MÜNAFIKLIKTAN KURTULMAK İSTEYENLER
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.
NİSA 145- Hiç şüphesiz münafıkların yeri cehennemin en alt katıdır. Onlara yardım edecek hiç birini bulamazsınız.
146: Ancak (ettiklerine pişman olarak) tevbe edenler, (hallerini) düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar, dinlerinde Allah için halis (ve samimi) bulunanlar başka. Çünkü bunlar mü’minlerle beraberdirler, mü’minlere Allah çok büyük bir ecir verecektir.
Münafığın azabının kâfirin azabından daha şiddetli oluşunun sebebi münafığın küfür bakımından kâfir gibi olması, küfrüne ilâve olarak İslâm ve Müslümanlarla alay etmesidir.
Münafıklar kendilerini bu azaptan kurtaracak yahut bu azabı hafifletecek kimseyi asla bulamayacaklardır.
Cenab-ı Hak daha sonra ıslah yolunu zikretti. Islah yolu münafıklıktan tevbe etme kapısının açılmasıdır. Cenab-ı Hak münafıkların tevbesinin sahih bir tevbe olarak kabul edilmesi için “Ancak tevbe edenler, kendilerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar, Allah için dinlerine ihlâsla bağlananlar müstesna.” ayetinde dört şart zikretti. Bu şartlar şunlardır:
1- Geçmiş fiilden pişman olmak,
2- Nifak kirlerini temizleyen salih amelleri işlemekte gayretli olmak (kendini düzeltmek),
3- Allah’a sarılmak yani O’na güvenmek, O’nun kitabına sarılmak, Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (a.s.)’nın hidayetiyle hidayete ermek,
4- Allah rızası amacını taşımak. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a iman edip O’na sarılanlara gelince, Allah onları kendi tarafından bir rahmet ve lütfa sokacak ve onları doğru yola iletecektir.” (Nisa 175).
Allah için ihlâslı olmak, kulların sadece O’na ibadet etmeleri, O’na halisane bir şekilde yönelmeleri, O’na itaat ederken sadece O’nun rızasını arzu etmeleri, bir zararı ortadan kaldırmak veya bir menfaat elde etmek için O’ndan başkasına iltica etmemeleri şeklinde olur. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” (Fatiha 5).
İşte münafığın tevbesinin kabulünün şartları bunlardır. Kâfire gelince onun tevbesinin kabulünün şartı sadece küfrü terk etmesidir.
Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Küfredenlere de ki: Eğer (küfürden) vazgeçerlerse onların geçmiş günahları bağışlanır.” (Enfal 38).
Münafık, küfrünü gizleyip imanını açığa vuran kimsedir. Kâfir ise küfrünü açıktan ilân eden kimsedir.
Bu tevbe eden kimseler müminlerle beraberdirler yani müminlerin dostları ve her iki dünyada arkadaşlarıdır, kıyamet günü onların zümresindedirler.
Allah müminlere mikdarı bilinmeyen büyük bir mükâfat verecektir. Onlar bu mükâfatta müminlerle ortak olacaklardır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Hiçbir nefis yaptıklarına karşılık olarak kendileri için gizli kılınan gözlerinin nuru hurileri bilemez.” (Secde 17).
Cenab-ı Hak daha sonra onlara azap edilmesinin sebebini -yani Allah’ın nimetlerini inkâr etmelerini- zikretti. İnkâr manasındaki bir istifham ile şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Allah size ne diye azap etsin? O size, öç ve intikam almak sebebiyle yahut bir zararı engellemek veya bir fayda elde etmek için azap etmiyor. Zira Allah bütün insanlardan müstağnidir. Bu hususta O’na hiçbir şey caiz değildir. Fakat O aynı zamanda adalet ve hikmet sahibidir. O salih kimse ile salih olmayanı eşit saymaz. Kâfir, münafık ve isyankâr kişi kendisine verdiği nimetlerinden dolayı Allah’a şükretmez. Allah’a hakikî iman hususundaki vazifelerini yerine getirmezler. Allah’ın nimetlerini hayır yolunda sarf etmezler.
Eğer amellerini düzeltmek, O’na hakkıyla iman etmek suretiyle Allah’a şükretmiş olsalar benzerleri için hazırlanan bol sevaba lâyık olurlar. Allah şakirdir, şükredenlere karşı mükâfat verir, itaat edene sevap verir. Yaratıklarını gayet iyi bilir, O’na hiçbir şey gizli kalmaz
Kim Allah’a iman eder, nimetlerine şükretmek suretiyle vazifesini yerine getirirse Allah bunu gayet iyi bilir. Buna karşılık ona en bol mükâfatı verir.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Hani Rabbiniz ilân etmişti: Siz şükrederseniz size artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz benim azabım şiddetlidir.” (İbrahim 7).
O, az ameli çok mükâfatla, basit bir şeyi büyük bir ecirle ödüllendiren, son derece ikramsever ve çok çok ihsan edendir. Bir iyiliği on misline hatta daha çok emsaliyle katlar.
Allahım! Bizi şükreden ve sabreden, ihlâslı takva sahibi, dünya ve ahirette kendilerinden razı olduğun müminlerden kıl!