sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 187. VE 189. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 187. VE 189. AYETLER
19.05.2025
12
A+
A-

İnsanlara Açıklamak Üzere Kitap Ehlimden Söz Alma Ve Onların Gereksiz Yere Övülmeyi Sevmeleri

 

187′ Hani bir zamanlar Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu muhak­kak insanlara açıklayıp anlatacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz” diye temi­nat almıştı. Onlar ise onu sırtlarının arkasına attılar. Onu az bir bedele de­ğiştiler. O aldıkları bedel ne kötüdür!

188- Getirdikleriyle mağrur ve yapma-dıklanyla övülmekten hoşlanan kim­selerin azaptan kurtulacaklarını sakın sanmayasın, sanmayasm! Onlar için pek acıklı bir azap da vardır.

189- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ın­dır, Allah her şeye kadirdir.

 

Nüzul Sebebi

 

“Getirdikleriyle mağrur… sanmayasın” mealindeki 188. ayetin nüzulü ile ilgili olarak Buharı, Müslim ve başkaları Humeyd b. Abdurrahman b. Avf yo­luyla şunu rivayet etmektedirler: Mervân kapıcısına dedi ki: Ey Râfi’, İbni Ab-bas’ın yanına git ve de ki: “Yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları dolayısıyla da övülmeyi arzulayan her birimiz azaba uğratılacak isek şüphesiz hep birlikte azap göreceğiz.” Bunun üzerine İbni Abbas dedi ki: “Sizin bununla ilginiz ne ki: Bu ayet-i kerime Kitap Ehli hakkında nazil oldu.” Resulullah (s.a.) onlara belli bir şey hakkında soru sordu, onlar da o şeyi gizleyip ona açıklamadılar; başka türlü haber verdiler. Böylelikle kendilerine sorduğu şeye dair haber verdikleri hissini ona vererek yanından çıktılar ve bundan dolayı da ondan övülmeyi bek­lediler. Diğer taraftan kendilerine soru sorduğu şeyi gizlediklerinden dolayı da sevinip memnun oldular.

Buharî ve Müslim de Ebu Said el-Hudrfden şunu nakletmektedirler: Mü­nafıklardan bazı kimseler Resulullah (s.a.) gazaya çıktığında geri kalır, onunla savaşa çıkmazlardı. Resulullah (s.a.)’m kendilerini geride bıraktığından ve ev­lerinde oturduklarından dolayı sevinirlerdi. Hz. Peygamber geri döndüğünde ona özür beyan ederler ve yemin edip yapmadıkları işlerden dolayı övülmek is­terlerdi. İşte bunun üzerine şu, “Getirdikleriyle mağrur … sanmayasın.” ayet-i kerimesi nazil oldu.

Abdürrezzak da Tefsîr’inde Zeyd b. Eslem’den şunu rivayet etmektedir: Râfi’ b. Hadîc ile Zeyd b. Sabit Mervân’ın yanında bulunuyorlardı. Mervân dedi ki: Ey Râfi’ şu, “Getirdikleriyle mağrur ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşla­nan kimselerin… sanmayasın.” ayeti ne hakkında nazil oldu? Râfi’ dedi ki: Bu ayet-i kerime bir grup münafik hakkında nazil oldu. Bunlar Resulullah (s.a.) (savaşa) çıktığı vakit özür beyan eder ve şöyle derlerdi: “Bizi sizinle birlikte çıkmaktan alıkoyan tek şey meşguliyet oldu. Sizinle beraber olmayı çok arzu ederdik.” İşte Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi onlar hakkında indirdi. Mervân ise böyle bir şeyi kabul etmemiştir. Râfi’ bundan dolayı sabırsızlanarak Zeyd b. Sâ-bit’e şöyle dedi: “Allah adına size and veriyorum, sizler de benim bu dediğimi bilmiyor musunuz?” Onlar, “Evet” diye cevap verdiler.

Hafız İbni Hacer der ki: 8u görüş ile İbni Abbas’ın açıklamalarının arasını şöylece bulmak mümkündür: Bu ayet-i kerime aynı şekilde her iki kesim hak­kında nazil olmuş olabilir. [1][55]

 

Açıklaması

 

Bu, Yüce Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla Muhammed (s.a.)’e iman et­melerine ve insanlar arasında ondan açıkça söz etmelerine dair kendilerinden söz aldığı Kitap Ehli’ne yönelttiği bir azar ve bir tehdittir. Bunların, kendile­rinden alınan söz gereği Hz. Peygamberin peygamberliğine imana hazır olma­ları gerekirdi. Fakat onlar bunu gizlediler. Buna karşılık da oldukça değersiz bir bedel aldılar. Bunun sonucu olarak dünya ve ahiret hayrından kendilerine vaad olunan mükâfatı da kaybettiler. Onların giriştikleri bu alışveriş, yaptıkla­rı bu ticaret ne kadar kötüdür!

Bu ise ilim adamlarını, onların izledikleri yolun aynısını izlemelerine kar­şı bir sakındırmadır. Onlar gibi davranırlarsa, onlara isabet eden, bu şekilde davranan ilim adamlarına da isabet edecektir. Bu nedenle ilim adamlarına dü­şen görev şudur: Sahip oldukları ve salih ameli gösteren faydalı bilgiyi cömert­çe öğretsinler. Ondan herhangi bir şeyi gizlemesinler. Çeşitli yollardan Resulullah (s.a.)’tan rivayet edilen hadis-i şerifte Hz. Peygamberin şöyle bu­yurduğu varittir: “Her kime bir bilgiye dair bir soru sorulur, o da onu gizlerse kıyamet gününde ona ateşten bir gem vurulur.” [2][56]

Ayeti kerimenin anlamını şöylece açıklayabiliriz: Ey Muhammed! Allah’ın peygamberleri aracılığıyla Kitap Ehli olan Yahudi ve Hristiyanlardan sağlam bir şekilde ahit alışını hatırla! Onlar kitaplarını insanlara açıklayacaklar, hiç­bir şeyini gizlemeksizin izhar edecekler, naslannda herhangi bir tahrif veya yanlış tevile sapmayacaklardı. Doğru yola iletilmeleri için müminlere, mümin­lerden başkalarına da bunu açıkça bildireceklerdi.

Fakat kendileri kitaplarını arkalarına attılar. Tevrat’ı ve İncil’i terk etti­ler. Aralarından bazıları ise onda yer alan buyrukları anlamadan, ezberliyorlardı. Bir başka kesim ise onu tahrif ettiler ve yanlış bir şekilde yorumladılar. Buna karşılık da çok basit bir dünyalık aldılar. Yani yalancı şöhret, zahirî bir başkanlık, gelip geçen bir mal gibi değersiz dünyevî faydalar karşılığında bu işi yaptılar. Gerçete onlar bu alışveriş veya bu değişimde aldanmış oldular. Çün­kü dünyada da ahirette de oldukça pahalı ve değerli olan kendilerine vaad olu­nan o büyük hayrı terk ettiler, buna karşılık hakir ve basit olan rüşvet, bağış, maddî hediyeler -konumlarını ve vaziyetlerini korumak üzere- basit ve önemsiz şeyler aldılar.

Onların bu satın aldıkları şey ne kadar kötüdür! Çünkü onlar fani şeyleri ebedî nimetler karşılığında aldılar.

İşte bu, ilmin yayılmasının ve insanlara öğretilmesinin vacip oluşuna de­lildir. Âli (k.v.) buyurur ki: “Yüce Allah ilim ehlinden öğreteceklerine dair söz almadıkça bilgisizlerden de öğreneceklerine dair söz almış değildir.” Hasan-ı Basrî de der ki: “Yüce Allah’ın ilim ehlinden almış olduğu söz olmasaydı, hak­kında soru sorduğunuz pek çok şeye dair size açıklamalar yapmazdım.”

Daha sonra Yüce Allah, Kitap Ehli ve münafıklar arasından vermedikleri şeyleri çok gibi gösterenlerin ve riyakârlık yapanların konumlarını açıklamak­tadır. Nitekim Buharî ile Müslim’de Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğu riva­yet edilmektedir: “Her kim (malı) daha çoğalsın diye yalan bir iddiada bulu­nursa Allah onun noksanlığından başka bir şeyini artırmaz.” Yine Buharî ile Müslim’de Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğu nakledilmektedir: “Kendisine verilmemiş şeyler ile (verilmiş gibi) tokluk izhar eden bir kimse, iki tane yalan elbise giyinmiş gibidir. *

İşte bu, Kitap Ehli’nin ve başkalarının durumlarından bir örnektir. Yüce Allah müminleri böyle bir halden sakındırmak için bunu bize zikretmektedir. O balamdan ya Muhammed, zannetme ki gerçekleri değiştirenler doğru bilgiyi ve sana karşı hakkı gizleyerek Kitab’ı olmadık şekilde tevil ve tahrif etmeleri­ne sevindiler ve bunu yaptıkları için de Kitab’ın belleyicileri ve yorumcuları olarak övülmeyi hak ettiler. Ve onların bundan dolayı kendilerinin bir şeref ve üstünlüğe sahip olduklarını görüşüne kapılan, gereksiz yere ve bir sebep ol­maksızın kendilerine teşekkür edilmesi gerektiğini yahut da kendilerine soru­lan şeye dair doğru haber verdiler diye teşekküre lâyık olduklarını ya da ciha­da çıkmayıp geri kalan ve ileri sürdükleri mazeretler dolayısıyla münafıkların yaptıklarının kendilerini azaptan kurtaracağını zannetmeyesin! Çünkü onların bütün yaptıkları hakkı, nuru ve hidayeti yöneticilerin ve genel olarak insanla­rın nevalarına uygun şekilde değiştirmekten ibarettir.

Sen hiç bir zaman böylelerinin azaptan kurtulacaklarını zannetme! Bila­kis onlar için dünyada yardımsız bırakılmak, yerin dibine geçirilmek, zelzelele­re uğratılmak, tufan ve buna benzer büyük afet ve musibetlere maruz kalmak şeklinde; ahirette ise iftiraları, Allah’ın kitabını tahrif edip değiştirmelerine ceza olarak cehennemde toplanmaları suretiyle oldukça acıklı ve çetin bir azap vardır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Rabbin zulmeden ülkeleri yakaladığı zaman, işte böyle yakalar. Şüphesiz O’nun yakalayışı pek acıklı ve pek çetindir.” (Hûd, 11/102).

Diğer taraftan Yüce Allah’ın, “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır” buyru­ğu, “Muhakkak Allah fakirdir ve biz zenginiz.” (Âl-i İmrân, 3/181) diyenlere karşı bir delil ve onları yalanlayıcı bir ifadedir. Müminlere şöyle buyurmakta­dır: Ey müminler! Kitap Ehli’nin bu yaptıkları ve sizin nail olamadığınız zafer sizi üzmesin, görevlerinizi yerine getirme hususunda size zaaf vermesin. Siz hakkı açıklayın, ondan hiç bir şey gizlemeyin. Allah’ın doğru hükümleri karşı­lığında hiçbir şey almayın, onları bir şeye değişmeyin. Çünkü alacağınız bu şey istediği kadar çok olsun, gerçekte azdır. Yapmadığınız şeylere sevinmeyin. Şüp­hesiz Allah sizin üzüntülerinizi gidermeye kadirdir, düşmanlarınıza karşı size yardımcı olur. Size hayır ve lütuflannı bol bol ihsan eder. Çünkü o Yüce Allah, her şeyin mutlak malikidir, her şeye gücü yetendir. Hiç bir şey O’nu acze düşü­remez. O’ndan korkun, O’nun emirlerine aykırı davranmayın. O’nun gazabın­dan, intikamından sakının. Çünkü bütün bu varlık âleminde herşeyden daha büyük ve daha muktedir olan O’dur. [3][57]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.