­le nitelendirmektedir:

1- Samimi ve tam bir iman ile Allah’a iman etmek.

2- Muhammed (s.a.)’e indirilen Kur”an-ı Kerim’e etraflı ve kapsamlı bir şe­kilde imân etmek. Esasen Kur”an-ı Kerim tahriften kurtulmuş, olduğu gibi kal­mış biricik ilâhî kitaptır.

3-  Kendilerine indirilen Tevrat ve İncil’e de icmalî bir iman ile iman et­mek.

4- Sahih imanın meyvesi olan Yüce Allah’a huşu ve itaatle boyun eğmek. Kalp Yüce Allah’a huşu ile boyun eğdi mi, bütünüyle nefis de aynı şekilde bo­yun eğer.

5- Allah’ın ayetlerini dünya metaından azıcık bir bedele satmamak. Yani bunlar Muhammed (s.a.)’in geleceği müjdesini, niteliklerini, ümmetinin sıfatla­rını gizlemeden ve tahrif etmeden vahyi olduğu gibi korurlar. İşte bu nitelikle­re sahip olanlar için ister Yahudi ister Hristiyan olsunlar, nimetleriyle kendile­rini besleyip büyüten, hakka hidayet eden Rableri nezdinde amel ve itaatlanna karşılık eksiksiz ecir ve mükâfat vardır. Allah hesabı çabucak görendir, O her şeyi çabucak sayıp dökendir. Bütün insanları çok kısa bir sürede hesaba çeker. Bu hesapta en ufak bir yanlışlık olmayacaktır. Bundan kaçmak da söz konusu değildir. İşte bu da Yüce Allah’ın şu buyruklarını andırmaktadır: “Ondan önce kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler ona inanıyorlar. Kendilerine okunduğun­da da dediler ki: Biz ona iman ettik. Çünkü o Rabbimiz katından (indirilmiş) haktır. Muhakkak biz ondan önce de Müslümanlardan idik. İşte bunlara sabrettikleri için ecirleri iki kere verilecektir.” (Kasas, 28/52-54); “Musa’nın kavmin­den de kak ile hidayete çağıran ve onunla adalet uygulayan kimseler vardır.” (A’râf, 7/159).

İşte bu nitelikler bir takım Yahudilerde bulunuyordu. Bunlar ise pek azdı. Abdullah b. Selâm ve benzeri Yahudi hahamları gibi ki, bunların sayısı on kişi­yi dahi bulmamıştı. Hristiyanlara gelince onlardan hidayet bulanlar ve hakka itaatle bağlananlar çoktur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar arasında iman edenlere düşmanlıkta en şiddetli olanların Yahudi ve müşrikler olduğunu bulacaksın. İman edenlere sevgi bakımından en yakınları da, “Biz Hristiyanlarız” diyenleri bulacaksın… İşte Allah onlara söylediklerinden dolayı altlarından ırmaklar akan cennetleri orada ebedî kalmak üzere mükafat olarak ihsan etti…” (Mâide, 5/83-85).

Daha sonra Yüce Allah bu sureyi duaları kabulüne, dünyada ilâhî yardım ve zafere, ahirette de sevaba kendilerini ehil kılacak müminlere genel bir vasi­yet ile sona erdirmektedir. Bu vasiyet aşağıdaki hususları ihtiva etmektedir:

1- Bir kısmı beş vakit namaz olan dinî yükümlülüklere, hastalık, fakirlik ve korku gibi bir takım musibet ve sıkıntılara sabretmek.

2- Düşmanlarla sabır yansına girmek. Yani sıkıntılara, hoşa gitmeyen şey­lere katlanmak hususunda onları geçmek, nefse ve hevaya karşı direnmek.

3- Düşmanlarla karşılaşmaya hazırlıklı olmak üzere mescitlerde, düş­manlara yakın sınırlarda olunması gereken serhadlerde ribat yapmak, bunun için cihad etmek. Buharî, Sehl b. Sa’d es-Sâidî’den Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Allah yolunda bir gün ribat, dünyadan ve dünyadaki her şeyden hayırlıdır.” Müslim’in Sahih ‘inde de Hz. Selman’dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (s.a.)’ı şöyle buyururken dinle­dim: “Bir gün ve bir gece ribat yapmak bir ay boyunca oruç tutup  namaz kıl­maktan hayırlıdır. Şayet vefat edecek olursa hayatta iken yaptığı amelinin ecri ona yazılır, rızkı ona yazılır ve çok fitnecinin fitnesinden (şeytandan) emin kılı­nır.”

4- Biricik mutlak İlâha karşı muttaki olmak, O’ndan korkmak, azabından sakınmak, gizli ve açık bütün hallerinde O’nun gözetimi altında olduğunu bil­mek, emirleri yerine getirmek, yasaklardan da uzak durmak.

Şüphesiz bu vasiyetlere (emirlere) bağlı kalıp riayet eden felaha kavuşur, dünyada da ahirette de umduklarını elde eder, kurtulur. [2][62]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.