sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolar
Kur'an Dinle
Sesli Makale

Meymun Bin Mihran (Rah)

Meymun Bin Mihran (Rah)
24.12.2020
0
A+
A-

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Hamd âlemlerin Rabbi Rahman ve Rahim, ölüden diriyi- diriden ölüyü çıkartan, geleceğinde hiç şüphe bulunmayan günün sahibi, mümin kullarına merhametli, inkârcılara şiddetli, indirmiş olduğu Kur’an ile bizlere izzet bahşeden ALLAH(CC) aittir

Salât ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen kendi döneminde ve kendisinden sonra var kılınan mükelleflerin ona(sas) itaatten başka kurtuluşunun mümkün olmadığı önderimiz komutanımız Hz. Muhammed (sas)’e âline ashabına, bugünden önce yaşamış bugün yaşamakta olan ve kıyamete kadar yaşayacak, hakkın gönüllerini aydınlattığı mücahid müminlere selam olsun.

Meymûn bin Mihrân el-Cezerî, Tabiînin büyüklerinden. Hadîs ilminden sika (güvenilir), fıkıh ilminde ilmi çok olan büyük bir âlimdir. Kûfe’de yetişti. Sonra Rika’ya yerleşti. Künyesi Ebû Eyyûb’dur. 37 (m. 657)’de doğdu. 116 (m. 734)’de Cezîre’de vefât etti. 117’de vefât ettiği de rivâyet edilmiştir. Halife Hazreti Ömer bin Abdülazîz tarafından kadı ve vâli olarak Cezîre’ye ta’yin edildi. Ta’yin edildiği vazîfesinin başına gitmek üzere halifenin yanından ayrılınca, Halife Hazreti Ömer bin Abdülazîz buyurdu ki, “Bu Ebû Eyyûb, Meymûn bin Mihrân ve onun emsali olan büyük âlimler, aradan gider (vefât ederlerse), halk, kumandandan mahrûm kalan askere döner.”

Kur'an Dinle

Ömer b. Abdülazîz’in bu tayin sırasında verdiği tâlimat literatürde kadılar için davranış modeli olarak kaydedilir. Ömer b. Abdülazîz’in vefatının ardından II. Yezîd devrinde de bir süre bu görevde kaldı. Hişâm b. Abdülmelik döneminde 107 (725) yılında Kıbrıs seferine çıkan Suriye ordusuna kumanda ettiği nakledilir (Taberî, VII, 40).

Meymûn bin Mihrân ( radıyallahü anh ), Eshâb-ı kiramdan bir çok zâtlarla görüştü. Hazreti Ebû Hüreyre, Hazreti Âişe-i Sıddîka, Hazreti İbn-i Abbâs, Hazreti İbn-i Ömer, Hazreti İbn-i Zübeyr, Hazreti Safiyye binti Şeybe, Hazreti Ümmüderdâ, Hazreti Saîd bin Cübeyr ve daha başka zâtlardan rivâyetlerde bulundu. Kendisinden de, oğlu Hazreti Amr, Hazreti Hamîd-üt-Tavîl, Hazreti Ca’fer bin Burkan, Hazreti Habîb bin Şehîd, Hazreti Ali bin Hakem el-Benâri, Hazreti Bakem bin Uteybe, Hazreti Yezîd bin Sinân er-Rahâvî ve daha birçok zâtlar rivâyette bulunmuşlardır. Oğlu, “Babam, kavuştuğu bu yüksek derecelere, çok namaz kılmakla, çok oruç tutmakla değil, Allahü teâlâya âsi olmakdan çok korkmakla ulaşmıştır.” dedi. Hazreti Hasan-ı Basrî’nin dostlarından idi. Her gün ve gecesinde bin rek’at namaz kılardı.

Bir toplulukta, Beyt-ül-mâl’ın gelirlerinden biri olan vergiler husûsunda konuşuluyordu. Hazreti Meymûn bin Mihrân şöyle söyledi. “Hazreti Ömer, zamanında Irak taraflarından toplanan vergilerin tamamı bir milyon ukiyye olurdu. Vergiler toplanıp, halifeye arz edildikten sonra, Hazreti Ömer, Basra ve Kûfe’den 10’ar kişi çağırır, bunlara, vergi olarak alınan bu malların helâl olduğuna, bir müslüman veya zımmîden zulüm ile haksız olarak alınmadığına dâir, onlardan şâhidlik isterdi. Bütün şâhidler, bütün vergilerin adâletle, kimseye zulüm ve haksızlık edilmeden toplanıldığını bildirirlerse, getirilen vergileri kabûl eder, aksi halde kabûl etmezdi.”

Dindarlığı ve takvâsı ile tanınan Meymûn b. Mihrân özellikle mal ile imtihan konusunda insanları uyarmıştır. Ayrıca helâl-haram sınırına riayet ederek nefsi terbiye etmeyi öğütlemiş, ferdin ıslahını, huzurlu ve dengeli bir toplumun tesisini öngören görüşler ortaya koymuştur. Toplumun ıslahı için öncelikle âlimlerin ve idarecilerin davranışlarını düzeltmeleri gerektiğini belirtir.

Sesli Makale

Bir gün misâfirleri geldi. Hizmetçisine, misâfirlere ikram etmek üzere acele yemek hazırlamasını söyledi. Hizmetçi hemen çorba pişirip, bir tabağa koydu. Sıcak çorba tabağını misâfirlerin önüne koymak için acele ile gelirken ayağı takılıp düştü. Sıcak çorba da Meymûn hazretlerinin başından aşağı döküldü. Hizmetçi mahcûb olup, bana kızacak diye çok korktu. Bunu gören Hazreti Meymûn bin Mihrân buyurdu ki: “Sana kızmıyorum. Seni affettim ve Allahü teâlânın rızâsı için seni serbest bıraktım. Artık hürsün.”

Bir gün kendisine dediler ki, “Biz evimizde otururuz, (rızkımız bize gelir) diyen kimseler hakkında ne buyurursunuz?” Buyurdu ki, “Onlar ahmaktır, İbrâhîm aleyhisselâm gibi bir yakîn (tam îmân) sahibi olsalardı, sebeplere yapışırlar, onun gibi çalışıp kazanarak geçimlerini sağlarlardı.”
Arkadaşlarına şöyle derdi; “Bende hoş olmayan, sevimsiz bir hâl görürseniz, onu yüzüme karşı söyleyiniz. Bir kimse, din kardeşinde uygun olmayan bir hâl görür de onu kendisine bildirmezse ona fâideli olamaz.”

Bir defasında namazını cemâatle kılmak için mescide gitti. Namazın kılınmış olduğunu öğrenince çok üzüldü ve “Bir defa cemâatle namaz kılmak bana Irak vâliliğinden daha sevimlidir” buyurdu.

Meymûn bin Mihrân şöyle anlatıyor: “Bir gün, Halife Hazreti Ömer bin Abdülazîz ile beraber bir mezarlığa uğradık. Halife ağladı ve “Vallahi, şu mezara girip de azâbdan emîn olan kimseden daha nasîbli, daha bahtiyar kimse bilmiyorum” buyurdu.

Kendisine sordular. “Arkadaşlarınızdan hiç ayrılmıyorsunuz ve hiç de birbirinize küsmüyorsunuz. Bu nasıl oluyor?” Cevâbında buyurdu ki; Çünkü ben dostlarıma hiç husûmet (hasımlık) beslemiyorum. Onlarla hiç mücâdele ve münâkaşa etmiyorum.”

Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden: Peygamber efendimiz buyuruyor ki; “Ebedi olan âhırete inandığı halde, mesâisini (gayretini) dünyalık için harcıyanlara ne kadar çok şaşılır. Nasıl böyle yapabiliyorlar?” Resûlullah efendimiz, geçerken bir çöplük gördüler. O çöplükte eski bez parçaları ve çürümüş kemikler görünüyordu. Peygamber efendimiz,

“Dünyâya gelin, dünyâyı görün, işte dünyâ budur. Neticede böyle olacaktır.”

“Kıyâmet günü insanlardan azâbı en şiddetli olanları, Peygamberlere sövenlerdir. Sonra Eshâbıma sövenlerdir. Sonra müslümanlara sövenlerdir.”

“Gülerek günah işleyen, ağlıyarak Cehenneme girer.”

“İnsanlardan iki sınıf vardır ki bunlar iyi olursa insanlar da iyi olur. Bunlar kötü olursa (bozulursa) insanlarda bozulur. Bunlar âlimler ve sultanlardır.”

Meymûn bin Mihrân hazretleri buyurdu ki:

“Allahü teâlânın takdîrine rızâ göstermiyen kimsenin ahmaklığının tedâvisi yoktur.”

“İnsan bir günah işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta yerleştirilir. Tövbe edince kalbi cilalanır ve parlar. Dolayısı ile o siyah nokta kaybolur. Ama tövbe etmezse ve günah işlemeye de devam ederse, nokta nokta kalb kararır. Nihâyet bu siyahlık bütün kalbi kaplar, işte buna “rân” (Kalbin tamamen kararması) denir.”

“Kuru kuruya kardeşliğe râzı olan, ölüler ile kardeş olsun.”

“İnsan, iki ortağın birbirini hesaba çekmesinden daha şiddetli olarak kendisini hesaba çekmedikçe, tam müttakîlerden (takvâ sahibi) olamaz.”

“Eğer bir kimse sana hased ediyorsa, sen onun şerrinden korunmak istiyorsan, işlerini ondan gizli yap.”

“Kişi hem namaz kılar, hem de kendisine la’net edebilir.” buyurdu. “Bu nasıl olur?” dediler. Bunun üzerine “Bilin ki, Allahın la’neti zâlimlerin üzerine olsun” meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve buyurdu ki, “Ba’zı kimseler, hem namaz kılar, hem de ba’zı günahları işlemek sûretiyle kendilerine zulm ederler yanî zâlim olmuştur.”

 

Bu mübarek zat, Hasan-ı Basrî hazretlerinin dostlarından idi. İlerlemiş yaşlarında bir gün, oğlu Amr ile Basra sokaklarında dolaşmaya çıktı. Baba oğul dolaşırken, yüksekçe bir yere gelirler ki, Meymun bin Mihran burayı aşacak gibi değildir. Amr babasını sırtına alarak, bu engeli aşarlar… “KİM BU İHTİYAR?”
Derken Hasan-ı Basrî’nin evine vardılar. Amr kapıyı çaldı, kapıyı bir cariye açtı ve Amr’a hitaben:
“Kim bu ihtiyar” dedi.
“Bu ihtiyar benim babamdır.”
Bu sefer cariye Meymun’a dönerek şöyle sordu:
“Seni bu kötü zamana bırakan sebep nedir?”
Cariyeden bu sözleri işiten Meymun ağlamaya başlar. Ağlama sesini içeriden duyan Hasan-ı Basrî kapıya çıkar. Karşısında Meymun bin Mihran’ı görünce sevinir ve hasretle kucaklaşırlar. Sonra hep birlikte evin içine girerler. Meymun bin Mihran;
“Ey Hasan! Kalbimde katılık hissediyorum, bana yardım et de kalbim yumuşasın” der.
Hasan-ı Basrî hazretleri bunun üzerine şu âyet-i kerimeleri okur:
“Gördün mü? Onları senelerce faidelendirmiş olsak… Sonra onlara tehdit edilmiş oldukları şey gelecek olsa… O faidelenmiş oldukları şey, onları neden kurtarabilir?”(Şuara205,207)
Ayet-i kerimeyi dinleyen Meymun bin Mihran bayılıp düştü. Ayılınca cariye odaya girdi ve orada bulunanlara şöyle dedi:
“İhtiyar çok yoruldu, artık dağılsanız iyi olur.”
Ev sahibinden izin alarak Meymun oğlu ile birlikte evden ayrılır. Amr babasına der ki:
“Ey babacığım! Ben Hasan-ı Basrî’yi gördüğümden daha büyük bir zat olarak biliyordum.”
Meymun oğlunun göğsüne bir yumruk vurarak şöyle dedi:
“Beni iyi dinle oğlum! Hasan-ı Basrî bize öyle bir âyet okudu ki; eğer o âyet-i kerimeleri kalbinle dinlemiş olsaydın, kalbinde hiçbir hastalık kalmazdı.”
Meğer bunlar onun son sözleriymiş. Bunları söyledikten kısa bir zaman sonra vefat etti…

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖين                                                     َ

1) Hilyet-ül-evliyâ cild-4, sh. 82

2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-7, sh. 477

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.