TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 56. VE 60. AYETLER

56- Dirilten ve öldüren O’dur. Dönüşünüz de yine O’nadir.
Hayat veren ve öldüren Allah’tır. Canlıların, öldükten sonra tekrar dirilip başvuracakları merci de o’dur. İşte o zaman-Allanın cezalandırmasını yalanlayanlar, yalanladıkları şeyin gerçek olduğunu göreceklerdir. [1][77]
57- Ey iman cdenler,size, rabbinizden bir öğüt gelmiştir. O, kalblerdeki hastalıklar için bir şifa, iman edenler için bir hidayet ve rahmettir.
Ey insanlar, size, rabbiniz katından Kur’an geldi. O, sizin için bir Öğüttür. Sizleri, Allanın cezalandırmasıyia uyarır ve Allahın azabından korkutur. O Kur’an kalbinizde bulunan cehalet ve şüphe hastalıklarına karşı sizin için bir şifadır. O, müminler için, helali haramdan ayırdeden bir doğru yol rehberi ve Allahın, yarattıklarına gönderdiği bir rahmettir. Bu rahmetiyle kullarını sapıklıktan çıkanr. Doğruluğa sevkeder ve onlan helak olmaktan kurtarır.
Evet, Kur’an-ı kerim müminler içinbir şifadır. Allah, onun vasıtasıyla cahillerin cehaletini giderip onlan cehalet ve inkânn karanlıklarından kurtarır. İlmin ve îmanın aydınlığına çıkanr. Kalblerinde bulunan şüpheleri ve Şeytanın vesveselerini giderir.
Kâfirler ise Kuran-i Kerim’in bu aydınlatıcı nurundan ve manevi hastalıkları tedavisinden mahrumdurlar. Onlar buna inanmadıklanndan ve emir ve tavsiyelerini tutmadıklarından Kuran onlara şifa vermez. Nuruyla onlan aydınlatmaz^ Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle Duyurulmaktadır: “Biz Kur’anı iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olarak indiriyoruz. Kur’an, zalimlerin ise ancak zaranm artmr. [2][78]
58- Ey Muhammed, de ki: “Allahın lütfü ve rahmeti sebebiyle işte bunlarla sevinsinler. O, biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
Ey Muhammed, müşriklere de, onlar, Allahın bir lütfü ve merhameti olan Islâmla ve Kur’anla sevinsinler. Bu, onlar için, biriktirmiş oldukları dünyanın geçi mallarından ve hazinelerinden daha hayırlıdır. Ayette zikredilen lütuftan maksat, İslâm’dır. Rahmet’ten maksat ise Kur’andır. Hilal b. Yesaf, Katade Ha-san-ı Basri ve îbn-i Abbas âyetti bu şekilde izah etmişlerdir. Diğer bazılarına göre ise lütuf Kur”an, rahmet ise îslamdır.
Eyfa b. Abdullah diyor ki: “Ömer (r.a.), Hilafeti döneminde Irak’ın harcı (vergisi) kendisine gelince, azadlı kölesiyle birlikte çıkıp, vergi malı olarak gelen develeri saymaya başladılar. Develerin, hesaplanandan daha fazla olduğunu gördüler. Bunun üzerine Ömer: “Yüce olan Allaha hamdolsun.” dedi. Azadlı kölesi ise: “Vallahi bu, Allahın lütfü ve merhametindedir.” dedi. Bunun üzerine Ömer: “Hata ettin. Bu, Allah tealanın: “De ki: “Allahın lütfü ve merhametiyle sevinsinler…” âyetinde sözü edilen lütuf ve merhamet değil bu âyetin sonunda zikredilen “… O, biriktirdikleri mâllardan daha hayırlıdır.” ifadesindeki mallardandır.” dedi. [3][79]
59- De ki: “Söyleyin bana, Allahın size verdiği rızkın, niçin bir kısmını helal bir kısmını haram saydınız? De ki “Bu hususta Allah mı size izin verdi? Yoksa Allaha iftira mı ediyorsunuz?
Ey Muhammed, de ki: “Ey insanlar söyleyin bana, Allahın sizler için n-zık olarak yarattığı şeylerden bir kısmını, kendi yanlış kana ati arinize göre helal, diğerlerini ise haram sayıyorsunuz. Kulaklarını yanp serbest bıraktığınız develerin yenmesini haram sayıyorsunuz, helal kılınan şeyleri kendinize haram kılmanız için Allah mı size izin verdi yoksa bunlları size, kendiliğinizden yapıp “Allah böyle emretti.” diyerek Allaha yalan mı isnad ediyorsunuz?
Cahiliye döneminde Araplar, normalde Allahın helal kıldığı bazı şeyleri birtakım mânâsız Örf ve âdetlerine uyarak kendilerine haram kılarlardı. Mesela bazı develeri bazı sebeplerle serbest bırakır, onlara binmez, sütünü sağmaz ve onları kendilerine haram kılarlardı. İslâm gelince bu tür anlamsız örfleri kaldırdı. Allahın, kullarına helal kıldığı şeyleri, kimsenin haram kılamayacağım hükme bağladı.
Allahın helal kıldığı şeyleri kulların, kendi düşüncelerine göre haram kılmalarının yanlış olduğunu ve böyle davranışların mânâsız olduğunu ifade bakı mından şu Hadis-i şerif i zikretmek mümkündür: Bu hususta Mâlik b. Nadle diyor ki:
“Bir gün, kıyafetim perişan bir halde Resulullah’ın huzuruna gittim. Re-sulullah bana dedi ki:”
– Senin malın var mı?
– Evet
– Ne cins malın var?
– Her cins mal. Deve, köle, at, koyun.
– Allah sana bir mal verdiğinde o malın eserini senin üzerinde görmek ister. Resulullah sözlerine devamla buyurdu ki:
– Sen, kavminin develeri sağlam olarak doğurduklarında eline usturayı ahp onların kulaklarını kesip “Bunlar bahirelerdir.” veya kulaklarını yahut derilerini yanp “Bunlar sadmelerdir.” diyor ve onları kendine ve ehline haram kılıyor musun?
– Evet.
– Allah teala’nın sana verdiği bu şeyler helaldir. Allanın bileği senin bileğinden daha güçlü ve onun usturası senin usturandan daha keskindir.
-Ey Allanın Resulü, ben bir adama gitsem de o bana ikram etmese ve beni misafir etmese o bana gelince ben ona aynen bana davrandığı gibi mi davranayım? Yoksa onu misafir edeyim mi?
– Misafir et” buyurdu[4][80]
Görüldüğü gibi Resulullah (s.a.v.) Allahın helal kıldığı develeri, cahiliye âdetlerine uyarak kendilerine haram kılan Mâlik b. Nadle’yi bu kötü âdetten men ediyor ve Allahın helal kıldığı şeyleri kimsenin haram kılamayacağmı beyan ediyor. Bu bir misaldir. Benzer olaylar da bunun gibidir. [5][81]
60- Allaha iftira edenler, kıyamet günü hakkında ne düşünürler? Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
Allahın helal kıldığını haram, haram kıldığını da helal sayarak Allaha karşı yalan uyduranlar, kıyamet gününde, Allahın, kentlilerine ne yapacağını tahmin ederler? Bütün iftiralarına rağmen, Allahın kendilerini affedeceğini mi zannederler? Hayır, Allah onları affetmeyecek.bilakis alev alev yanan cehennemine sokacaktır. Çünkü onlar bunu haketm işi erdir. Şüphesiz ki Allah, kullarım hemen cezalandırmayıp, onlara yaptıklarından vaz geçme imkânı vererek insanlara büyük lütüfta bulunur. Fakat insanların çoğu, bu nimetlere karşı Allaha şükretmezler. [6][82]