sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

TEVHİDİ ANLAMAK

TEVHİDİ ANLAMAK
04.05.2023
0
A+
A-

Hamd yerleri, gökleri ve ikisinin arasındakileri emsalsiz bir şekilde yaratan, bizlere hidayet olarak kitabı vahiy eden, kâinatın efendisi, tek ve yegane İlah, Rab, ibadet ve itaat edilmeye layık olan Allah Azze ve Celle’ ye mahsustur. Salât ve selam Peygamberlerin sonuncusu, yaşayan Kur’an, kendisine tabi olunmadıkça cennetin imkânsız olduğu, müminlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı ise şiddetli olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ ya, Aline, Ashabına, bugüne kadar yaşamış, bugün yaşayan ve bugünden kıyamete kadar yaşayacak olan tüm Müslümanların üzerine olsun.

Allah(C.C.), Rasûlü Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’i kendilerini ibadete veren bir kavme peygamber olarak gönderdi. Fakat bu ibadetleri Allah(C.C.)’ın hakkında hiçbir delil indirmediği batıl bir ibadet idi. Bu kavim sadakalar veriyor ve çeşitli pekçok hayırlar işliyorlardı. Allah(C.C.)’a yakınlaşmak adına bir takım ameller işliyorlardı. Ancak bu hayırların ve amellerin onlara bir faydası olmuyordu, çünkü onlar mümin değildiler. Yüce Allah(C.C.)’a yakınlaşmanın bir şartı, yüce Allah(C.C.)’a yakınlaşmaya çalışan kimsenin müslüman olmasıdır. Bunlar ise müslüman değillerdi. Onlar ancak bu putlara kendilerini yüce Allah’a daha bir yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyorlardı.(zümer 3). Allah (Celle Celaluhu) katında yapılan amellerin kabulü için kişide olamazsa olmaz Allah(C.C.)’ı tevhid etmek yani varlığına ve bilrliğine, ortaksız olduğuna, denk ve benzerinin bulunmadığına iman etmektir. Tevhid; Allah(C.C.)’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğuna, hiçbir ortağının bulunmadığına inanmaktır. Bu inanmayı sadece dillde bırakmayıp bu inanca uygun bir hayat yaşamak için mücadele etmektir. Bunun zıddı ise şirktir. Şirk ise; Allah(C.C.)’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak ve denk tanımaktır. Şirk koşan kişiye müşrik denir. İki veya daha çok ilâh tanımak, herhangi bir varlığı ma’bud  (ibadet edilen) olarak bilmek, Allah(C.C.)’ın sıfatlarını başka varlıklara vermek şirktir. Kısaca şirk, Allah(C.C.)’ın ilâhlık vasıflarını Allah(C.C.)’tan başkasına vermektir. Şirk; tevhidin temeli olan “lâ ilâhe illâllah” gerçeğinin dışına çıkmak, Allah(C.C.)’tan başka ilâh(lar) olduğunu inanç, söz veya eylemle iddia etmek, Allah(C.C.)’ın dışında ibâdet edilecek, duâ edilecek, gerçek anlamda güç ve kudret sahibi olduğunu kabul etmektir.

Nihayet Allah onlara rasûlü ve peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’i gönderdi. Allah(C.C.) O (sav)’nu katıksız tevhid ile gönderdi. İnsanları bir ve tek olarak Allah(C.C.)’a ibadet etmeye çağırıyor, şirkten sakındırıyordu.

Kur'an Dinle

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

”Şüphesiz ki kim Allah’a ortak koşarsa, elbette Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennemdir. Zulmedenlerin hiçbir yardımcıları yoktur.” (el-Mâide, 5/72)

İbadetin ve itaatin, kulluğun ve boyun eğmenin ancak bir ve tek olarak Allah(C.C.)’ın hakkı olduğunu açıkladı.

Dikkat çeken bir nokta bu müşrikler de Allah(C.C.)’ın bir ve tek olarak ve hiçbir ortağı bulunmaksızın yaratıcı olduğuna, O’ndan başka kimsenin rızık vermediğine, O’ndan başka hayat veren ve öldüren bulunmadığına, kâinatın işlerini yalnızca O’nun çekip çevirdiğine, göklerdekilerin ve oralarda bulunanların hepsinin,  arzın ve içinde bulunanların tamamının Allah(C.C.)’ın olup, O’nun tasarruf ve kahr-u galebesi altında bulunduğuna şahidlik ediyorlardı.

Sesli Makale

Yüce Allah(C.C.)’ın Rasûlü’nün (sav) aralarında peygamber olarak gönderdiği bu kişilerde yani Mekke müşrikleri de yüce Allah(C.C.)’ın tek başına yaratıcı olduğunu, gökleri ve yeri O’nun yarattığını, bütün işleri çekip çevirenin O olduğunu itiraf ve kabul ediyorlardı. Nitekim yüce Allah(C.C.) Kur’ân-ı Kerim’in birçok âyet-i kerimesinde onların bu hallerini sözkonusu etmektedir.  Yüce Allah(C.C.) şöyle buyurmaktadır:

”Andolsun ki onlara: Göklerle yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette: Onları hüküm ve emrinde galip, herşeyi en iyi bilen (Allah) yarattı derler.” (ez-Zuhruf, 43/9)

”Andolsun ki sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette: Allah diyeceklerdir.” (ez-Zuhruf, 43/87)

Bu anlamdaki âyet-i kerimeler pek çoktur. Ancak onların bu kanaatte olmalarının kendilerine bir faydası yoktur. Çünkü bu sadece rubûbiyetin bir kısmının kabul edilmesidir. Beraberinde ulûhiyet kabul edilip, bir ve tek olarak yalnızca Allah’a ibadette bulunmadıkça rubûbiyetin kısmen kabul edilmesinin faydası yoktur.

Şunu bilelim ki rubûbiyeti kabul etmek, ulûhiyeti de kabul etmeyi gerektirir. Ulûhiyeti kabul etmek de aynı zamanda rubûbiyeti kabulü de ihtiva eder.

1- Birincisi (yani rubûbiyetin kabul edilmesi) bağlayıcı bir kabuldür. Şöyle ki rubûbiyetin kabul edilmesi rab diye kabul ettiği kimsenin ulûhiyyetini de kabul etmesi için bağlayıcı bir delil mahiyetindedir. Zira tek başına yaratıcı, bütün işlerin çekip çeviricisi, herşeyin mutlak egemenliğini elinde bulunduran yalnızca yüce Allah(C.C.) ise, o halde ibadetin de yalnızca ona olması gerekir, başkasına değil.

2- İkincisi (ulûhiyetin kabulü) birincisini de ihtiva eder. Yani uluhiyetin tevhid edilmesi, rubûbiyetin tevhidini de ihtiva eder. Zira bir ve tek olarak yaratıcı ve bütün işlerin çekip çeviricisi olduğuna inanılan o yüce Rabbin dışında hiçbir kimse ilâh olarak kabul edilemez.

“Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilah demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.” (Kehf 14)

Selam ve Dua ile…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.